..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Gülün dikene katlanması onu güzel kokulu yaptı." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar > Salih Zeki Çavdaroğlu




8 Ocak 2011
Geleneksel Seyirlik Sanatlarımızdan "" Ortaoyunu "" ve "" Karagöz "" de Musıkînin Yeri  
Salih Zeki Çavdaroğlu
Karagöz ve Ortaoyunu' nda musıki...


:BAFH:

Geleneksel sanatlarımız içinde önemli bir yer tutan ve “ Temâşâ “ sanatları olarak bilinen Ortaoyunu, Kukla, Gölge Oyunu (Karagöz), meddahlık, köy seyirlik oyunları gibi modernite öncesi bir geçmişe dayanan sanatların günümüzde artık pek geçerliği kalmamışsa da, sanat tarihçilerimizin araştırmalarında halâ önemli bir yer tutmaktadır.
Konu yakın geçmişimizde akademik anlamda Sanat tarihçisi Metin And (1927-2008) tarafından ele alınır ve onun “ Dünyada ve Bizde Gölge Oyunu” , “ Geleneksel Türk Tiyatrosu” , “ Osmanlı Tiyatrosu” , “ Türk Tiyatrosunun Evreleri “ v.d isimli kitaplarında ayrıntılı bir şekilde anlatılır.
Bu sanatlarımızın içinde Ortaoyunu ve Karagöz’ ün en karakteristik vasıfları ve olmazsa olmazı “ doğaçlama” ve “ musıkî “ dir. Yani oyunu oynayan, ya da Karagöz’ de olduğu gibi oynatıcılar, gösterilerini yazılı bir metine bağlı kalmaksızın irticalen yaparlar ve oyun boyunca müzikten önemli ölçüde yararlanırlar.
ORTA OYUNU VE MÜZİK :
Meydan oyunu, Zuhurî, Taklit, Kol oyunu gibi isimlerle de adlandırılan Orta oyunu, genellikle açık bir alanda, bazan da kahvehane, han v.b. gibi yerlerde 15x25 m2.lik oval bir plâtform üzerinde, çevresine oturan izleyiciler önünde oynanırdı.
Ortaoyununda yer alan saz heyeti, zurna, nekkâre(çifte nara) ve tef sazlarından meydana gelirdi. Başlangıcında Ortaoyununda gösteri öncesinde, müzik eşliğinde köçekler “curcuna “ olarak isimlendirilen danslar yapmışlarsa da bu geleneğe ilerleyen zamanlarda yer verilmemiştir.
Gösteri müzik eşliğinde, köçek, çengi ve curcunabaz olarak adlandırılan dansçıların raksı ile başlardı. Dans gösterisi bittikten sonra, Pişekâr içeriye girer ve seyirciyi selamlayıp, zurnacı ile bir süre diyalog yapar ve daha sonra Kavukçu ile gösterinin esas kısmına geçerlerdi.
“ … Ortaoyununda kullanılan müzik ve dans gibi sanat dallarının ve Ortaoyununun bölümleri olan giriş, muhavere, fasıl ve bitiş bölümlerinin de daha önce ayrı birer oyun türü ve sanat olarak varlıklarını sürdürdükleri ve daha sonra ortaoyununda da kullanılmaya başlanarak bu halk sanatını zenginleştirip geliştirdiği de Cevdet Kudret'in özellikle belirttiği noktalar arasında…” dır. 1
Zurnacı, oyun boyunca bütün tiplerin kendilerine özgü ezgilerini çalardı.
Oyunun finalinde, Pişekâr oyunun bittiğini ve bir sonraki oyunun adını ve oynanacağı yeri bildirir, “temennâ” olarak adlandırılan seyircileri selamlama faslı sonrasında, diğer oyuncularla birlikte sahneyi terkederken, zurna, “ Ey Gaziler “, “ İzmir Marşı ” v.b. havalardan birini çalar ve gösteri sona ererdi.

KARAGÖZ ( GÖLGE OYUNU ) VE MÜZİK :

Araştırma sonuçlarına göre Gölge Oyunu ülkemize, Yavuz Sultan Selim Han’ ın 1517 ’ yılındaki Mısır seferi sonrası gelmiştir. Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim, orada Memlûk Sultanı Tomanbay’ ın asılışını hayal perdesinde canlandıran sanatçıyı İstanbul’a getirmesiyle başlar.
Gölge oyununun kültür tarihimizde en önemli ve bilinen türü olan “Karagöz” ün ortaya çıkış efsânesi olarak, Orhan Gazi’ nin saltanat döneminde ( 1324–1362 ) Bursa’ da Ulucami’nin inşaasında demirci ustası Kambur Bâli Çelebi (Karagöz) ile duvarcı ustası Halil Hacı İvaz (Hacıvat) ın aralarında yaptıkları nükteli konuşmaları diğer işçilerin işlerini aksatmalarına sebep olur. Cami inşaatının hedeflendiği zamanda bitirilmemesini buna bağlayan padişahın öfkesi ile ikisini de idam ettirdiği söylenir.
Aynı efsânenin devamını Evliya Çelebi Seyahatnâmesinde şöyle anlatır :
“ Yaptığı yanlışlığı farkeden padişah buna çok üzülür. Padişah musahibi olan Şeyh Küşterî bunun farkına varır. Padişahın üzüntüsünü gidermek amacıyla da beyaz sarığını çıkarıp gerer ve arkasına mumlarla bir şem’a (ışık) yakar. Ayağındaki çarıklarını çıkarıp, bunlarla Karagöz ve Hacıvat’ ın görüntülerini canlandırıp, nükteli diyaloglarla seyirlik bir gösteri yapar…”
O günden bu yana Şeyh Küşterî, Karagözcülerce mesleğin pîri kabul edilmektedir. Karagöz ustaları, hayalbaz, şebbaz ya da hayâli gibi sıfatlarla isimlendirilirlerdi.
Karagöz oyunu 16 ile 19. Yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ve özellikle Anadolu’ nun en önemli görsel eğlencelerinden birisidir.
Musikî, Karagöz oyununun önemli ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Karagöz’ de musiki bu oyunlarda kendine has bir karakter kazanır ve Osmanlı halkının şehir eğlence musikisinin özgün bir türü haline gelir.
Gösteri başlarken önce “ nâreke “ olarak isimlendirilen, ucuna sigara kâğıdı bağlanan kamış düdük çalınır ve bu düdükten dikkat çekecek şekilde zırıltılı sesler çıkarılırdı.
Nareke çalındıktan sonra, Hayalbazlar oyunlarını, henüz Karagöz daha perdede görünmeden, Hacivat’a semâi okutarak başlatırlar, semai sonrasında da, aşağıdaki yada başka bir perde gazeliyle devam ederlerdi:
“Evvelâ resmeylemiş resmeyleyen resmi zılâl
Perde kurdum, şem’a yaktım, gösterem zıllü hayal
Fâni dünya kesretine aldanıp etme cidal

Kâinatın sırrını bilsin deyü ebvabı hal
Pîrimiz Şeyh Küşterî talim etmiş perdede
Ehli hal olanlar anlar, gayrıya bilmek muhal ”
Karagöz’ deki musıkiyi, ustanın kontrolunda, perde gerisinde
“ yardakçı “ olarak adlandırılan , sesleri güzel ve musıkiyi çok iyi bilen kişi icra ederdi. Karagöz oyunu içindeki tiplerden “ Ermeni “ figürünün elinde genellikle bir “ ud “ bulunur ve diyaloglarda ya şarkı söyler , ya da şiir okurdu.
“…Karagöz’de musiki, konunun özelliğine uygun bir nitelik taşır. Oyun, konusuna göre semai formunda bir eserin ve ardından (yegâh makamında, günümüzde ise genelde makamsız-şiir şeklinde) tasavvufi düşüncenin bir yansıması olan perde gazelinin okunmasıyla başlar. Bundan sonra da oyunun ve metnin ön gördüğü yerlerde belirli tipler “hayal şarkılarını” okurlar…” 2
Ancak bu Karagöz oyununa özgü bestelenmiş bir repertuvar şeklinde olmayıp, temelinde Klâsik Osmanlı Musıkîsinin daha ziyâde bestelenen kâr, kârçe, beste, semai, şarkı gazel, taksim, köçekçeler, tavşanca, oyun havası ile Anadolu ve Rumeli türkülerinden bu oyuna elverişli ezgiler taşıyanların seçilmesi ile elde edilirdi.
Abdulkadir Meragi´, Seyyid Nuh, Itrî, Tab´î Mustafa Efendi, ve özellikle Mustafa Çavuş’ un besteleri “ Karagöz “ de önemli ölçüde kullanılmıştır.
Tanzimatla birlikte hızlanan modernleşme sonucunda, Karagöz de bundan nasibini almış ve oyunlarda opera ve operet parçaları ile vals, polka gibi dans ezgileri dahi Karagöz musikisinde yer bulmuştur.
Padişah Abdülaziz ve II. Abdülhamid devirlerinde bazı Karagöz oynatıcılarının Mızıka-i Hümâyun bünyesinde istihdam edilmeleri, Batı tandanslı parçaların icra edilmesinde her halde önemli bir etkendir.
Öyle ki bazı oyunların içinde Arapça , Yahudice, Rumca ve Ermenice güfteler taşıyan , hatta “ Roman havası “ ve şarkılarına bile yer verildiği bilinmektedir. Bu da Karagöz oyunlarında kullanılan müzik türlerinde sınısız bir serbestinin varlığını ortaya çıkarıyor.
“ …Karagöz oyunlarının tekniği ve kurgusu gereği, perdeye gelecek her tip, önceden musiki aracılığı ile tanıtılır. Seyirci gelecek olanın İstanbul ’ lumu, taşralı bir karakter mi olacağını icra edilen musikiden anlar. Gelmekte olan bir Karadenizli ise, bir Karadeniz türküsü, Egeli ise bir zeybek havası çalınır
... Musiki karagözde dışavurumcu bir görev üstlenmiştir. Fesleğen ektim gül bitti çalınır ve perdeye Tiryaki, İsfahan Rumeli türküsü Aliş’imin kaşları kara ile Rumelili gelir. Zennenin şarkısı her zaman yumuşak, hülyalı kısacası kadıncadır...” 3
Karagöz’ de icra edilen müzikler,davul, zurna, Karadeniz kemençesi , kabak kemâne, tulum v.b. halk sazları ile, başta def olmak üzere, ud, keman, kanun, klarnet,zil, zilli maşa, nekkâre gibi klasik musiki sazları kullanılır.
Oyunda “semai” leri Hacıvat okur. Buradaki “ semai” nin klâsik musıkîmizdeki "Semai" teriminin klasik Türk musıkisindeki form ve usul tanımlarıyla bir ilgisi yoktur. Tamamen oyuna has terminolojik bir tabirdir. Gösterinin başlangıcında icra edilen müziğin genel olarak isimlendirilmesidir.
“… Hacivat ve Karagöz ile Tuzsuz Deli Bekir, Çelebi, Yahudi v.d. yardımcı tiplerin karakterleri ile güfte ya da bestelerdeki melodi özelliklerinin birbiriyle özdeşleştiği oyun sırasında kolaylıkla farkedilir…” 4
Bu özdeşleşmeyi aşağıda örnekleri verilen şarkılar ne güzel anlatıyor :
“… Gazeli, mürekkep yalamış, sosyete sınıfına mensup Hacivat’ın okuması âdetten. Çünkü dili diğer kahramanlarımız için fazlasıyla ağır ve ağdalı:
“Benim afet-i cihanım/ Yoluna feda bu canım/ Dili dost, kalbi düşmanım/ Aman etme bu edayı/ Beyim etme bu cefayı…” Hangi gazelin okunacağı seyircisini eğlendirmeye ahdetmiş hayâlî’nin tercihi. Bu olmadıysa Sadullah Ağa’nın yürük semaisi eşliğinde arz-ı endam ediyor Haci Cavcav: “Ah bir elif çekti yine sîneme cânan bu gece/ Pek sarıldı bana ol servi hıraman bu gece/ Ayın on dördü gibi dün gece mecliste idi/ Ah kande akşamlayacak ol mehî taban bu gece…
… Hacivat kâh ‘Ah bir elif çekti sineme canân bu gece’ diye başlayan muhayyer yürük semaiyle, kâh ‘ Etti o güzel ahde vefa müjdeler olsun ’ namesiyle, olmadı ‘ Yine bir gülnihal, aldı bu gönlümü ’ diye devam eden rast semai ile şenlendiriyor seyircilerin gönlünü. Karagöz, adı üstünde halk adamı. Onun şarkıyla işi olmaz. ‘ Bülbül olsam kona da bilsem dallere ’ diye köçekçeye bir giriyor, yerinde durabilene aşk olsun. Çelebi, tam bir şehir efendisi. Elinde şemsiye, ‘ Üsküdar’ a gider iken ’ de yakışıyor edasına, ‘ Cana rakibi handan edersin ’ de... Zenne’ ye gelince, muhtemelen sevdalı. Söylediği şarkılardan belli: ‘ Nigâh-ı mestine canlar dayanmaz ’, ‘ Hâb gâh-ı yâre girdim arz için ahvalimi ’, ‘ ‘ Evvel benim nazlı yârim/ severim kimseler bilmez/ Bir aşkadır düştü gönlüm/ Yanarım kimseler/ bilmez.’, ‘ Balat kapısından girdim içeri. Güzeller oturmuş iki keçeli. Yalvarırım yakarırım almaz içeri. Aydee... Aydeee... Vamoz a Balat’ . Gelen Yahudi’ den, başka kim olsun...” 5
Yukarda ismi geçenlere ilâveten, “ On Kere Dimedim mi Sana “, “ Fesliğen Ektim Gül Bitti “, “ Yine Bağlandı Dil Bir Nev-Nihale”, “Sabah Oldu Uyansana ” şarkıları da oyunlarda sıklıkla icra edilmiştir.
Bu güzelim oyunlar ve içindeki öz musıkimizi bu gün yaşı elli’ nin üzerindeki son kuşak, çocukluklarında doyasıya izledi. Kâh okullarına gelen “ Hayalî Küçük Ali “ gibi üstâdlar dilinden, kâh Ramazanlardaki sahur geceleri tek eğlence aleti olan lâmbalı radyolardan.
Ne zaman ki zaman içinde tiyatrolar,sinemalar, televizyonlar, bilgisayarlar girdi dünyamıza, bu değerlerimiz de bir bir çekilip gitti hayatlarımızdan.
Kimbilir şimdi onlarda “ gemiler geçmeyen ummânlar” daki yerlerinde hayalbazları ile birlikte temaşa ediliyorlardır herhalde…

D İ P N O T L A R :


1 Gönül KOCA, “ Batı tiyatrosu karşısında yenilgiye uğrayan bir temaşa: Ortaoyunu” Radikal Gazetesi, 8 Şubat 2008
2 Ahmet BORCALI, Karagöz, Ankara, 1970, s.2
3 Gözde Çolakoğlu, “ Karagöz’de Günümüz, Tarkan/Sezen Aksu Tiplemeleri…” http://www.musikidergisi.net/?p=1580
4 Ethem Ruhi ÜNGÖR, Karagöz Musikisi, MAS Matbaacılık, Ankara, 1989, s.2
5 Ayşe Adlı, “ Yar bana bir eğlence medet... “, Aksiyon Dergisi, 15 Ekim 2007 Sayı: 671

http://ferahnak.wordpress.com/2011/01/08/geleneksel-seyirlik-sanatlarimizdan-%e2%80%9c-ortaoyunu-%e2%80%9d-ve-%e2%80%9c-karagoz-%e2%80%9c-de-musikinin-yeri/




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sanat ve sanatçılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir ‘uç Beyi’ : Münir Nureddin Bey
Endülüs İslam Devleti Medeniyeti İçinde Elbette Musıki de Vardı
1930’ Lu Yıllarda Musıkimize Yönelik Tasfiye ve Ayar Sonrası Aralanan Kapı İle Tanışıp Dost Olduğumuz Arap Musıkisi ve Arap Filmleri Maceramız
Yahya Kemal Şiiri" Nin Musıkimizdeki Yeri
Vefatının 21. Senesinde Mûsıkîmizde Bir Ekol, İcrâ ve Üslûp Âbidesi: Bekir Sıdkı Sezgin
Osmanlı Mûsıkîsinin İpi Çekiliyor
Sadrâzam Râmi Mehmed Paşa ile Müzikolog - Bestekâr Dimitrius Kantemiroğlu Dostluğu
Necip Fâzıl - Nâzım Hikmet
Lâle Devri’ Nin Önemli Bestekârları
Büyük Gezginimiz Evliya Çelebi" Nin Seyahatnamesi İçinde Yer Alan Musıki Bilgileri İtibariyle Akademik Açıdan İncelenmeli ve Değerlendirilmelidir.

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mukaddes Kitabımız’daki Âyetler ile Tarihî Veriler Işığında: Türkiye’de Yahudicilik Hareketleri
Cumhuriyet' İn Radikal 'İnkilâpları '' Sürecinde Tarihi Musikimiz de Payını Almıştı
Necip Fâzıl" da "Peygamber" Aşkı….
2. Adam İsmet İnönü' Nün Müzik ile İlişkisi
Osmanlı Düşmanlığı Cumhuriyet Hükümetine Osmanlı Arşiv Belgelerini Dahi Hurda Kağıt Değerinden Sattırmıştı
Yazılışının 600. Yılında Süleyman Çelebi" Nin "" Mevlîd" İ
Ezan Bundan Tam 70 Sene Önce Tekrar ‘rab’ Ça Okunmaya Başlanmıştı.
‘ 2. Adam ‘ İsmet İnönü’ Nün Cumhurbaşkanlığı Döneminde Kültür, Sanat ve Musıki
Türk Musıkisi' Nin Okullarda Öğretim ve Radyolarda Yayın Yasakları Sonrasında Arap Filmlerindeki Müziklerin Müziğimizin Arabeskleşmesine Etkileri
Üçüncü Selim Devrinde Türk Musikisi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Vefatının 67. Yılında Ziya Osman Saba’ Yı Rahmetle Anıyoruz... [Şiir]
İki Bedene Tek Ruh [Şiir]
Adı Konulmamış Duygular [Şiir]
Aşk Bir Terennüm İse [Şiir]
Hayal Bazan Gerçeği Aşar [Şiir]
Sensizlik Beyitleri [Şiir]
Yağmuru Beklerken [Şiir]
Her Şey Geçmişte Kaldı [Şiir]
Vesvese [Şiir]
"" Mâzi Kalbimde Yaradır "" [Şiir]


Salih Zeki Çavdaroğlu kimdir?

Otuz yıldan fazla bir süredir Geleneksel Türk Musıkisi eğitimi aldım. Üsküdar Musıki Cemiyeti' nde 20 yıl korist - solist olarak görev yaptım. Bu güz Türk Musıkisi üzerine makaleler yazıyorum. (bkz. www. musikidergisi. com)

Etkilendiği Yazarlar:
N.Fazıl , C.Meriç, B.Ayvazoğlu,


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.