Ezbere Yaşamda Bir Yabancı
kendimize benzemediğimiz, varlığımızdan ve özgün yanımızdan uzak yanlarımızdı anlattıklarım kendi dilimce. iyi okumlar
kendimize benzemediğimiz, varlığımızdan ve özgün yanımızdan uzak yanlarımızdı anlattıklarım kendi dilimce. iyi okumlar
Müşteri kayıt defterinin üzerindeki parmak izlerinden bariz bir şekilde anlaşılıyordu ki yakın bir zaman önce bir müşterinin kaydı yapılmıştı. Ama bu müşterinin koltuklara oturmadığı kesindi. Çünkü en son koltuğa oturan kişinin koltuk üzerinde bıraktığı iz üzerini ince bir toz tabakası kaplamıştı. Binanın havası Sercan’ın ciğerlerine işlemişti. Yok tarihi
Kapadı gözlerini muhasebesini yaptı hayatının. Açtığında teşekkür etmek için aradı nemli gözler ihtiyarı. Nafileydi arayış. İhtiyar da kaybolup gitmişti zifiri karanlıkta. İçinde ümitler, hayaller ve mutluluk yeşeren virgüllerini topladı ve cebine koydu. Kesin ve kararlı adımlarla aydınlıklara doğru kayboldu.
İki minik diş kendini gösteriyordu her bağırışında.
Uçları henüz belirmiş iki bembeyaz minik diş...
Kuıtuluş Parkı... Havuz kenarı ve havuzda yüzen balıklar... Bir bankta oturuyorum.
Yoksulluk sınırının altında kalan babamın emekli maaşı yetersizliği ve hükümet tarafından emeklilerin hala fazla maaş alıyormuş muamelesi görmeleri yüzünden sinirle yere tükürüyorum.
Kuşluk Sanat Edebiyat Dergisi - Mart Sayısı 2007
düşlerinden uzaklaşırken, ellerimden düşen buzdan damlalar
ona söylemek istediğim sözcüklere dönüşüyordu.
Siyah harfler düşmüştü dilimden, lambalar yeşilden kırmızıya
atlarken. İki araba birbirine çarptığında, yayageçidinin beyaz
çizgilerine kırmızı damarlar yayılıyordu .Kırmızı, ince ve uzun
damarlar, bir ağacın kökleri gibi, bir haritada beliren nehirler gibi,
bir piyanistin ellerinin üzerindeki
Gün geceye Güneşse Ay’a teslim oldu sonra her günkü kovalamacalarının sonunda...
Gece öylesine karanlıktı ki etraftaki tüm canlılar bir daha gün ışığını göremeyeceklerini düşünerek endişe içinde kıvranıyorlardı. Sıradan bir İstanbul gecesinden farklı değildi belki gökyüzünün kara bulutlarla kaplı olmasını saymazsak. Simsiyah bir yağmur yağıyordu İstanbul'a, fakat toprağı ıslatan sağanak haricinde yere kapanmış bir kızın gözyaşları da ıslattı o gece
Büyükçe odanın köşesindeki mutfağa benzemeyen eğik tezgah üzerinde kimsenin bilmediği – belki de bir anlamda var olmayan – mezeleri hazırlarken tam olarak tanımlayamadığı bir beklentisizlik içerisindeydi. İçindeki beklentisizliği o denli yoğun olarak hissediyordu ki, bu beklentisizliğin varacağı durum bir beklenti halini almıştı.
Adam hayalle gerçek arası silik bir sevideydi.adam suskunluğun ve karanlığın en orta yerindeydi.
o artık şizofrendi.
Hadi şimdi bırak o boş şişeyi elinden. Kendimizi bulmak için atlayacağız, sulara, sulara... Hoop!
"Ne kadar zamandır burada olduğunu bilmiyordu. Kapkaranlık bir hücrede hayaller ve rüyalarla karışık bir dünyada bekliyordu. Bu bekleyişin ne kadar süreceği, sonunda ne olacağı konusunda bir fikri yoktu."