|
• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
341
|
|
|
|
Ama olsun,güzel zaten olmuş.
Değişmek ne mümkün. |
|
342
|
|
|
|
15 Temmuz 2003, Salı gününün akşamı saat 9.25 de, yolun sahil tarafından karşıya geçmek isteyen 17 yaşındaki genç bir kıza üçüncü şeritte bir otomobil çarptı. Bu, üç dakikalık mucize bir kurtuluşun başlangıcıydı.
|
|
343
|
|
|
|
Yaz gelince yüklüklere kaldırılan ağır yorganlar gibi gökyüzü de tüm ağırlığını bir sonraki yıl kullanmak üzere kışa bırakmıştı. Gökyüzü açık bulutları ile sere serpe uzanmışlar gibiydi. Onlar da sanki ince bir pikeyi bile kaldıramayacak kadar özgür ve hafif olmak istiyorlardı.
|
|
344
|
|
|
|
Vatman şakir bey, Kocaman iki kanadı olan, üzerinde kapıya yakışan demirden dökme büyük bir anahtarla açılıan kilidiyle, bizi koruma görevi dışında bizden bir parça gibi, bizimle yaşayan, sokak kapımızın karşısında duran divanın üzerine babamın evden çıkma vakti geldiğinde, onun ancak iki küçük çocuğun kaldırabileceği ağırlıktaki deri ceketini, iki kolundan çekerek ayakta dururduk |
|
345
|
|
|
|
Evet küçüğüm Atamız ölmedi. O senin minicik çocuk yüreğinde bizimse bütün benliğimizde yaşıyor. |
|
346
|
|
|
|
Sonunda merdiveni çıkmayı tamamen bırakmak istedim. Çok uzun, bitmeyen uykuya kendi kendime dalmaya çalışarak merdiven çıkarken en tehlikeli olan kazayı yaşadım; kendimi yaraladım. |
|
347
|
|
|
|
Ask ne kadar aci yasanabilirki, yada cileler ne zaman vadesini doldurur, birde bakmiski gönül güllerin rengi solmus. Bir teslimiyettir gülün solusu bir son belkide ............. |
|
348
|
|
|
|
Kumkapı' nın Arnavut kaldırım taşları buz tutmaya başlamıştı... Hava soğuktu... Seyrek, küçücük ve titrek kar taneleri, kardan çok kırağı parçacıklarına benziyor ve yere düşmek istemiyor gibi yatay hareketler yaparak dans ediyorlardı.. .Sıra sıra mekanlardan klarnet ve akardiyon sesleri yükselmeye başlamış, ortalığa yoğun bir anason, balık, kebap, baharat gibi onlarca çeşniden buram buram kokular yayılıyordu... Kumkapı gene bir haftasonu müdavimlerini ağırlamaya hazırlıklıydı... Her bir işyerinin önünden geçerken temiz giyimli delikanlılar davranışlarıyla, ' Başımızın üstünde yeriniz var, dercesine içeri buyur ediyor ve bir çalışanı, ortağı ve ya sahibi oldukları dükkanlarıyla gurur duyduklarını belli ederek özgüvenlerini ortaya koyuyorlar ve özgüven aşılıyorlardı gelip geçenlere... |
|
349
|
|
|
|
Masanın ortasındaki kayık tabakta uzanan, neredeyse iki kiloluk Gridanın, birkaç gün önceki bereketli seferimin avlarından olduğuna, hiç kuşkum yoktu. Yine bir kayık tabağa oturtulmuş ve yenecek yeri kalmamacasına yakılmış Istakozun, alevli servis amacıyla Pis Murtaza'nın motosikletinden çekilmiş, yağlı benzinle tutuşturulduğu na da...
Ama nedense, suratıma doğrultulmuş koca tabancanın arkasındaki deli bakışlı ihtiyarın, tetiği çekebileceğinden, kuşkulanmıştım doğrusu. Delikanlılık cesareti mi, yoksa aptallık mı bilmem, herifin gözlerine bakarak, öylece dikiliyordum. Yerime oturmaz sam, beynimi dağıtacağını söylemesine karşın...
“Ne olur, dinle onu...” diyerek yalvaran, ağlamaklı sesini duymuştum, masanın diğer ucunda oturan Pis Murtaza'nın. Sağımda oturan ve henüz suratına bile bakmadığım diğer herif ise,
“Dediğini yapar...” diye inleyerek, paçamı çekiştiriyordu.
Korkmak için bahaneye sığınma gereği görmüş olmalıyım ki, Rosalie geldi birden aklıma. Yanımda olsa, ne yapardı acaba? Haykırırdı herhalde. Güzel dudaklarını alabildiğine ayırıp, hiçbir şey söyleyemeyen sesiyle, haykırırdı. Ben de, sesinin neye benzediğini öğrenirdim böylelikle...
Rosalie yanımda değildi yazık ki ve daha fazla da bakamamıştım, ihtiyarın kan oturmuş aklarının içerisinde demirli, küçücük yeşil gözlerine. Aniden başlayıp bütün vücudumu saran titremeyi belli etmemeye çalışarak, usulca çöktüm iskemleme.
“Hah şöyle...” dedi ihtiyar da, yerine oturup, tabancasını elinin altında olacak şekilde masaya bırakırken. Sonra da Murtaza’ya döndü,
“Hadi bakalım Pis, tazesinden bir şişe kap gel, delikanlıya…”
|
|
350
|
|
|
|
"O da sinirlenirdi ki bazen, camdan perdeye vuran gölgesini değişik şekillere benzetirdi beni korkutmak için karanlık gecelerde. Kasıtlı yaptığına inanıyordum bunu, aksi halde bir ağaç dalı nasıl olur da bir kediye,bazen bir ata ya da daha da fenası ağzını açmış bir cadıya benzeyebilirdi ki!.." |
|
351
|
|
|
|
bembeyaz bir gemiydi çocukluğumuz, mavi bir denizde…tahterevalliden yelkenleri, kaykaylardan güverteleri, atlı karıncalardan tayfaları… bayram sabahlarının esintisi dolardı yelkenlerine ,dönme dolap gibi dolanır dururdu bayram panayırlarında… |
|
352
|
|
|
|
Evlerimize gitmek için hepimiz ayrı ayrı otobüs duraklarımıza yönelirken bile bunu konuşuyorduk. Bu arada ne kadar dolaştığımızı kestiremiyorum, ama şundan eminim ki; yorgunluktan ölüyordum!
|
|
353
|
|
|
|
Gelip gördükçe, uzaktan tanıdıkça sevmeye de başladım. |
|
354
|
|
|
|
İnsan unsuru mesafe alırken inanılmaz hatalar yapıyor.
Terörün tohumlarını eken bu hatalardır. Terörün sonu
gelecektir. Yeter ki insan üstüne oynanan oyunlarda
Ülke adaleti hata yapmasın. Saygılar. |
|
355
|
|
|
|
Orta boylarda, boynu boğazı birleşmiş halde, oldukça besili cüssesiyle deliliğinin yaydığı korkuyu birkaç katlayacak bir görüntü sergiliyordu. Taşı sıksa suyunu çıkaracak gücü kuvvete sahipti. |
|
356
|
|
|
|
Daha içeri girmeden sokak kapısından bağırdım. Baba anne bana biraz süt versene diye |
|
357
|
|
|
|
Ayşe hanımın tesadüfen rastladığı yaşlı bir çifti ve bu çiftin sevgisinin büyüklüğü anlatılmaktadır. |
|
358
|
|
|
|
Onu gördüğümde parkın bir köşesinde bankta, ellerini yüzüne koymuş kara kara düşünüyordu. |
|
359
|
|
|
|
"İlk günden aynı sıraları paylaşarak başladı lise hayatımız. Her yeni şeyi beraber gördük, yaşadık. Umarım hep bu şekilde de devam eder hayatımız, beraberce." |
|
360
|
|
|
|
Ne mutlu, bulutsuz , güneşli bir yaz sabahı ardın dan gelen günün ve akşam üstlerinin keyfini yaşayanlara..
|
|
|
|