|
• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
421
|
|
|
|
Otobüsler sıralı, insanları bir yerler yetiştirme derdinde.İnsanlar sıralı hep bir yere yetişme derdinde.Önde yine halkımın otobüsü halk otobüsü,kokusuyla,kirli koltuklarıyla hakkını kimseye vermeyen. |
|
422
|
|
|
|
Anlatırken tekrar yaşar insan unutulmazlarını. Ve hep yakındır gençlik, dinleyen varsa... |
|
423
|
|
|
|
O, her iskelede gördüğünüz, bildiğiniz veya bildiğinizi sandığınız gerçek martı. |
|
424
|
|
|
|
Dersler başladıktan on gün sonra, tam da öğretmenin geleceği dakikalarda, adeta bir ortaokul öğrencisi görünümünde, kısa boylu, zayıf mı zayıf bir çocuk girdi sınıfa. Bir kişi, “ilkokul aşağı mahallede, yanlış gelmişsin,” diye laf attı, gülüşenler oldu. |
|
425
|
|
|
|
zaman zaman yalnızlığını paylaşmak ister insan... bu kimi zaman başka bir insan,kimi zaman yıldızlar olur,kimi zaman da bir hayvan... |
|
426
|
|
|
|
Doğanın ve ananın kucağında, babanın yanıbaşında yetişen bir köy çocuğunun, gündelik yaşamından geleceki
günlerine yansıyanlar. |
|
427
|
|
|
|
Bu yolculuklar,öyle gezi turları alınan türden değildir! |
|
428
|
|
|
|
- Keşide senin mi?
- Benim benim, hepsi benim. |
|
429
|
|
|
|
Birkaç gün içinde gerekli hazırlıklarımı yapıp, evdekilerle vedalaşırken hüzünlendiğim tek şey, annemin göz yaşları olmuştu. O an içinde bulunduğum ruh hali gerçekten çok karmaşıktı. Hiç görmediğim, bilmediğim bir memlekete gidiyordum. Kim bilir nelerle karşılaşacak, neler yaşayacaktım? Otobüse binip Hakkari’ye doğru yol alırken derin düşüncelere dalmıştım. Yol boyunca neler düşünmedim ki?... Sanki geçmiş ile gelecek arasındaki bu noktada ciddi bir dönüşüm yaşıyordum. Yeni bir dönem başlıyordu hayatımda…
|
|
430
|
|
|
|
Sakallı Saime derlerdi. Anneannemin bitişiğindeki evde otururdu. Çirkin, iri yarı, koca memeli bir kadındı. Kasığına kadar sarkıktı memeleri. Ah, ne zor taşırdı onları. Oynar dururdu erik gibi uçlarıyla.
Ne acımasız, ne şirret kadındı Sakallı Saime. Bir kenara atıverdiği kundaktaki bebeğinin ağlamalarına aldırmaz, ağza alınmadık, duyulmadık küfürler savurup; mahalleliyle, gelen geçenle kavgalar ederdi. Anneannem terbiyem bozulmasın diye beni içeri alır, camları sıkı sıkıya kapatırdı.
Sanki şehrin tüm dehlizleri, tüm gizli geçitleri; onun duvarlarına, hamamına, arka bahçe kapısına, çatı katındaki o küçük pencereye açılırdı. Bu çirkin, bu sakallı, bu ekşimiş süt kokan kadınla kim yatmak ister ki? Kim toynak ayaklı, çemen kokan, yarık dudaklı Saime’nin koynuna girer ki? Hangi mide kaldırır, hangi göz görmeye katlanır? |
|
431
|
|
|
|
Yatacağım yerin gösterilmesini beklerken aldığım sabahın köründeki içki önerisi, canımı fena sıkmıştı. Kötü kötü bakarak, anlaşılmaz bir şeyler homurdandım.
“Tamam, tamam...” diyerek kesti homurdanma mı. “İçkileri ben hazırlarım, hem niye çekingen davranıyorsun ki? Dur da, sana giyecek rahat bir şeyler getireyim.”
Az sonra, kendi üzerindekilere benzeyen, sırtına Ejderha resmi işlenmiş mosmor bir şeyle dönmüştü. Elime tutuşturduktan sonra da karşıma geçip, merakla izlemeye koyuldu. İçimden küfrederek, ceketimi çıkarmıştım. Sonra da, kravatımı ve gömleğimi...
“Fanila veya atlet kullanmıyor musun?” diye sordu, elimden aldığı gömleği bir askıya geçirirken. Mini bir Kimono görünümündeki garip üstlüğü giyerek mırıldandım.
“Hayır.”
“Üşümüyor musun peki?”
“Hayır.”
Gömleğimi ve ceketimi bir askıya yerleştirerek portmantoya asmış ve kollarını göğsünde kavuşturarak, beni izlemeye dönmüştü yine. Elimdeki uçkurlu zımbırtıyı omzuma atarak, kemerimi ve pantolon düğmelerini çözmeye koyuldum ben de. Beni izleyen meraklı bakışlarından biraz utanıp kendimi striptizci gibi hissedince de,
“Bilsen iyi olur...” diye mırıldandım. “Ben, don da kullanmam.”
“Kal orada...” diyerek bağırmıştı birden. “Soyunup dökünerek, tahrik edeceğini sanma sakın...”
“Hiç öyle bir niyetim yok. Uyarmıştım, kötü mü ettim?”
“Uzatma... İçkileri hazırlamaya gidiyorum, giyinmen bitince de salona gel.” |
|
432
|
|
|
|
Kendimizi çok güçlü sandığımız çağlar geride kalır birgün ve gözlüksüz gazete okuyamaz,soluklanmadan
merdiven çıkamaz hale geliriz.O zaman hayatta iseler,
anne-baba algımız,sevgimiz değişir.Gidilen meşakkatli yolun bir yerinde bir onlara,bir kendimize bakar,niçin yanıldığımızı sorgularız.İşte bu öykü böyle bir soluklanma ve sorgulama anında yazıldı. |
|
433
|
|
|
|
-“ Atatürk ile ilgili kitapların, kütüphane dışına çıkmasına izin verilmediğini öğrendim. Size söz veriyorum, 2 veya 3 gün içinde bu kitapları getireceğim. Sizden rica ediyorum. Artık soruşturma almak istemiyorum…” diye, adeta yalvarıyordum... |
|
434
|
|
|
|
"Allaha emanet ol" son sözüydü...
|
|
435
|
|
|
|
Bir zaman bir yerlerde yasanmis yada yasanabilir bir hikayeden sadece bir bölüm |
|
436
|
|
|
|
Bebekliğim, çocukluğumun bir kısmı, ilk işim, ilk maaşım, yeni işim, hayallerim, geleceğim bu sokaklardaki adımlarımla şekillendi ve şekillenmeye devam ediyor. Anaokuluna Sait Çiftçi’ de gittim mesela. Bir bohçamız olduğunu hatırlıyorum içinde herhafta yıkanıp ütülenen yatak çarşafı, yastık kılıfı, nevresimi taşırdık. Pembe beyez petükareliydi bizlerin ki, erkeklerinki mavi. Anaokulunda ki öğretmenimi hatırlamıyorum ama o okulda sütten nefret ettiğimi ve o gün, bugündür ağzıma süt koymadığımı biliyorum. |
|
437
|
|
|
|
Hep merak ederdim.Neydi derdi? Neden bu hale gelmişti. Sokakta sıra dışı bir görünümü, farklı bir yürüyüşü vardı. |
|
438
|
|
|
|
Kaptana kalırsa aradan geçen yıllar sonra şu deniz öyle dar gelmeye başlamıştı ki… Gemiyi terk etmek gerekse değmezdi buna. Bütün personeli bindirirdi de filikaya, kendisi binmezdi. Mavi gözleriyle hep güneşi arıyordu; evine hala dönmemişti.Oysa deniz güneşin eviydi: sabah ön kapıdan çıkar, akşam arka kapıdan girerdi. |
|
439
|
|
|
|
Sigara dedi sadece. Kardeşi, hemen oksijen maskesini takıp doktoru çağırmaya koştu. Ama o doktorun gelişini görmedi. |
|
440
|
|
|
|
Demir çerceveli pencerelerin ardında, Topkapı Sarayı, denizin üzerine serdiği incili yorgana baş aşağı uzanmış, yatıyor. |
|
|
|