|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Sonra Bir Gün
Ahmet Zeytinci
Öykü > Gülmece (Mizah)
Bir varmış, iki yokmuş, üç varmış dört yokmuş, beşin bu işler ile hiç alakası yokmuş, beş o sırada senelik izindeymiş. Develer tellal, pireler berber iken, yavru pireler berber çırağı iken, hem develerin tellallığına hem pirelerin berberliğine, hem de yavru pirelerin berber çıraklığına itiraz çokmuş. İtiraz çoksa da hem develer, hem pireler, hem de yavru pireler hiç mi hiç umursamamışlar bunu. Masal bu ya, adı üstünde işte masal, sen de oku bakalı
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
561
|
|
|
|
Kapı sesine ve köpeğin havlamasına uyanmıştır çoktan anne. Kapıda belirir; gözlerinde sabah mahmurluğu, yüzünde yılların yorgunluğu. Son görüşünüzden bu yana saçlarındaki beyazlar artmış, yüzündeki çizgiler mi derinleşmiştir yoksa sana mı öyle gelmektedir bilemezsin. |
|
562
|
|
|
|
Bir yerden elli beş kilometre ötede mutlaka başka bir yer vardır. Çoğu kişi için bulunduğu yerden elli beş kilometre ötedeki yer önemsizdir. Fakat benim büyükbabam için öyle bir elli beş kilometrelik mesafe vardı ki… |
|
563
|
|
|
|
Evden 50-60 metre uzaklaştığımda karşıma bir sokak köpeği çıktı.Bana bakıyor.”Neresinden ısırsam ne kadar et koparırım” diye düşünmediğini sanıyorum.Çünkü bakışları dostça,tanıdık birine bakar gibi.
|
|
564
|
|
|
|
Alper'le Ece'nin akıl almaz macerası:) |
|
565
|
|
|
|
Bodrum'da oturmuş Orhan'ın Yerinde... |
|
566
|
|
|
|
Taşralı bir yazarın yalnızlık ve düş kırıklıklarıyla dolu günlerini baştan sona değiştiren sıradışı bir günün öyküsüdür. |
|
567
|
|
|
|
Sıkıntılı bir şubat öğleden sonrası.
Ani bir kararla, kendimi sokağa atmalıyım, diyorum. Çarşıya inmeli, bu arada kütüphaneye de uğramalı diye düşünüyorum. Sırt çantama kütüphaneden kısa bir süre önce aldığım üç kitabı da koyuyorum çıkmadan. |
|
568
|
|
|
|
Yeşil t- shirt giymiş kelebek katili, futbol konuşacak birilerini aramaya; pembe elbiseli kız ise kelebeklerini yeniden hayata döndürecek bir mucize aramaya gidiyordu... |
|
569
|
|
|
|
Başkalarına şans gibi gözüken sizin içinde şansmıdır acaba? |
|
570
|
|
|
|
Toplantı tıkanarak sonlanmıştı. Ev sahibi olarak işveren tarafından sözcü konumunda olduğu anlaşılan Hüsam Bey, “ Oturun beyler! Sabahın bu saatinde birer sade kahve daha içelim de açılalım biraz. Ondan sonra gidersiniz.” dedi. Aslında bu öneri asla kabul görmeyecek gibiydi. İşte ne olduysa o dakikada oldu! Hüsam Bey, diye anılan işveren tarafı sözcüsü, masada duran kumandayı aldı ve televizyonu açtı!... Gündeme bomba gibi düşen ‘ son dakika!’ haberi, işveren sözcüsünün suratını ekşitmesine yol açtı!... Meğer vekillerimiz, asilleri uyuyunca, kendi maaşlarına yüzde yüz zam yapmamışlar mı!... İşçi sendikası adına görüşmelere katılan sözleşme uzmanı Halim Bey, kendi arkadaşlarına yönelik, “ Arkadaşlar, biz burada işyerlerinde üretim yapan işçilere zam konuşuyor, kuruşların hesabını yapıyoruz! Bakın, neler de oluyor? Gördünüz mü?” dedikten sonra işveren temsilcisine dönerek, “ Hüsam Bey, burası sözün bittiği yerdir! ” dedi. Ve kalktılar. |
|
571
|
|
|
|
… Bu kepazeliğin nedeni, salt kendisi olmadığı halde, toplumun bir bireyi olarak kendi kendini suçlu buluyordu… Bu sefil insanlar, neidüğü belli oymayan, kalitesiz ama kendi kendilerinden geçirmeye yeterli alkol ve uyuşturucu özellik içeren maddelerin etkisiyle büzülerek sızmış kalmışlardı!... Kimileri belki hiç uyanamayacaklardı... Kendisini alabildiğine kötü hissetmesine neden olan bu duygu yoğunluğundan çıkış yolu arıyor gibiydi… Tam da bu duygu bombardımanından sıyrılmaya çabalarken, vekillerin asilleri uyutunca kendi maaşlarına yüzde yüz zam yaptıklarını anımsadı! Elinde olanak olsa, vekilleri, şafak alacakaranlığının bu saatinde İstiklal caddesinde gezmeye zorlayabilirdi. Sonra!... Sonra, bu yüzde yüz zam yüzsüzlüğünü ettikleri yemin metninin neresine yapıştırabildiklerini kendilerine sormak isterdim, diye geçirdi içinden… |
|
572
|
|
|
|
Karıncaezmez, “babanı benim kadar seven bir dostuyla tanıştıracağım seni,” dediği zaman kafam karıştı. “Onun asıl adı Tahir; ama sen onu Fakir Baykurt olarak tanıyorsundur.”
“Fakir Baykurt mu? Şu meşhur yazar mı?” |
|
573
|
|
|
|
Size okumayı öğreten insan yıllar sonra son dersini vermek için sizi çağırırsa?.. |
|
574
|
|
|
|
O gün günlerden Pazar’dı.Bindiğimiz taksinin penceresinden giren rüzgar saçlarımı dağıtıyordu.Gecekonduların bolca bulunduğu Zeytinburnu’nda bir evin önünde durdu araba.Nasıl bir evdi,merdiven çıktık mı çıkmadık mı hatırlamıyorum. |
|
575
|
|
|
|
Çocuklara on iki yaşından önce saat, ortaokula |
|
576
|
|
577
|
|
|
|
Ah! çocuklarımız ahhh!
Ahhh! bizler ah!..
|
|
578
|
|
|
|
Bulunduğum otel odasından caddeden geçenleri izliyorum. On beşinci kattaki odamın penceresinden insanları karıncalar gibi peşisıra geçiyorlarken görüyorum. Geçen insanlar bana geride bıraktığım şehrimi, şehrimin insanlarını, ailemi, dostlarımı, sevdiklerimi ve sevipte dost olamadıklarımı hatırlatıyorlar. Herşeyden halas olduğumu düşündüğüm bir anda geçmişime dair düşünceler arılar gibi beymimde vızıldıyorlar. Manila da benim ne işim var diye soruyorum kendime. Roma'da, Lima'da, Mardin'de, Şam'da, Tebriz'de olduğu gibi... |
|
579
|
|
|
|
Götürür bizi
Bazen bir şarkıda ki melodi,
Bazen hayal gibi bir görüntü,
Bazen bir bebeğin gülümsemesi,
Bazen koca bir adamın gözyaşları,
Unuttuğumuz hatıralara... |
|
580
|
|
|
|
Şehrin iyice dışına çıktık. Arabamız toprak yolda, bir çukura gire, bir çukurdan çıka yol alıyor. Yol kötü ama manzara güzel... |
|
|
|