|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Sevdalanalım
Orhan Bani
Şiir > Garip
Hadi, yine öyle bak seviyor gibi, yeniden yak yüreğimi
Kızarsın yüzüm, tutulsun dilim, bir garip olalım, sevdalanalım
Vakit çok mu geç, sevemezmiyiz, ağarmış saçlarımın suçu benimmi?
Varsın geçsin yıllar, ağarsın saçlarım, yine öyle bak, beraber yanalım
Pek bir şey söyleme, seviyorum deme, yıllar çok şey aldı, sözüm yok kendime
Ben yine suskunum, ben yine sensiz, bir nedeni yok, seviyorum nedensiz
Gönül had bilmiyor, yak ki yanalım, dö
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
641
|
|
|
|
Yeryüzünde var mı ki bir sevda uğruna gözyaşı dökülmesin? |
|
642
|
|
|
|
“ Benlik düzeyimiz yaşamımızı kendisine çeker. Ve her şey senden kaynaklanır. Gördüğün ve dokunduğun her şey senin varlığının, noksanlığının ve içindeki boşluğun dışa yansıyan görüntüsüdür. Yaşamda boşluklar yoktur. Eğer sen, kendini yeni bir biçimde düşünmeye ve davranmaya zorlayarak bunları doldurmazsan,bunu senin adına tüm zalimliğiyle o yapacaktır.” Tanrılar Okulu/ Stefano E.D’Anna |
|
643
|
|
|
|
Orta birinci sınıftan ikinci sınıfa geçeceğim diye beklerken iki dersten ikmale kalmıştım. Annemin ders çalışmam için kurduğu baskılar yaz tatilimi zehir etmişti. |
|
644
|
|
|
|
O da gülümsedi. Yüzünde hoş ve babacan bir ifade vardı. Daha sonra da, kulübesine girdi. Ardından bakarken nedense içimde ki bir ses; bu insanın farklı bir öyküsü olabileceğini düşündüm.
|
|
645
|
|
|
|
İşte o sıralarda hiyerarşik yapıyla tanıştım güzelliğin nasıl şehvet için kullanıldığıyla erkeklik olgusunun şiddetle yıpratılışıyla... |
|
646
|
|
|
|
Adamın adı Mustafa
Ufacık bedende kocaman kafa
|
|
647
|
|
|
|
Unutulmayan anılar, bir gün gelir öykü olur. Sonra da "beni yaz,beni yaz" diye bırakmaz peşimi... |
|
648
|
|
|
|
Ufak çocuk neden donup kalmıştı ? Neden gelip kendisini bu canını yakan adamdan hala kurtarmıyordu... Nedenler ile doldu beyni. Saati hızlıca alıp gelemediği için mi böylesine acı bir ceza verilmişti ona ?
|
|
649
|
|
|
|
...Rüzgar , üzerine attıkları paçavranın uçlarını havalandırınca , saçları kadar beyaz yüzü göründü. |
|
650
|
|
|
|
Şöyle bir silkelendim, kendime geldim ve çay istedim. Sonra da tostumu ısırdım. Geçmişe akmaya bayılırım. Bilinçaltı çeneleri ben uğraşayım, onu didik didik edeyim, cürretkar bir tavırla canına okuyayım diye var. |
|
651
|
|
|
|
Toplantı akşam saat dokuz’ da başlamış, ilk yarım saat ısınma hareketleriyle geçmişti... Karşılıklı yapılan şakalar içinde dokundurmalar yer alıyordu. Bu arada üç kez çay servisi yapıldı... Ağır ağır konuya girilmeye başlandı... İşveren tarafı işçilik maliyetlerinin yüksekliğinden, kullanılan enerjinin pahalılığından, pazarda rekabet şansının günbegün zorlandığından söz ederek; ortaya yüzdeli sayılar ve maliyet hesapları çıkarıyor, ülkedeki işsizliği sendikaya karşı kullanıyordu... Adamlar, enerji, pazar ve maliyet gibi olumsuzlukları anlatırken, sanki bu ülkeyi işçiler yönetiyormuş da, olumsuzluklar o nedenlerle ortaya çıkmış gibi konuşuyorlardı! İşyerinden bir üye bu bakışa nasıl dayanabilir ki?
İşçi sendikası ise, üyelerinin yaşam pahalılığı altında ezilmekte olduklarını, üretimdeki verimin yüksek, pazar payının iyi olduğunu ileri sürerek sözleşmenin sendikanın istemi doğrultusunda yapılmasının iş barışına katkı sağlayacağını ileri sürerken açlık sınırından, mutfaktaki yangından söz ederken, asla rakam kullanmıyordu... Sendika üyelerinden, her iki taraf da, ' işçimiz, işçilerimiz, diye bahsediliyordu...
|
|
652
|
|
|
|
Güneş batmak üzereydi. Sanki batmamak için direniyor gibi bir hali de vardı . Bir bulut güneşin önünden hızla geçti. Beş dakikadır çay bahçesinin etrafında dolaşan bir martı, bundan vazgeçip güneşe doğru uçmaya başladı. Nefis bir manzara vardı gözlerimin önünde: Kızıl ve mavinin karışımı bir renk, beyaz kanatları renk değiştirmiş bir martı. |
|
653
|
|
|
|
Biraz uzunca bir öyküdür.ama birebir yaşanmıştır.Sabırla okumanız ricasıyla.... |
|
654
|
|
|
|
Şarkılar bir rumdan, bir türkten ama hep Ege’den kopuyor, ayaklarımızın tabanındaki ritme vuruyor. Sahnedeki tüm ekibin sandalyelerindeki duruşlarıyla çalgılarından çıkan sesler arasında insana huzur veren bir tezat var. Kıyafetleri sade, bakışları |
|
655
|
|
|
|
Çok uzun yıllar geçiyor gözlerimden, Burgaz Ada da kollarımdan tutup bir çukurun üstünden hızla sallıyor babam, Kalpazan Kayadaymış bu çukur, ben hiç korkmuyorum, çünkü babam tutuyor, o beni düşürmez. Bana kediler getiriyor, birinin adı “Cingöz”, diğerinin de “Duman”. |
|
656
|
|
|
|
Tanrım, 20 yaşındayım, hayat bu kadar kısa olmamalı. Neden tanrım, neden...Annemi artık göremeyeceğim. En çok da buna üzülüyorum. Sevgilimse sımsıcak dudakları artık bana çok uzak. |
|
657
|
|
|
|
Öğretmenimiz Fikret Bey’in lakabı “Karıncaezmez”’di. |
|
658
|
|
|
|
YİNE ANLAŞAMADIK. YİNE BENİ YANLIŞ ANLADIN. |
|
659
|
|
|
|
Sabah yememiş, içmemiş, beni aileme ihbar etmişti. Annem bir telaş içinde çıkıp geldiğinde henüz uyuyordum. Geldikten sonra öyle bir yaygaraya başlamıştı ki, sağır sultan dahi olsam uykuyu sürdüremezdim; ben de suçüstü olma telaşıyla yataktan fırlayarak uyandım. |
|
660
|
|
|
|
Boyalı suratlar sıkışmış fotoğraf albümüme,boyası yüzüyle birlikte akmış suratlar...İlk sayfada ben varım;bir kolum havada bir elim boşluğu sarıyor gibi duruyorum,sanki kendi omzuma elimi atıp kendimi sarmışım yıllar boyunca. |
|
|
|