• İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu |
261
|
|
|
|
Doğuran ana olur, her doğan da zincirin bir halkası. Üç kadının, üç farklı halkanın öyküsü. |
|
262
|
|
|
|
Meryem, bir taraftan orayı burayı silip süpürürken, konağın penceresinden de İbrahim Ağa’nın yolunu gözetliyordu. Gayesi ne temizlik yapmak ne de pencereden bakmaktı. İbrahim Ağa’ya ne diyecek onun gazabından bu kez nasıl kurtulacaktı. Bu düşüncesini dağıtmak için oyalanıyordu. İbrahim Ağa, çakmak taşı kadar sert, biber gibi acı biriydi. Bu kez kesin bir şeyler olacaktı. Önce irkildi. Ardından alamuklu bir ağrı beynine oturdu, ordan da bütün vücuduna hükmetmeye başladı. Gözleri bulandı, başı döndü. Neredeyse sendeleyip düşecekken kendini pencere kenarındaki kanepeye zor attı. |
|
263
|
|
|
|
Cahillikten inleyen yüreğe, fetvası dünden okunmuş küçük bir sesleniştir gece.
...
Kalemde kuruyan pınardan çağlarken hasret, mürekkepsiz medeniyet kalır elimde.
__ Ağlamıyorum ki... |
|
264
|
|
|
|
Çocukluğumdan bir anım. Gün geldi, gün yüzüne çıktı, aklıma geldi, paylaşmak istedim.
"Yaşlı teyze bizde yirmi gün kaldı. Sonra annem onu memleketine gönderdi. Çocuk aklı nereliydi, nereye gitti hatırlamıyorum. Ama ne önemi var, o güzel insan memleketimin bir yöresinden." |
|
265
|
|
|
|
"Bak evladım, boşuna direniyorsun. Burada, senin gibi niceleri direnip, yenik düştüler. bizi yorma, kendini de üzme. Bizim de senin gibi evlatlarımız var. Sana eziyet etmeye hevesli değilz; ama bizi mecbur ediyorsun. O gün toplantıda başka kimler vardı, neler konuştunuz, ne karalar aldınız? Anlat... |
|
266
|
|
|
|
“Yavaşça yutuyorum hapı. Önce bir belirsizlik ve karmaşa hâkim. Bir boşlukta gibisin. Sonra yavaş yavaş terlemeye başlıyorum. Sırtım, kollarım ve bacaklarım… Yorgunluk üzerimden çekiliyor ve dışarı sıçramak isteyen bir ateş bütün bedenimi sarıyor. Az önce |
|
267
|
|
268
|
|
|
|
Bazı anlar ,hiç beklemediğiniz bir zamanda ,beklemediğiniz bir olay, alır sizi, yıllar önceki yaşanmışlıklara götürür. |
|
269
|
|
|
|
_O şimdi yaşamın, bütün kalleşliği ve bütün güzellikleri ile tam ortasında yer alıyordu. Biliyordu ki cesur olduğu müddetçe ve yaşamı yorumlamaya-anlamaya devam ettiği sürece hep ayakta kalacaktı. |
|
270
|
|
|
|
Türk milleti adına otuzaltı yıl hapis cezasına...
Kadın çığlık çığlığa feryad ederken ağır ceza reisinin son kararı değil iki sanığı jandarmaların tüylerini dahi diken edercesine bir gerginlik yaratıyor.Duruşma salonuna giren adliyedeki görevli polisler kadını zorlukla da olsa dışarı çıkartırken mahkeme reisi heyet üyeleri hiç istifini bozmadan ona bakıyor |
|
271
|
|
|
|
İki damla çıktı gözlerinden. Biri gözpınarının hemen yanında, diğeri ise yanağında donmuştu... |
|
272
|
|
|
|
Ülkede bir seçim öncesi yaşanan öykü. Toplumda buna benzerleri çok sık rastlanıyor. Saygılar. |
|
273
|
|
|
|
Traktörlerini elden çıkaran üreticiler, tarlalarını da elden çıkarmanın çabası içindeler |
|
274
|
|
|
|
Dişçilik Fakültesinden mezun olmuş ve Anadolu’ nun kuş uçmaz, kervan geçmez bir ilçesinin sözde hastanesine tayinim çıkmıştı. Okula başladığım gün olduğu gibi heyecanlıydım. Onca yılın sonunda hayalime kavuşmanın sevinciyle yola çıktım. Hiç görmediğim bir coğrafyaya doğru ilerliyordum. İstanbul’ da doğup, büyümüş biri olarak gideceğim yerde yaşayacağım sıkıntıları göz ardı ediyordum.
|
|
275
|
|
|
|
Cezaevi, nakil (ring) aracında uyku sersemliği içinde düşünüyorum. Nakil aracı pek de rahat değil. Yıllardır taşıdığı binlerce askerin, binlerce mahkumun pisliği, kokusu, nefes almayı zorlaştırıyor. Su içtiğimiz pet şişelerin tamamı sidikle dolmuş. Pantolonumuz, ellerimiz sidik kokuyor.
|
|
276
|
|
|
|
"Lan tutun şunu..Çevirin lan korkmayın..Oğlum siz ne ödlekmişsiniz..Haydar oğlum, Cafer sen nirdesin...Çabuk tüfeği verin bana" |
|
277
|
|
|
|
yaşamı göstermek riske atmaktır bazen en sevdiğini
bunu veremediğniz için evlenmiyor sizin kızınız
geçen gün bağ evine gittik en sevdiğim yanımda soba var kömür var odun var yakamadım |
|
278
|
|
|
|
Bez ayakkabılarındaki ıslaklığı hissetti,omzundaki büyük resim çantasının askısını tutuyordu sol eliyle,yürürken sanki destek alıyordu,bir şeye ihtiyacı vardı ama neye ihtiyacı olduğunu o da bilmiyordu,yalnızca acılarını törpülemeye,ruhunu bir an olsun iyileştirmeye çabalıyordu.Sahte gülüşleri bırakıp kahkahalar atmak istiyordu,feri parlayan gözler arıyordu.Oradaydı işte yine,gizemli yerine gelmişti yine.Kimse yoktu üstelik bu sefer,biraz ötede birkaç genç gitar çalıp,şarkı söylüyordu.Kulaklıklı bere takıp,kapşonlu ceket ve garip çizmeler giyen marjinal tiplerdi.Hoş bir ezgisi vardı ya gitarın, o da yeterdi.Gençler kafasını çevirdi genç kadına,omzundaki resim çantası dikkatlerini çekmiş olmalıydı.Genç kadın yürüdü emin adımlarla,’sert kadın’ dediler O’na. |
|
279
|
|
|
|
“ Geliyorum tabii ki. Hiç cenneti kaçırır mıyım. Ne şanslı ineklerin var. Hem onlara bedava tatil ısmarlıyorsun, hem de cenneti gezdiriyorsun. Kaçırılır mı bu fırsat? “
|
|
280
|
|
|
|
Gerçek hayatlar apaçık dururken kurguya ne gerek ver ki... Hayatımızdan yansıttıklarım zaten yeteri kadar çalkalayıcı, hırpalayıcı ve yongalayıcıyken... |
|