• İzEdebiyat > Eleştiri > Çağdaş Sanat |
41
|
|
|
|
Kür Şad, Çin sarayındaki Muhafız Birliğinde görevliydi. Bu cesur Türk yiğidi Göktürk Devletini tekrar canlandırmak için kendisi ile birlikte 39 arkadaşı gizli bir plan hazırladı. Çin İmparatoru Tay-Çung bazı geceler şehirde tek başına dolaşıyordu. Bu durum kollanacak, imparator yakalanıp Türklerin bağımsızlığını tanımaya zorlanacaktı. Çin sarayında esir bulunan Holuku Tigin de kağanlığa getirilecekti. |
|
42
|
|
|
|
Paha biçilemez tarihi ve kültürel mirasıyla Muhsin Ertuğrul Sahnesi ve AKM’yi, yerine yeni bir bina koyamadan sudan sebeplerle yıkmaya kararlı olan zihniyetin bu tavrı akla tek bir seçeneği getiriyor. Her türlü kültürel ve sanatsal faaliyeti sanki destekliyormuş gibi görünerek, sanatı ve sanatçıyı içten içe baltalama girişiminin somut bir ifadesi olarak İzmir Uluslar arası Festivalinin değişmez bir simgesi haline gelen Efes Antik Tiyatro’yu her türlü sanat etkinliğine kapatarak çalışamaz hale getirmek! Efes Antik Tiyatro’yu “yıkamadığımız göre bari kapatalım” düşüncesiyle hareket edenler bilerek ya da bilmeyerek (!) 22 Temmuz 2008’de yapılacak olan efsane şef Zubin Mehta yönetimindeki, Musicale Fiorentino Orkestrası Festival Kapanış Konserini ve Festivali sabote etmiş oldular!
|
|
43
|
|
|
|
Cinsellik toplumumuzda hep bir tabu olarak kalmış bir konu. Konuşulmuyor, tartışılmıyor, hakkında görüş belirtilmiyor. Oysa insan yaşamında bir gerçek olgu. Vazgeçilmez bir unsur.
|
|
44
|
|
|
|
13 yıl hapiste yatan bir şairin, hapisten çıktıktan sonra askere alınmak istenmesi nedeniyle Moskova’ya kaçması ve bu nedenle kendine “Vatan Haini” dendiği eleştiriliyor. Oysa “Kendisine Mustafa Kemal’in şiir yazmasını söylediğini” belirtiyor. |
|
45
|
|
|
|
Şimdilerde Çin’den fabrikasyon tuval resimleri ülkemize ithal edilmeye başlandı. Toptan 10 dolara alınabilen bu resimler Çin’de fabrikasyon olarak üretiliyor ve ülkemizde Çin’li ressamların sanat şaheserleri(!) diye pazarlanıyor. |
|
46
|
|
|
|
"Gelecek 100 Yıl” Adını taşıyan kitabında “21. Yüzyıl İçin Öngörüler” sunuluyor. Bu kitapta yazar, gözünü geleceğe dikiyor. 21. Yüzyıl boyunca Dünyada beklenebilecek değişimlerin net ve anlaşılır öngörüsünü sunuyor. Gelecekte savaşların nerede ve neden çıkacağını ve nasıl savaşılacağını, hangi milletlerin ekonomik ve politik güç kazanacağını; ya da kaybedeceğini ve yeni teknoloji ve kültür eğilimlerinin yeni yüzyılda yaşam biçimimizi nasıl değiştireceğini anlatıyor. |
|
47
|
|
|
|
"Barış İnşası” kavramı bu kitapta ele alınan diğer kavramlardan biridir. Yazar, burada yeni fikirlere yelken açma motivasyonunun Talat-Hrıstofyas müzakerelerinde sağlanan tüm ilerlemeler ve uzlaşma noktalarına karşın, her iki liderin bu süreçte başarısız olmakla kalmayıp hem süreç esnasında hem de toplum liderliklerinden düştükten sonra, birbirlerini acımasızca eleştirmeye devam etmelerinin nedenlerini anlamaya çalışma sürecinde keşfettiği olgular olduğunu belirtiyor: |
|
48
|
|
|
|
Samer, “Dramanın eğitimde olması gerektiğini, öğrencilere küçük yaşlarda tiyatro eğitiminin verilmesi gerektiğini, böyle olursa kendilerini daha iyi hissedeceklerini, toplum içinde nasıl davranacaklarını öğreneceklerini” belirtiyor. Devam ederek “Çocuklarla çalışmanın farklı bir yöntemi vardır. O nedenle uzman kişilerle çalışılması gerekir. Tiyatroyu bilen ve o eğitimi alan kişilerle çalışılırsa başarı artar” diyor. |
|
49
|
|
|
|
Yıllardır üvey evlat muamelesi gören çağdaş sanatlarımız ve çağdaş sanatçılarımız, çağdaş bir sanat müzemizin olmaması burukluğunu yaşıyorlar... |
|
50
|
|
|
|
“Oyunda evlendirilen “ŞÜKRAN” VE “ŞÜKRETTİN” adlı iki tipleme yaratılmış…
“ŞÜKRAN”, Mücahitler Derneği’nin her yıl yaptığı ŞÜKRAN etkinliklerinden hareket edilerek Türkiye’ye şükran duyan Kıbrıs Türk Halkını, oyunda adı geçen “ŞÜKRETTİN” ise, “Kıbrıs Türkleri ile evlenip mahvolmalarına sebep olan Türkiye’yi” kastediyor. |
|
51
|
|
|
|
Geçtiğimiz günlerde Denizli’de yapılan 27. Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali’ne katıldık. Gerçekten büyük bir organize idi. Benim, bu festivale üçüncü katılmam idi. Daha önce de oyuncu ve gözlemci olarak iki kez katılmıştım. Bu sefer ise Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olarak konferans vermeye davet edilmiştim. Seve seve gittim. Çünkü Denizli’yi ve Denizlileri çok seviyordum. |
|
52
|
|
|
|
Yıllar önce bir yangın ile kül olan Devlet Tiyatroları’nın salonu 20 yılı aşkın bir süre olduğu halde hala yapılamadı. Hala Devlet tiyatroları sağlıklı olarak seyircisi ile kavuşturulamamıştır. Devlet Tiyatroları, 20 yıldan fazla sürede göçmen kuşları gibi oradan oraya sürüklenmiştir. Oyuncular, nerede bir salon bulmuşlarsa orada oyun sergilemişlerdir. |
|
53
|
|
|
|
Toplumcu gerçekçi algıyı alan bir seyirciye sahibiz. Geleneksel tiyatro ile bütünleştirebilirsek ortaya güzel bir eser çıkar. Kendi ülkemin kültürünün de diyaleğinin de bu sürece katılması gerektiğine inanıyorum. Bunu yaparken birini dışlamak doğru değil diye düşünüyorum.” diyor. |
|
54
|
|
|
|
Dans başladıktan birkaç dakika sonra, kendimi ‘iyi niyetli bale öğrencilerinin dönem ödevi sınavı için hazırladıkları bir çalışmada’ buluveriyorum. Figürleri öğrenip ezberleyen dansçılar, arkadan kurulan porselen bebeklere benziyorlar. Bir türlü uyum yakalayamadan sahnede kendi halinde hoplayıp zıplayan bu altı porselen bebek, bana annemin mücevher kutusunu anımsatıyor. Kapağını açınca mekanik bir müzik eşliğinde dönen balerin misali sahnede dolanıp duruyorlar. Kurgulanmış içi boş bebekler gibi. Tamamıyla "ruhsuz". Öylesine zorlama dans ediyorlar ki çevremde dansı durdurup "Kesin, mola, kendinize gelin, tekrardan alacağız" diyecek bir koreograf, bir hoca arıyorum ama yok. Acaba ben bağırsam mı? En iyisi bu zorlama felaketin bir an önce sona ermesi. Gruptaki "iyi niyeti" Çinli çocuğa muhtemelen hep gülümsemesini söylemişler. Yüzünde bir Comedia d’el Arte maskesi takmış, pişmiş kelle gibi sırıtıyor. İçimden sahneye çıkıp yüzündeki maskeyi çekip almak geliyor. Acaba maskenin ardından ne var?
|
|
55
|
|
|
|
Bu gün ülkemizde sanata ve sanatçıya gereken değer maalesef verilmiyor. Örnek verecek olursak müzisyenler sadece şarkıcı olarak düşünülüyor. Oysa sanat bir bütündür. Her sanat dalının ayrı sanatçıları vardır. Bunların hepsi kendi alanında ayrı bir değerdir. Edebiyatçılarımız, ressamlarımız, heykeltıraşlarımız, müzisyenlerimiz artık aklınıza ne geliyorsa yani sanatla uğraşan her kimseyi kast ediyorum. Bunların hepsi üretiyorlar. Topluma bir şeyler vermeye çalışıyorlar. |
|
56
|
|
|
|
Aşk, insanın yaşamında her zaman var olan, yaşanan bir olgudur. Küçük yaşlardan, ileri yaşlara kadar, insanın tattığı, asla vazgeçemediği bir duygudur. O nedenle insan hep “Aşkın yaşı var mıdır?” diye sormuştur.
Oyun yazarı Alfonso Paso 1926- 1978 yılları arasında yaşamış bir yazar. Birçok tiyatro oyunları, televizyon film senaryosu ve sinema senaryoları ve hikâyeler yazmış biri.
Oyun, önce bir doktor kliniğinde iki hasta yaşlının sıra beklerken tanışmalarıyla başlar. Dekor, bir hastane veya bir doktor kliniğidir. Koltuklar, telefon, duvarlarda resimler vardır. Basit bir dekor olmasına rağmen albenisi iyi olan bir dekordur. |
|
57
|
|
|
|
Oyun, Salamis Harabelerinin büyülü ortamında loş ışıklar altında bir savaş sahnesi ile başladı. Burada iki kardeş karşı saflarda savaşıp Thebai için dövüşür. İkisi de ölür. Kral, ülkeye saldırdıkları için gömülmelerine izin vermez. Çünkü düşman, ne olursa olsun düşmandır. |
|
58
|
|
|
|
Türkiye’nin gündem maddesi belli. Cinayetler, suikastlar, siyasi belirsizlik, komplo teorileri, ekonomik ve siyasi istikrarsızlık derken toplumda hat safhada yaşanan gelecek korkusu. Haber bültenleri, insanın içini karartan haberlerle dolup taşıyor ama bu ülkede sesiz sedasız güzel şeyler de oluyor. Her türlü olumsuzluğa karşın; inançlarını, sanatsal üretimleri ve umutlarını bir çıkına koyan, bir avuç “sanatçı cengaver” Paris yollarına düşüyor. İzmir, İstanbul ve Eskişehir’den resim, heykel, seramik ve özgün baskı dallarında çalışan 10 sanatçı “kendi kişisel çabaları” ile Türkiye’yi temsil etmek için gittikleri Paris’te, uluslar arası sanat platformunda büyük başarı kazanıyor. Tabii bundan hiç kimsenin haberi yok. Çünkü Pop Starların yüceltildiği, sözde sanatçıların meydanları boş bulduğu, ciddi bir “kültür, sanat erozyonun” yaşandığı ülkemizde, Fransa’da kazanılan bu başarının haber değeri bile yok.
|
|
59
|
|
|
|
Geleneksel Mûsıkîmize yapılan asılsız ve mesnetsiz iddialara bir cevap... |
|
60
|
|
|
|
Terapi romanı iç içe giren olaylarla okuyucuyu büyük bir gerilime sokan bir eser. Adeta bir korku filmi izler gibi geriliyorsunuz sayfalar ilerledikçe. Ve hep kafanızda ne olacak diye sorular soruyorsunuz. En önemlisi de “Kim bu Annan Spiegel?” demekten kendinizi alamıyorsunuz. Kitap boyunca kendinizi hep bir bilmece oyunu içinde buluyorsunuz. Durmadan bu bilmeceleri sorup duruyorsunuz kendi kendinize… |
|