No Comment
Artık yorum almıyor, onaylamıyorum dediğim bir okuyucu. Yorumlarını onaylamadığım için: Siz edebiyatçıları bir türlü sevemedim diye giriş yapmış ve güzel bir mail döşemiş
Artık yorum almıyor, onaylamıyorum dediğim bir okuyucu. Yorumlarını onaylamadığım için: Siz edebiyatçıları bir türlü sevemedim diye giriş yapmış ve güzel bir mail döşemiş
Kapitalizme-modernizme yenik düşmenin sebebi, güya eleştirirken onun yaptığını bir başka biçimde yaparak onu dolaylı yoldan güçlendirmeye çalışmaktır. Marksizmin yaptığı da bu değil mi? Hatta halen böyle yollarına devam etmiyorlar mı?
"Bana ister inanın ister inanmayın, yakın bir gelecekte ülkemin insanları da tıpkı Avrupalılar gibi akıl hastanelerinin koridorlarını dolduracaklar. Hatta bu hastaneler isteklere cevap bile veremeyecek..."
Şairlik yolu güç yoldur, taliplisinden hayatını ister, her babayiğit o yükün altına giremez, heveslisi çok, gerçeği kuyrukluyıldız gibi azdır; bu azlardan birisi de bu ülkede yaşamış Dilaver Cebecidir!
İnsanın hayatı, insanın hayalidir diyor André Gide. Öyle mi gerçekten? Bu ifade aslında bir bakıma doğru. Ya da bu ifadeye doğru diyebilmek için birçok sebep olmalı.
İlk cümleyi nasıl kurmalıyım, nasıl başlamalıyım diye düşüncelere dalıyorum Giderek yazamayacağımdan, konuşamayacağımdan, hayal edemeyeceğimden korkuyordum ki korktuğum şeyler başıma gelmeye başladı
İstanbul, rahmetli Topbaş zamanında her mevsim usulüne uygun bir şekilde süslenir, püslenir, sokakları, yolları, caddeleri, araçları, tertemiz ve koordinasyonlu bir şekilde yönetilmeye çalışılırdı. Şimdi öyle mi? Değil
Kendini, kendi benliğinden, bencilliğinden, kendinden kurtaramayanların, ne kendisine, ne de bir başkasına faydası dokunamaz.
Michael Curtizin Casablancasında, aşk insanı başkalarına karşı daha iyi yapıyorsa, daha diğerkam kılıyorsa gerçek aşktır demiyor muydu? Tutkuyla istemenin diğer adı olan aşkın gerçekliğini test eden şeyin yitirmeyi tercih edebilmek, karşı tarafın iyiliği için gerekirse vazgeçmek gibi bir paradoks olması, geçen yüzyılda kaldığını sandığımız aşkın bir haldi
Gözle görülemeyen bir quantum parçacığı ile kimsenin görmediği bir berber arasında ilinti kuran Coen Kardeşlerin, Ed Cranee biçtikleri rol mutlak değil, bir film-noir gereksinimindendir herhalde Çünkü kaderimizin fonksiyonunun karanlık ya da aydınlık yüzlerce olasılıktan birine çökmesinde tercihlerimizin ve fıtratlarımızın da etkisini yadsıya bilir miyiz?
Fikret Kızılokun en çok sevdiğim artık kült bir şarkısı olan: Bu Kalp Seni Unutur mu?da geçen bu dize zaman zaman dilime takılır Başlıktaki söz ve şarkının tamamını mırıldanınca; halin susup, dilin konuştuğu ve sözün çürümeye başladığı bir zamanın bedbahtlarından bir bahtsız olarak, sessizliğin kalbindeki o sükunete giremediğimi de
Prof. Dr. Mina Urganın Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar adlı eserinde; soytarılık güç meslektir der. Gerçekten de soytarılık sanıldığı gibi öyle kolay bir meslek değil, aksine çok güç bir meslektir.
Edward Said, Şarkiyatçılıkta, bilginin yozlaşmasına ve insani çabanın beyhudeliğine ilişkin bir çeşit ansiklopedik güldürü romanı olan Bilirbilmezlerde Gustave Flaubertin, 19. yüzyıl Burjuvazisinin kendi eşitleştirici yetersizliklerinin, sıradanlıklarının acemi kurbanları haline getiren o hayal kırıklığına uğratıcı deneyimlerinin bütününü ele almıştır.
Dün gece uyku tutmadı. Üstüne; çayı, kahveyi fazlaca kaçırınca uyku, biri gibi aldı başını gitti
düşüne bağlı nerdeliğimi en iyi sen bilirsin / ve bilirsin ki yokluğunda
Oysa bu deni dünyada temiz ve uyanık kalmanın, vicdani ve ahlaki çürümeye karşı durabilmenin, toplumu meşru kılabilmenin, hatta kişisel gelişimin bile mihenk taşı aşk, sevgi ve muhabbetten başka birşey değildi
Her ne ise, hem kitapları bilirsiniz, bıraktığınız köşede, evet tam da oracıkta bir kedi gibi sessizce bekler, bir insan elinin ciltlerine, insan gözünün içlerine bakmasını isterler Kitapların bu bakışına kayıtsız kalamadığım için şöyle minik, şirin bir çırpıda okuyabileceğim kitabı kitaplığımdan alıp okudum. Hacmi küçük ama etkisi büyük bir
Kitap: Toplumdan, ferde -bazen tam tersi- ilerleyen dikenli bir yolda insanın geçmişiyle yüzleşmesinin tarifsiz, derin acılarını anlatıyor diyebilirim kısaca. Diğer taraftan yazarımız, İspanyol bir yazar değil, esasen Kolombiyalı bir gazeteci ve çevirmen
Kendimi su bardağının içine istemeden düşmüş, çıkmak için can havliyle çırpınan bir sineğe benzettim uyanınca
İnternette ne ararsanız buluyorsunuz. Videolar, kitaplar, belgeler, eşyalar Mini bir taramayla istediğiniz dokümana anında ulaşabiliyorsunuz. Bir zamanlar yakın bir gelecekte internetten tıraş bile oluruz diye espri yapmıştım ama bunun da gerçekleştiğini gördüm.
Metropol çobanı. İletişimci, felsefe ve edebiyat aşığı!
türkiye
Deneme
halen araştırıyorum