..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Günlük Olaylar > Vildan Sevil




1 Ağustos 2011
Yoldaş General Nereye?.. Daha Karpuz Keseceğdik Yahu...  
Şimdi... Şu yazıya acaba nereden tutup başlasak sevgili okur?

Vildan Sevil


Sevgili okur, bu ülkede, bir gazete var. İlk çıktığında hiç bitip tükenmeyen özlemimle, özgür basın arayışında olan ben “Acaba yeni bir soluk mu?” deyip hemen almış, okumuş, bir süre sonra da fena halde güdülmek istendiğimi anlayıp feryat figan bırakmıştım. Bırakmıştım da derdimi kimseye anlatamamıştım. Sakalım yok ya...(Şimdi de yok ve ne yazık ki hâlâ gereksinim var)


:BDHG:
Şimdi... Şu yazıya acaba nereden tutup başlasak sevgili okur?

Politik konular; araştırma, inceleme istediğinden, boyumu aştığını düşünür yazmak istemem. Ne var ki sevgili ülkemde öyle şeyler oluyor ki benim gibi “Sokaktaki vatandaş”a bile söz hakkı düşüyor.

Hani bu kadar da keriz, koyun ya da sürü yerine konunca, kanına dokunuyor, dayanamıyor insan.

Sevgili okur, bu ülkede, bir gazete var. İlk çıktığında hiç bitip tükenmeyen özlemimle, özgür basın arayışında olan ben “Acaba yeni bir soluk mu?” deyip hemen almış, okumuş, bir süre sonra da fena halde güdülmek istendiğimi anlayıp feryat figan bırakmıştım. Bırakmıştım da derdimi kimseye anlatamamıştım. Sakalım yok ya...(Şimdi de yok ve ne yazık ki hâlâ gereksinim var)

İşte o gazetenin başında; 12 Eylül’de insanlar işkencelerde inler, sürüm sürüm sürünürken tırnağına bile dokunulmamış, bulanık ve de erotik sularda “Sudaki İz”leri arayan bir zat oturmakta. Arada velinimeti ile kavga ediyormuş gibi yapıyor hani...Hani oğlunun evinde ünlü bir kadıncağız ölü bulunduydu da Adli Tıp’ın verdiği rapora, kadının ailesi itiraz ettiydi ve dava maalesef sonuçlanmadı henüz. Bir de 12 Eylül öncesinde solda yerini almış ama şimdi bir CİA ajanıyla evli olduğu yazılıp çizilen (Yalanlandığına rastlamadım) bir hatun var bu gazetenin başında. Gazete gazete değil, mübarek yıllardır yalan haber üretme makinesi sanki. Ben aklımda tutamadığım için sağolsun her derde deva Google’a girip “.....f’ın yalan haberleri” diye tıklayıverince, hangi haberler ve nasılları, nedenleri sayfa sayfa dizildi de belleğim tazelendi.

Sonracığıma, bu gazetenin bir dinamo gibi boşaldıkça haber şarj edilen bir muhabiri var bir de. Bu muhabir, her zamanki gibi şarjını boşaltıp haberini patlattı yine. “Millet kıçıyla güler” deyimini kullanmış olmayayım, “Kargalar bile güler” diyeyim bari. Çünkü aziz milletimiz, çoğunlukla böyle şeylere hiçbir yeriyle gülmüyor, duymuyor, bilmiyor, görmüyor ama işine geldiği yerde ve zamanda, ağzı olan konuşuyor vaziyetinde.

Eh bizim de “sokaktaki vatandaş” olarak ağzımız var çok şükür. Konuşalım bari...

Şimdi benim halkım, her kentte, Ramazan nedeniyle kurulan çadırlarda karnı doydukça duasını da esirgemeyecek, yatıp kalkıp Allah’ına, haline, devletine şükredecektir... Ve şükürlerin artışıyla doğru orantılı olarak, fuhuş, çeşitli suçlar, yoksulluk, vergiler (Özellikle dolaysız), fiyatlar, kadınlara yönelik cinayetler, işsizlik, hapisanelerdeki doluluk da artmaya devam edecektir.
Sakın ne ilgisi var, demeyin, izleyin, bir yıl sonra görüşelim.

Konuşuyoruz ya, lafı uzattık. Gelelim habere:

Haber “General Yoldaş” başlığıyla veriliyor sözünü ettiğimiz gazetede. Balyoz davasından tutuklu Korgeneral Rıza Güler, meğer vaktiyle TKP üyesiymiş. Eh, ben de Greta Garbo’yum kardeşim. Marilyn Monroe, Grace Kelly’e de hiç itiraz etmem uygun görülürse.

Yahu yanıbaşlarında, aynı gazetede, Komünizmle Mücade Derneklerinde, Işık Evlerinde, Milli Görüşlerde yetişmişlerden demokrasi getirecekler diye medet uman... Onlarla aynı saflarda İkinci Cumhuriyet ve İleri Demokrasi için canhıraş savaşım veren, biatta kusur etmeyen TKP eski Genel Sekreteri(Haydar Kutlu), likidasyon ustası Nabi Yağcı var. İnsan bi yol ona danışır be kardeşim. Ama danışmaya ne gerek var, çamur at, izi kalsın. O zavallıcık da, “Eh pes yani” deyip, birisi kalkıp da gerçeği açıklar, elde kalan az buçuk müritten de olurum korkusuyla, utangaç biçimde yalanladı haberi. Vah vah vah ki vah...

Yahu, 12 Eylül’de, solun “s”ine değmiş nice subayın başına gelmedik kalmadı. Onlardan biri yok yere Gölcük Donanma Komutanlığı mahkemesinin kararıyla İzmit cezaevinde asıldı. (Cezayı veren yargıç da rüşvet alırken suçüstü yakalandı da hüküm giydi sonra.) Yani orduda solcu teğmen mi bıraktılar ki general yapsınlar?

Şimdi gelin de, Ergenekon, Balyoz gibi davalardan yıllardır tutuklu olan insanların tümünün darbeci, yetmişten fazla tutuklu gazetecinin de darbeci ya da terörist olduğuna inanın bakalım. Ahmet Şık’ın doğmadan boğulan kitabında anlatılan örneklerdeki şeytanın aklına gelmeyecek oyunlara ve Ergenekon’un (Eskiden Kontrgerilla denirdi) icraatlarıyla herkesçe tanınan bazı elebaşlarının ortalıkta dolaştığına bakılınca, içeri alınanların çoğunun, darbeciden çok darbe karşıtları, belki anti-Amerikancı olduğunu bile düşünüyor insan. İçerde formalite icabı az sayıda darbeci varmış gibi sanki.

O zaman, bu davaların bütün toplumu sindirmeye, muhalefeti iyice susturmaya, eski derini biata zorlamaya, biat etmeyenlerin boyun eğmesini sağlamaya, biat eden deneyimlilerle yenisini oluşturmaya yönelik olduğuna, demokrasi getirmek yerine üniformasız bir diktatörlük kurmaya yaradığına inanmayın bakalım. Bir de Hrant, Malatya, Trabzon’daki siyasal cinayetlerin ağbabalarına bir türlü ulaşılamadığını düşünürsek...Tövbe tövbe...Şeytan, sokaktaki vatandaşı da mı dürtüyor, nedir?

Ne var ki, başbakana dokunmanın milletvekillerince bile ibadet sayıldığı bir ülkede, şeytan da boş durmaz herhalde. Sonuçta o da Tanrı’dan büyük değil ki...Tanrı, kendinle fani bir başbakanın eş tutulduğunu görür de kızmaz mı? Salar şeytanı ortaya, ayıkla pirincin taşını...

Şeytan dürtmeye devam ediyor galiba:

Yıllardır, işte böyle, dünya egemenlerinin politikaları doğrultusunda, onların mutfağında pişirilip kotarılan bu haberlere kanıp İleri Demokrasi savaşımı verdik ey halkım. Şimdi de komutanların istifalı (İstifadeli olabilir mi acaba? Limuzinli emeklilik görmüştük de...) emekliliğiyle yeni bir çığır açılıyor. Nur topu gibi bir İkinci Cumhuriyet’imiz doğdu doğacak. 12 Eylül’de, dönemin ABD başkanı, darbeciler için “bizim çocuklar” demişti.

Dünyanın egemeni olmak kolay değil, daha nice çocuklar yetiştirdiler, yetiştirmekteler, yetiştirecekler. Dünyanın olanakları onların ellerinde. Yetmeyeni, ilerde yetmeyecek olanı da halkları birbirine kırdırıp elde ediyorlar nasılsa...

Son günlerde, yüzlerini görmekten artık gına gelen TV kuşları, kanal kanal dolaşıp işte bu yeni cumhuriyeti ilan etmekte, muştuyu vermekte.

AB, Avrupa basını, yandaş, karındaş, üvey karındaş basın da zil çalıp oynamakta.

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, büyüğümüz ise"Türkiye normalleşiyor. Şimdi Türkiye'de kimileri tartışıyor; 'Karpuz kesecektik, kesmeyecektik. Karpuz kabuğu suya düştü mü, düşmedi mi?' Ama asıl üzerinde durulması gereken nedir biliyor musunuz? Artık karpuzun göbeğini Türkiye'de sadece belli bir takım elit kesimler yemiyor, paylaşılıyor" dedi. Milli irade görevinin başındadır, muktedirdir. Türkiye'nin önü açıktır." dedi.
( http://www.haberler.com/karpuzun-gobegi-paylasiliyor-2903227-haberi/

Yine dürttü şeytan. Aldı beni bir merak... İşsizlik çığ gibi artarken, işçi, emekçi, emekli kan ağlarken, bir tas çorba, bir kap yemek için çadırlar dolup taşarken, her protesto eyleminde biber gazları püskürtülüp coplar çalışırken karpuzun göbeğini kimler paylaşıyor acaba?...

Soruları ve yanıtları birlikte düşünüp sıralayalım mı ey halkım?...

Durun yahu... Korkmayın kaçmayın... Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Ermeni, Rum, Sünni, Alevi, Süryani... Ey halkım kaçmayın!... Daha karpuz keseceğdik yahu...

01.O8.2011
Vildan Sevil

.Eleştiriler & Yorumlar

:: -----
Gönderen: Şenol Durmuş / , Türkiye
3 Ağustos 2011
Değerli hocam belki o üç yönetim şeklini yani "Komünizm, Faşizm, Şeriat" yönetim şekillerini yorumda açıklamamakla ben hata yaptım...-Faşizm- yönetim şeklinin Cumhuriyet dönemi başlamıştır..Alman milliyetçiliğinin Osmanlı subaylarına öğrettiği bir bakım İttihat Terakki ve sonrası Kemalizm ve sonrası da Menderes dönemine kadar geçen süreç olduğunu düşünmüşümdür...Menderes sonrası da dini irticanın yeniden hortladığı bilakis asırlardır bu toplumun Osmanlı yönetim biçiminin değişik bir şekli ile dini otorite, tarikatların yeniden harekete geçirilmesi, ulema fetfalar, örf adetler ile yeniden canlandırılması bunun karşılığında kısa kısas töre cinayetleri, namus cinayetleri ve köylü kırsal alanlarda halkın kendi iç dünyasında yaşadığı o yaşam biçimini Şeriat yönetim biçimi düşünmüşümdür.-Komünizm- yönetim şeklini de Silahlı Kuvvetler uygulamıştır..Askeri darbeler, işkenceler,katı yasalar ile hak ve özgürlüklerin yok edilmesi tek bir insan tipi yaratılması ve kendi iç örgütlerinde Kızılordudan farksız uygulamaları bir yana halka bakış açıları...En azından mili bayramlardaki törenlerde, generallerin koca kafaları kasketleri ile duruşları Kremlinde ki törenlerdeki Rus generalleri ile benzerliği dikkatinizi çekmiştir....Bu açıklamam sadece yüzeysel.Birde devletin kurumlarını incelediğimizde örneğin bakanlıkları belediyeleri, adliye, kolluk kuvvetleri, cezaevi sisteminde bu üç yönetim biçimin bu kurumlar arasında nasıl yayıldığını ele almak da ayrı bir yazı konusu olacaktır...Görünmeyen bu üç yönetim işte bu alanlarda saklanması, bir yana kendi aralarında çatışmalarını da az çok görsel, yazılı medyada sık sık izliyoruz..Yargıtay, Parlamento,Polis, Jandarma, Silahlı Kuvvetler, Belediyeler vs..örnek verebilirim...

:: Teşekkür
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
3 Ağustos 2011
Sevgili Aysu ve Durmuş, her ikinize de katkılarınız için teşekkür ederim. Yalnız yorum kutusunda polemiğe girmek istemediğim halde, sevgili Durmuş'un bir saptamasına değinmek zorundayım. "Faşizm, Komünizm ve Şeriatın en baba şekliyle görülmeyen bir şekilde yönetilmiştir ve bu hala devam etmektedir." burada bir kavram kargaşı gözlüyorum. Birincisi her üç yönetim biçiminin bir arada bugün de sürmesi olası değil. İkincisi ise ne bu ülke ne de dünyadaki başka bir ülke hiçbir zaman komünizmle yönetilmedi. Komünizm, eşitsizliğe ve sömürüya karşı bir ütopyaydı. Dünyada uygulanan modeller, ilk deneme adımlarıydı ve 70 yılda, binlerce yıllık deneyimi olan sınıflı, eşitsiz, sömürücü, kârla ve kanla beslenen sistem tarafından bu deneme, daha bir kürtaj edildi. Barışa, eşitsizliğe, sömürüye karşı, insanlığın ütopyası, özlemi, hedefi hep oldu, olacaktır. Dünkü adı komünizm idi; bugün, yarın başka olabilir. Ama bu, kadim zamanlardan bu yana, yarına aktarılan bir bilgi ve özlemdir. Sizler, ben ve burada, dünyada başka birileri, bu kadim özlemin hamallarıyız, taşıyoruz, taşıyacağız. İkinize de sevgilerimle...

:: ilginçlikler yumağı..
Gönderen: Aysu / , Türkiye
2 Ağustos 2011
Daha dün darbe yapanlar hep bu ülkede aydın solcu genç yetenekleri biçip durdular,sanki darbeler başkalarına mı yapıldı ,kafaları hep uçanlar ve sindirilenler belli bir düşüncenin sahipleri değil miydi.Hani yani nerdeyse sosyalizmi de bunlar bu ordu savunuyordu diyecekler,ne bileyim sap saman çöpler ,fikirler ,düşüncelerin karıştığı ortalığın toz duman olduğu bir zamanda yaşıyoruz.Dönekler liboşlar ,el ele zincirin halkası gibi kümeleniyorlar her türlü iftira fikirleriyle,bir sürü ve şükür toplumu olduk biz.

:: Bu ülkede dert biter mi?
Gönderen: Şenol Durmuş / , Türkiye
2 Ağustos 2011
Tarihini saklayan bilakis ondan utanan bir toplum olduğumuz gerçektir.Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi ve sonrası da buna dahildir.Çadır toplumunun demokrasiyi öğrenmesi alışması bir yana insanlık değerlerine uyum sağlama zorluğudur.Bu ülke adı cumhuriyet ile yönetim biçimi ile anılsa da bu ülke şimdiye kadar, Faşizm, Komünizm ve Şeriatın en baba şekliyle görülmeyen bir şekilde yönetilmiştir ve bu hala devam etmektedir...Askerler bir yana siviller sorunumuz en çok olanıdır bilinir..O "köylü kurnazı" insanımız yok mu Vildan hanım en büyük sorunumuz odur..Yönetim biçimini o kadar önemsemedim..Bilirsiniz ideolojiler "sürü" gütme sanatı biçimleri ve kollarıdır..Kendisine uyan toplumlar o şekilde yaşatılıyor..Bizim köylü memet bir gün general bir gün iş adamı o gazeteci milletvekili, yönetici olarak sürekli sistemde yerini almıştır.Ölenin yerine biri doğuyor..Sürü...SAYGI, SEVGİYLE, SELAMLAR...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın günlük olaylar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yine Tecavüze Uğradım!.. Yine Tecavüz Ettim!..
Kassandra'nın Güncel Kehaneti
Kırk Katır mı, Kırk Satır mı? Mutluluk, Onur ve Bölünmek
Aman Allah'ım Ne Günlere Kaldık!..
Tek İstekleri Konaklamak ve Doyunmaktı... Oysa...
Bir Seçim Kampanyası Monologları Ya da Uzun Sözün Kısası
Hrant Cinayeti, Davası ve Sorular... Sorular... Sorular...
Her 1 Mayıs'ta Yenilenmek
Birgün Ben, Belki Bir Sığırcık Kolonisinin İçinde, Belki Yıldızlarla Birlikte Göklerde…….
Eyvah!.. Postmodern Tanrıça Angelina Yine Geldi. Ateş ve Kan Kokusu Mudur Burnumu Yakan?..

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İpek Nehir, 1 Mayıs, Vay İstanbul...
Okurun Sevinç Çığlığı ve Yazarın, Kitabın Çilesi
Sen Kaç Kere Doğdun Sevgili Okur?..
Konuğum Var: Cengiz Akın, Post - Modern Edebiyatta "Zaman" Kavramı, Zaman - Bilinç İlişkimiz
Ant Olsun ve Şart Olsun ki Umursamayacağım!.. Nerde Benim Şu Cımbızla Ayna?..
Poetika// Sanatsal Yaratı Üstüne Fikir Uçuşmaları (Iv)
Ahhh İstanbul... Çekme Beni Böyle Kendine Kendine... Yorgunum...
Belleğim... Gaddar Belleğim Benim!.. Zalim Belleğim!..
Bir Dinazorun Bitmez Tükenmez Soruları
Bir Kadın, Sinsi Bir Şiddet ve Bir Yanıt

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Duruşma [Şiir]
Dedem Düşlerime Giriyor [Öykü]
Çocukların Çığlığından Göklerin Tılsımına [Öykü]
Dolunayda Uyku Tutmaz [Öykü]
Oy Madimak, Madimak!.. Sen Artık Türkülerle Değil, Ateşlerle Anılmaktasın [Öykü]
İlk Sosyalist Muhtar Fevzi Ağabey [Öykü]
Düşselin Gerçeğinde, Gerçeğin Düşselliğinde [Öykü]
Ben Ölürken [Öykü]
Gece, Mehtap, Selene, Apollon ve Ben [Öykü]
Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!.. [Öykü]


Vildan Sevil kimdir?

Koşuşturmaktan yoruldu. Altmışından sonra, çok yabancısı olduğu teknolojiyle, sanal ortamda kalem oynatmaya kalktı. İletişim kurmak, duygu, düşünce, birikim paylaşmak, genç kuşaklardan yeni şeyler öğrenmek istedi. Yazarlık deneyimine burada adım attı. İşte böyle sınır tanımaz bir "dinazor ". . . Başarır mı acaba ?

Etkilendiği Yazarlar:
Marx, Engels, Freud, Nietzsche, Adorno, Horkheimer, Foucault, Antik Grek, Rus , Fransız yazını, Amado, Marquez, Llosa, Asturias, Lübnanlı Amin Maalouf...Elbette Nazım, Aragon, Neruda ve nice ozan/şair...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.