Yalnızca hava, ışık ve arkadaşın varsa hiç üzülme. -Goethe |
|
||||||||||
|
Çok geçmeden ekranlarda, gazetelerde bu affa karşı olan kesimlerin sesleri yükseldi. Özellikle medya ve onun mensupları çok öfkeliydi. Köşe yazarları, aydınlar, proflar, spikerler bas bas bağırıyordu. Evler, dükkanlar, otolar, villalar soyuluyordu. Ev hanımları Perşembe pazarına giderken kapkaççıların saldırısına uğruyordu. Yaşlı bir teyzenin bastonu çalınmıştı. İhtiyar bir amca ziraat bankasından emekli maaşını çektikten sonra gasp edilmişti. Bu hırsızlar, kapkaççılar sanki topluma bir savaş açmıştı. Memleket, devlet, vatandaş resmen soyuluyordu. Medya patronları, sivil toplum örgütleri, aydınlar, sanatçılar ayağa kalktı. Zavallı vatandaş soyuluyordu ama devlet neredeydi? Ana tema belliydi. Hemen herkes bir konuda hemfikirdi. Bunlar eski suçlulardı ve birçoğu Raşhan affıyla çıkmıştı. Üstelik bazıları daha cezaevinden çıkar çıkmaz, otogara giderken soygun yapmıştı. Yakalananlar ise kendisini savunuyordu. “ Abi ekmek kuran çarpsın otobüs bileti parası için yaptım” diyordu. Tepkiler, isyanlar, öfkeler, küfürler bir yere odaklanmıştı. Raşhan Ecevit ile partisi DSP…Tepkiler üstüne korkudan titreyen yaşlı kadın ise kendini savunmakta epey zorlanıyordu.” Ben sadece çocukları olan kadın mahkumlar için bu affın çıkmasını istemiştim” diyordu. Haberlerde sürekli yakalanan hırsızlar, kapkaççılar gösteriliyordu. Bir spor müsabakası gibi naklen yayınlar başlamıştı. Yakalanan bir kapkaççı veya hırsız tam linç edilmek üzereyken polis tarafından vatandaşın elinden kurtarılıyordu. Damda yakalan hırsız, bacadan giren başka bir hırsız, balkondan atlayan başka biri canlı yayınlar ile izleniyordu. Polisler, kameralar, gazeteciler, öfkeli vatandaşlar omuz omuza gece gündüz hırsız peşinde koşturuyordu. Vatandaşlar ekranlarda öfke saçıyordu. Kim bu affı çıkarmıştı? Niye çıkmıştı bu af? Ünlü spikerler, açık oturumlarda ceza proflarını, avukatları, emekli savcıları, mağdurları konuştururken, kin nefret tavan yapmıştı. Gazeteler, televizyon kanallarının haber merkezleri adeta bu soygunları önlemeye and içmişti. Bir süre sonra adalet bakanı, meclis adalet komisyonu, üniversite hocaları, ilgili kurumlar harekete geçti. Toplantı üstüne toplantılar düzenlendi. Sonunda mutlaka bir çözüm bulunacaktı. Akil adamlar sayesinde bir karara varıldı. Herkes ortak bir notada buluşmuştu. Cezalar yetersizdi ve kesinlikle caydırıcı değildi. Ceza kanunundaki hırsızlık, kapkaç, gasp ile ilgili ceza maddelerinde yeni düzenlemeler yapıldı. Kapkaçın cezası artık üç ay olamazdı. Onbeş yıla yükseltildi. Bir telefonu gasp etmenin cezası yirmi yıl olmalıydı. Bir kilit kırmak için bir otonun teybini çalmak için o hırsız on yıl hapis cezasını göze almalıydı. Ana ilke belliydi. Kesin çözüm bulunmuştu.Bir lira çalmak ile bir milyon lira çalmanın arasında hiçbir fak olamazdı. Sonuçta para paraydı. Miktar önemli değildi. Önemli olan tek şey yapılan eylemin amacı ve sonucuydu. Ortaya çıkan bu sonuçta Avrupa uluslarını bile kıskandıracak bir hukuk dersiydi. Spikerler, yazarlar, gazeteciler,aydınlar, sanatçılar, iş çevreleri, esnaf, vatandaş kararları ayakta alkışlıyordu. Devlet geç de olsa yine gücünü göstermişti. Adalet nihayet tecelli oluyordu. Mikrofonlar vatandaşa uzatıldığında hemen hepsi mutlulukla gülümsüyordu. “Allah devletimizden razı olsun. Biraz geç kaldılar ama neyse…Zararın neresinden dönersen dön kardır “ diyordu bir vatandaş. Telefonu çalınan, manavı soyulan, aracının teybi, camiden ayakkabısı çalınan vatandaş konuşuyordu. Onlara kalırsa aslında bu cezalarda yetersizdi. Bunları daha yakalar yakalamaz hemen oracıkta asmak gerekiyordu. Güvenlik güçleri, sağ duyulu vatandaşlar, gazeteciler yine ele verirken sokaklarda hırsız, kapkaççı avı başlatılmıştı. Parola belliydi. Alo 155…Yakalanan bir hırsız yine linç edilmekten son anda polisler tarafından kurtarılmıştı. Haline şükür eden hırsızı mahkemede yeni ceza yasası bekliyordu. Aldığı yirmi yıl hapis cezası yüzünden jandarmanın kolları arasında bayılmıştı.Yaşı tutmayan suçlu bir çocuk parkta kendi akranlarında üç çocuğun telefonunu elindeki çakıyla gasp etmişti. Otuzaltı yıl hapis cezasına mahkum ediliyordu. Daha çok gençti…Bu cezayı rahatlıkla bitirirdi. Hapishaneler doluyordu. Yakalanan hırsızların, kapkaççıların büyük çoğunluğunu yaşı tutmayan çocuk suçlular oluşturuyordu. Bu bir sorundu ama ona da bir çözüm bulundu. Eski semt karakolarının tabelaları indirildi. Yerine “Çocuk Polisi” yazan tabelalar asıldı. Boşalan hapishaneler son sürat doluyordu. Elli yıl, altmış yıl alan çocuk suçlular, hırsızlar, kapkaççılar birer müebbetlik mahkumdu. Bu günlerde toplumun, kamuoyunun gözleri, kulakları bu hırsızlara odaklanırken gözle görünmeyen hırsızlar ise asıl büyük soygunu başarıyla tamamlıyordu. Bir gün bir gecede bankalar soyulmuştu. Özeleştirme adı altında belli kesimlere vadeli, taksitle, bedava devredilen kamu bankalarının içi sahipleri, yöneticileri tarafından boşaltılmıştı. Bu hırsızlar tanıdık simalardı. Bu hırsızlar sokaktaki hırsızların peşine düşen onları cezaevlerine dolduran, kamuoyunu yönlendiren medya patronları, yardımcıları, iş adamlarıydı. Yüzlerce milyar dolar bir gecede hortumlamıştı. Aralarında ünlü gazete tv sahipleri, bir parti lideri, cumhurbaşkanının yeğeni gibi profillerde vardı. Yönetim kurullarında, proflar, eski bakanlar, mebuslar, bürokratlar, kudretli apoletli emekli generaller vardı. Her zaman olduğu gibi yine sağ gösterilip sol vurulmuştu. Asıl soygun başarılı bir şekilde tamamlanmıştı. Hırsızlar dünyası sürekli bir rekabet içersindedir. Kimi azla yetinir kimi çokla yetinmez. Her ne olursa olsun sonuçta soygun soygundu. Bizim bir ceza yasamız vardı. Bir lira ile bir milyon dolar arasında fark yoktu. Bir telefonu çalan hırsızın aldığı oniki yıl ceza ile bankasını soyan hırsızın aldığı cezada oniki yıldı. Kör kadının terazisi titriyordu…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |