..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnızca hava, ışık ve arkadaşın varsa hiç üzülme. -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Şenol Durmuş




1 Ağustos 2012
Hırsızlar Savaşı  
Şenol Durmuş
Raşhan affından sonra cezaevlerinde ki sefiller topluma kazandırılmıştı. Hırsızlar, gaspçılar, katiller diğer bütün suçlular ait oldukları halk yığınlarının arasına dönüyordu. Bazılarına göre bu af çok lüzumsuz gereksizdi. Çünkü bunlar salınırken adalet terazisi zangır zangır titremişti. Üstelik teraziyi elinde tutan kör kadın onu fırlatıp atmıştı. Kör kadın diğerlerinin göremediğini görmüştü. Çok geçmeden haklı olduğu ortaya çıkacaktı. Herhalde o teraziyi yıllarca boşu boşuna elinde tutmamıştı.


:AIJI:
Raşhan affından sonra cezaevlerinde ki sefiller topluma kazandırılmıştı. Hırsızlar, gaspçılar, katiller diğer bütün suçlular ait oldukları halk yığınlarının arasına dönüyordu. Bazılarına göre bu af çok lüzumsuz gereksizdi. Çünkü bunlar salınırken adalet terazisi zangır zangır titremişti. Üstelik teraziyi elinde tutan kör kadın onu fırlatıp atmıştı. Kör kadın diğerlerinin göremediğini görmüştü. Çok geçmeden haklı olduğu ortaya çıkacaktı. Herhalde o teraziyi yıllarca boşu boşuna elinde tutmamıştı.

Çok geçmeden ekranlarda, gazetelerde bu affa karşı olan kesimlerin sesleri yükseldi. Özellikle medya ve onun mensupları çok öfkeliydi. Köşe yazarları, aydınlar, proflar, spikerler bas bas bağırıyordu. Evler, dükkanlar, otolar, villalar soyuluyordu. Ev hanımları Perşembe pazarına giderken kapkaççıların saldırısına uğruyordu. Yaşlı bir teyzenin bastonu çalınmıştı. İhtiyar bir amca ziraat bankasından emekli maaşını çektikten sonra gasp edilmişti. Bu hırsızlar, kapkaççılar sanki topluma bir savaş açmıştı. Memleket, devlet, vatandaş resmen soyuluyordu. Medya patronları, sivil toplum örgütleri, aydınlar, sanatçılar ayağa kalktı. Zavallı vatandaş soyuluyordu ama devlet neredeydi? Ana tema belliydi. Hemen herkes bir konuda hemfikirdi. Bunlar eski suçlulardı ve birçoğu Raşhan affıyla çıkmıştı. Üstelik bazıları daha cezaevinden çıkar çıkmaz, otogara giderken soygun yapmıştı. Yakalananlar ise kendisini savunuyordu. “ Abi ekmek kuran çarpsın otobüs bileti parası için yaptım” diyordu.

Tepkiler, isyanlar, öfkeler, küfürler bir yere odaklanmıştı. Raşhan Ecevit ile partisi DSP…Tepkiler üstüne korkudan titreyen yaşlı kadın ise kendini savunmakta epey zorlanıyordu.” Ben sadece çocukları olan kadın mahkumlar için bu affın çıkmasını istemiştim” diyordu. Haberlerde sürekli yakalanan hırsızlar, kapkaççılar gösteriliyordu. Bir spor müsabakası gibi naklen yayınlar başlamıştı. Yakalanan bir kapkaççı veya hırsız tam linç edilmek üzereyken polis tarafından vatandaşın elinden kurtarılıyordu. Damda yakalan hırsız, bacadan giren başka bir hırsız, balkondan atlayan başka biri canlı yayınlar ile izleniyordu. Polisler, kameralar, gazeteciler, öfkeli vatandaşlar omuz omuza gece gündüz hırsız peşinde koşturuyordu. Vatandaşlar ekranlarda öfke saçıyordu. Kim bu affı çıkarmıştı? Niye çıkmıştı bu af? Ünlü spikerler, açık oturumlarda ceza proflarını, avukatları, emekli savcıları, mağdurları konuştururken, kin nefret tavan yapmıştı. Gazeteler, televizyon kanallarının haber merkezleri adeta bu soygunları önlemeye and içmişti. Bir süre sonra adalet bakanı, meclis adalet komisyonu, üniversite hocaları, ilgili kurumlar harekete geçti. Toplantı üstüne toplantılar düzenlendi. Sonunda mutlaka bir çözüm bulunacaktı. Akil adamlar sayesinde bir karara varıldı. Herkes ortak bir notada buluşmuştu. Cezalar yetersizdi ve kesinlikle caydırıcı değildi.

Ceza kanunundaki hırsızlık, kapkaç, gasp ile ilgili ceza maddelerinde yeni düzenlemeler yapıldı. Kapkaçın cezası artık üç ay olamazdı. Onbeş yıla yükseltildi. Bir telefonu gasp etmenin cezası yirmi yıl olmalıydı. Bir kilit kırmak için bir otonun teybini çalmak için o hırsız on yıl hapis cezasını göze almalıydı. Ana ilke belliydi. Kesin çözüm bulunmuştu.Bir lira çalmak ile bir milyon lira çalmanın arasında hiçbir fak olamazdı. Sonuçta para paraydı. Miktar önemli değildi. Önemli olan tek şey yapılan eylemin amacı ve sonucuydu. Ortaya çıkan bu sonuçta Avrupa uluslarını bile kıskandıracak bir hukuk dersiydi.

Spikerler, yazarlar, gazeteciler,aydınlar, sanatçılar, iş çevreleri, esnaf, vatandaş kararları ayakta alkışlıyordu. Devlet geç de olsa yine gücünü göstermişti. Adalet nihayet tecelli oluyordu. Mikrofonlar vatandaşa uzatıldığında hemen hepsi mutlulukla gülümsüyordu. “Allah devletimizden razı olsun. Biraz geç kaldılar ama neyse…Zararın neresinden dönersen dön kardır “ diyordu bir vatandaş. Telefonu çalınan, manavı soyulan, aracının teybi, camiden ayakkabısı çalınan vatandaş konuşuyordu. Onlara kalırsa aslında bu cezalarda yetersizdi. Bunları daha yakalar yakalamaz hemen oracıkta asmak gerekiyordu.

Güvenlik güçleri, sağ duyulu vatandaşlar, gazeteciler yine ele verirken sokaklarda hırsız, kapkaççı avı başlatılmıştı. Parola belliydi. Alo 155…Yakalanan bir hırsız yine linç edilmekten son anda polisler tarafından kurtarılmıştı. Haline şükür eden hırsızı mahkemede yeni ceza yasası bekliyordu. Aldığı yirmi yıl hapis cezası yüzünden jandarmanın kolları arasında bayılmıştı.Yaşı tutmayan suçlu bir çocuk parkta kendi akranlarında üç çocuğun telefonunu elindeki çakıyla gasp etmişti. Otuzaltı yıl hapis cezasına mahkum ediliyordu. Daha çok gençti…Bu cezayı rahatlıkla bitirirdi. Hapishaneler doluyordu. Yakalanan hırsızların, kapkaççıların büyük çoğunluğunu yaşı tutmayan çocuk suçlular oluşturuyordu. Bu bir sorundu ama ona da bir çözüm bulundu. Eski semt karakolarının tabelaları indirildi. Yerine “Çocuk Polisi” yazan tabelalar asıldı. Boşalan hapishaneler son sürat doluyordu. Elli yıl, altmış yıl alan çocuk suçlular, hırsızlar, kapkaççılar birer müebbetlik mahkumdu.

Bu günlerde toplumun, kamuoyunun gözleri, kulakları bu hırsızlara odaklanırken gözle görünmeyen hırsızlar ise asıl büyük soygunu başarıyla tamamlıyordu.

Bir gün bir gecede bankalar soyulmuştu. Özeleştirme adı altında belli kesimlere vadeli, taksitle, bedava devredilen kamu bankalarının içi sahipleri, yöneticileri tarafından boşaltılmıştı. Bu hırsızlar tanıdık simalardı. Bu hırsızlar sokaktaki hırsızların peşine düşen onları cezaevlerine dolduran, kamuoyunu yönlendiren medya patronları, yardımcıları, iş adamlarıydı. Yüzlerce milyar dolar bir gecede hortumlamıştı. Aralarında ünlü gazete tv sahipleri, bir parti lideri, cumhurbaşkanının yeğeni gibi profillerde vardı. Yönetim kurullarında, proflar, eski bakanlar, mebuslar, bürokratlar, kudretli apoletli emekli generaller vardı. Her zaman olduğu gibi yine sağ gösterilip sol vurulmuştu. Asıl soygun başarılı bir şekilde tamamlanmıştı.

Hırsızlar dünyası sürekli bir rekabet içersindedir. Kimi azla yetinir kimi çokla yetinmez.

Her ne olursa olsun sonuçta soygun soygundu. Bizim bir ceza yasamız vardı. Bir lira ile bir milyon dolar arasında fark yoktu. Bir telefonu çalan hırsızın aldığı oniki yıl ceza ile bankasını soyan hırsızın aldığı cezada oniki yıldı.

Kör kadının terazisi titriyordu…



.Eleştiriler & Yorumlar

:: :)
Gönderen: Şenol Durmuş / , Türkiye
3 Ağustos 2012
Evet Vildan hocam bu yöntemi başarıyla uygulamaya devam ediyorlar.Her zaman olduğu gibi tipik şark kurnazlığı felsefesi. Sevgiyle, selamlar.

:: :)
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
2 Ağustos 2012
"Kuşa bak" deyip soyup soğana çevirmek, vazgeçilmeyene ve geçerli yöntem olmayı sürdürmekte. Selamlar sevgili Durmuş...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İronik kümesinde bulunan diğer yazıları...
İdam İsteriz
Dilenciler Köyü
Düttürü Düüüttt
Cafer Kalfanın İsyanı 2
Şairler Çıkmazı Sokağı
Eski İstanbullu 2
M. Ö 1 Yıl
Yılın Yalakası
Bir Yazarın Izdırabı 2
Beni Kimse Sevmedi

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kurtarın Beni
Hırsızlar Kralı
Güzel İstanbul
Sarıgöl Roman Mahallesi 2
Pavyon Sokakları
Gel Abi...
Emret Başkanım
Ayşe Aşk Arıyor
Köpekler Sokağı
Köpeklerin Aşkı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kurtlar Sürüsü [Şiir]
Ego - [Şiir]
Çingeneler Zamanı [Şiir]
Açım Ben [Şiir]
Olmalı [Şiir]
Hani [Şiir]
Zaman Geçsin [Şiir]
Konstantin Ağlıyor... [Şiir]
Kuyu [Şiir]
Sen Gidersen [Şiir]


Şenol Durmuş kimdir?



Etkilendiği Yazarlar:
CERVANTES


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.