..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kendi görüşlerim var -sağlam görüşler-, yine de her zaman onlara katılmıyorum. -G. Bush
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Erotik > Levent Ölçer




11 Ağustos 2012
Tatlı Sert  
18 Yaşından Büyüklere. Kırmızı Noktalı

Levent Ölçer


Aslı masadan aşağı kaydı. Eteği daha da yukarı sıyrılırken düzeltmek için bir şey yapmadı. Engin dalgınca ve kontrolünü kaybetmenin eşiğinde tatlı tatlı, zevkle sallanarak izledi. O kalçaların sallana sallana gidişi, eteğinin neredeyse bacak arasına kadar edepsizce sıyrılmış hali kaldırabileceğinden çok fazlaydı. Aslı buradaydı, Engin de buradaydı. İki artı iki dört ederdi. Ateş ile barut yan yana geldiğinde olacakları bilmek için dahi olmaya gerek yoktu.


:EDGF:
(Sırasıyla 1996 Yılı ve Zeytin Karası öykülerimin devamı niteliğindedir. Ayrıca okunabilir ama hikayeyi daha iyi anlayabilmek için baştan okunmasını tavsiye ederim)


*****

Aslı sadece birkaç öğrencinin bulunduğu zemin kat koridorunda yürüyordu. Yalnız ve sıkıcı bir gündü. Cem arkadaşlarıyla bilardo oynamaya kaçmıştı. Piç. O... çocuğu. Aslı kaçamamıştı çünkü raporu henüz hazır değildi ve devamsızlıktan kalmanın eşiğindeydi. Küfürler edip homurdanarak yürüyordu kumral güzeli. Hiç tadı yoktu. Işıkları sönmüş ve pek ışık almayan gölgeli koridorda kızlar tuvaletinden çıkmış yürüyordu. Herşeyin üstüne bir de bu tuvaletin pisliği tüy dikmişti. Bu alt sınıflar ne kadar iğrenç ne kadar da pisti be...
Böyle öfkeli öfkeli söylenip öğretmenler tuvaletine doğru yol alırken arkadan yaklaşanın farkında bile değildi. Aslı balık etli sayılmazdı ama dolgun hatları ve muhteşem yuvarlak kıvrımaları ile sıska hiç değildi. Kalçaları sallana sallana yürürken ceket giymediği zamanlarda bütün erkeklerin bakışlarını arkasından esir alıyordu. Aslında Aslı ceket giymediğinde -hatta giyse bile- önden de erkeklerin bakışlarını esir alıyordu. Tam mükemmel büyüklükteki dolgun ve dik göğüslerini gören erkek kısmının hipnotize olmuş gibi orada takılıp kalması işten değildi. Göğüsleri, gören her erkekte avuçlama ve sıkma isteği uyandıran kışkırtıcı göğüslerdi. Aslında poposu da şu ceketini koluna asmış taşıyan halinde aynı hisleri uyandırıyordu. Birisi bu hisse karşı koyamamıştı.

"Yavrum yerim seni. Hepsi senin mi," diye iştahla ve şehvetle fısıldayan ses popoya alttan yukarı şap diye geçen beş parmak ile desteklendiğinde, Aslı gözleri dehşetle açılarak adeta havaya zıpladı. "Aaayyy!" diye bir küçük çığlığı yutttu. Bu sesi çok iyi tanıyordu ve bu kaltağa bunun hesabını soracaktı. O iki orta parmak iç çamaşırını zorlayıp biraz fazla derine inmişti. Eğer bakire olsaydı Aslı kesinlikle şu anda bekaretini kaybetmiş olmaktan endişe ederdi.
"Edepsiz fahişe. S...min kaltağı, koridorun ortasında ne yapıyosun lan öyle!" diye sesini alçak tutmaya çalışarak bağırdı Aslı.
Serap afacanca ve neşeyle gülüyordu.
"Napıyım kız. Dayanamadım. Öyle bir salına salına yürüyodun ki. Maşallah popon da tam kıvamında. Fıstık gibisin bugün yine. Orospu, harikasın lan."
"Pis kancık, azgınlığın üzerinde bugün yine. Noldu dün vurdurmadın mı Hakan'a?"
İki kız birden çapkınca kahkahalarla güldüler. Bu ağzı bozuk pis konuşmalarla şakalaşmayı ikisi de seviyordu.
"Yok be. Salak dersten kaçarken yakalanmış. Boşuna bekledim bir saat. Hevesim kursağımda kaldı," diye yalandan dudak bükerek konuştu Serap. "Neyse ki duşta geçen bir saat imdadıma yetişti. Yalnız dünden sonra bir daha herhangi bir salatalığa asla eskiden baktığım gibi bakamayacağım," diye kahkahalarla gülerek konuştu afacan sarışın.
Aslı sarışın afeti süzerken ağzı yarım açık şaşkınlıkla gülümsüyordu. Bu şıllık gerçekten bunu yapmış mıydı yani.
"Dalga geçme lan? Cidden mi? Salatalıkla mı?"
"Ne var bunda be? O anda kesinlikle içime girip beni dolduracak bir şeye ihtiyacım vardı. Salatalık da gözüme tam uygun ölçüde göründü. Şöyle kocaman, sert, kavradığında avucunu dolduran harika bir his veriyordu."
"Sapık seni," diye gülerek konuştu Aslı. Bu atletik ve bebek yüzlü güzel hatunun çılgın olduğunu bütün okul biliyordu ama sadece Aslı ne kadar çılgın olduğunu biliyordu ve o bile bugün hala bazı zamanlar dilini yutma derecesinde şaşırmaktan geri kalmıyordu. Elbette Aslı da pek öyle masum bir kız değildi ama Serap başkaydı be...
Serap da hemen Aslı'ya döndü yürürlerken ve gülerek lafı gediğine koydu.
"Bana diyene bak. Bana arka kapıyı kullanmayı öğreten sen değil miydin? Hangimiz daha sapık merak ediyorum?" diyerek neredeyse kızın ağzının içine girerek konuşuyordu Serap. Aslı güldü. Serap'ın bu deli bakışlarını biliyordu ve şimdi öğretmenler tuvaletine girdiklerinde arkalarından kapıyı kapatmasıyla birlikte gülümsüyordu. Sıradakini de çok iyi biliyordu. Ceketini yandaki askıya asıp suyu açtı. Ellerini biraz ıslattı ve salınık uzun kumral saçlarını arkasına doğru toparlayıp düzeltmeye koyuldu.
Serap bu fırsatı bekliyordu zaten. Elleri arkadaşına arkadan yaklaşıp göğüslerini sarıp avuçlarken dudaklarından vahşi bir hırıltı şehvetle çıktı.
"Kız orospu, bitiyorum senin göğüslerine," diyerek sımsıkı sıkıp avuçlamaya, meme uçlarını ararken dairesel hareketlerle onu okşamaya başladı. Aslı elinde olmadan inledi ve alt dudağını ısırarak gülümsemesine engel olamadı. Cem iki gündür uzaktaydı ve iki gündür tesadüf bu ya Aslı alev alev yanıyordu. Bu dokunuşlar hem aç dişiliğini daha da azdıran bir işkence, hem de zevk veren tam kıvamında okşamalardı.

Bir süre Aslı buna izin verdi. Dikleşmiş meme uçlarını bulan parmakların o meme uçlarını sıkıp burmasına, çekiştirip yumuşak okşamalarla taciz etmesine izin verdi. Serap'ın onu arzuyla okşamasına ve ensesine, boynuna ateşli sırılsıklam öpücükler kondurmasına, bir eliyle kalçasına ve hatta bacaklarının arasına şehvetle ilerlemesine izin verdi. Ama sonra Zil çaldı.
İkisi de kurumuş dudakları ve derinleşmiş nefesleri ile birbirlerine döndüler. Dudakları birbirine çok yakındı. İki genç kızın dudakları buluştu. Kısa bir an için çekingenlik duydu Aslı. Sonra dili Serap'ın ağzından içeri hücum etti ve sarışın bu dili şehvetle diliyle karşıdı. Sonra arzuyla emdi ve emdi.
Öpüşmeleri uzayabilirdi ama yakınlardaki sınıfın kapısı açılıp öğrencilerin bağırış sesleri koridora hücum edince ikisi de süratle geri çekildi. Yaramaz ve biraz da utangaç, heyecanlı gülümsemelerle güldüler. Az sonra da kahkahalarla gülüyordular.
"Orospu," diye gülerek itham etti Aslı. Bu kadarından öteye gitmemiştiler hiç ama bazen bu sarışın bebeğe teslim olmayı gerçekten hayal ediyor ve bu onu çok sapıkça biçimde heyecanlandırıyordu. Cem'i düşünürken heyecanlandığından çok daha fazla heyecanlandırıyordu özellikle bu aralar.
"Sen daha orospu," diye aynen gülerek cevapladı Serap. Gözleri hala ateşlerle yanıyordu. Serap Aslı'yı yatırmayı cidden istiyordu. Öyle lezbiyen filan değildi ama Aslı'yı istiyordu. Bu iki çılgın kız senelerdir hep beraber gezen çok iyi iki arkadaştı ve aralarındaki bağ çok güçlüydü. Paylaştıkları çılgın tecrübeler ikisi arasında tarifi ve açıklaması zor bir şey inşa etmişti. Tuvaletten bahçeye çıkarken bir yandan hala gülüşüyor ve şakalaşıp açık saçık şeylerden fısıltıyla söz ediyordular.
Bahçeyi kesip kurban arar gibi alt sınıfları inceliyordular. Çoğu daha çocuktu ama aralarında bir iki tane dikkat çeken hoş kurban adayı da vardı. Aslı için değildi tabii bu kurbanlık arayışı, o işlere Serap bakıyordu.
Serap'ın babası eğer kızının okuldaki ününü duysa büyük ihtimalle onu kurbanlık gibi yatırıp keserdi; Öyle sert, biraz tutucu ve aşırı korumacı bir babaydı. Neyse ki annnesi babasından daha rahattı ve babası üzerinde çok büyük ölçüde etkiliydi de kızını koruyabiliyordu. Yine de Serap babasıyla bir kavgadan diğerine yelken açıp duruyor ve sürekli öfke nöbetleri ve ağlama krizleriyle odasına kapanıp duruyordu. Ev ne kadar kapan ise okul da bu tatlı sarışın için o kadar kaçış ve özgürlüktü.

"Engin hakkında ne düşünüyorsun?" diye damdan düşer gibi sordu Serap. Bahçenin bir köşesinde durmuş kapıdan uzaklaşan iki kıza el sallıyordu Engin. Bunlar Sumru ve Buket idi. İkisi de harika görünüyordu.
Aslı bir süre durdu ve kızlarla Engin'i izledi. Gözleri dikkatle ve derin bir yoğunlaşmayla izlemişti
"Aloo, dünyadan Aslı'ya? Cevap ver Aslı?" diye gülerek konuştu Serap.
Kumral afetin dudaklarına yayılmış gülümseme çapkınca ve çok sinsi bir gülümsemeydi.
"Kokuyu alıyor musun Serap?"
"Ne kokusu hayatım?" diye gülerek sordu sarışın.
"Taze çiçek kokusu bir tanem. Birileri çiçek açmış görmüyor musun? Dikkatli bak."
"Biliyorum hayatım. Senden önce dikkatimi çekti." diye gülerek ve ah ederek cevapladı Serap. Serap Engin'e biraz yanıktı ama Yeşim denen o orospu yüzünden bir türlü yaklaşamıyordu. Engin hep kibarca ve kararlılıkla onu anlamazdan geliyor, arada arkadaşça bir mesafeyi koruyordu. Bütün bu dayanıklı direnç, bu kaçış ve yakalanmama halleri de Serap'ı daha beter çekip esir alıyordu. Engin'i senelerdir kesiyordu ama şu son bir senedir resmen aşık olmuş gibiydi. Serap adeta Engin'i görünce şapşallaşıyordu.
"Dikkatini çekmesine hiç şaşırmadım," diyerek güldü Aslı. Durumun o da farkındaydı. Engin öyle çok göze batan bir çocuk değildi ve yakışıklı çocuklar anketinde pek yüksek puan da almıyordu ama kızların kendi aralarında yaptıkları itiraf konuşmalarında hep "tatlı çocuk, hoş, iyi birisi," diye yüksek not alıyordu. Bu konuşmalar daha sonra utangaç gülüşmeler ve kahkahalarla kesiliyordu. Engin'in bir tılsımı vardı ve okuldaki kızlar arasında bir gurup açıklanamaz biçimde bu tılsımın etkisiyle ona farklı bir ilgiyle bakıyordu.
"Son günlerde Yeşim pek ortalarda yok." dedi Serap.
"Evet. Rapor almış galiba. Sınava çalışacakmış filan diye duydum," diye cevapladı Aslı
"Evet ama Engin okulda. İyi güveniyor valla. Ya da umursamıyor mudur nedir. Ben olsam kıskanırdım. Bir ara Sumru'yla atışmalarına şahit olmuştum istemeden. Sumru Engin'e iyi davranmıyorsun diye fırçalıyordu Yeşim'i. Sumru'ya isterse onu alabileceğini söylemişti. Ne kadar salak bir kız lan bu Yeşim," diyerek konuştu Serap. Başını onaylamaz biçimde iki yana sallıyordu.
"Ben Sumru'nun yerinde olsam bu izin üzerine hemen harekete geçerdim," diye gülerek konuştu Aslı.
"Engin sana geçit vermezdi," diye dudak bükerek ve bilmişçe gülümseyerek cevap verdi Serap.
"Ben bundan artık pek emin değilim canım. Dikkatli bak Serap. Havayı kokla. Kokuyu duyacaksın," diye son derece kendinden emince konuşmuştu Aslı.

Bu konuşmalar sürerken Engin bu iki tatlı genç kıza doğru dönmüş ve kapıya doğru yaklaşmıştı. Şimdi tam bu iki hoş hanımın yanından geçerken onlara selam veriyordu.
"Naber kızlar?" diye selam verirken ne Engin'in ne de kızların çıkan rüzgara yapabileceği bir şey yoktu.

Olan olmuştu ve etekler havalanmış, çığlıklar koyverilmiş, dudaklar gülümseme ile kıvrılıp utangaç kahkahalar patlamıştı.

Engin yanlarından geçerken sessizce fısıldadığında Aslı bu fısıltıyı yakalamıştı ve yüzü bir anda ateş gibi yanmaya başlamıştı. Engin uzaklaşırken Aslı da arkasından avcı gözlerle onu izliyordu.
"Kız Serap, ben bunu yerim. Tam kıvamına gelmiş bu," diye sıkılı dişlerinin arasından neredeyse kendini koyvermiş bir şehvetle fısıldıyordu Aslı. Sesi neredyse vahşi ve aç bir hırıltı kıvamındaydı.
Serap şaşırmış ve küçük bir şaşkın kıkırtıyı koyvermişti.
"Seni şıllık, senin çıktığın var..."
"Orospu. Bana diyene bak. Sana biraz gülse hemen önünde külodunu indirip domalıcaksın."
"Hayatım bana biraz gülse ben onun yanında hep külotsuz gezerim, emin ol yani..." diye kendinden emin ve kabadayıca söyledi Serap.
İkisi de bu edepsiz sözlerin üzerine kıkırdıyordu. Oyunbazca ve çapkınca atışmalarla izlediler içeri giren Engin'i. Aslı'nın ve Serap'ın gözleri ayrı ayrı, uzun uzun süzdü uzaklaşan Engin'i. İkisi de akıllarında planlar ve hayaller kurarken buldular kendilerini. Hisleri, okulun son haftalarına gelmiş olmalarının bilinci, önlerindeki üniversite sınavı ve hayatın yeni bir sahne açması, aileleri ve sevgilileri ile sorunları, ikisinin de Yeşim'den hoşlanmaması ama Engin'e ilgi duyması akıllarındaki ve yüreklerindeki tasarıları şekillendiren unsurlardı. Gelen günler biraz da şans ve çaba ile çok ilginç olabilirdi.

"Ben gidiyorum," diyerek Aslı'yı merdivenlerde bıraktı ve arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı Serap. Aslı sarışına koşup kolundan yakaladı.
"Nereye lan şıllık?"
Serap çapkınca güldü. Dudağını ısırdı. Aslı güldü.
"Orospu. D...züşmeye gidiyorsun di mi? Lan nasıl utanmaz bir kaltaksın sen ya. Kızım oğlanın seni arkadaşlarına peşkeş çekmediği kaldı. Ne yaptıysanız anlatıyor arkadaşlarına, sen de biliyorsun. Hala gülerek gidiyosun o... çocuğuna," diye gülerek azarladı Aslı.
"Aman, biliyorum be. Hem bu dediklerin biraz hoşuma bile gidiyor. Geçenlerde göz ucuyla yakaladım. Biz s..şirken kalorifer dairesine başkalarını da almış. Kenardan köşeden ne kadar karanlık delik varsa aç kurtlar gibi gözler ışıldıyordu, farketmediğimi sanıyor salaklar," diye gülerek, dudaklarını ısırarak anlatıyordu Serap.
Aslı'nın ağzı açık kalmıştı.
"Orospuuuu," diye şaşkınlıkla, ne diyeceğini bilemez halde, gülerek konuştu Aslı. Sarışının bundan hoşlanmış halde konuşması cidden Aslı'yı şoke etmişti. "Ya çıkıp hepsi birden üzerine çullansaydı nolcaktı lan. Korkmadın mı hiç?! Manyak!"
"Şey," diye biraz yalandan utanarak, çapkınca ve şehvetli bir gülümsemeyle ağzını açtı Serap, "aslında çıkıp hep birden üzerime çullanmamaları beni hayalkırıklığına uğrattı diyebilirim. Öylesi çok daha ilginç ve eğlenceli olabilirdi..."
Aslı'nın bunun üzerine söyleyecek pek fazla bir sözü yoktu. Nutku tutulmuştu.
"Sapık seni... Manyak kaltak, hastasın lan sen," diyebildi sadece ve arkadaşıyla karşılıklı kahkahalarla gülmeye başladılar. Bir süre katıla katıla güldüler.

Az sonra Aslı aklında düşüncelerle farkında olmadan öğretmenler tuvaletine doğru yürürken Serap da ikinci bloktaki kalorifer dairesinin arka kapısına doğru yola çıkmıştı. Hakan kalorifer dairesinin ön kapısının kilitli olmasını ve arka kapısının anahtarının da sadece kendinde olmasını ayarlayabilecek kadar harçlık alan bir ağa çocuğuydu. Gurbette okurken oğlunun bir dediğini iki etmeyen babasından gelen paraları Serap için bonkörce harcıyordu delikanlı. Kıza fena tutulmuştu, yok öyle aşık değildi ama kızın ateşli kimyası bağımlılık yapmıştı. Alan memnun veren memnun durumu varken aşk o kadar da umurlarında değildi zaten.
Genç kızın küçük külodu şimdiden sırılsıklam olmuştu. Rüzgar yüzüne ve bedenine önden vururken ceketi geriye savrulmuş ve avuç içini dolduran diri şeftali göğüsleri serin rüzgarda öne çıkmıştı. Atıştıran hafif yağmur taneleri ince gömleğini kısa sürede şeffaflaştıracaktı ama buna gerek kalmadan meme uçları şimdiden çok belli ve dimdik ortadaydı. Serap sabırsızlıkla inledi. Çok kötü tahrik olmuştu. Önce dün geceki hayalkırıklığı ve salatalık macerası, sonra az önce Aslı ile tuvalette oynaşmaları ve Engin'le ilgili fantazilerini hatırlaması... Hepsi içini adeta yangınlara salmıştı. Ateş gibi yanıyordu Serap. Bu çocuğu gizlice izleyen herkesin önünde bu defa öyle bir s..ecekti ki buradan onu kollarında taşımak zorunda kalacaktılar. Yaramazca kıkırdadı ve neşeyle bir şarkı fısıldamaya başladı sarışın. Şanslı bir piçti şu Hakan.


****

Necla ile geçirdiği günün ertesi gününde Engin sabaha yine kütüphanede başlamıştı. Futbol sahası ve kütüphane Engin'in hayatındaki iki kutsal mekanıydı. Bu aralar kendini daha ziyade kütüphanede buluyordu Engin. Herkes oraya buraya okuldan kaçarken ya da okula gelmezken Engin gelmesi gerekmeyen günlerde bile okula geliyordu ve pek okulu asmıyordu. Okulu asmak istediği kişi pek ortalıkta olmayınca okulu asmanın bir anlamı yoktu. O şarkı geldi farkında olmadan dudaklarına "okulu asardım, dünyaya küserdim, dalıp da giderdim, gözlerinin içine," Aylin Livaneli şarkısı aradan yıllar geçtikten sonra bile çok sevdiği şarkılardan biri olarak aklına kazınmış kalacaktı.
Ne diyorduk. Evet. Engin'in okula gelmek gibi zorunluluğu pek yoktu. Sınıf başkanı yıllanmış sıra arkadaşınız, en iyi arkadaşınız ve kral bir delikanlı olunca girmediğiniz derslerde bile var gösterilmeniz çocuk oyuncağıydı. Engin İnkılap, felsefe ve sosyoloji derslerine neredeyse hiç girmemesine karşılık devamsızlığı sıfıra yakındı. Okula yeni gelmiş ve derslerine giren bazı hocalar Engin'i gördüklerinde şaşırıyor ve onu yeni bir öğrenci bile zannediyordu. Engin sadece gülümsüyordu. Murat çok kral bir sıra arkadaşıydı. Sayesinde Yeşim ile rahat rahat gezip tozduğu güzel zamanları gülümseyerek andı.
Yeşim... Yeşim yine aklına gelmişti işte. Aslında hiç aklından çıkmıyordu. Güne Yeşim ile başlıyor, Yeşim'le yaşıyor, gün biterken Yeşim ile bitiyor ve rüyalarında bile Yeşim ile uyuyordu. Bu kadarı belki de hastalıklı bir sevdaydı ama bu tutkulu sevda hoşuna gidiyordu; boş ve zindan misali karanlık gönlüne bir mavilik olup doğuyordu Yeşim'in gözleri..
Her ne kadar son zamanlarda işler iyice rayından çıkıp mutluluktan çok mutsuzluk ve kavga ortalıkta olsa da Engin hala çılgınlar gibi, körkütük aşıktı. Bu bazen canını çok yakıyor ve içini parçalayıp onu yok ediyordu. Bazen sadece uzun bir yol çıkmayı ve sadece durmadan koşmayı ve koşmayı istiyordu. Herşeyi arkasında bırakmayı ve bitmeyen bir yolculukta durmadan ileri gitmeyi, yolda olmayı istiyordu.

Şu son bir iki hafta içinde yaşadığı olayları ve içindeki değişimi düşününce aklı yine karıştı. Hem de çok karıştı. Bir türlü kafasını rahatlatıp boşveremiyordu. Boşvermesi gerekiyordu oysa. En azından bir süre için buna ihtiyacı vardı. Olan olmuştu ve geri dönüşü yoktu. Sumru ile açılan kapıdan Buket ve sonra da Necla geçmişti. Bunun geri dönüşü yoktu. Aklında bir şeyler değişmişti. Çok şey değişmişti. Bazı şeyler hala yerinde olsa da onların yanına artık başka şeyler de gelmişti. Engin artık eski Engin'den daha başka ve daha fazla düşünüyordu. Yeşim aklında sabit kalırken aklındaki diğer bazı şeyler hiç sabit değildi ve sürekli bir değişim içini yıkıp inşa ederek yeniden şekillendiriyordu. Engin günden güne başka biri oluyordu. Ya da aslında kendi içinde gerçekte olduğu kişiyi bulmaya yaklaşıyor ve daha çok kendi oluyordu zamanla ve tecrübe ile...

"Engin abi, bunları hangi rafa koyayım," diye soran Eda idi. Eda'nın sesi Engin'i düşüncelerden çekip çıkarmıştı.
Kızın elinde üç kitap vardı ve bunlar yeni gelen kayda işlenmemiş kitaplardı. Engin'in gözü bir an kitaplarda bir an sonra da daha uzuuun bir an boyunca Eda'nın üzerindeydi. Eda bu sabah içeri geldiğinde sadece başını kaldırmadan arkası dönük biçimde günaydın demiş ve sonra da koltuğuna gömülüp gözlerini kapatarak düşüncelere dalmıştı. Oysa şimdi Eda'yı görüyordu.
Saçı çok değişmiş ve itinayla çok güzel yapılıp arkadan moda bir stille örülmüştü. Yüzünün sağ yanından dökülen küçük bir örgüyle çok tatlı görünüyordu. Kravatsız beyaz gömleği açık iki düğmesiyle oldukça havadar ve afacan görünüyordu. Eteği kısacık pileli bir etekti ve Engin şimdi görüyordu ki suni olarak katlamalarla kısaltılmıştı bu etek. Bu pek Eda değildi normalde ama Eda da büyüyordu sonuçta. Hatta 15 yaşında olduğunu bilmeyen birisi rahatlıkla bu kıza 18-19 diyebilirdi. Öyle alımlı ve hoş görünüyordu şu anda...
Evet, kızlar erkeklerden daha çabuk olgunlaşıyordu bu doğruydu. Ama kılık kıyafet tarzı ve makyajın etkisi de çok dehşetliydi hani. Engin birden çok defa, yaşını bildiği küçük kızların nasıl bu kadar olgun ve büyük gösterdiğine hayret eder bulmuştu kendini. Kafasını çevirip başka tarafa bakmaya kendini zorlaması epey zorlamıştı Engin'i hani. Tamam Engin'de pek büyük sayılmazdı ve aradaki iki üç yaş, bu yaş aralığında çok büyük bir fark değildi belki ama aklındaki sınırlamalarda hala bu yaş farkını tedirgin edici ve sakınılası olarak görüyordu. Yine de Eda'ya burada bakarken yaş farkı meselesi aklında biraz daha silikleşmeye başlar gibi oluyordu. Eda büyüyordu ve çok güzelleşiyordu. Ablasının şöhretini bile geçecek bir şöhret edinmesi pek mümkündü. Eda'daki o saf ve masum yüz ifadesinin arkasındaki zeki prıltılı gözler çok etkileyiciydi. O mavi gözlerde büyük bir derinlik ve çekici bir enginlik vardı.
Engin kendine aklında bir tekme attı. Nereye bakıyosun sen öyle Engin? Napıyosun olum sen? Karşındaki kızkardeşin sayılır lan. Eda lan oğlum o. Kendine gel lan sapık herif. Uçan kaçan bitti de sıra Eda'ya mı geldi, diye kendine sıkı bir "hööööst" çekmişti Engin. Elinde olmadan gülümsedi Engin bu yaşadığı içsel karmaşaya.
Bu gülümsemeye karşı Eda da gülümsedi farkında olmadan.
"Engin abi?" diye cevabını bekledi ve bir yandan da neden gülüyosun diye sordu Eda.
"Ah, Edacığım. Kusuruma bakma dalmışım. Sabahtan beri yeni fark ediyorum, bu sabah ne kadar tatlı göründüğünü. Canım, çok harika olmuşsun lan. Bu okulun zavallı erkek nüfusu senin elinden çok çekecek güzelim," diye saf ve masum iltifatlarıyla konuştu Engin. Bu tatlı kızı çok seviyordu. Bir kızkardeşi olsa böyle bir kızkardeşi olsun isterdi. Eda ona hep çok iyi davranmış, çok yardımcı olmuş ve hep saf bir sevgi ile yaklaşmıştı. Eda şu üç yıl boyunca en iyi arkadaşlarından biri olmuştu. Aradaki yaş farkı yüzünden herşeyi konuşlamıyordular belki ama beraber çalışmaları ve sessizliği paylaşıp şakalaşmaları bile aralarında sağlam bir sevgi bağı oluşmasını sağlamaya yetmişti.
Eda yapılan bu tatlı iltifatlara hem mahçup, hem memnun; hem utangaç hem de kendine güvenen bir gülümseme ile cevap veriyordu.
"Engin abi yaa, öyle deme be. Ben kimseye bi şey çektirmem," diyerek gülüyordu tatlı kız.
"İlerde sana sorarım çektiriyor musun çektirmiyor musun," diye gülerek cevap verdi Engin. "O kitapları dosya dolabının yanına bırakıver. Ben ilgilenirim."
"Tamam. O zaman ben şu kalan birkaç kutuyu hemen dersten önce yerleştireyim. İkinci dersten sonra okulu asabilirim," diye utangaç biçimde gülerek konuştu Eda."
"Kurtlara dikkat et demiştim. Aklında değil mi?" diye gülerek dokundurdu Engin.
Eda kızardı ve utangaç biçimde tatlı tatlı gülerek cevap verdi yine.
"Çok kötüsün sen Engin abi."
Engin de güldü. "İyi eğlenceler küçük hanım. Tadını çıkar bugünlerin. Yıllar ne kadar hızlı akıyor. Daha dün gibi senin yaşlarında olduğum zamanlar."
"Abi sanki benden yirmi yaş büyüksün gibi konuştun. Yine moda girdin," diye azarlayan tatlı sert bilmiş ifadesini kuşandı Eda. İkisi birden kahkahalarla güldüler buna.
Engin elindeki kitaba doğru başını çevirirken Eda da raflara doğru yürüdü. Eda yürürken Engin'in bakışları elinde olmadan kitabın sayfaları üzerinden Eda'ya doğru kaydı. Eda'nın silüeti gerçekten şimdiden çok hoştu. 18lik haliyle bu kızı düşününce derin ve sessiz bir iç çekmekten kendini alamadı Engin. Kafasını iki yana sallayıp aklındaki düşünceleri silkelemeye çalıştı Engin. Yine de gözleri hala kızın hoş poposundan, kısacık eteğinden aşağıya inen biçimli bacaklarına doğru kaydı.
Eda bir an için geriye dönüp Engin'e baktığında Engin'i yakaladı. Engin yakalandığını fark ettiğinde pek bozuntuya vermedi ve sadece gülümseyip "napıyım, güzele bakmak sevaptır," dercesine biçimde vücut diliyle dosdoğru anlattı. Eda sadece gülümseyerek cevap verdi onun bakışlarına. Üst raflara uzanmak için sandalyeyi çekti. Sandalyenin üzerine çıktı. Engin sadece kısa bir iki saniye daha arkadan süzdü Eda'yı. Sonra başını kararlılıkla salladı, derin bir iç çekmenin ardından kitabın sayfalarına geri döndü.

Eda bir iki dakika içinde süratle işini bitirmişti ve şimdi yine düşüncelere dalmış dünyadan kopmuş Engin'in karşısındaydı. Tatlı kız Engin'i iyi tanıyordu. Engin şu anda Yeşim'i düşünüyordu. Bu aralar bu çocuğun aklını bu kadar karanlıklara bürüyen tek şey Yeşim'le ilişkisiydi. Eda bu yüzden Yeşim'den nefret ediyordu. Engin'i bu kadar üzdüğü için bu kaltaktan nefret ediyordu.

Eda Engin'in tam karşısına masaya oturdu.
"Ne iş? Sorun yine Yeşim abla mı?" diye sordu.
Engin başını kaldırdı ve dalgınlığından sıyrıldı. Masaya oturmuş kısacık etekli tatlı Eda'yı karşısında görünce farkında olmadan gözleri şöyle bir süzdü kızı. Bu oturuş şekli ve etek boyu kızın siyah çoraplı bacaklarını dizin epey üstünde bir yere kadar gözler önüne sermişti ki bu normalde çok dikkat dağıtıcı bir sahneydi. Ama Engin şu anda hiç normal bir halde değildi. Aklı derinlerdeydi.
"Yeşim. Evet." dedi Engin. Eda dinliyordu. Yine o dertleşmelerden biri vardı burada. Engin tam ağzını açıp derdini ortaya sermeye başlayacaktı ki kapı açıldı ve kütüphaneden içeriye Gül girdi. İngilizce sınıfındaki Gül aynı zamanda Yeşim'in mahalleden arkadaşıydı.
"Günaydı millet," diyerek selamladı sarışın ve hep neşeli genç kız. Engin gülümseyerek cevap verdi. Gül'ü severdi. Gül çok tatlı ve güleryüzlü bir kızdı. Şakalaşmaları ve birbirlerini kızdırmaları ikisinin de hoşlandığı oyunlardı.
"Günaydın Gül."
"Günaydın Gül abla,"
"Napıyosunuz bakalım?"
"Tam Engin abiyi dertleşme kıvamına getiriyordum sen geldin. Yine suratı asık abla," diye hemen cevabı yapıştırdı ve şikayet etti Eda.
Gül'ün suratı elinde olmadan üzgün ve özür dileyen bir hal almıştı.
"Bir mektup getirdim sana Engin. Yeşim önümüzdeki birkaç gün gelemeyecek. Rapor almaya çalışıyordu, galiba oluyormuş, onunla uğraşacakmış. Bir tanıdıkları varmış doktor."
Engin içinden küfürleri sıralamakla meşgul oluyordu. Zaten okulun son haftalarıydı ve Yeşim'i gitgide daha az görür olması ise bu aslında daha çok görüşmek için fırsat yaratmaları gereken bir zamanda hiç iyi olmuyordu. Engin üzgün ve öfkeliydi. Engin'in aklı derin ve engin bir karanlığın içinde duyguların fırtınasında kurşun gibi ağır ağır süzülüyordu. Karanlık ve öfke içindeydi.

Engin bir cevap vermedi. Sadece teşekkür eder biçimde başıyla selamladı. Gül tebessüm etmeye çalışarak üzgün biçimde aynen selam ile karşılık verdi, Eda ile de selamlaşıp derse doğru gitti.

Engin mektubu açtı ve okudu. Yeni bir şey yoktu. Sınav için hazırlık, rapor, annem istiyor napıyım, telafi ederiz, görüşmek üzere, falan filan, vesaire, bir dolu saçmalık bile olamayacak kadar kısa ve dandik bir mektup. Ne sevgi sözcüğü ne de samimi bir özre dair bir işaret vardı. Ya da Engin o kadar öfkeliydi ki okurken bu sevgi sözcüklerini ve özrü gözden kaçırmıştı! Yok artık, daha neler...

Eda'yı karşısında masanın üzerine yan yatmış ve cenin şeklinde kıvrılmış halde gördü Engin. Kızın öfkeli sesi bir nutuk tonunda konuşuyordu. Dikkatini verdi bu ses.
"Seni çok üzüyor. Kıymetini bilmiyor," diyordu o dalgın ve gölgeli bakan maviş gözler. Engin başını onun başıyla aynı şekilde bakması için yana yatırırken gülümsedi. Öfkesi kırılmış ve teselli edip paylaşan bu ses tonu bir anda yangına dökülen su gibi içindeki kızgınlığı ortadan kaldırmıştı. Bu neredeyse sihirli bir etki gibiydi. Engin'in yüzü gülümseme ile aydınlanıyor ve içi saf bir sevgiyle ışıldıyordu. Gerçekten çok güzel ve çok tatlı insanlar da vardı dünyada. Dünyada sadece onu inciten insanlar yoktu. Güzellik ve nezaket, şefkat ve samimiyet de vardı bu dünyada.
"Oysa kıymetini bilecek bir sürü hoş hatun piyasada Engin abi. Biraz gözünü açsan neler olacak," diye konuşurken gülümsüyor ve masadan doğrulup iniyor, raflardaki ceketini almak için salına salına yürüyordu Eda.
Engin tatlı tatlı, sevgiyle gülümsedi bu teselli etme ve iyileştirme çabasına. Bir yandan "nasıl konuşuyor lan bu kız böyle," diye düşünürken bir yanda da bu dünyada iyilik ve güzellik var hala diye kendine söyleniyordu.
"Teşekkür ederim Edacığım. Bu sözlerini aklımdan çıkarmayacağım," diyerek samimi biçimde teşekkür etti Engin. Seviyodu lan Eda'yı. Eda gülümseyerek cevap verdi.

Aslı çantasını sınıfa atıp etrafa şöyle bir bakındıktan sonra adımlarının yönünü hemen kütüphaneye doğru çevirmişti. Bütün gece aklında o kısacık anda Engin'in dudaklarından okuduğu o edepsiz kelime yankılanıp durmuştu. Bunu Engin'den duymanın onu bu kadar tahrik edip etkilemesi son derece saçma ve bir o kadar da şiddetliydi. Bunu şaşkınlıkla karşıladıktan sonra kısa sürede zevkle kabul etmişti Aslı. Bütün gece aklında plan yapıp durmuştu.
Kütüphane kapısına geldiğinde içeriden gelen seslere bir süre kısaca kulak kabarttı Aslı. İçeride Eda ve Engin vardı. Konuşmalarını kısaca dinledi. Gülümsedi ve kapıyı çalıp içeriye yürüdü.

Eda tam çıkarken açılan kapıdan içeri gireni görünce kocaman gülümsedi. Aslı hem ablasının çok iyi bir arkadaşı hem de çok sevdiği, hayran olduğu bir rol modeliydi. Küçük yaştan bu yana Eda'ya büyük bir sevgi ve ilgi yaklaşmasının sonucu olarak bu kız tarafından çok seviliyordu Aslı.
İki tatlı hanfendi hemen kocaman gülücükler ve Aslı Abla!!! Eda!!! çığlıklarıyla kucaklaşıyordu.

"Ne hoş hatunsun yav Aslı abla. Kahramanımsın valla," diye samimiyetle ve imrenerek söyledi
Eda. Aslı saçı ve yüzüyle, duruşuyla muhteşemdi ve muhteşem de kokuyordu bu sabah.
"Canım benim, çok tatlısın," diyerek aynı samimiyet ve sevgiyle cevap verdi Aslı.
"Cidden be abla. Piyasada senin gibisi yok. Biraz gözü açık her erkek yavrusu üstüne atlar," diyerek, yan taraftaki Engin'e kaçamak bir bakış atarak konuştu Eda.
Engin gülümseyerek ama bir cevap seslendirmeden Eda'ya bakmış sonra da kısaca Aslı'yı süzüp karışık kafalı bir gülümsemeyle iç çekmişti..
Aslı kapıdan girmeden önce duyduğu sözlerle Eda'nın şimdi söylediğini birleştirdiğinde içi kıvılcımlarla parlayarak gülümsedi. Talih sana fırsat sunduğunda hazır olmak böyle bir şeydi demek. Gülüşü çapkınlaştı.
"Burada erkekler var Edacım. Bir de onların fikrini almak lazım tabii. Daha tarafsız bir not verebilirler," diyerek kapıyı zorlamıştı işte Aslı.
Engin sözünü esirgemeden otomatik pilotta cevabı verdi hemen.
"Cem zaten notunu vermiş Aslı. Yine de benim de fikrimi söylemem icab ederse, Eda haklı hani. Çok hoş bir hanfendisin. Çok hoş," derken okul arkadaşının hatununa söylenebilecekten biraz da fazlasını söyler biçimde söylemişti bunu. Cem'le o kadar yakın arkadaş filan değildiler ve bazen ona çok uyuz oluyordu ama ne olursa olsundu hani.

"Teşekkür ederim Engin Bey," diye gülümseyip hafif bir reveransla selamladı Aslı. Kumralın içi kıpır kıpırdı. Engin'in eski savunmalarının yerinde yeller esiyordu. Birisi ya da bir şeyler o savunmaları yerle bir etmişti, savunmadan eser yoktu. Kaçıştan eser yoktu. İçi heyecanla kıkırdarken yüzü de kocaman gülüyordu Aslı'nın.
"Bi şey değil efendim," diye cevapladı Engin.
"Abla ben derse gidiyorum. Görüşürüz," diyerek sarıldı ve Aslı'nın yanaklarına şapırdayan kocaman ve ıslak öpücükler kondurdu Eda.
"Görüşürüz canım. Kendine iyi bak fıstık. Ablana da selam söyle, yavrum benim, offf," diyerek ufaklığın poposunu mıncılayıp bir şaplak atarak uğurladı Aslı. Eda neşeyle gülüp kıkırdayarak kütüphaneden dışarı çıktı.

"Ne hoş bir kız değil mi şu Eda. Ne kadar harika."
"Evet. Çok tatlı bir kerata. Onu çok seviyorum. Çok özleyeceğim," diyerek samimiyetle saf sevgisini söyledi Engin. Masumca bir sevgiyle çok kocaman seviyordu bu ufaklığı. Yıllar geçtikçe bu duygular hiç değişmeyecekti içinde.
"Gün geçtikçe ablasına benziyor. Küçük yosma tam bir afet olacak. Şimdiden harika bir vücudu var," diye iltifat ve sevgiyle, kendine has üslubuyla Eda'dan konuştu Aslı.
"Ehemm," diyerek öksürdü. Engin. Konunun geldiği yere ve üsluba bir uyarı koymak istemişti.
"Ayyy Engiiiin. Ne var be. Böyle dar kafalı olma. Sanki gözlerin kör. Görmüyor musun fıstık gibi hatuna dönüşüyor gözünün önünde. Fark etmedim deme!" diyerek yemem ben bunu diyen bir ifadeyle dürüst olmaya zorladı kumral hatun.
"Etmesine ettim de o gözle bakmak için biraz ufak olduğundan kafamı pek o yana çevirmemeye çalışıyorum. Hem Eda kızkardeşim gibi senelerdir biliyorsun,"
"Çevirmemeye çalışlıyorsun," diye gülümseyerek yakaladığı açıktan hücum etti Aslı. Ve ekledi, "kızkardeşin filan da değil Engin. Aranızda kan bağı filan yok. Bugün bir gözle baktığına yarın başka bir gözle bakamazsın diyen bir yasa yok. Kimse bunu zorlayamaz. Aileden biliyorum, yakın çevremde yaşamadığım şey değil. Abla kardeş dediğimiz aile dostlarımızdan bazıları sonradan evlilik yoluyla gerçekten aileye giriyor. Bunda bir yanlışlık yok."
Engin kravatını biraz gevşetti hafif bir sıkıntıyla. Konunun geldiği yerler biraz aklını zorlamaya başlamıştı.
"Burası sıcak mı olmaya başladı."
"Evet. Şimdi sen söyleyince fark ettim de... Aslında biraz sıcak oldu," diyerek fırsattan istifade ceketini çıkarmaya başladı Aslı. Gizlice gülümsedi.

Daha o ceketini çıkarmaya başladığı anda Engin'in bakışları hipnotize olmuş biçimde genç kızın memelerine odaklanmıştı. Aslı dudaklarında kıvrılan gülümsemeyi sadece biraz gizlemeye çalıştı ve Engin'in yüzündeki sıkıntılı ve arzulu ifadeyi zevkle izledi.

Engin Aslı'nın iç çamaşırını olanca açıklığıyla görebiliyordu. Bu incecik beyaz gömlek içindeki sütyenin ne kadar küçük ve daracık olduğunu açıkça gösteriyordu. Gösterdiği bir diğer şey de kumral bombanın dimdik havaya kalkmış mermi gibi sert meme uçlarıydı. Engin bir an içinde o memeler ve meme uçlarıyla yapmak istediklerine dair bir sürü hayal kurdu aklında. Farkında olmadan kuruyan dudaklarını yaladı ve sessizce inledi.
Burası cidden çok sıcak olmuştu. Pantalonunun içinde bir çadır da süratle büyüyordu. Bunu gizlemek için masanın arkasına doğru yürüdü ve bir sandalyeye oturup önüne kayıt defterini açtı. Sayfaları çevirir gibi yapmaya çalışıyordu ama beceriksizliğinin içinde aslında sadece karşısındaki bu genç kız bedenini izliyordu.
Aslı ceketini yavaşça çıkartıyor, katlamaya filan çalışıyormuş gibi duruyor, sanki ortaya mı koysam buraya mı koysam, şöyle katlasam daha mı iyi olur gibi yapar gibi yapıp aslında kendini bir güzel teşhir ediyordu. Bunu çok iyi yapıyordu. Çok çok iyi yapıyordu. Engin bu daracık gömlek ve dolgun memeleri izlemekten asla yorulmazdı. İnce beli dolgun hatlarına tezattı ve çok çekiciydi. Karnının hafif yuvarlaklığı ne kadar da çekiciydi. Kalçalarının dolgun ve yuvarlak hatları yakıcıydı. Bacaklarının hatlarını gösteren bu yandan duruşu ve diz üstündeki etek boyu nefes kesiciydi.

Engin oturduğu yerde kıvranıp sessizce inlemekten kendini alamadı. Nefesleri derinleşmiş ve pantolonundaki çadır rahatsız edici ölçüde büyüyüp yükselmişti. Bütün bu teşhir sahnesinde Aslı'nın sarhoş edici kokusu kütüphaneye iyice dolmuş ve sinmişti. Engin başının döndüğünü ve aklının yanmaya başladığını hissetti. Aklında sayısız düşünce birbiriyle çarpışırken şu anda tek istediği kapıyı kilitleyip Aslı'nın üzerine atlamaktı. Bu kızı burada çırılçıplak soymak ve onun içine girip onunla çılgınlar gibi d..üşmek istiyordu. Engin neler düşünüyordu böyle. Kafasını salladı farkında olmadan. Aklını dağıtmaya ve kendisini toparlamaya çalıştı. Aslı bunu fark etmişti. Gülümsedi kumral bomba.
"İyi misin Engin. Bir şey mi oldu?" diye sordu imalı bir ses tonuyla ve gülümseyerek.
"Olmaz mı. İyi oldu. Hatta biraz fazla iyi oldu," diye gülümseyip itham ederek konuştu Engin. Aslı'nın ne yaptığının farkındaydı da neden yaptığını bilmiyordu. Aklının bir kenarında bir düşünce "ulan bütün hatunlar kokuyu mu aldı, bu adam artık yoldan çıktı, ihanete çok müsait, diye... Benim görmediğim bir tabela filan mı sallanıyor boynumda," diye düşünüyordu.
Aslı gülümsedi. Biraz daha yaklaştı Engin'e doğru ve az önce Eda'nın oturduğuna benzer ama çok daha cesur bir biçimde Engin'in karşısına masaya oturdu. Engin elinde olmadan yutkundu ve gözleri epey bir sıyrılan eteğe doğru kaydı. Sıyrılan etek Aslı'nın bacaklarının diz üstünde kalan oldukça büyük bir bölümünü göz önüne seriyordu. Bunlar dolgun, biçimli ve ışıldayan güzel bacaklardı. Siyah çorapların içinde daha bir albenili ve seksi duruyordular. Engin ellerini onların üzerinde uzun uzun dolaştırdığını, bacakların içine ve daha yukarılara doğru ilerlediği düşündü. Daha ileri gitti ve bacak arasına girdi parmak uçlarıyla. Engin bir kez daha başını salladı. Dudakları kurumuştu. Neler düşünüyordu burada böyle. Üstelik kapı da kilitli değildi.

Aynı anda Aslı'nın da gözleri parlamış ve yüzüne çok tehlikeli bir gülümseme yerleşmişti. Avının bütün kaçış noktalarının kapandığını gören memnun bir avcı gülümsemesiydi bu. Bu çok vahşi ve aç bir gülümsemeydi.
Aslı masadan aşağı kaydı. Eteği daha da yukarı sıyrılırken düzeltmek için bir şey yapmadı. Engin dalgınca ve kontrolünü kaybetmenin eşiğinde tatlı tatlı, zevkle sallanarak izledi. O kalçaların sallana sallana gidişi, eteğinin neredeyse bacak arasına kadar edepsizce sıyrılmış hali kaldırabileceğinden çok fazlaydı. Aslı buradaydı, Engin de buradaydı. İki artı iki dört ederdi. Ateş ile barut yan yana geldiğinde olacakları bilmek için dahi olmaya gerek yoktu.
Aslı kapıyı kilitlediğinde ve arkasını kapıya yaslayıp neredeyse zalim bir gülümsemeyle, neredeyse yamyamca bir şehvetle güldüğünde Engin buraya kadar diyerek ayağa kalktı. Ceketini çıkardı. Pantalonundaki çadırı gizleme gereği duymadı. Aslı'nın bakışları hemen oraya kaymıştı zaten. Çapkın gülümseme dudaklarında hala parlarken dudaklarını yaladı genç kız.
"Sen Cem'le çıkıyorsun," diye basitçe söyledi Engin. Sadece durumu söylüyordu.
"Sen de Yeşim'le çıkıyorsun. Bir şey mi var bunda?"
"Sen söyle," diye cevap verdi Engin. Biraz kaçamak oynamıştı ama olsundu. Gülümsedi.
Aslı gülerek cevap verdi. Yeşim'i hep züppe ve kibirli bulmuştu ve şu anda ondan çalıyor olmak düşüncesi, ona gol atıyor olma düşüncesi bile tek başına harikaydı. Ama bir yandan da Cem ile de araları pek öyle muhteşem değildi ve ondan da intikam almak istiyordu. Çok sıkıcı, aşırı kontrol delisi, kaba ve itici olabiliyordu Cem. Aslı bazen bu ilişkinin çok yanlış olduğunu biliyor ama bazen de buna bayılıyordu... Karışık... Bu kelime bu yıllarda bu genç ruhların en çok aklında ağırlaşan kelime idi belki de. Her şey çok karışık geliyordu.
"Seni istiyorum, sen de beni. Önceden olsa burada olmazdık Engin. Ama çok değişmişsin. Şimdi çok daha iyi görüyorum. Yeşim burada yok. Cem de yok."
Engin aslında cevabını biliyordu ama yine de dudaklarından farkında olmadan sözcükler döküldü.
"Bilemiyorum Aslı,"
Aslı güldü. Engin aslında bal gibi biliyordu. Bedeni, bakışları, nefesi bunu haykırıyordu. Bir iki adım daha attı ve ellerini dudaklarına götürüp yavaşça dudaklarından aşağıya kaydırdı. Boğazı boyunca aşağıya indirip göğüslerinin üzerinden akıttı ve taa bacaklarının arasına kadar indi. Bu seksi hareket karşısında Engin neredeyse hayvani bir hırıltıyla inledi.
"Dün Necla ile çok iyi biliyordun Engin," derken sesi oyunbazca gülüyordu.
Bu Engin için şoke edici bir cevap olmuştu. Noluyodu lan. Bu ihanet işlerinde elbette bir tecrübe küpü değildi ama bu son haftalarda hem kütüphanesi hiç olmadığı kadar deşifre olmuş hem de daha ilk ihanet anından itibaren her ihanetinde birilerine yakalanır olmuştu.
Engin'in şaşkın haline içtenlikle ve neşeyle eğlenerek güldü Aslı. Şimdi Engin ile aralarında hiç mesafe kalmamıştı. Bedenini Engin'in bedenine yaslayıp boynuna seksi bir pozla sarılmıştı. Dudakları genç adamın boynunda ve dudaklarının yakınlarında kızıştırıcı oyunbaz dokunuşlarla dolanıyordu.
"Sadece biraz tesadüf," diye açıklama gereği duydu Aslı. Bu kadarını borçluydu sanki. Biraz da rahatlatmak istedi Engin'i. Gülümsedi. "Yanına gelip seni biraz yoklamak istemiştim. Ama tam kapıdayken içeriden gelen sesleri duydum. Necla'nın sesleriydi. Ağlıyordu. İlk başta ne yapacağımı bilemedim. Herşeyi göze alıp bir süre orada dinledim. Baktım ki kısa süre sonra Necla halinden hiç de şikayetçi değil... Ben de oradan uzaklaştım. Biliyorsun, Temel Bey durumu işte..."

Engin ne diyeceğini bilemiyordu.
"Ne diyeceğimi bilemiyorum," dedi Engin.
"Bir şey deme. Çok özel bir andı sizinkisi. Necla'nın sana nasıl tutkun olduğunu hepimiz biliyoruz. Böyle sonlandırmanız beni nasıl mutlu etti bilemezsin desem belki garip kaçacak ama, teşekkürler Engin," diye samimi bir tonda ciddice cevapladı Aslı. "..ve sırrınız benimle güvende. Unuttum bile," diyerek kısaca güldü Aslı.

Engin gülümsedi. Başını anlayışla ve memnuniyetle salladı. Aslı ne kadar da tatlı ve hoş görünüyordu. Dudaklarına çapkın bir gülümseme geldi. Dudaklarını yaladı. Aslı ile bakışları kıvılcımlar çıkartarak çarpıştı. Aslı da dudaklarını yaladı. Bir saniye geçmeden neredeyse koçların kafa kafaya toslaşmasını andıran bir şiddetle dudakları birbirine geçti. Kısa bir iki an içinde kütüphane içinde dudakların şehvetli ve ıslak şapırtıları adeta müzik gibi çınlıyordu.

*****

Aslı bir çılgındı. Hem ateşli hem de çok yaramazdı. Engin'in şimdiye kadar karşılaştığı kızlar içinde sadece Sumru bu cadıyla yarışabilirdi. Hangisi daha çılgındı bunu şu anda bilemiyordu Engin ama ilerleyen günlerde öğreneceğini düşünüyordu. Şimdiden çok önemli bazı ipuçları yakalamaya başlamıştı Aslı cephesinde. Bu kız tam bir canavardı.

Elinde olmadan öpüşme esnasında aklına Yeşim geldi. Bütün bu şehvet ve heyecanın arasına Yeşim yine yolunu bulup girmişti. Burada, kollarındaki Yeşim olmalıydı aslında... O zaman herşey çok daha farklı olabilirdi. Engin aklının kararıp sertleştiğini fark edemeden dudaklarından bir sözcük kaçtı.
"Orospu," diye tutkuyla, şiddetle, öfkeyle, hem de şehvetle; Çok yoğun bir duyguyla dudaklarından döküldü bu net kelime. Hedefi Yeşim'di ama...
Aslı'nın baygın bakan gözlerinin aralığı bir anda daha bir genişlediğinde, Engin ağzından çok yanlış bir şey kaçtığını düşünüp neredeyse açıklamaya çalışacaktı ama...
Aslı'nın açılmış gözlerinde kıvılcımlar arzuyla, delice çakıp duruyordu. O gözlerde kıyamet gibi bir ateş yanıyordu. Aslı inleyip daha bir sarıldı Engin'e, daha bir eridi Engin'in kollarına. Sesi inledi ve dudakları teslim olan şehvetli bir ifadeyle aralandı. Dudaklardan çıkan kelimeyi duymak Engin'in aklını da dinamit gibi ateşleyecekti.
"S...k beni," diye inliyordu Aslı'nın sesi. Baygın ses çok tutkulu ve şehvet doluydu. "S...k beni Engin. Nolur s...k beni..." diye pis ağızla konuşuyordu Aslı. Bu ağzı bozuk konuşma tarzı ve Aslı'nın şehvetli teslim oluşu Engin'i hiç olmadığı kadar tahrik etmişti. Genç adamın aklı yangınlarla yanıyordu. Nefesi derin ve güçlüydü. Kalbi deli gibi atıyordu. Bacaklarının arasındaki erkekliğinin sertliği pantolonunu yırtmak istersesine dışarı doğru çıkıyordu.
Engin kendini kontrol etme çabalarını tamamen bıraktı. Buraya kadardı. Kavgayı bıraktı. Bıraktı içindeki duygu seli bütün bentleri yıkıp geçsin, taşsın. Bıraktı kendini duyduğu hislerin çılgın dalgalarına.

Çılgın bir dans başladı bu andan sonra. İki genç kendilerini bedenlerinin akıntısına bırakmıştı. Sert ama çok tatlı bir dans başlamıştı şimdi burada.

Kolları birbirine sarmaşıklar gibi dolandı. İçiçe geçti iki vücut adeta. Dilleri birbirinin ağzını vahşice işgal etmek isteyen bir saldırı ile çarpıştı. Uzun uzun düello etti iki dil. Erotik bir danstı bu ve ikiside inleyip hırlıyor, nefessiz kalıp zevkte boğuluyordu. Nefesleri derin ve çok aralıklıydı. Kalpleri deli gibi atıyordu. Elleri şehvetle, şiddetle diğerini sarıp sıkıyordu. Aslı'nın parmakları Engin'in saçlarını arasına geçip kafasını bir mengene gibi yakalamıştı. Dudakların ve dillerin ıslak, çıldırtıcı düellosundan sonra şimdi yavaş yavaş aşağıya, boynuna doğru yönlendiriyordu onu.
Engin Aslı'nın boynuna iştahla, sertçe kapandı. Öpücükler, yalayan dil darbeleri ve şehvetli ısırıklarla, teninde kaydırdığı ıslak dudaklarıyla dans etti genç kızın boynunda. Aslı'nın dudaklarından inlemeler ve zevk dolu vahşi hırıltılar birbiri ardına kaçıyordu. Yüzünde memnun, hayvani bir gülümsemeyle inliyordu Aslı.

Genç adamın elleri de boş durmuyordu. Elleri kızın sırtında arzuyla dolanıyordu. Sonra sırtından daha erotik yerlere doğru değişti ellerin rotası. Önce sıyrılmış eteğinin altına doğru kaydı eller ve eteği daha da sıyırıp Aslı'nın muhteşem kalçalarını avuçladı. Daha ilk temeasla birlikte Engin'in ağzından vahşi bir hırıltı kaçtı. Elleri daha bir şehvetle avuçlayıp sertçe sıktı popo yanaklarını. Hamur yoğurur gibi yoğurmaya başladı iççamaşırı giymeyen popoyu. Aslı külot giymemişti...

Engin'in elleri Aslı'nın iniltilerinden aldığı cesaretle göğüslerine süratle kaydı. O bütün okulun hayran olduğu göğüslere ellerini iştahla kapattığında derin bir nefesle inledi ikisi birden. Aslı daha bir eridi Engin'in kollarına. Engin dudaklarını Aslı'nın dudaklarına kapatırken elleriyle kızın memelerinin üzerine şehvetle kapandı. Aslı kocaman inledi. Derin bir nefes aldı. Bu dokunuş genç kızı açıkça sallamıştı. Sert ve aynı anda da yumuşak olan dokunuş, dairesel okşamalar ve yoğurmalarla memelerini ele geçirdiğinde Aslı daha fazla dayanamadı ve elleriyle Engin'in bacak arasına hücum etti. Sert erkekliği bir süre pantolonun üzerinden boylu boyunca sıvazlayıp okşadı. Bütün uzunluğunun üzerinde dolandı parmakları ve açlıkla ona dokundu. Ama bu yeterli değildi. Elleri süratle pantolonun fermuarına uzandı.

Kısa bir iki saniye içinde Engin daha ne olduğunu anlayamadan Aslı'nın tecrübeli elleri başarmıştı. Engin'in kazık gibi sertleşmiş erkekliği bütün uzunluğuyla pantolunun fermuarından dışarı çıkmıştı. Engin'in erkekliği iki becerikli ve şehvetli elde okşanıp sıvazlanırken genç adamın elleri de Aslı'nın gömlek düğmelerini açmıştı.

Engin gömlekle vakit kaybetmedi. Aslı'nın şimdi ellerini tükürükleyerek ıslattığı erkekliğini düzenli bir ritimle sıvazlamaya başlamasından sonra kalbi iyice hızlı atmaya başlamıştı. İçinde bir yük büyüyordu. Elleri hemen beyaz ve dantelli sütyenle kaplı memeleri sardı. Sımsıkı avuçladı iki muhteşem küreyi de. Ne kadar da dolgun ve diriydiler. Ne kadar da kışkırtıcı ve güzeldiler. Sütyenden mermi gibi dışarı fırlamaya çalışan meme uçları nasıl de tahrik ediciydi. Engin'in elleri hemen uzandı ve sütyenin içine dalıp iki memeyi arzuyla kavradı. Dudakların vahşi bir hırıltı kükredi. Aslı buna memnuniyetle gülümseyerek cevap verdi.
Engin memelerin ikisini birden sütyenden ve gömleğim örtüsünden çıkarıp ortaya serdi. Elleriyle Aslı'nın kalçalarına uzandı yeniden ve o popo yanaklarını sıkıp okşamaya başladı.
Ortadaki bu muhteşem göğüslere hayranlıkla baktı Engin.
"Muhteşemsin. Harikalar. Çok güzeller," diyerek birden açlıkla kapandı bu memelere Engin.
"Ayyyy," diye bu tamasla inledi Aslı, "Teşekkür ederim... Ahhhh... Ohhhh... Ayne öyle... Devam et..." diyerek cevap verdi Aslı'nın şehvetli sesi. Engin'in dudakları göğüslerinin üzerine açlıkla kapanmıştı ve çok iyi bir iş çıkartıyordu o dudaklar. Necla'nın o kadar memnun sesler çıkarmasının boşuna olmadığın ilk elden tecrübe ile biliyordu şimdi Aslı. Memnunca gülüümsedi ve daha bir şevkle sıvazlamaya başladı Engin'i.
Küçük öpücükler süratle kocaman öpücüklere dönüşmüştü. Engin'in dudakları memelerin üzerinde, yumuşak aylalardında ve sonunda da meme uçlarındaydı. Emen dokunuşların ıslak temasları dalga dalga zevk vuruşlarıyla Aslı'nın aklına hücum ediyordu. Küçük ısırıklar ve meme uçlarını çekiştirmeler kızın çılgın gibi başını sağa sola savurmasıyla etkisinin şiddetini gösteriyordu. Aslı'nın sıvazlamaları da iyice şiddetleniyor ve Engin'i iki taraftan her an daha çok tahrik ediyordu.

Engin'in memelere sırayla ve uzun uzun uyguladığı ıslak ve doymak bilmeyen saldırı sürerken bir eli de yoğurduğu kalçaların yanaklarından aşağıya ve öne doğru kayıyordu. Aslı Engin'in iki parmağının bacak arasına doğru kaymasına derin bir nefesle zevkle inleyerek cevap verdi. Yüzü güldü genç kızın.
Engin Aslın'nın sürprizi ile karşılaştığında inledi ve şehvetli bir hırıltıyla iki memeye birden vahşi, hayvani bir açlıkla yumulup genç kızı daha bir şiddetle yedi. Aslı'nın külotlu çorabında tam orasında hazırlanmış bir delik vardı.
Engin'in parmakları içeriye girmeden kızın bacak arasında önce kısa bir süre dolaştı. Dış dudakları bu kadar oyundan ve tahrik olmaktan zaten iyice açılmıştı ve iç dudakları da ortaya bir çiçek gibi açılıyordu. Engin daha ilk temasıyla iç dudaklardan dere gibi suların süzüldüğünü hissetti. Bu genç adamı daha da tahrik etti. Sanki bundan daha fazla tahrik olmasının imkanı varmış gibi. Aslı onun için sırılsıklam süzülüyordu. Parmakları bir süre kızın klitinin üzerindeydi. Daha ilk dokunuşla birlikte Aslı ayakta adeta sıçramıştı ve başını Engin'in omzuna süratle düşürüp gömmüştü. Nefesleri kesik ve çok süratliydi şimdi. İnliyordu. Sesi titriyordu. Anlaşılmaz sesler çıkarıp inliyor, hırıldıyor ve kıvranıyordu. Parmaklar arasında tatlı tatlı ezilip sürtünen, okşanan klitin gönderdiği dalgalar arda arda vuruyordu Aslı'nın zihnine.
İki parmak bir dakika sonra içerideydi ve yumuşak hareketlerle içeride daireler ve sekizler çizerek hafifçe girip çıkıyordu. Aslı buna bitiyordu. Engin de bitiyordu işin gerçeği. İkisi de sonunda buı ritme tamamen kendini kaptırmıştı ve şimdi derin nefeslerle ve iniltilerle bu pozisyonda kilitlenip kalmıştılar.
Genç kız daha fazla dayanamadı. Önce dizleri titredi sonra dudaklarından bir çığlık kaçtı. Derken derin ve güçlü hırıltılarla bir zirveye ulaştı. Bacaklarının arasından sular süzülürken aslı kendini tamamen Engin'in kollarına bıraktı.
Kızı kollarında yakaladı ve zorlanmadan bu yarı baygın haliyle kaldırıp masanın üzerine serdi Engin. Aslı hala kesik nefeslerle inliyor ve bedeni küçük kasılmalarla seğirirken yüzünde memnun gülücüklerle gözleri kapalı kıvranıyordu. Bu harikaydı. Bu ikisi için de harikaydı.

Engin bir süre sadece izledi. Bu muhteşem bir manzaraydı. Eteği beline kadar sıyrılmış ve bacaklarını edepsizce yanlara açıp dişiliğini sergilyen bu haliyle; Göğüsleri sütyeninin ve gömleğinin dışına fırlamış bu haliyle Aslı muhteşem görünüyordu.
Engin farkında olmadan elleriyle kendini sıvazlıyor ve Aslı'yı izleyerek biraz daha sakinleşmiş nefesini yeniden ateşliyordu. Burada Aslı'yı bu halde izleyerek bile doyuma ulaşabilirdi ve bundan şikayet etmezdi.
Ama bu durumu kısık gözlerinin arasından farkeden Aslı'nın başka planları vardı.
"Yok öyle yağma, gel bakalım ellerime," diyerek masada başı Engin'e doğru gelecek şekilde sırtüstü yattı. Engin masaya yaklaşırken Aslı iyice duruşunu ayarladı ve başını masadan aşağıya, tam Engin'in erkekliğine doğru aşağı sarkıttı. Bacaklarını kendine çekti ve ayak tabanları masanın üzerine basacak şekilde durdu. Bir elini bacak arasına kaydırdı ve usulca kendiyle oynamaya başladı. Bir yandan da Engin'i ağzına alıyor ve boştaki eliyle en doğru pozisyonu alması için onu yönlendiriyordu.

Kısa bir süre sonra Engin'in erkekliği Aslı'nın eliyle yönlendirdiği bir hız ve derinlik ayarıyla kızın boğazına kadar girip çıkıyordu. Aslı arada bir öğürüp Engin'i durduruyor ama sonra aynı yerden devam ediyor tekrar ve tekrar bütün uzunluğuyla onu boğazının derinlerine kadar içine alıyordu. Aslının ağzından Engin'in erkekliğine sular süzülüyordu. Engin bu derin ve sıkı sıvazlanma karşısında kendini kaybetmenin eşiğindeydi. Aklında kıvılcımlar patlıyordu. Aslı onu gitmediği zirvelere taşıyordu.
Bu sıkı, sıcak ve ıslak temas, bu sıvazlama, yalama ve tatlı tatlı ısırma hisleri Engin'in aklını başından almıştı. Bir anda aklı artık yoktu ve çok içgüdüsel, çok ilkel, çok basit bir hale inmişti bütün düşünceleri. Hayvani bir hırıltıyla şehvetle inledi genç adam ve biraz ileri doğru kendini hafifçe yeniden konumlandırıp başıyla kızın bacak arasına daldı. Dili hemen yolunu bulmuştu ve Aslı'nın klitinin üzerine yalayan, emen sağdan solda vuran darbelerle kapanmıştı. Şimdi ikisi de yeniden inliyor ve hırıldayıp derin derin soluyordu. Aslı bu saldırı karşısında kıvranıyor ve kıvranabildiği kadar kıvranıyordu. Engin'in diliyle yaptıkları karşısında çaresizdi. Tatlı bir işkence üzerine çökmüştü ve Aslı neredeyse boğulup bayılmanın eşiğindeydi. Bu bütün bunlardan daha da büyük bir zevk almasına neden oluyordu.

İkisi de ateşlerde yanıyordu ve ikisi de giyinik halleriyle ter içinde sırılsıklamdı. Aslı'nın içine hem erkekliği hem de diliyle hücum eden Engin bu zevk bombardımanına çok fazla dayanamadı. Dayanmasının da pek bir yolu yoktu. Sonunda Aslı da işte geldiğini hissediyordu ve aslında genç kız da neredeyse ikinciye doyuma ulaşmanın eşiğinde sallanıyordu. Bu ne çılgınlıktı bilmiyordu ama Engin onu burada zirveden zirveye kolaylıkla taşıyordu. İşte Engin'in erkekliğinin sanki daha bir büyüyüp şiştiğini ve o anın geldiğini hissettiğinde Aslı da tam bunu düşünüyordu.
"Geliyorum.... Ahh... Aslıııı..." diye inleyerek haber vermeye ve kendini Aslı'nın içinde çekmeye çabaladı Engin ama ne konuşabildi ne de Aslı onun dışarı çıkmasına izin verdi. Engin sonunda içinden yükselen dalganın erkekliğinden yol buluşunu duydu. Erkekliği adeta kocaman şişti ve taç kısmı sanki büyüyüp patladı. Sonra bu hissi dalgalar takip etti ve bir iki iç derken ardı ardına dolu vuruşlar içinden Aslı'nın ağzına boşaldı.
İlk dalga en şiddetlisiydi ve sıcak semeni boğazının arka duvarında hisssedince Aslı inleyerek sadece başı içeride kalacak şekilde elindeki erkekliği biraz daha dışarı çıkardı. Memnuniyetle ve doyumla inleyerek Engin'in bütün semenini büyük bir çabayla emdi ve emdi ve emip yuttu Aslı. Sadece başını ağzında tuttuğu erkekliği iki eliyle birden sıvazlarken bir yandan da iştahla ve kuvvetle emiyor; Adeta Engin'i vahşice sağıyordu genç kız. Engin bunda hiç mi hiç şikayetçi değildi. Düşünme noktasını çoktan arkasında bırakmıştı ve bedeninin hislerine teslim olmuş ilkel bir akıl seviyesinde zadece bu zevki köküne kadar yaşıyordu. Bu his, bu ıslaklık ve sıkılık, bu sıcak sarmalanma hissi, bu arzuyla ve açlıkla emilme hissi hem fiziksel hem de duygusal olarak çok büyük bir tatmindi. Engin dizlerinde derman kalmamış halde masadan kuvvet alarak ve sarsıntılarla titreyerek ayakta zorlukla duruyordu ama halinden bir damla şikayetçi değildi. Yüzü gülüyordu.

Yüzü gülen tek kişi de Engin değildi. Dudaklarının arasından bir kaç damla semen sızan Aslı da gülümsüyor ve çapkınca Engin'i izliyordu. Bu harikaydı. Aslı oral sekse bayılıyordu. Bundan daha güzel çok az şey vardı. Hem fiziksel hisleri hem de duygusal karşılıklarıyla birini yemek ya da biri tarafından yenilmek; Birinin içine boşalmak, birinin senin içine boşalması inanılmaz idi. Karşındakinin seni bütün benliğiyle kabulü, senin de karşındakini bütün benliği ve özüyle kabulündü bu. Diğerini herşeyiyle istemen ve diğerinin seni herşeyinle istemesi gibi derin bir duygusal karşılığı vardı belki de. Belki de tamamen sahip olmak ve tamamen sahip olunmakla ilgiliydi. Aslı bilmiyordu. Bildiği yemeyi ve birisinin onu yemesini çok sevdiğiydi.

Birkaç dakikka gülüşüp fısıldaşarak küçük öpücüklerle öpüştüler, koklaştılar. Birbirlerini okşayıp daha çok öptüler. Az sonra ikisi de yeniden hayvanlar gibi vahşice, şehvetle öpüşüyordu. Engin bir yandan kravatını ve gömleğini süratle çıkarırken diğer yandan gülümseyerek emretti.
"Soyunsana," diye söyleyen emre dudağını ısırıp gülümseyerek ve emri hemen uygulayarak cevap verdi Aslı.
Beyaz tenli kumralın muhteşem memeleri ve kusursuz dolgun hatları şimdi gözler önünde ışıldıyordu. Traşlı ve tertemiz, tüysüz bacak arası çok güzel görünüyordu. Göğsü her nefeste inip kalakarken memeleri ve dimdik kalkmış sert meme uçları Engin'in gözlerine hücum ediyordu.
Az sonra erkeğin kılıcı kızın karnına yaslanmıştı. Dudakları ve dilleri yine şehvetle şapır şapır çarpışıyord, dans ediyordu.
Engin kızı havaya kaldırdı ve masaya oturttu. Yaklaştı ve içine girmek için erkekliğini eliyle yönlendirmeye başladı.
"Hayır," dedi Aslı. Gülümsüyordu. Engin şaşırdı.
"Ordan değil. Arkadan istiyorum."
Engin daha da şaşırdı. Aklı dumanlıydı ve önünde nabız gibi atan erkekliği yüzünden zaten iyi düşünemiyordu. Arkadan derken köpekleme girmemi istiyor diye düşünüyordu Engin ama merakta kalmadı. Ağzı bozuk ve şehvetli biçimde açıkladı Aslı. Sesi neredeyse vahşi bir hayvan gibi hırlıyordu.
"Beni g...ümden s..k Engin. Arkadan vurmanı istiyorum. Seni istiyorum. Hem de köküne kadar istiyorum."
Engin ne söyleyeceğini bilemedi. Erkekliğini sıvazlayan arzulu elleri ve dudaklarını dilini emen şehvetli ağzıyla bu kıza karşı ne diyebilirdi. Bu durum bir tabuydu elbette çoğu kişi için. Cinsel, toplumsal, dinsel, tıbbi yönden bir sürü soru ve sorun kaynağıydı anal seks. Erkeğin aklı ağırlaştı ama düşünceden değil kararsızlıktan.
Genç kadın bu kararsızlığa gülümsedi. Taciz eden, tahrik eden yaramaz ve masum kız konuşmasıyla kuşattı Engin'i.
"Cem çok istedi. Ama ona vermedim. Sana vereceğim. O gerizekalı bundan anlamazdı. Ama sen anlarsın. Bana nazik olursun değil mi Engin? Beni tatlı tatlı g...den s..ceksin değil mi Engin?" derken zehirli bir yılan gibi sokulmuş ve Engin'in boynun, kulak memesini yalayıp öpmeye başlamıştı Aslı. Elleri yumartalarını okşuyor ve bacakarasından aldığı sularıyla ısladığı erkekliğini şapırtılarla sıvazlıyordu.
Engin zaten çoktan kıvama gelmişti ve sevgiyle yapılan hiçbir şey yanlış olamaz noktasındaydı. Hem iki taraf da istiyorsa gerisi kime neydi be. Kendini ikna etmek için çabalıyordu ve bütün bu yoğun tahriklerin içinde sertleşmiş haliyle aslında çok zor bir şey de değildi şu anda kendisini ikna etmesi. Tek derdi bunu nasıl yapacaklarıydı. Bildiği kadarıyla bu iş normal düzüşmekten biraz daha farklı bir teknik istiyordu. Bir iki kez buna dair konuşmalara şahit olmuştu. Öyle külodu sıyır, çubuğu sok içeri gibi değildi bu iş. Kurallarına uymazsan zevkten çok sıkıntı kaynağı olabilecek bir mevzuydu bu.
"Ben, nasıl yapılcağını bilmiyorum Aslı. Seni incitirim," diye samimice söyledi Engin. Deli gibi istiyordu onunla her şeyi yapmayı ama canını yakmayı hiç istemiyordu.
Aslı gülümseyerek şehvetli bir öpücüğükle cevap verdi. Dudakları arzuyla çarpışıp birbirini yalayıp yuttu.
"Dert etme, sana öğreticem. Sana her şeyi çok iyi öğreticem," diye neredeyse bir annenin şevkatiyle ve sevgiyle konuştu Aslı. Öpüştüler.

Aslı Engin'e ders verir gibi anlattı. Anal seksin tabu olması bir yana; Bu ayrı bir konuydu, ama bu iş yapılacaksa doğru yapılmalıydı ve bunu Aslı'ya öğreten tecrübeli, yaşça büyük bir aile dostları bu konudaki kuralları uygulamalı olarak çok iyi öğretmişti.

Bir defa kayganlaştırıcı ve bol ama bol bol miktarda kayganlaştırıcı asla unutulmaması gereken bir kuraldı. Asla yeterince kayganlaştırıcı diye bir şey yoktu. Bolca kullanılacaktı. Ön sevişme ve bölgeyi içeri girecek yabancıya hazırlamak şart idi. Bir iki parmak ve bir iki dakika bu işi görebilirdi. Bir de kesinlikle bu deliğe giren şey ya kılıfla kaplı olacaktı ya da yıkanmadan başka bir yere değmeyecekti. Bu da çok önemli bir kuraldı.
Evet, bunu Aslı'ya öğreten bir doktordu ama bu işin kuralı da buydu. AIDS tek rahatsız edici hastalık değildi ve bu bölge narin bir bölgeydi. Doğru yapmayı öğrenene kadar kanama ve tahriş olma gibi, acı gibi yan etkiler vardı. Yine de doğru önlemler alındığında ve herşey doğru yapıldığında bu iki aşığın cinsel hayatını yeni bir noktaya taşıyan bir dönüm noktasıydı. Erkekler için bu bölge çok daha hızlı ve şiddetli bir zirveyi garantilerken kadınlar için de yaşanan deneyim hem vajinal seksten farklı hem de çok daha başka zevklere gebe bir yöntemdi.
Bazı kadınlara göre değildi bu elbette ama bazıları da bunu denedikten sonra bağımlısı oluyordu. Bu bölgedeki sinir uçları ve vajinaya içerden taşan baskı nedeniyle anal orgazmın sonuçları çok daha şiddetli ve derin olabiliyordu bazıları için. Aslı da bu bazılarındandı. İlk defası Aslı için müthiş geçmişti ve ondan sonra da her fırsatta -güvenilir bir arkadaşıyla- bunu denemekten geri kalmamıştı.

Hızlandırılmış dersi can kulağıyla dinlerken Engin heyecanla daha bir tutuşmuştu. Bu birkaç yönden yanlış, hem de çok yanlış gelirken aynı anda da çok tahrike edici ve heyecan vericiydi. Bu baş döndürücüydü.

"Bunlardan başka benim payıma düşen bir temizlik kısmı var. Ama merak etme, ben gelmeden o işi hallettim. Senin için yolu pırıl pırıl yaptım. Biraz sabun ve uzun bir orta parmak. Bolca da su," diye edepsizce gülerek konuştu Aslı.
Engin'in önünde diz çökmüştü ve bütün bu konuşmalardan tahrik olup kazık gibi sertleşmiş kılıcına bir kılıf geçiriyordu. Aslı hazırlıklı gelmişti. Bunu bütün gece aklında kurmuştu. Yanında kayganlaştırıcıdan prezervatife ve temizlik için ıslak mendillere kadar malzemesi tamdı. Engin hem şaşırmış hem de bütün bu hazırlık karşısında çok etkilenmiş ve daha da tahrik olmuştu. Böyle harika bir hatunun onu avlamak için bu hazırlıklara ve zahmetlere girmesi gurur okşayıcıydı doğrusu.
Aslı kayganlaştırıcıyı kılıfın üzerine bol bol sürdü. Sonra masanın üzerine çıktı sırtüstü uzandı. Ceketini kasıklarını havaya kaldıracak şekilde poposunun altına koydu. Engin heyecandan titriyordu. Aslı da farklı bir durumda değildi. Okulun kütüphanesinde çırılçıplaktılar, birkaç metre ötelerinde tenefüs vardı ve birkaç metre ötelerinde müdürün odası vardı. Az önce kapı çalınmıştı tam prezervatifi paketinden çıkarırken. Aslı az daha şakınlıktan çığlık atacaktı ve kendini zor tutmuştu. Heycandan kalbi güm güm atıyordu. İkisi de boncuk boncuk ter içindeydiler. Loş ışıklı, gölgeli kütüphanenin içinde, arkadaki kirli ve çalıllarla örtülü pencereden vuran zayıf ışıkların altında ışıldıyorlardı.

Engin yaklaştı ve kızın dudaklarından başladı. Öpücükleri boynuna doğru ilerledi. Yavaşça daha aşağı indi. Islak öpücükleriyle ve uzun uzun yalayan dil darbeleri ile kızın muhteşem iri göğüslerinde acele etmeden vakit geçirdi. Aslı inlemeleri ve kıvranmalarıyla, dudaklarından cömertçe saçtığı güzel gülücüklerle ona cevap verdi ve eliyle saçlarını çekiştirip başını sürekli daha aşağılara inmesi için zorlayıp durdu. Engin direndi ve yavaş hareket etti.
Aslı'nın karnına doğru indi. O güzel göbeğinin çevresinde, biçimli karnını üzerinde acele etmeden dudakları ve elleriyle dolşatı durdu. Öptü, okşadı, yaladı. Küçük ısırıklar ve emme darbeleriyle üzerinde gezindi. Bir yandan da boşa çıkan elleri düzenli olarak kızın göğüslerine uğruyor ve kalçalarına doğru gidip geliyordu. Aslı şimdiden derelerle süzülmeye başlamıştı.
Engin dudaklarını önce klitine kapattı. Dil darbesi boylu boyunca, dış dudakları aşağıdan yukarı sırılsıklam yaladı ve klitin üzerine vurup emen bir vantuz misali dokunuşla hedefe yapıştı. Yapışmış emen ıslak dudakların arasından sinsice uzanan dili önce yanlardan vurmaya başladı klite. Sonra yukarıdan aşağıya yalamaya başladı. Derken dudakların arasına sıkışmış dil dudaklar tarafından tatlı tatlı, uzun uzun ezildi. Aslı yattığı yerde nefes nefese kıvranıyor ve hırlayıp inliyordu. Masanın üzerinde kendini dağıtıyordu.
Engin'in dudakları yavaş yavaş aşağıya kayarken Aslı başını kaldırdı ve nefesini tuttu. Dudaklarını beklenti ve heyecanla ısırdı. Yüzünde sabırsız bir gülümseme kulaklarına kadar yayıldı. Engin de gülümseyerek karşılık verdi. Ve arka deliğin üzerine küçük öpücüklerle kapandı. Daha ilk öpücüklerle birlikte Aslı'nın kukusunun tatlı başdöndürücü kokusuna karışan diğer kokuyu duydu. Şeftaliydi bu.
"Şeftali?" diye gülümseyerek sordu Engin.
"Şeftalili sabuna bayılıyorum. Hem hoşuna gider diye düşündüm," diye gülerek cevapladı genç kız.
Engin de gülerek cevap verdi.
"Bayıldım," dedi ve dudaklarıyla deliğin üzerine ve çevresine ıslak öpücükler yağdırmaya koyuldu. Az sonra öpücükler yeme kıvamında koca öpücük ısırışlara dönüşmüştü ve dili sahneye çıkmıştı. Poposunun her bir yanı sırılsıklam ıslanıp Engin'in tatlı tatlı yoğuran elleriyle okşanırken Aslı kendinden geçmeye çok yaklaşmıştı. Ve daha içine girmemişti bile bu çocuk. Aslı hayvani bir hırıltıyla inlerken güldü. Bu çocuk napıyordu ona.
Engin'in ıslak dili yavaş yavaş deliğin çevresindeki kuşatmayı daralttı ve sonunda deliğin üzerine kapandı. Öpücükler ve yalamalar şeftali aromasyla karşılşınca daha da şiddetlendi ve şevklendi. Dil zorlandı ve direnç gördü ama yılmadı. Deliğin ağzındaki boğumu zorladı. Tatlı tatlı ıslak ve kaygan bir saldırıyla içeri doğru itti ve itti.
Aslı büyük bir beklenti içinde inliyordu. Arka deliğinden karşılaştığı bu baskı karşısında heyecandan kalbi deli gibi atıyordu. Memeleri çok hassaslaşmıştı ve elleriyle memelerin avuçlayıp meme uçlarını sıkıp burarken zevkle inliyordu. Diğer eli kukusuna kaymıştı ve baş parmağı klitini okşarken iki parmağı deliğinden içeri girip sağlı sollu daireli sekizli darbelerle o yerini çok iyi bildiği zevk noktasıyla oynuyordu.
Derken Aslı'nın arka kapısı geçit verdi. Engin'in dili ilk direnişi aştı ve içeri ucuyla girdi. Aslı bu engelin aşılmasıyla derin bir iniltiyle inledi. Hırlarken eliyle masaya yumruğunu vurdu farkında olmadan. Sonra dışarıdaki gürültüleri hatırlayınca daha da heyecanlandı ve biraz panikle elini yumruk sıkıp ağzına kapattı. Yumruğunu ısırdı. Engin gülümsedi. Hiç durmadan devam etti.
Birkaç dakika böyle devam etti ve sonunda Engin sırılsıklam ıslanmış arka deliğin içine sokmak için iki parmağına birden kayganlaştırıcı sürdü. Önce tek parmağını sokmayı düşündü ama Aslı'yı görebiliyordu ve bunu kaldırabileceğini biliyordu. Ve işin aslı Engin hiçbir şekilde bir uzman değildi ve hiç tecrübesi bile yoktu ama Aslı'nın onu şu anda ve bütün uzunluğuyla içine alacak kıvamda hazır olduğuna bahse girerdi. Yine de kuralıyla, Aslı'nın öğrettiği gibi oynadı.

Oynamaya çalıştı. Önce bir parmağı soktu. Yavaşça. Direniş vardı ama daha azdı. Girişteki o baskıyı kırınca parmağı rahatça ilerledi. Ağırdan alıyor ve santim santim, duraklayarak ilerliyordu Engin.
"Engin," diye inledi Aslı'nın sesi., "diğer parmağını da sok," diye şehvetle emretti.
Engin başını salladı ve diğer parmağını da içeriye yavaş yavaş soktu. İki parmağı da içeri sokabildiği kadar soktu. Aslı bunu rahatlıkla ve zevkle aldı. Masanın üzerinde derin derin soluyor ve başını sağa sola savurarak zevk iniltileriyle kendinden geçiyordu.
Genç adam iki parmağını da dışarı çıkardı. Aslı inledi ve hafifçe kıvrandı. Engin kızın bacaklarını tuttu ve kaldırabildiği kadar yukarı kaldırdı. Sırtüstü konumdaki Aslının poposu havalandı ve vücudu neredeyse iki kat oldu. Kayganlaştırıcıyı henüz çıkmış iki parmaktan sonra tam toparlanmamış yarı açık delikten içeri bol bol sıktı Engin. Aslı bu soğuk ve kaygan hisse kıkırdayıp inledi. Küçük tatlı gülücüklerle güldü.
Engin prezervatifli kılıcına bolca kayganlaştırıcı sürdü. Aslı'nın bacaklarını tuttu ve omuzlarının üzerine attı. Aslı daha rahat olmak için oyunbaz gülücüklerle ayaklarını omuzlarından çekti ve ayak tabanlarını Engin'in sporcu göğüs kaslarına yasladı. Bu çok daha iyiydi. Tamamen gevşemiş yumuşacık rahatlamıştı. Aslı hazırdı. Engin de çok beklemedi.

Engin daha fazka kızıştırmakla uğraşmadı. İkisinin de durumu zaten ortadaydı. Erkekliğini doğrudan deliğin üzerine yavaşça getirdi. Yavaş yavaş itmeye başladı. Aslı beklenti ve zevkle inlemeye başladı daha ilk anda. Büzücü kasların ilk doğal direnişi çok uzun sürmedi. Delik geçit verdi ve Engin'in başı içeri girdi. Bu an ikisi için de çok inanılmnazdı.
Engin vajina içine girme hissiyle bunu karşılaştıramazdı. Aslı burada çok sıcak ve çok daracıktı. Buradaki kaslarla Engin'i sımsıkı sarmıştı ve Engin ilerledikçe onu daha sıkı sarıp sarmalıyor, okşuyor ve adeta sıvazlayıp sağmaya çalışıyordu. Engin santim santim ve Aslı'yı zorlamadam içeri kayarken bu sıkılık hissiyle aklı başından gidiyordu.
Birden çok defa Aslı alışsın ve vücudu kendini içeri giren bu yabancıya uydursun diye değil sadece kendi patlamasını önlemek için durdu. Burası çok sıkıydı. Erkeklerin anal seks konusunda neden böyle şeker görmüş çocuk gibi çıldırdığını şimdi anlıyordu.
Aslı ilk girişten sonra yaşadoğı rahatlama ile adeta bulutların üstüne çıkmıştı. Engin yavaş yavaş içine girerken ve normalde boş olması geren yerleri varlığıyla doldururken içindeki bu doluluk hissi, bu baskı, bu sıcaklık Aslı'nın aklında dinamitler patlatıyordu.
Engin yavaş yavaş ve alıştırarak, acele etmeden ilerliyordu. Neredeyse bir usata gibiydi ve Aslı halinden çok memnundu. Bütün o ön sevişme, parmak oyunları ve kayganlaştırıcılardan sonra şimdi mükemmel bir birleşme ile zirveye doğru gidiyordu. Bu harikaydı ve buna çok fazla dayanabileceğini sanmıyordu.

"S...k beni. Şimdi... S...k beni. Evet. Aynen öyle. Tam öyle. Devam et. Devam et. İşte bu. Devam. Daha hızlı. Evet. Öyle. Daha hızlı. Daha hızlı. Daha sert. Ahh, Evet. Daha sertt. Daha derin. Dibine kadar .. Ahh. Evetttt Eveeet. Öyle Ahhhh.." diye kendini kaybetmiş geveze bir orospu gibi konuşup duruyordu Aslı. Bir anda çenesi düşmüştü. Bir yandan bu çok tahrik edici ve çok harikaydı ama diğer yandan kapının öte yanında koca bir okul vardı. Engin eliyle Aslı'nın ağzını kapatmak zorunda kaldı. Bu Aslı'yı hem şaşırttmıştı hem de görünüşe göre daha da tahrik etmişti. Kızın bakışları hayvani bir şehvetle kısılmış ve derin nefesleri sıklaşıp kuvvetlenmişti. Aslı zirveye yaklaşıyordu.

Engin bu manzara karşısında kendisinin de zirveye yaklaştığını hemen fark etti. Boylu boyunca taa başına kadar Aslı'nın içinden çıkıp tekrar süratle bir defada içeri girmeye başladı. Bu Aslı'yı tam on ikiden vurmuştu ve kız çıldırmıştı. Bu sert ve derin, uzun darbelerin ilk çiftinden sonra Aslı kendini masanın üzerinde dağıtıyor ve zevkle kıvranıyordu. Aslı titriyor ve şiddetle kasılıyordu Engin'in altında.
Engin uzun ve derin darbelerle içeriye girip dibi buluyor, orada bir kısa an duruyor ve sonra başına kadar dışarı çıkıp tekrar içeri bir defada vuruyordu. Bu şekilde belki bir dakika sürdü ve sonunda Aslı pes etti. Altındaki genç kızın inleyip dağılarak titediğini, kasılıp tatlı bir ölümle bittiğini görüyordu Engin. Aslı ard arda gelen darbelerle zirveden daha küçük zirvelere süzülüyor ve bir seri orgazmla inleyi kıvranıyordu. Bu mest edici bir andı.
Bu orgazmların Engin'in kılıcını sıkıp sarmalayan kasılma ve titemeleri olmasa bile Engin de zaten tükenmişti ve sonunda patladı. Sımsıkı sarmalayan bu sıcak deliğin içine sonuna kadar gömüldü ve koca bir dalga ile içindekini boşatmaya başladı. İlk vuruşu ikincisi izledi ve sonra üçüncü ile diğerleri. Engin aklında patlayan havayi fişekler ve ışık şenlikleri ile sarsıldı. Titredi ve inleyip hayvani bir sesle hırladı. İçinden dalgalar taşıp Aslı'nın içine vururken hırlamaya devam etti. Titereyip kasılkarak Aslı'nın üzerine doğru güçsüzce düştü. Bitkin kollarından güç almaya çalışlırken en az kendisi kadar dağılmış halde olan Aslı'nın göğüslerinin üzerine düştü başı... İki bitkin ve zevk sarhoşu beden gülücüklerle ve yarı bilinçli bir kucaklaşma ile öylece birbirlerine sarıldılar.


Birkaç dakika sonra biraz daha toparlandıklarında Engin kızın üzerinden kendini yavaşça kaldırdı ve bacaklarının iki yana daha rahatça açılması için geri çekildi. Aslı tatlı bir ölümün kucağında baygınca gülümsüyordu. Bacaklarının arasından orgazmlarının dişilik suyu dışarı sızıyordu. Aslı'nın bu dolu ve süzülen hali Engin'i yeniden tahrik etmeye ve uyandırmaya başlıyordu. Bu kız çok azdırıcıydı. Engin yeniden uyanmaya başlayan kılıcına uzandı ve kılıfı çıkarıp kenara attı. Islak bir mendil alıp elini temizledi.
Aslı da kalkıp gelmiş ve Engin'e arkadan sımsıkı sarılmıştı. İçinden sular süzülürken ve kendini çok daha muhteşem ve iyi hissediyordu genç kadın.
"Bakıyorum yine uyanmış seninki, harika bu," diyerek eliyle uzandı ve arkadan okşayıp sıvazlamaya başladı Aslı.
Engin bir şey demeden sadece gülümsedi ve kendini Aslı'ya bıraktı.
Aslı önünde diz çöktü ve Engin'i ağzına aldı. Engin bu muamele karşısında süratle tam boyutuna büyümeye ve kıvamında sertleşmeye başlamıştı bile.
Bir şey hissetti Engin. Aslı'nın elleri arkadan poposunun yanaklarını sıkarken bir eli ve parmakları daha farklı bir yere doğru kayıyordu. Aslı'nın eli arka kapısına doğru kayıyordu. Engin'in gözleri bir anda dört açılmış ve irkilmişti.
"Hoop dedik," diye gülerek Aslı'nın elini tuttu Engin.
"Hoşuna gidecek. Bir numara biliyorum," diye gülerek konuştu Aslı.
Engin geçit vermedi.
"Kusura bakma Aslı, bir erkeğin bazı sınırları olmalı," diye cevap verdi.
Aslı yalandan surat asıp kızıdı.
"Beni g...tümden s...erken iyiydi ama dimi. Oyunbozanlık yapma lan. Senin de hoşuna gidecek bir numara. Acımayacak."
"Yok canım, sağol. Biz erkek milletinin arka taraftan içeri bir şey almakla ilgili ciddi ve kalın kırmızı çizgilerimiz var ve ben benimkileri korumaya kararlıyım," diye gülerek konuştu Engin.
Aslı da güldü ve başını sallayarak kışkırtartak cevap verdi.
"Homofobik. Peki lan öyle olsun. Ama ne kaybettiğini bilmiyorsun. Bir ara yine deneyeceğim bunu senin üzerinde, bayılcaksın, valla," diye konuştu gülümseyen Aslı.
Engin farkında olmadan sesli düşündü.
"Bir ara?" dedi, yani bunun devamı da mı olacaktı Aslı ile? Aslı bunu mu diyordu.
"Bu kadar müthiş bir d...üşmeden sonra seni bir kereyle bırakacağımı sanmıyorsun heralde Engin. Benimle işin daha bitmedi yavrum. Daha çok s...şicez seninle," diye konuştu ve dudaklarıyla Engin'in erkekliğine kapandı Aslı.
Engin şaşkınlığını çok çabuk geride bırakmış ve fiziksel bir neşenin girdabında çok çabuk kendini akıntıya koyvermişti. Az sonra sadece gülümsüyor ve Aslı'nın daha, daha, daha içine girebilmek için iki eliyle kavradığı kızın saçlarını kendine çekip kasıklarını ona doğru itiyordu. Aslı'nın yüzünü kelimenin tam anlamıyla s...yordu. Genç kız da bundan hiç şikayetçi değildi bir yandan elleriyle onun poposunu avuçlayıp elleriyle yoğururken diğer yandan boğazının derinlerine kadar şehvetle inleyerek çekiyordu Engin'i.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın erotik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Zeytin Karası
1996 Yılı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
2012: Ölülerin İntikamı
Ufuklar: Kırmızı Bölge - 18
Althar'ın Akıncıları: Altıngöl ve Ejderha (9. Bölüm - Son - )
Kovan Savaşları (1. Bölüm)
2012: Ölülerin İntikamı (3)
Yeşilgözlü Şeytan'ın Gecesi
Güneş ve Ölüm (Giriş)
Yaşam Hasatlayan Smir
Güneş ve Ölüm (3. Bölüm)
Kovan Savaşları (2. Bölüm)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Barbar Conan'ın Ölüm Şarkısı [Şiir]
Her İnsan Öldürür Sevdiğini [Şiir]
Kovan Savaşları Öyküleri [Roman]
Uzun Yol (1. - 100. Sayfalar) [Roman]
Sevgi, Mutluluk, Özgürlük ve Hayat Üzerine Felsefe [Deneme]
Tanklamak Ne Demek? [Deneme]
Ya İstiklal Ya Ölüm [Deneme]
Uyanıklık [Deneme]
Ölüm / Kalım [Deneme]
Uzayda Hayat Var mı? [Deneme]


Levent Ölçer kimdir?

Fantazyada büyü, teknoloji ve aksiyon İldar'da buluşuyor. 07/10/2017 tarihinde şimdi diyebilirim ki neredeyse 2 senedir tek kelime yazmadım. . . 2 senedir yazar tarafım ölü. oysa oldugum şeyler içinde olmayı en sevdiğim şey yazar olmaktı :) Toprağı bol olsun.

Etkilendiği Yazarlar:
Süpermen, Robert E. Howard, Tolkien, Salvatore, Jules Verne, Battalgazi, David Eddings, Michael Moorcock.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Levent Ölçer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.