Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides |
|
||||||||||
|
'2012 Ölülerin İntikamı' öykümün Kaan'ın gözünden gelişimini yazıyorum. Zombi öyküsü, yaşayanölüler öyküsü yazmak istemiştim ve proje bir sene önce böyle başlamıştı. Tabii "dünyalar yaratma sevdalısı" olarak bu hikayeler için de bir konsept oluşturmam ve bu anafikri geliştirip dünyayı dayandıracak bir temel kurmam gerekiyordu. Ana düşünce üzerinde uğraşarak bir tema ve sebep sonuç bağı kurdum. Zombiler? Niye zombiler ve 2012? Nerden çıktı bunlar? Zombiler mi, bırak ya, nasıl olur? Bunlar nasıl zombi? Niye zombi oldu insanlar, niye öldürüyorlar diğerlerini? Peki kimileri zombiye dönüşürken ve kimileri de dönüşmezken diğer dönüşenler neye dönüşüyor? Dünyaya neler oluyor? Ses nereden geliyor? Sesin amacı ne? Ses dost mu yoksa düşman mı? Bu işin sonu nereye varacak? Bu soruların cevaplarına dair sağlam bir fikir verecek kadar açık yazdığımı düşünüyorum. Tabii herşeyi de ortaya sermedim ama cevaplar büyük ölçüde içeride. Öyle hemen zombi kafası patlatan aksiyon arıyorsanız, üzgünüm. Yanlış öykü. Zombiler ve diğerleri ile dolu bir dünyaya giriş öyküleri bunlar. Bunları yazmadan daha aksiyonlu maceraları yazmak içime sinmedim. Sahne, kostüm ve dekor olmadan bir tiyatro oyunu oynanması gibi eksik olacaktı. Hikaye kendini yavaştan inşa ediyor. *** İki arkadaş Antalya'nın mevsim normalleri üzerindeki havasında bir cennet bahçesinde yürüyordu. Krysos Oteli'nin iki kıdemli güvenlik görevlisi olan Özge ve Kaan rutin devriyelerinde duvar boyunu geziyorlardı. Çevreleri ağaçlıklar, yeşil ve bakımlı çimenler, rengarenk ve zengin kokulu çiçeklerle doluydu. Kuş sesleri tatlı rüzgarın hışırdattığı yaprakların müziğine katılıyordu. Hava Aralık ortalarına gelinmiş olmasına rağmen hala sıcaktı ve geceleri olmasa da gündüzleri kısa kollularla gezmek hiç sorun değildi. Bahar günlerini hatırlatan bu güzel günlerden Rus ağırlıklı otel müşterileri de hiç şikayetçi değildi hani. Havuz başı ve kumsal insan kaynıyordu. "Yavrular nasıl?" diye gülümseyerek sordu Kaan. Kaan orta boylu ve atletik yapılı sağlam birisiydi. Yirmi dokuz yaşındaydı ama yaşına göre daha olgun gösteriyordu. Hayat ona pek iyi davranmıyordu özel hayatında. Bunu gözlerinden okumak mümkündü. Arkadaşları ve umudu ile hayatta kalan birisiydi Kaan. Özge yorgun bir gülümsemeyle cevap verdi. Yirmi yedi yaşındaki esmer genç kadının yeni doğum yaptığına inanmak zordu. Bir yetmişlik boyu ve neredeyse kaslı sayılabilecek amazonvari vücudu ile muhteşem görünüyordu. "Hakan abiliği çok çabuk öğrendi, Buse'ye çok sahip çıkıyor. Ama bunun ötesinde hala çok yaramaz. Ortalığı birbirine katıyor. Bir sürü şikayet alıyorum hergün. Buse de biliyorsun işte be. Ben yokken epey huysuzlanıyormuş. Özgür evdeyken sorun yok ama Svetlana'nın hayatını karartıyormuş." "Eh, biraz daha zaman geçince alışacaktır. Svetlana gibi bir bakıcım olsa ben çok çabuk alışırdım." diyerek ve gülerek şakaya vurdu Kaan. Özge de güldü ve hemen cevapladı. "Ayarlayabilirim. Çok yakışırsınız. Çok tatlı bir kız. Hem güzel hem de hayat dolu, sevecen," "Hoop dedik. Dur, anladık. Harika bir hatun. O kadarını biliyoruz. Hatırladın mı sizi ben tanıştırdım. Svetlana çok iyi bir kız. Biraz da bu yüzden ona yanaşmıyorum." "Kötü kızlardan mı hoşlanıyorsun lan manyak?" diye çıkıştı Özge. "Yok be abisi. Ne dediğim sen anladın." "Bir b...k anlamadım. Beste'den ayrıldığından bu yana bir yerde dikiş tutturamadın. O kadar darbe yemedin biliyorum. Ne oldu lan sana?" "Dikiş tutturamadın derken? Ben elimden geleni yapıyorum," diye gülümseyerek cevap verdi Kaan. Cidden de çabalıyordu hani. "Yav bırak bu ayakları," diye kızdı Özge. Bir küfür savurdu. Kaan gülerek somurttu. Kaan ile Özge yıllar ötesine giden arkadaşlıklarıyla çok samimi iki iş arkadaşıydı. Özge'ye buradaki işi Kaan bulmuştu ve 5 sene boyunca günün 12 saatini beraber geçirmek ikisini çok yakınlaştırmıştı. Zaman zaman ikisi de bütün dünyanın, statülerin, isimlerin, sosyal ve kültürel sınırların ortadan kalkıp tek bir zihin ve ruha bürünüp karıştıklarını; O derece yakınlaştıklarını hissediyordu. İkisi candostuydu. Birara ilişkileri malum boyuta doğru çekilir gibi olsa da sonra süratle birbirlerine o şekilde uygun olmadıklarını çabucak anlamıştılar. Sonuçta iki kan kardeş olarak kalmalarının çok daha muhteşem olduğu konusunda ikisi de hemfikir olmuştu. Kaan daha sonra Özge'nin nikah şahidi bile olmuştu. "Daha ne yapayım lan manyak. Elimden geleni yapıyorum. Beste elimde patladı. Olmadı. Hatun evlenmek, çocuk yapmak istiyordu. Benden beklentileri vardı. Ben bugünü sunabilirken o benden hep yarını istedi. Aramızda aşamayacağımız mesafeler vardı. Olmayacaktı. Olmadı." Özge bir şey demedi. Bu konuyu daha önce de konuşmuştular ve Kaan'ın haklı olduğu yerler az değildi. Kaan devriye rotasında yürürlerken devam etti konuşmaya. Rahatlatıyordu genç adamı bu devriye muhabbetleri. "Sinem hanıma gelince," diyerek bir ah ederek biraz durakladı Kaan. Sinem hanım otel müdürünün asistanı olan genç ve zarif hanfendiydi. "Beste'den sonra o olabilir diye hissetmiştim. Aşk... Ya da belki de sadece o olsun istemiştim. Ama o da olmadı. Yine yüzüme gözüme bulaştırdım. Bir çay içmeye daveti bile beceremedim. Sanırım ben yerli hatunlarla konuşmayı hiç öğrenemeyeceğim. Oysa yabancılarla hiç sıkıntım yok, bu çok garip," diyerek güldü Kaan. Özge de buna güldü. Gerçekten de Kaan'ın otelin müşterisi olan Rus ve Ukraynalı hanımlar arasında hiç zorluk çektiğini görmemişti. "Yüzyüze konuşmak yerine mesaj atmak biraz salakçaydı kabul ediyor musun?" diye sordu gülen Özge. "Tamam, kabul. Ama ben güvenlikçiyim o müdürün asistanı. Konuşma fırsatı yaratmak pek öyle kolay değil, ben de sabırsız davrandım kabul. Ve biraz saçmaladım." "Aslında," diyerek araya girdi Özge, "Mesajında saçmalamamışsın. Okudum, biliyorum. Tamam, dört dörtlük bir şey değildi ama birisi bana bu şekilde yaklaşmak istese en azından onunla bir çay içip, olup olmayacağından emin olmak isterdim. Biliyorsun bir insanı tanımak için karşı karşıya gelip gözlerine bakmak, bir kaç dakika geçirmek gerekir. Bu kadarı için sana şans vermemesini kabaca buldum." "Kabalık Türk hatunlarında standart zaten Özge. Kusura bakma. Yok lan hemen asma suratını. Öyle ama. Bak ikimizde burada Ukraynalı, Rus, Norveçli, İngiliz bir sürü ülkeden insan görüyoruz. Sana söylememe gerek yok. Görüyorsun. Türk hatunları kaba." Kaan Özge'nin bozulan suratına bak baka devam etti. Cidden yabancı hatunlarla şansı hep iyiydi ama yerli hatunlara gelince sürekli bir reddedilme, terk edilme durumu vardı. "Özge, sözüm meclisten dışarı, bizim hatunlar hem kaba, hem incelikten uzak, hem düşüncesiz, hem bakımsız-özensiz hem de bütün bunların üstüne tüy dikercesine burnu bir karış yukarda , kendini beğenmiş. Ne sanıyorlar kendilerini cidden merak ediyorum." "Ağır ol lan. Hemcinslerimi sana yedirmem. İntikamcı gaddar. Pis Türk erkeği. Elin Rusları bizden daha mı iyi lan?" diye çıkıştı Özge. Cidden kızıyordu şimdi bak. "Abla kusura bakma ama durum bu. Melanie'yi hatırlıyor musun?" "Saçmalama Kaan. Nasıl unuturum onu, ve senin salaklığını," diye hatırlayarak konuştu Özge. Melanie ve Kaan bir yaz boyunca sevgili kalmıştılar. Melanie mükemmeldi. "Melanie nasıldı? Kibar, insancıl, sempatik, güleryüzlü muhteşem bir insandı. Erkeğine ilgili ve yakındı, gülümsüyordu. Fiziğinden söz bile etmeyeceğim..." diyerek bıraktı Kaan. Melanie taş bebek gibi bir hatundu ve bir yere adım attığında bütün başların ona dönüp uzun süre onda kalması işten değildi. "Yatırmayı cidden istediğim tek hatun Melanie'ydi," diye biraz dalgın biraz gülümseyerek konuştu Özge. "Hööööst!" diye gülerek araya girdi Kaan. Özge bir ara deneysel manada lesbiyen takılma noktasına geliyordu neredeyse ve tam bu aşamada kocası olacak Özgür ile tanışmıştı. Aslında onları Kaan tanıştırmıştı. "Demek istediğim şu ki elin Rus peri kızlarının eline su dökemez bizim hatunların çoğu. Hem de fizikten bahsetmiyorum bak, sadece ruh inceliğinden, alçak gönüllülükten bahsediyorum. Ben artık yerli hatunlardan vazgeçmeye karar verdim," diye kararını yarı şaka yarı ciddi söyledi Kaan. Özge bir yandan yapma be diye surat asarken bir yandan da gülüp takılıyordu. "Derya hanım nolcak? Hatun senin içine düşecek neredeyse. Bu konuda bir şey yapmayacaksın demek mi oluyor bu?" Kaan güldü. Özge'nin gözünden de bir şey kaçmıyordu. (devam edecek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent Ölçer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |