Yaşamın her anı hakkını ister. -Goethe |
|
||||||||||
|
Şikâyet etmede şairler gibiyiz. Çünkü şairler, bu konuda çok ustadırlar. Kimi gurbetten yakınır, kimi ayrılıktan, kimi ölümden. Bir şairin, yoksulluk canına tak etmiştir; diğeri, karşılıksız bir sevgiye kapılmıştır. Kimi sevgilisine uzak düşmüştür, kimi ihanete uğramıştır. Kimi mevcut düzene karşıdır, kimi kadere. Hemen hepsinin sevgilisi vefasızdır, işvelidir, nazlıdır. İşte bu sebeple; mutluluk şiirleri, hüzünlü şiirlerin arasında kaybolur gider edebiyatımızda. Mutlu olmak bu kadar mı zor? Yüreğimizin yorgunluğu dinlendirecek bir ağaç altı yok mu? Şikâyetlerimize, sızlanmalarımıza, hüzünlerimize, isyanlarımıza bir süreliğine koyacak noktamız, hiç olmazsa virgülümüz yok mu? Virgüllere, noktalara giden yolu tutan Deli Dumrul’dan kurtulmanın çaresi yok mu? Elbette var. Hem de uzaklara gitmeden, zaman kaybetmeden ve hiç yorulmadan. Hadi gelin, bir deneyelim: Sabahleyin perdeyi açıyorsunuz.Güneş erkenci bugün. Sizden önce kalkıp bahçenize kadar gelmiş. Çimenleri ıslatan damlacıkları renklendirmiş. Adeta küçük bir gökkuşağı oluşturmuş. Görünce, yüzünüz aydınlanıyor; içinizdeki taşlar kıpırdıyor. Dün, kuşlar için koyduğunuz pirinç tanelerinin yerinde yeller esiyor. Kuşlarınız gelmiş, karınlarını doyurup gitmişler. Aç bir boğazı doyuran elleriniz, kadife gibi yumuşacık oluyor. Salona giriyorsunuz, ayağına bir şey takılıyor. Aaa! Dün akşam, küçük torununuzun resim yaptığı renkli kalem burada unutulmuş. Masanın üzerindeki kumbara, yan yatmış ve ağzı açık bir şekilde duruyor. Büyük torun bozuk para istemişti, yok demiştiniz ya! Kerata, açmış kumbarasını, harçlık almış. O anda, o iki küçük varlığın sevgisini, yüreğinizin derinliklerinde hissediyorsunuz. Onlar ki; sizden ve sizin en değerli varlığınızdan bir parça. Kahvaltı edip, sabah kahvenizi içme zamanının geldiğini düşündüğünüz sırada, kapınız çalıyor. Komşunuz güler yüzle “ günaydın” diyor. “ Bu sabah biraz erken mi geldim kahve içmeye?” diyerek, her sabah oturduğu sandalyeye yöneliyor. İnsanın, kahve içme bahanesiyle sohbete gelen, kapınızı her an çalabilen arkadaşlarının olması ne kadar mutluluk verici! Derken, doksanını çoktan geçmiş kayınvalidenizin sesini telefonda buluyorsunuz. Evi zaten bitişiğinizde. Elinizi uzatsanız dokunabilirsiniz.Telâşla konuşuyor: ”Tansiyonum yine on sekize yükselmiş. Tansiyon hapım da bitti. N’apacaz?” Bir büyüğünüzün derdine çare olmak, ona uzanan bir el olmak; size huzur veriyor. O kişi için, iyi ki varsınız. Sizin için de o kişi, iyi ki var. İsteyen el olmasaydı, siz de veren el olamazdınız. Birini mutlu etmenin mutluluğunu yaşayamazdınız. Az sonra evden çıkıyorsunuz. Yoldaki su birikintisinden su içen kediyi görünce; sizden ürküp kaçmaması, rahatça suyunu içmesi için, bir süre bekliyorsunuz. Bir hayvana sevgi göstermenin, ona öncelik tanımanın huzurunu içinizde büyütüyorsunuz. Kendinize saygı duyuyorsunuz, kendinizi önemsiyorsunuz. Zaten; bu dünyada, siz varsanız, her şey var; siz yoksanız, hiçbir şey yok. Kapatın gözlerinizi. Ne görüyorsunuz? Hiçbir şey. Açın gözlerinizi. Ne görüyorsunuz? Her şey. İşte siz, o gördüğünüz her şeysiniz. O her şey, sizin için var. Bu tespit, kendinize olan güveninizi ve saygınızı arttırıyor, hatta şımartıyor. Bahçe duvarının dibinde yaşamaya çalışan siklamenleri görüyorsunuz. Eh! Zamanıdır. Bahar, çoktan gönderdi müjdecilerini; belli ki kendisinin gelmesi yakın. Kuşlar “cicigey ” demeye başladılar, cemreler düştü; ağaçlar, doğuracak ana gibi, dal uçlarında tomurcuk büyütüyorlar. Yüreğinizin kıyılarına, içinizdeki denizlerin dalgaları vuruyor. İşte o an mutluluk; soğuk havada yanaştığınız bir ateş gibi, bedeninizi ısıtıyor. Demem o ki; sızlanmalarımızı, şikâyetlerimizi arada bir askıya alalım, mutlu olmanın yollarını arayalım. O yolları bilmemiz, bulmamız, mutluluğu yakalamamız gerek. Aslında; mutluluğa giden yol içimizde, evimizde, bahçemizde, her yerde. Bakın şöyle bir etrafınıza, göreceksiniz. Haydi! Kolay gelsin. Mutluluğa giden yolda, hepinize uğurlar ola.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |