"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Geleni Görmek Taksim Gezi Parkı nedeniyle başlayan ve tüm yurt sathına yayılan, tarihimizde ilk kez görülen bu büyük halk hareketi ve pasif, barışçıl direniş üzerine çok konuşuldu, yazıldı; konuşulacak, yazılacak da… Ben kendi tanıklığımla tarihe sıradan bir not düşmeye çalışacağım. Kapitalizmin neoliberal ekonomik politikaları, küresel boyutta, dinsel, mezhepsel, etnik, milliyetçi ayrıştırmalarla böl-yönet yöntemiyle yıllardır dünyaya hükmediyor. Bizim gibi ülkelerde, dinci ve milliyetçi otoriterlikten alabildiğine besleniyor. Emperyalizm ve işbirlikçileri, soygun ve talanını bu ayrıştırma temelinde, geliştirilmiş toplum mühendisliğiyle halkları birbirine kırdırmak suretiyle sürdürüyor, küresel krizini aşmaya çalışıyor. 1970’lerde başlayan ve işbirlikçileri aracılığıyla gelişmekte olan ülkelerin bu sürece uyumu, bağlanması, iç içe geçmesi, anti-demokratik, faşist girişimlerle bugün de çeşitli biçimlerde sürdürülüyor. Bizdeki ilk adımları, 24 Ocak kararları ve 12 Eylül faşist darbesiyle atılmıştı. Ardından gelen yıllar boyunca bu süreç sürdü. Bugün, Avrupa ülkelerinde, Latin Amerika’da, Ortadoğu, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’da ve birbirinden farklı biçimde yaşanan başkaldırılara tanık oluyoruz. Küresel egemenler, bunların bir kısmını kendi çıkarlarına göre yönlendirmekte şimdilik başarılı. Başarının sürdürülebilirliği ise ülkelerin gelişmişlik düzeyine ve halkların, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısına, bilincine, halkların uyanıştaki hızına göre değişkenlik gösterecek. Şu bir gerçek, SSCB’nin çöküşü/çökertilişi ile dünyanın tek kutuplu hale gelmesi ve neoliberal politikaların ipliğinin pazara çıkması için 50 yılın geçmesi gerekiyormuş. Artık dünya halkları, serbest piyasa diye kutsanan bu vahşi politikaların kaynağını görmeye başladı. Arap ülkeleri şimdilik bir yana, Avrupa ve Latin Amerika’da, insana, doğaya ve evrenin işleyişine aykırı bu gidişatı hedef alan, ona başkaldıran hareketler hızla yaygınlaşıyor. İnsanlar, özgürlüklerinin kısıtlanmasının, doğanın talan edilmesinin, işsizliklerinin, açlıklarının, yoksulluklarının kaynağını hızla görüyorlar. Serbest piyasanın, yalnızca paranın ve onu elinde bulunduranların özgürlüğü anlamına geldiğini ve bu özgürlüğün, ancak otoriter, şiddete yaslanan politikalarla birlikte yaşam bulabileceğini kavrıyorlar. Bu, insanı insana düşmanlaştıran, kanla beslenen vahşi sistem, hızla halkların düşmanı olarak hedefe yerleşiyor artık. Bu gelişmelere koşut olarak da iletişim teknolojilerinin gelişimi ve bunları çok başarılı kullanan kuşakların yetişmesi nedeniyle dünya çapında gelişen bir enternasyonalist dayanışmanın kıvılcımlarını gözlüyoruz. Bunlar haklı umutlarımızı destekleyen gelişmelerdir. Evet, devran dönüyor. Tarih, bildiği yolda ileriye doğru yürüyor. Geriye çekme çabaları, bütün şiddet uygulamalarına rağmen başarılı olamayacaktır. Bu gelişmelere baktığımızda, gelen nedir? . Tüm dünyada, kapitalist sisteme yönelik başkaldırı hareketleri hızla yayılarak gelmektedir. . Bu hareketlerin lokomotifi, bilgi ve teknoloji çağının özelliklerine uygun olarak, vahşetin kaynağını ilk fark eden ve zorunlu olarak artık oldukça yığınsallaşmış eğitimli kesimler,başta üniversite ve lise öğrencileri, akademisyenler, okur yazarlar, gerçek aydınlar, bilinçli işçiler, memurlardır. Gençler, eğitimlerine karşın, geleceklerine ve özgürlüklerine sistem tarafından nasıl el konulduğunu, nasıl güvencesizliğe itildiklerini, hayallerinin nasıl yok edildiğini görüyorlar. Onlar, günümüzün, hem kaybedecek bir şeyleri olanları ama tarih boyunca olduğu gibi hem de kaybetmekten korkmayanlarıdır. Bugünün ve geleceğin güvencesiz beyaz yakalı, bilgi ve hizmet üreticisi işçileridir.Bu durumda, geleneksel solun, “İşçi sınıfı” kavramını yeniden gözden geçirmesi, kol emeği ile sınırlamaması gerektiği düşüncesindeyim. Elbette genişleyen ve bilinç olarak derinleşen bu sınıfın istemlerini anlaması, kavraması, küçümsememesi de gerekmektedir. Bu çözümlemeler, solun dağınıklığının giderilmesinde yararlı olacağı gibi direnişlerde inisiyatifsiz kalmasını ve halkın ciddi bir muhalefetten neden yoksun kaldığını açıklamada da yardımcı olur sanırım. .Üçüncü olarak, zamana uygun direniş yöntemleri ve örgütlenme modelleri doğmakta ve gelmektedir. Ülkemizde şimdilik, yürüyüş, mitinglerle başlayıp, şiddet ve vahşetle dağıtılan gösterilerden sonra duran adam/ kadın, karanfil eylemi ve sanal medyayı kullanma ve forumlarla süregiden semt, mahalle örgütlenmeleri gibi modeller gözlenmekte, yaygınlaşmaktadır. Forumlarda en demokratik yöntemler kullanılmakta, arayış sürmektedir. Bu zeki, eğitimli kuşağın zamana ve koşullara uygun örgütlenme va savaşım modellerini mutlaka geliştireceğini düşünüyorum. .Dördüncü olarak, yeni doğan örgütmelerde, bireyin özgürlüğünün başa konduğunu, merkezi dayatmalardan, şeflik kurumundan hızla uzaklaşıldığını gözlüyoruz. Liderliğin demokratik biçimde oluşturulması ve bireye söz hakkının öne alındığını gözlüyoruz. Kendini uydu ya da itaatkâr bir kul olarak hissetmeyeceği bireyden, kollektif bir liderliğin ve örgütlenme modellerinin arayışını gözlüyoruz. Bütün bunlar gösteriyor ki toplumsal bilinçdışı, geçmişteki her izi saklıyor ve günü geldiğinde öncüllerinden çıkarılmış ders olarak yaşamın pratiğine sunuyor. Ve tarih, Marks’ı doğrulayarak ilerliyor. Zaman ve her kuşak geçmişin üzerine kendi imalatı olan tuğlalarını koyarak değişimi sağlıyor, geleceği örüyor. Küreselleşmenin neoliberal politikaları, dayatmaları ve vahşetine tepki olarak doğan bu gelişmeleri, “Gelen” olarak saptadıktan sonra bundan sonraki yazıda, “Giden” olarak neleri fark ettiğimizi anlatmaya çalışacağım. 23.06.2013 Vildan Sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |