Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
Duvardaki harita eskimişti. Üzerinde yapılan işaretlemelere, işaret etmelere, dokunuşlara ve kızgınlık anlarında fırlatılan eşyaların yıpratıcı etkilerine maruz kalmıştı. Yüzeyi, üzerine çizilmiş Dünya’nın gerçekte sahip olduğu engebelerden daha fazlasına sahipti. Normalde olmayan sıra dağlar, vadiler, platolar oluşmuştu haritanın buruşuk yüzünde… Odadaki diğer buruşuk yüzün sahibi olan adam, yüzündeki ifadeyi daha da memnuniyetsiz bir hale getirdi. Haritaya daha doğrusu Dünya’ya tiksinerek bakıyordu. Kısa bir süre önce avucundaki topraklarda, artık ordusunun yenilgisini kutlayan insanlar vardı. Nerede hata yapmıştı. Düşünceleri ve uygulamaları kusursuzdu. Yani Yahudilerin iğrenç yaratıklar olduğunu kim reddedebilirdi ki… Ya da demokrasinin, kendisini iktidara getirmekten başka, ne faydası vardı? Komünistlere karşı savaşması da hata olamazdı. Gerçi bazı generalleri O’nu, Sovyetlere saldırmaması konusunda uyarmıştı ama komünistler özgür dünyayı tehdit ediyordu. Durdurulmaları gerekiyordu. Bu gezegeni, tek çatı altında toplama hayalleri yıkılmıştı. Tek bir dilin (Almanca’nın) olduğu, dev Alman şirketlerinin serbest ticaret yaptığı, Enerji kaynaklarının Alman kontrolünde olduğu bir dünya hayali uçup gitmişti. Şimdi bomboş sığınağında, yalnız başına oturup, diğer sığınaktaki dublörünün intihar etmesini ve resmen öldüğünün açıklanmasını bekliyordu. Tehlikeli olmasına rağmen, biriyle konuşma ihtiyacı hissetti. Odadaki telsizin başına geçti ve radyo dalgalarını taradı… Gelecekte bir yerlerde… Duvardaki büyük ekran cıvıl cıvıldı. Işıklar parlıyor, renkler dans ediyordu. Dünya’nın küçültülmüş versiyonundaki gökyüzü, uçan cisimler ve onların kesik çizgilerle belirtilen rotalarıyla doluydu. Sadece bu da değil, her uçan cismin indiği noktada, çiçek şekillerine benzeyen, kırmızı, sarı, dairesel şekiller oluşuyordu. Genelde büyük şehirlerin olduğu noktadakiler kırmızı, kırsal alandakiler sarıydı. Ekran renkten renge giriyordu. Odada, yüzü renkten renge giren diğer şey ise bir insandı. Kelimenin tam anlamıyla “bir” insan… Tek ya da son da diyebilirdiniz. Ekrandaki haritaya, şaşkınlıkla ve korkuyla bakıyordu. Olay, bu noktaya nasıl gelmişti. Nerede hata yapmıştı? Teröristlere, yani Müslümanlara karşı harekete geçmek hata olamazdı. Hele ki 11 Eylül’den sonra… Gerçi o olay, daha önceki dış politikaların sonucuydu ama o zaman başkan o değildi. Babası ve diğerleriydi. Dolayısıyla onlardan sorumlu tutulamazdı. Saddam’ı ve Osama’yı da kendileri yaratmışlardı. Fakat onların: Demokrasi Aşığı, Amerikan Sempatizanı, Özgürlük savaşçıları olmaları gerekiyordu. Hem nükleerleri ilk onlar ateşlememişlerdi. İranlılar, nedense, Amerikan askerlerini ağırlamak istememiş ve en ağır silahlarını kullanıp, onları buharlaştırmışlardı. Ardından, idam fermanlarını imzaladıklarını anlayıp, İsrail ve Türkiye’ye fırlatmışlardı son nükleerlerini… Ne de olsa üretmek için o kadar uğraşmışlardı, kullanmadan ziyan olmasını istememişlerdi. İsrail, Hindistan, Çin ve Rusya’nın ardından, düğmeye basma sırası tekrar Amerika’ya gelmişti. O da oyunu sert oynamıştı. Şimdi, bu süper güçlü sığınakta, tek başına kalmıştı. Biriyle, tabi hayatta kalan biri varsa, konuşmak ihtiyacı duydu… Elinin altındaki modern iletişim aygıtlarının başına oturdu. Herhangi bir sinyal aradı… Hiçbir yerde… —Sesimi duyan var mı? Herhangi biri… —Kimsin! Dedi bir ses… Aksanından Alman olduğu anlaşılıyordu. —Ben… Ben Bush! George Duble “v” BUSH! —Ne tuhaf bir isim... Benimki Adolf! Asil Ariyan kanından Adolf HİTLER! Bush, cevap karşısında şaşırdı. “Hitler mi? Aman tanrım. Bula bula kendini Hitler sanan bir kaçık buldum.” diye içinden geçirdi. Fakat konuşacak başka birini bulamamaktan korktuğu için devam etti… —Demek Hitler’sin! Neyse artık kim olduğunun pek önemi yok. Hiçbir şeyin önemi yok. Hatta çoğu şeyin önemini bırak, kendisi bile kalmayacak her şey bittiğinde… Sanırım bu savaş, yaptıklarımızın sonuncusu olacak. Eee söyle bakalım Hitler (!) İngilizceyi nereden öğrendin? —Genç ve aptalken öğrenmiştim. Tabi, siyasi hayatımda başka bir ülkenin dilini konuşabilmem, savunduklarıma ters düşeceği için bunu gizledim. Artık bir önemi yok. Bu savaşın her şeyi mahvettiğine katılıyorum ama son olduğuna katılmıyorum. Reich, küllerinden yeniden doğacak! —Ooo anlıyorum. Sen 2. savaştan bahsediyorsun. Peki, 3. hakkında ne diyeceksin? Bildiğim kadarıyla Avrupa da yok oldu, Amerika gibi… —Üçüncü savaş mı? Amerika gibi mi? Dalga mı geçiyorsun! —Sakin ol Führer… Sanırım nükleer bomba denen şeyi duymuşsundur. —Ya! Tabi ki… Fakat elde edemedim! Belki birkaç tane olsaydı yenilmezdim. Mesela Normandiya’yı açıkhava fırınına çevirirdim. Tabi Stalingrat’ı da… —Haklısın. Nükleer güç, sadece tek kişinin elindeyse işe yarayabilir. Çünkü bu konuda tekel değilseniz ve nükleer güç kullanarak problemi çözmeye çalışırsanız, işe yaramıyor. Nükleer güç kullanmak, tahtadaki problemi çözmek için, tahtayı silmeye benziyor ya da yakmaya. Neyse… İşte biz, bunlardan bir sürü yaptık. Fark etmediğimiz şey herkesin birkaç tane olduğuydu. Şimdi dünyada hiç düşman kalmadı. Oturup konuşmak için bile… Bilmiyorum, belki Afrika ve Avustralya’da, savaşın ilk etkisinden kurtulanlar vardır. Ama artık bu gezegen öldü ve üstünde yaşayan, hayatta kalan son birkaç asalak da yakında yok olacak… —Sen deminden beri neden bahsediyorsun? Amerikan domuzu! Sanırım kafayı yemişsin! Dünya’nın yok olduğu falan yok! Alo! Cevap ver! ALO! Son nükleer bomba, sığınağın yakınına düşmüştü. Dolayısıyla, farklı zamanlar arasında kurulan telsiz bağlantısı koptu. Gerçi zaman kronolojik olarak farklıysa da içerikleri o denli farklı değildi. Sonuçta, geçmişin ve geleceğin iki hayaleti, sığınaklarında, tek başlarına ölümü beklerken, size de “İlginç bir hikâye.” demek düştü…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer kırat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |