"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Dolmabahçe Sarayı’ndaki o mükemmel porselenleri izledim. Yemek takımları, çay takımları, vazolar, avizeler, şekerlikler, lâmbalar, meyve tabağı görünümde objeler ve daha birçok eşya. Vazo deyip geçmek haksızlık olur aslında.Bir vazo vardı ki, boyu yüzelli dokuz santimmiş. Bir diğerinin boyu, iki metreye yakın. Porselen vazonun üzerindeki el emeği işlemeler, resimler büyüledi beni. Resimlerin birinde, Türk - Yunan savaşına ait figürleri vardı. Bir diğerinde; bir sonbahar günü, sonbaharın büyülü ve buğulu ışığında, elindeki bir tutam otla iki kuzuyu eteklerine dolaştıran güzel bir köylü kızı. Bir başkasında kuğular, renk renk çiçekler, gölde yapılan sandal sefası vs. Resimlerdeki desenle, kullanılan renkler, çizgiler, figürler; insanı oturduğu koltuktan alıp, vazonun üstündeki resmin atmosferine götürüyordu. Adeta çakıldım ekran karşısına. Gözlerimi kırpmadan izledim. Programı sunan, izleyiciyi Dolmabahçe Sarayı’nın ve Yıldız Porselen’in o büyülü mekânlarında dolaştıran yaşını başını almış o değerli beyefendi...Önder Küçükerman…Mimar Sinan Üniversitesi , Endüstri Tasarımı Bölüm Başkanı…Zaten kendisinin görgüsü, bilgisi, kültürü; yüzüne, konuşmasına ve vücut diline yansımıştı.TRT’nin ciddiyetini, sanata ve sanatçıya verdiği değeri, işte bu programı izlerken bir kez daha idrak ettim. Daha doğrusu TRT hissettirdi bunu bana. Sonra düşündüm; bu program başka bir kanalda olsaydı, nasıl sunulurdu diye. Sorunun yanıtı çok açıktı. Programı; ya bir manken – aynı zamanda sunucu, şarkıcı, film yıldızı-, ya bir dizi filmdeki ilk ve tek oynadığı karakterle ünlü olan bir bayan yıldız sunardı. Üzerinde son derece şık, ama mutlaka ille de mutlaka derin dekolteli (ki, göğüsleri görünmeli) giysisiyle yürek hoplatan ( hep öyle derler ya) bir güzel bayan... Ve sizler- özellikle erkekler-, o açık saçık giysili dünya güzeli sunucuyu izlerken, sarayın tüm güzelliklerini kaçırırdınız. Canım ne önemi var Dolmabahçe Sarayı’nın, Yıldız Porselen’in güzelliklerinin! Ne önemi var sanatçıların emeğinin! Geçin bunları efendim, geçin. Sunucu, ne şaklabanlıklar yapardı size. Şöyle ağzını yaya yaya konuşur, bozuk ve cıvık Türkçe’siyle gülmekten mest ederdi sizi(!). Bir ses, saraydaki sanat eserlerinin mükemmelliğinden söz ederken, kamera; sunucunun ya derin dekoltelisine, ya da derin yırtmacının daha da derinliklerine çekerdi dikkatinizi. Gözünüz gönlünüz açılırdı(!).Tüm stresinizi, günün yorgunluğunu atardınız üstünüzden. Böylece, Dolmabahçe Sarayı’nda eşsiz sanat eserleri, Yıldız Porselen’deki sanatçıların emeği kaynayıp giderdi arada. O güzel eserleri üreten sanatçıları izlerken, hayran kaldım. Ellerinde kıl kadar ince fırçalarla desen çiziyorlar, boyuyorlar, o mükemmel sanat eserlerini meydana getiriyorlardı. Hani, el emeği, göz nuru deriz ya, aynen öyle. İnce desenleri boyayabilmek için büyüteç kullanıyorlardı. Peki ama, kaç kişinin bu sanatçılardan haberi var? Bu değerli sanatçılar ne kadar para alıyorlar, ne yiyorlar, ne içiyorlar? İstanbul gibi yerde geçim sıkıntısı çekiyorlar mı? Aybaşını nasıl getiriyorlar? Söylediği kıytırık üç – beş şarkı için bir gecede dünyanın parasını alan sanatçılar(!) zevk ve sefa içinde yaşarken; bu sanatçılar kaç para kazanıyorlar? Çalışma ortamları ne derece uygun? Kim düşünür bunları? Bizim derdimiz, ilgimiz başka. Biz; askerlik sorunumu hangi kulüp hallederse, ben o takıma giderim diyen futbolcuyla ilgiliyiz. Görevi bıraktığını söyleyen bir spor kulübünün başkanının, görevine dönüp dönmeyeceğinin merakıyla yaşıyoruz. Saçma sapan kadın programlarını izlemekle meşgulüz. Ellerindeki tabanca ve tüfekle ekranda terör estiren dizi film kahramanlarının cazibesine ve büyüsüne kapıldık. TRT’deki bu güzel programı acaba kaç kişi izledi? Diğer kanallardaki maç, magazin, film, dizilere yenik mi düştü? Elbette yenik düştü. Bundan hiç şüpheniz olmasın.Türkülerle ilgili programda; halk türkülerimizi yozlaştıran, türkü söylemeyi – dinlemeyi sadece çalkalamak olarak değerlendiren türkücüyü( güya) izlemek varken, kim izler veya kaç kişi izler Dolmabahçe Sarayı’nı, kim izler Yıldız Porselen’i! Bu duygu ve düşünceler içindeyken program bitti. Sustum….Sanki bir rüyadan uyanmış gibiydim. Programın etkisi henüz üzerimdeyken, ‘’Bodrum yanıyor’’ haber başlığını internette okuyup, ‘’Yine mi orman yangını?’’ sorusuyla haberi tıkladığımda; bikinili bayanların fotoğraflarıyla karşılaştım.Dolmabahçe Sarayı’ndan, bikinili güzellerin ortasına düştüm. Meğer orman yangını değilmiş sözünü ettikleri. Fotoğraftaki bikinili bayanları görünce anladım ki; yanan Bodrum veya orman değil, zavallı(!) güzellermiş. Peki ya erkekler mi?Onlardan bir haber yok. Çünkü erkekler bikini giymiyorlar. Biz bikini giymeyenlerle, cesur(!) göğüs dekoltesi olmayanlarla ilgilenmiyoruz...Hem ne demiş atalarımız : ''Senin derdin, inekle dana; benim derdim , sürmeyle kına.'' Zavallı Türkiyem! Senin için çok üzülüyorum, çooook! 31 / Mayıs / 2006 / Mudurnu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |