İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
‘Tabii ya’ diyorum... Sanki birileri duymuş, görmüş de rezil olmuşum gibi etrafıma bakıyorum. Neyse kimse bakmıyor bana. O anda kafamda neler uçuşuyor bir bilseniz, binlerce klarnet nağmesi, Laço Tayfa, Mercan Dede vs vs... Utançtan yerin dibine girebilirim. Vardır benim böyle boş bulunduğum, gafil avlandığım salak anlarım. İşte onlardan biri, keşke buna denk gelmeseydi diyorum. Hüsnü Şenlendirici’nin müziği ile dolu gönlüm durdu ve onun hakkında bir sürü bilgiyle dolu beynim dumura mı uğradı ne? Uzattıkça uzatıyorum utanma faslımı... Yer yarılsa yerin dibine girsem... Ama utanma faslım bitiyor ve birden dudaklarıma bir gülümseme oturtuyor: Tabiî ya, Sezen Aksu parçasının ardından dünya çapında bir müzisyen çıkmıştı işte, Hüsnü Şenlendirici, klarnetin dünya markası... Günlerden bir gün... Evde oturuyor ve aptal aptal televizyona bakıyorum. Sarı Sıcak adlı yeni bir programın anonsu yapılıyor. İlgimi çekiyor. Siluetler tanıdık... Birkaç gün sonra hakikaten tanıdık oldukları ortaya çıkıyor. Yeni bir program başlıyor evet ama kimlerle? Ferhat Göçer ve Hüsnü Şenlendirici... Yaşasın... Müzik ziyafeti var... Ferhat Göçer müthiş bir ses, büyük, çok büyük bir ses. Ben daha adı duyulmadan onun bir arkadaşı vasıtasıyla biliyordum Ferhat Göçer’i. Hüsnü Şenlendirici ise benim artık daha da yakından takip ettiğim ve herkesin de onaylayacağı gibi ustaların ustası dünya çapında bir klarnetçi. Ferhat Göçer ve Hüsnü Şenlendirici, Çarşamba gecelerim sizin artık. Gelin girin evime, hoş geldiniz... İlk hafta heyecanla televizyonun başına oturdum, daha ilk dakikada dediğim şu oldu: ‘İkisini kim bir araya getirdiyse en akıllı işi yapmış!’ Gerçekten de kimin fikriyse, dahiyane bir fikir. Demek ki, bu memlekette iyi ve kaliteli işler yapınca da bir yerlere ulaşıyormuş... Saatlerce sürdü ilk gece program. Yerimde duramadım. Televizyonun sesini sonuna kadar açtım. Bağırdım çağırdım, şarkılara eşlik ettim, Kandıralı havalarında yerimde duramadım. Saatler sonra program bittiğinde bir şey fark ettim, haftalardır gülmeyen yüzüm gülüyordu. Ama bir yandan da sevgilisi hiç istemediği bir anda bir yere gitmiş de bir müddet için yalnız kalmış bir insan gibi hissettim kendimi. Anlaşıldı, Çarşamba gecelerim de gitmişti. Gitsin, helal olsun. Bu gitmek sayılmaz zaten, Çarşamba gecelerime renk katılacak demekti bu. Benim yazılarımı okuyanlar bilir, Cumartesi gecelerimin sahibi vardır: Okan Bayülgen. Ölsem, ertesi gün sabahın köründe kalkmak zorunda bile olsam burnumu televizyona yapıştırıp seyrederim Okan’ın programını. Şimdi artık Çarşamba gecelerim de öyle. Gerçi bir ufak fark var. Çarşamba geceleri artık gönlüm sel olup taşıyor, içim bir yerlere akıyor... Çünkü bilmem farkında mısınız, Hüsnü Şenlendirici’nin klarneti çok farklı. Dünya çapında gezintilere çıkartıyor klarnetini, hatta evrensel boyutlara taşıyor. Belki insanlar klarnet deyince çok farklı tınılar bekler ama Hüsnü Şenlendirici şaşırtıyor, darbe indiriyor beyninize de ruhunuza da, her ikisini de oradan oraya savuruyor Bir de dikkat ettiniz mi bilmem, normalde klarnet çalanlara bakın, zorlanırmış gibi çalarlar. Mutlaka müzik zor iş, herkesin harcı değil, hele hele nefesli çalgılar en zoru. Ama Hüsnü Şenlendirici sanki hiçbir şey yapmıyormuş gibi çalmıyor mu klarneti, işte o beni daha da etkiliyor. Beni bu yazının başına oturtan, tam da Hüsnü Şenlendirici’nin doğum gününe denk gelen ve dizi müziklerinin ele alındığı üçüncü programda neden Kıraç yok, herhalde ona özel yer verecekler diye düşünüp dördüncü programda Kıraç ve Funda Arar’ın canlı yayında ciddi bir konser vermeleri oldu. Evet, bu program uzun süre hafızalardan silinmeyecek. Gerçi her yaptıkları program ayrı güzel ve daha da iyilerini yapacaklar inanıyorum, biliyorum ama Kıraç ve Funda Arar’la, Ferhat Göçer ve Hüsnü Şenlendirici bir araya gelince nasıl müthiş bir performans çıktı ortaya. Ciddi boyutlarda bir konserdi. Olumlu yönde birkaç eleştiri de getirmek istiyorum. Umarım yerine ulaşır ve ciddiye alınır. Öncelikle, programın en can alıcı noktalarında, yani evde televizyon başında oturanlar için sahnede olanı, performansı takip etmenin en önemli olduğu anda, kameramanlar hoşlarına giden bir iki hatunu yakalayıp durmadan onları göstermiyorlar mı, programın kalitesini yerlere indiriyor bu. Tamam stüdyodaki seyirciyi de göster ama yeri geldiğinde. Bir de yayına yansıyan ses kalitesini biraz daha kontrol etmeleri gerekecek. Sanırım stüdyodan bazı şeylerin evimize nasıl geldiğini anlamak mümkün değil. Bu da zaten teknik bir sorun. O masadakilere düşüyor iş. ATV gibi bir televizyon kanalında bu tip bir teknik hata beni şaşırtıyor, çünkü normalde canlı yayınlar bu kanalda genelde oldukça temiz gelir bize. Bir başka eleştiri de reklam serpiştirilmesine. Örneğin, Kıraç’ın çıktığı programda bir buçuk saat boyunca bir tane bile reklam yoktu sonra on dakikada bir reklam girmeye başladı. Tabiî ki reklamlar olacak ve kanal para kazanacak ama bu öyle bir program ki, usturuplu kesilmesi gerekiyor. Kanal harika bir işe imza atıyor ama bu detaylar bozmasın bu güzelliği. Stüdyodaki seyirciler bunu fark edemez ama televizyonun ulaşmayı amaçladığı asıl kitle evlerinde televizyon başındakiler değil midir? Bunlar rahatsız ediyor bilin... Öte yandan saatlerce müzik yapmak, şarkı söylemek, hatta dinlenmeden her parçada çalmak ve aynı anda da canlı yayını götürmek, saçmalamamak, hata yapmamak kolay mı? Kolay değil tabiî, hatta pek çok kişi için mümkün değil bu. Çok güzel demek az bile, dünya çapında bir işe imza atılıyor, bu nedenle sahnedeki performansın en iyi şekilde televizyona yansıması için sahne arkasında biraz daha özenli olunmalı diyorum. İkinizin de eline, beynine ve gönlüne sağlık Ferhat Göçer ve Hüsnü Şenlendirici. Hüsnü Şenlendirici bilmiyor ama, telefonum onun müziğiyle çalıyor, telefonumda, bilgisayarımda, arabamda durmadan onu dinliyorum. Bu müziğin büyüsü üzerimde hep vardı ama şimdilerde fena vuruyor. Yalnızca Çarşamba gecelerim değil bütün günlerim gitti, iyi ki gitti, iyi bir yere gitti... Gönlünüzü seveyim sizin. İyi ki varsınız bana uzun zamandan sonra yeniden yazı yazdıran, Çarşamba gecelerimi çalan adam(lar)...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nükhet Everi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |