Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Sevimli, neşeli, duygusal bir kişi olarak bilinir. Bu özelliklerin yanı sıra, dürüst, güvenilir, kısacası hiç kimseye yamuğu olmayan bir kişidir. Yeryüzünde kelek yaptığı bir kişi varsa o da belki sadece kendisi olmuştur... Dünyanın en zararsız insanıdır bizim Marangoz Hayri. Sandalyesinde uyuklarken iki işçiside dehşet içersinde onu izliyordu sürekli..Hemen hemen her gün.Bazen gözgöze geldiklerinde Hayrinin onları yiyecekmişcesine bakmasından korkuyordu zavallı işçiler. Sanayi sitesinin bir dükkanında zar zor geçinen marangoz Hayri buna rağmen yanında iki işçi çalıştırarak ülke ekonomisine de katkı yapıyor. Ancak her ay dükkanın kirası, işçilerin maaşları bir yana, oturduğu evin kirasını dahi güçlükle ödüyor. Üstelik beslemek zorunda olduğu obur karısı ve üç çocuğu da cabası. Ya kendisi; Canı bayağı sıkılmış gibi. Durmadan saatine bakıyor, akşam saatini, zamanın nasıl geçeceğini düşünüyor. Arada bir guruldayan göbeğini ovuyor. Kırk yaşlarında orta boylu olan Hayri obezite sınırında şişman. Saatine baktığında on rakamını görünce ürküyor. Daha bu ilk gün, ya diğer günler, peki onlar nasıl geçecekti. Her yıl korku içinde beklerdi. Ülkedeki asayiş olayları, terör, o olmuş, bu olmuş hiçbir şey onu bu kadar korkutamazdı. İşte tekrar gelmişti Ramazan ayı. Korktuğu işte bu aydı. Hayrinin değil de, bu göbeğin, bu midenin, bu aya tahammülü yoktu. Daha öğle vakti olmamıştı ama Hayri şimdiden açlıktan bayılmamak için korkunç bir mücalele veriyordu.. Sandalyesinde oturmuş yarı uyuklar gibi davranırken, iki işçisinin bir keresteyi traşlamasını çaktırmadan izliyordu. Elleri göbeğinin üstünde, aklı midesinde düşünüyordu ama bir çıkış kapısı da yoktu. Gözlerini kapattığı halde zaman geçirmek için hayal kuruyor, köyünü düşünüyordu. Köyün üstünde bir kuş gibi uçuyordu Hayri. Dereleri tepeleri geçmişti. Çocukluk arkadaşı Rüstem’i görüyordu. Rüstem yine davar sürüsünün başında hayvanlarla beraber otluyordu... Sıcak tezek kokusunu burnunda hissetti Hayri. Muhtarın yollu karısı Çicek yine ahırın arkasında birisini bekliyordu. Kambur Rıza’nın eşek su yalağında sulanıyordu. Hüzün, keder, geçmiş anılar canlıydı.Gözünden süzülen bir kaç yaş damlayı nasırlı elinin tersiyle sildi. Mideden fırlayan asit gırtlağana kadar ulaştığında acı içinde gözlerini açtı. Neredeyse sandalyeden düşecekti. Mide onu rahatsız ediyor, yemek istiyordu.Onun göreviydi bu işlemi yapmak. Ramazan ayı, oruç falan dinlemezdi mide. Saatinde yiyeceğini isterdi. Adeta beslediğiniz bir hayvan gibi. Fakat Hayri’nin midesi işi azıtmış belki de ipini koparmıştı. Göbeğin içinde kafasına göre takılıyor, olmadık işkenceler bir yana sahibine nankörlük yapıyordu.Bunun kabahati ya da sorumlusu kim di?.. Askerden geldiğinde kilosu boyuna göre normaldi. İştahı da fena değildi ama sonra evlendiğinde kilo artışı da yavaş bir şekilde başlamıştı. Karısı Pembe’nin yaptığı börekler, mantılar, dolmalar, tatlılar Hayri’nin midesini tahrik etmişti. Artık yavaş yavaş kontrolden çıkan mide durmadan istiyordu. Hem de daha fazlasını. İnsanları beyin yönetirdi ama bu azgın mide beyinden gelen emirleri hiç umursamadı. Midenin bu aşırılıklarını Hayri görmemezlikten geldi. Beyin olağan üstü çabalar göstererek onu uyarıyor yanlış yolda olduğunu hatırlatarak, bu hain mideye kanmamasını, sonunun felaket olacağını, kendisi düşünmüyorsa bari üç çocuğunu düşünmesini emrediyordu.Hayri durumu idrak edemedi. Uyumadığı zamanlar evde, dükkanda, yolda, çarşıda ne bulursa yutuyordu. Doymak bilmezdi. Uyku hali ve uyuduğu anlar onun için sosyal faaliyetler sayılırdı. En azından hayal kurarken rüya görüyordu. Sevmediği yiyecekler vardı.İşkembe çorbası, kokoreç gibi sakatatlar, bamya, pırasa gibi sebzeler. Fakat artık Hayri’nin tercih hakkı yoktu. Beyin ile yaptığı savaşın sonunda kazanan mide’nin verdiği ilk emirdi: "Akıllı ol aslanım, bundan sonra ne bok bulursan bul, onu yiyeceksin ona göre." Beyin böyle bir aciz adamı yönettiği için belki de pişmandı. Karısı Pembe’den çeşitli yiyecekler, çeşitli yemekler isterken ne bulursa Allah verdi demeden yiyordu. Körle yatan şaşı misali Pembe ve üç çocuk da semizlenip iri ve geniş bir aile örneğini tamamlamıştı. Mide gittikçe genişliyor, neredeyse tüm gövdeyi kaplıyordu. Acaba beyni ortadan kaldırmak için organlar arasında bir savaş mı vardı. Belki maymunlardan geldiği iddia edilen insan soyunu başka bir türe dönüştürmek için bir misyonu mu vardı, midenin. Belki olabilirdi.Mide Hayri’ye saygı göstermiyordu. Çaresiz ve zavallı bir duruma düşen beyin, diğer faaliyetlerini yavaşlatmıştı. Bir çöplükte iki horoz ötmezdi ve bu gövdede öten horoz mideydi. İşte bu Ramazan ayında hep korkardı. Mide bu günlerde korkunç bir saldırıya geçer, Hayri’ye sürekli bir şeyler yemesini emrederdi. Fakat o sonuna kadar, yani iftar saatine kadar dayanmak için çaba gösterir, oltaya takılan bir balık gibi çırpınıp dururdu. Çektiği ıstırabı ve işkenceyi artık düşünün. Bir vilayetten İstanbul’a gelen Hayri, hemşehrileri ve akrabaları bir mahallede otururdu. Herkes birbirini iyi tanırdı. Kimin ayağı kokuyor, kimin eli kimin cebinde, kim kimi beceriyor bütün ahali bunları çok iyi bilirdi. Oruç tutmamak onun için dışlanmak, hatta intihar etmekle eş anlamlı sayılırdı. Dinimizde büyük günah ve suçtu. Cehennemde yanmak tehlikesi söz konusuydu. Rezil olmak bir yana , kafir olmak gibi düşünceler onu hep korkutmuştu. Bu aylarda onun yardımına koşan ise eski dostu, beyni sayılırdı. Hasmı olan mideden intikamını sadece bu ramazan ayında alırdı. Zaten diğer on bir ayı cephede kaybetmişti. Beyin ona zebanileri, yılanları, şeytanları, ölümü, mezarlığı hatırlatır, iftar saatine kadar dayanmasını sağlardı. İç dünyasında dönen bu savaştan, alavere, dalavereden tabi ki Hayri’nin haberi yoktu. Onun işi sadece yemekti. Son nefesine, geberene kadar, mutlaka hiç durmadan yiyecekti. Robot gibi bir adam olmuştu. Sanki felç geçirmiş fakat buna rağmen yürüyen birisiymiş gibi hareket ediyordu. Bu dünyada dikkatini çeken ise sadece gördüğü bir simitçi, köfteci, manav tezgahı, kasabın vitrini gibi görsel şeylerdi.Yiyecek arayan bir adamdı.. Güçlükle oturduğu yerden kalktığında, çalışan iki işçi onu görmüştü. Elini sallayarak devam etmelerini istedi. Telefon ahizesini kaldırıp tuşlara bastığında burnundan soluyordu. Evini arıyordu: "Kız anan yok mu ver bakayım." "Lan Pembe ne ediyon, iftarda ne yapıcan, dolma mı, başka, köfte tamam, kız ezo gelin olsun he, mantı da olsun, lan yoksa markete gönder çocuğu baklavayı ben alırım, senin kurduğun turşular oldu mu, iyi iyi güzel, lan başlarım anana başka akşam gelsin.Ananında ,seninde hepinizin Allah belasını versin hemi..Bugün ilk gün daha kimseyi istemiyorum.Oğlum çok fena açım.Pideyi erken aldır, biter miter aman ha...Hadi sağlıcakla kal bir şey aklıma gelirse yeniden ararım." Telefonu kızgınlıkla kapatan Hayri tekrar yerine oturdu. Gözlerini kapatarak uyku haline geçmeye çalıştı.Aklı sıra bu şekilde mideyi uyutup sakinleştirecekti. Bu mide bu tezgahı yer miydi. Karnına sanki yüzlerce hançer saplanıyordu. Aslında sahurda bunun olacağını hesaplamış, önlemini almış gibiydi. Öyle bir yemişti ki... Beş altı kişinin midesi anca yediklerini eritebilirdi.Yok edici mide kısa sürede bunları imha etmiş, şimdi yeniden saldırıya geçmişti. Mide çıkarttığı asiti Hayri’nin gırtlağına kadar acımasızca püskürtüyordu. Saatine tekrar baktığında bir işçi tepesinde dikilmişti. Hayri haykırıyordu... "Lan sizin de Allah belanızı versin hemi, her işi bana sormadan yapamaz mısınız.Lan oğlum ne zaman bu işi öğreneceksiniz, gidin başımdan" Saatine tekrar baktığında oturduğu yerden fırladı. iki saat kalmıştı...Yangından kaçarcasına dükkanın önüne çıktı. Eski model kartal aracına binip hareket etti. Yola çıktığında binlerce aracı görünce şok geçirdi. Trafik kilitlenmişti. Hayri’nin rakipleri ondan erken davranmıştı. Tehlike asıl şimdi başlıyordu. Tehlikenin adı İstanbulda İftar’dı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şenol durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |