"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Zaman zaman internette eski gazeteleri okumaktan zevk alırım. Bazen öyle ilginç haberlere tesadüf eder ki gözlerim, işte bir tanesini sizinle paylaşmak isterim. Hem de günün manasına ve değerine çok uygun düşüyor. Hani çocukluğumuzda hep bir ağızdan bir marş söylerdik. İçimize yayılan bir sıcaklık olurdu. Bu sıcaklıkla hiç tanımadığımız köyleri düşünürdük. Bizim köyümüz olan o köyleri düşlerdik. Ve… Ahmet Kutsi TECER'İN yüreklerimize hece hece, duygu yüklediğimiz şiirini coşkuyla söylerdik: Orda bir köy var, uzakta O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da O köy bizim köyümüzdür. Orda bir ev var, uzakta O ev bizim evimizdir. Yatmasak da, kalkmasak da O ev bizim evimizdir. Orda bir ses var, uzakta O ses bizim sesimizdir. Duymasak da, tınmasak da O ses bizim sesimizdir. Orda bir dağ var, uzakta O dağ bizim dağımızdır. İnmesek de, çıkmasak da O dağ bizim dağımızdır. Orda bir yol var, uzakta O yol bizim yolumuzdur. Dönmesek de, varmasak da O yol bizim yolumuzdur. Evet bir köy var çok çok uzaklarda. O köy, bizim köyümüz Anayurt Türkiye’den km’lerce mesafede hala varlığını hissettiriyor. Akdeniz’in lacivert sularına bir çizme gibi uzanan bir ülke olan, İtalya Avusturya sınırında bir kayak merkezinin bağlı olduğu bir İtalyan köyüdür. Bu köyün adı MOENA… Ve bu köyün insanları tam 324 sene bir TÜRK gibi yaşamaktalar. Evet, yanlış duymadınız. Bu köyün tamamı TÜRK. Yaz aylarında nüfusu 2 bin 600, kışın ise 14 bine çıkan İtalya'da Manzori Dağları'nın eteğinde kurulmuş adı Moena olan Türk Köyü… Hürriyet/Milliyet Gazetelerinin dışında diğer haber ajanslarının da bildirdiklerine göre, sokakta röportaj yapıldığında, her insan “Türkiye doğumluyum” yanıtını veriyorlarmış. Bu yanıtı okuyunca öyle muhteşem bir duygu yayıldı ki bedenime. Daha sonra da sol yanım “milli duygularımızla” kabarıverdi. Türkiye ile uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan bu Türk Köyünün hikayesi de oldukça ilginç geldi bana: Bundan 324 yıl önce 2. Viyana Kuşatması sonrası yaralı bir Yeniçeri askerini ölmek üzereyken buradaki halk tarafından tedavi edilip bakılıyor. Bir süre sonra burada yaşayan bir İtalyan kızla evlenen Yeniçeri, 'Osmanlı erkeği' görünümüyle ev yerine eşiyle bir çadırda yaşamayı tercih ediyor.Gün geliyor ve yeniçeri kasabanın ağası seçiliyor. O kasabanın yönetiminde sorumlu zalim bir dük varmış, yani o köyü yöneten derebeyi Ausburg Dükünün askerleri, halktan haksız yere vergi almaktaymış. Yeniçeri bu toplananı haksız vergilere karşı halkı, örgütler ve ayaklandırır, dükalık sistemini ortadan kaldıran yeniçeri bölgede kahraman ilan edilir.Lakin Osmanlı Yeniçerisi vazgeçer mi örf ve adetlerinden. Kırk yıllık veli olur mu deli? Kıldan bir çadır yaptırmış, başından sarığı hiç çıkartmaz olmuş, belindeki kılıcı ise onun şanı, şeref, gücünü kanıtlar olmuş. Osmanlı Yeniçerisi halka adaletli davranarak yörenin insanına kısa zamanda sevdirmiş kendisini. Öyle ki, o yöre halkı onu çok benimsemiş gönüllerindeki yeri en baş köşe olmuş.. İşte bu Türk Köyünün tam 324 yıldır bu gelenekleriyle varlığını o yeniçerinin adetlerine göre sürdürmeye devam ediyorlar. Öyle ki, Moenalılar,Anadolu’nun bazı yörelerinde uygulandığı Türk örf ve adetlerini çok benimsemişler halen sürdürmektedirler. Örneğin; kız istemeye giden aileden “başlık parası” istenmekte, bunun adına da “töremiz” denilmekte. Hatta köyden başka köylere gelin giderken “Alabastia” adı altında bir geleneksel törenleri uyguluyorlarmış. Bu törenlerdede, gelinin dışarıya çıkabilmesi için köyün büyüklerinden “adları sultan olan” izin alınmadıkça asla, gelin kız köyün dışına çıkamıyormuş. Köydeki büyüklerin kılık ve kıyafetleri aynı” Osmanlı Sultanlarının” kıyafetlerine benzemeleri de geleneklerinin en önemli unsurlarındanmış…Her yıl düzenlenen bu törenlerde köy baştan aşağı “ay yıldızlı Türk Bayrakları” ile donatılıyormuş. Bunları okudukça inanın imrendim. Hele hele güzel yurdumun son yıllarımızda yaşadığı talihsizlikleri, bin yıldır birlikte yaşadığımız bu mozaik kültürü ayrıştırmaya çalışan zihniyetleri düşündükçe İtalya’daki Türk Köyünün varlığını hissetmek, göğsümü kabartıp gururlandırdığı gibi, ruhumda ayazları da birlikte getirdi…KEŞKE, diye bir sözcük dudaklarımda bir fısıltı olarak tutsak kaldı… Bu düşüncelerden sonra hem gözlerimin nemlenmesine,hem de sesimin titremesine engel olamamıştım, binlerce şehit aklıma düşünce, bu nasıl mümkün olabilir diki? 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!.. (-Bu yazımın Belçika’daki Türkler ve Asya’daki Türklerle ilgili yazı dizisini, önümüzdeki günlerde yayınlayacağım-) Emine PİŞİREN/Edremit-Akçay 30.Ağustos.2010 Not: Yazıma esin olan Milliyet/ Hürriyet Com sitelerine ve resimlerini alıntı yaptığım aşağıdaki adrese sonsuz teşekkürler. http://www.skyscrapercity.com/showthread.php?t=428328
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |