Hayaller olmasaydı, umutlar dünde kalırdı. - Dolmuş atasözü |
|
||||||||||
|
Türkiye TV’lerinde oynatılan sözde “Gençlik dizileri”, aslında sistemli olarak, gençliği hedeflemekte ve onları dejenerasyona uğratmayı amaçlamaktadır. Bu tür dizi yapımcılarının kimileri, her ne kadar özünde, reting yapıyor gerekçesiyle gençlik dizilerini, dar bir ortamda çevirip, az bir masrafla fahiş kârlar sağlamak istiyor olsalar da, işin öteki yüzü; toplumumuzu, sorumsuzca bozmayı amaçlayan bir politika yürütüyorlar. Kimileri de, dinden ve türbandan kurtaralım da, gençliği, her ne kılığa sokarsak sokalım, yeter ki türbana özenmesinler, diye “derin”den bir başka karşı dalga yaratmak istiyorlar; ancak bu dalga, gençliğin başına bir tsunamiye dönüşüp, onları toplumsal bozguna uğratıyor. Bu tahribat, kontrol altına alınmazsa, (yerine yenisini koymadan, statükocu) sistemin de başını yiyebilir. TC, sürekli Batının özünden çok, kabuğunu, görünümünü taklit etmektedir; ama bilmezler mi ki, Avrupalı gençliğinin bilinç düzeyi, kendi ayakları üzerinde durabilir, kendi kendine yetebilir bir kültür ortamında yetiştirilmesiyle sağlanmıştır. Bu düzey, genel bir kazanımdır ve neredeyse her Avrupalı genç, özgür ve demokratik bir ortamda, her konuda belirli bir bilgi düzeyine ulaşabilmiştir. (ve bizde bu yoktur.). Onlarda da “köprü altı çocukları” misali toplum tortuları vardır; sistemin kontrolünden kaçmış, sistemin olanaklarına sırt çevirip tepkisel radikalleşen (metalcı vb.) gençlik katmanları olmaktadır. Hiçbir toplum yüzde yüz mükemmel olamıyor ne yazık ki... Hangi gençlik dizisini izlerseniz, görünen odur ki; hepsi de güya okul ortamında çekilmiş; ancak içinde ders çalışma hevesi aşılamak ve okumanın getirisini gösterir bir gelecek teması olmayan dizilerdir. Kim kime, dum duma bir başıboş ilişkiler yumağı tahribatındaki gençler, aşk-meşkten başka bir uğraşıları yokmuş gibi bir okul yaşantısı sergiliyorlar ve topluma, ailelere ve özellikle geleceğimiz diye umut bağladığımız gençliğe böyle sorumsuzca sunuluyor okul yaşamı. Ne, (yok olasıca) RTÜK denetimi var (perde gerisinde belki teşvikleri bile oluyordur), ne de icraat makamının uyarıları; ne sivil toplumcu vr eğitimci örgütlerin tepkisi görülmüyor veya var da bizce duyulmuyor. Bu kadar sorumsuzluğun yaşandığı (dizileriyle ünlü Brezilya’yı bilemem ama) bizden başka bir yer var mı dünyada acaba?! Her toplum (hele bizim gibi toplumlar), toplumsal zihniyet değişimi aşamasında, geçiş süreçlerini yaşarken (örneğin feodaliteden kapitalizme geçişleri) sancılı olmaktadır… Bu sürecin, değişim, dönüşüm cenderesine ilk kapılanlar, (bilinçli olanları hariç) toplumsal kurbanlar olabilmektedir. Ta ki, toplumsal dinamikler veya rejim rayına oturuncaya kadar tahribatlar yaşanacaktır. İşte tam bu aşamada, bu tahribatları en aza indirebilmek için, ailelere, aydınlara, sivil toplum kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir. Belediyeler, sivil toplum ve gençlik örgütleri, dernekler ve tiyatro grupları, toplumbilimcilerden de ayrdım alarak ve onları yanlarına katarak, bu tür tahripkâr amaçlı ya da gençliği, çıkarlarına kurban etmek isteyen bu amaçlı “gençlik dizileri” yapımcılarının bu heveslerini kursaklarında bırakacak duyarlılıklar örgütlemeli ve toplumumuzu hedefleyen bu tür “derin” politikaları boşa çıkarmanın mücadelesini vermelidirler. Herkes kendi cephesinden konuya duyarlı ve eleştirel olmak zorundadır; yoksa ahlaken batması mukadder olmuş bu gemide hepimiz bir şekilde zarar göreceğiz. Bir de belediyelerimiz, kentin çehresini güzelleştirmek adına, halka ve aile ortamına hizmet sunabilmek adına yaptıkları o güzelim parkları da bir zahmet denetlesinler; bu parkların kimlere mekân olduğunu kendi gözleriyle bir görsünler. Aile parkları (özellikle geceleri), Bally’cilerin işgalinde oluyor; şimdi de çakmak gazı tüplerini çekenler de çıkmış ortaya, bundan ölenler bile olmuş. Hem o çocuklara yazık, hem (ailelerin gezilmesinden mahrum kaldığı) o güzelim parklara ve harcanan onca emeğe yazıktır. Belediye zabıtaları ( ve gerekirse Emniyet ve Hastaneler ile işbirliği yapılıp), bu çocukları, tedavi, rehabilitasyon vb. yollarla topluma kazandırılmaları sağlanmalıdır. Bu çocuklarının sayısının artması, öncelikle Emniyet Teşkilatının suçudur; onları, sahipsiz bırakarak yardım eli uzatmamakta öncelikle Belediyenin suçudur; onları topluma kazandırmayı düşünmemek ise hepimizin suçudur. Onların sorunlarına el atmakla, onları kurtarmakla kalınmayacak; o çocuklara, yeni bağımlı kurbanlarının eklenmesi de önlemiş olunacaktır. Gençlerimize sahip çıkalım; özgürlüğün, (tabiri caizse) ipi koparmak anlamına gelmediğinin ayırtına varmalıdırlar. Kişisel ahlakın bir ucu da toplumsal olmak zorunda; çünkü her birey toplumdan bir parçadır. Birey, topluma ters gittiğinde, toplum da o bireyi dışlayacaktır... İşte, sorun/lar da buradan başlıyor... Bunun için gençlerimiz, toplumsal dinamikleri, aile ortamlarını göz önünde tutarak ve gerekirse kendi aleyhlerine bile olsa toplumsal yanlışları sorgulayarak, toplum içinde bir uyumluluk ve uygunluk ortamlarını yaratmalıdırlar. Kendilerine bir çeki düzen vermeliler. Her şeyin aşırısı zarardır. Yaşamımızdaki etkileşimler, bizleri, toplumdan dışlayacak şekilde değil, karşılıklı kaynaşmaya ve kabullenmeye doğru, bizi, zamana ve mekâna uyarak toplumumuzla birlikte dönüştürebilmelidir. Hiçbir şey için henüz geç değildir. M.Nazım Güler- 24.09.2010 ÇÖPTEKİ ÇOCUKLAR Karıştır çöpleri çocuk!. Burjuvazinin kırıntılarıdır ki; Senin gözüne ender görülen.. Ara.. belki düşlediğin var; Çöplüğün en pasaklı yerinde Belki bulursun gözüm.. Kırılsın elim, çıksın gözlerim; Unutsam eğer ki seni… Savaşırken halkım için Özellikle anımsarım; Karıştırdığını çöpleri çocuk! Geleceği çöplüklere terk edilen Yarının büyükleri siz; Sahipsiz sanmayın, boyun büküp.. Yarın ne olacağım diye; Üzülmeyin cancağızınızı kaygılanıp… Siz, gönlümüzün derinliklerinde; Mücadelemizle ışıldarsınız.. Siz,belleğimizde hep varsınız!.. Bakmayın, kenara atılmış birer cansınız.. Siz, yarınımızın büyükleri, Unutulmadınız, gönlümüzde sultansınız… “İlerlemek” savaşımızın yüce parçası, Çöpteki filizler! Gelecek sizin içindir!... Unutulmadınız siz varsınız Halkımla-bir yaşayacaksınız. M.Nazım Güler http://www.mnazim.com/showthread.php?tid=768
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |