Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
“Yabanıl topraklarda uzun süre at koşturan insan bir kent arzular. “ Italo Calvino Atilla Doğru’nun yazdığı “Hayat Yolunda Az Gittim Uz Gidiyorum” kitabını elime alınca bir çırpıda okudum. 2010 basımlı Cinius Yayınlarından çıkan kitap, 224 sayfa. Akıcı sürükleyici, serüven dolu bir gezi anı kitabı. Sanki kitabı okumuyorsunuz. Atilla Doğru ile içten bir muhabbettesiniz. Size yaşadıklarını gezip gördüklerini, yediklerini içtiklerini, kendini ve hayatı anlatıyor. Esasında bunları size yaşatıyor; öykünün dışında değil, içindesiniz. Sayfaları çevirdikçe sizi de hayat yoluna dahil ediyor, yoldan ayrılamıyorsunuz. Anlatım oldukça duru ve yalın. Üslup mükemmel. Okudukça hiç de yorulmuyorsunuz. Sadece bunlar değil: kitap bizi tarihin arkeolojinin, felsefenin coğrafyanın o bilinmeyen girdaplarından kurtarıyor. Kitabın yazarı önsöz’ün hemen ardından, öncelikle hayatı sorguluyor: “Hayatı kendisi için yaşamalı insan diye düşünürüm.” oluyor ilk cümlesi. Ve devam ediyor; “Yaşama tutunmak için başkasını mutlu etmekten çok kendini mutlu etme yolları bulmalı insan.” diyor. Batı toplumunu bizlerin çok bencil bulduğumuzu oysa onların sivil toplum kuruluşlarına üye olduklarını, kuruluşların da toplumun gelişmesine büyük katkı sunduğunu ifade ediyor. Daha sonra askerlik anıları yer almış; bizim toplumda askerlik anıları hiç bitmez, hep anlatılır durur. Bir arkadaşınızdan askerlik anılarını, hem de aynı anıyı defalarca dinleyebilirsiniz. Bizi askerlik anılarından mahrum bırakmamış Atilla Doğru. Askerlik anılarında, bizi Eğridir’de gölün kenarında gezdiriyor adeta. 1993 yılında sekiz ay boyunca Yedeksubay olarak görev yaptığı Cizre’yi, Mardin’i Şırnak’ı Beytüşşebap’ı adım adım dolaşıyor. Terörün en yoğun olduğu o dönem, yazarın kalemin tekrar canlanıyor. Terhis olduktan sonra öğretmenlik günleri başlıyor; ataması Giresun’a yapılır. Merkeze yakın bir bakkalsız bir köyde öğretmenlik yapar. Daha sonra Giresun merkeze tarih öğretmeni olarak atanır. Sonra Hatay İskenderun da davam eder, yazarımızın yolu. Yağmur ve buluttan güneşe, Karadeniz’den Akdeniz’e gelmiştir. İskenderun’da bir Anadolu Lisesinde dört yıl görev yapar. Bu günleri çok güzel geçmiştir. “Her öğretmen böyle bir ortamda görev yapma şansı bulsa keşke” der kendi kendine, bu okulda görev yaparken. Özel bir kolejden Anadolu Lisesine çevrilmiş bir okuldur. Öğrencilerin okumaya istekli ve cin gibi olduğunu belirtir. İskenderun’a anlatmaya devam ediyor kitabında yazar: “Hatay, İskenderun çevreleri okuma yazma oranı çok yüksek yerler. Aileler eğitime müthiş kaynak ayırıyorlar. Bu anlamda ülkemizin yüzünü ağırtan bir yöredir orası. Sosyal hayat canlıdır. Çalışmasını da bilirler, eğlenmesini de. Geliri, giderinden fazladır o yörenin. Ülke ekonomisine epey katkı yapar. Irak’a uygulanan ambargo İskenderun Limanının işlerini düşürmüş. Nakliyecilik çok önemli bir geçim kapısıyken, yine ambargo yüzünden o iş de durmuş.” Irak savaşının ekonomimizi olumsuz etkilerini anlatıyor yazar bu bölümde, sonra İskenderunlu’yu anlatmaya devam ediyor: “Sıcak insanlar, sıcak tatlılar, sıcak günler. Tahminden öte bir sıcaklık oluyor. Künefeyi orada tattım ilk defa. Altı peynirli üstü kadayıf, sıcak şerbetli tatlı. İlk defasında bir çataldan fazla alamadığım bu tatlının sonradan müptelası oldum. Soğuk meze türleri arasında humusu başta saymak gerek. Et ağırlıklı beslenir insanlar. Lüks araçlar, modern evler, çok çeşitli banka şubeleri, eğlence mekanları göze çarpar İskenderun’da. 1918’den sonra, 20 yıl Fransız kontrolünde kaldığını nüfus dokusunun bozulmadığını belirtiyor. Etnik kökenleri farklı Hıristiyan nüfusun olduğunu kiliselerin varlığından sözediyor. Sonra anılarını şöyle sürdürüyor: “ Yöre halkında dışa dönük bir zihniyet hakimdir. Tutucu değil. Yeniliğe açıktır. Memlekette sıkça vurgulanan farklılıklara hoşgörü çağrısı bu yörede karşılık bulmuştur. İskenderun’un sahili İzmir’i andırır. Düzgün, yürüme yollarına ve çay içme yerlerine sahiptir.” “Dört mevsim güneşin görüldüğü yörede yaşayan insanlarda pek iç kesimlerin arabesk ruh hali görülmez. Ehlikeyf olduklarını söylemek mümkündür. İskenderun’a yakın Karaağaç ve Arsuz, denize girilebilen sayfiye yerleridir. Ayrıca, Arsuz’a kadar olan yaklaşık otuz kilometrelik yol boyunca birçok tatil sitesi vardır. Güneş demişken meşhur yarıkkaya rüzgarından da bahsetmek gerek. Yılın belli döneminde çok şiddetli eser. Maddi hasarlara yol açar.” İskenderun’dan Hatay’a gitmek için Amanos Dağların’nı aşmak gerek. Belen Geçidi’nden aşılır bu dağlar. Geçidin bitiminde Amik Oovası serilir önünüze.” Buradan sonra yazar Antakya’yı, Harbiye’yi, Soğukoluk’u anlatıyor. Öğretmenlik yaptığı okulu anlatır: “ Okul, İskenderun girişinde, demir- çelik işletmelerine yakındı. Servislerle gelir öğrenci ve öğretmenler. Öğrenciler aynı zamanda dershanelere giderler. 20’den fazla dershane olduğunu hatırlarım. Öğrencide heves, hedef olunca, öğretmenin pasif kalması mümkün mü? Çok geliştirdim kendimi. Özellikle branşımızda tabi. . Elbette her okul ortamında yaşanabilecek sıkıntılar olmakla birlikte, emeğinizin karşılığını görmeniz bu sıkıntılarını unutturdu. Öyle çok disiplin sorunu da olmazdı. Mezunlar genelde bir üniversiteye yerleşirdi. “ Yazar okulda geçen anılarını uzun uzun anlatıyor kitabın bu bölümünde ve şu cümleyle bağlıyor sözlerini:” İşte bu okulda şunu fark ettim: eğitim sadece öğretmene veya öğrenciye veya veliye bağlı bir süreç değildir. Üçünün uyumuyla başarı sağlanıyor. Doğrusu da olması gereken budur. Veli, çocuğu için hedef koymuş. Onu takip ediyor. Veli toplantıları kaçırmıyor. Notlarını takip ediyor. Ders biraz kaynasa öğrenci bundan rahatsız oluyor,’ Hocam konuya dönsek’ diyor. 3 veya 4 geçer not ama çocuğu da veliyi de tatmin etmiyor. Ev kiraları pahalıdır, İstanbul’u aratmaz. Bir de yıllık kira bedeli peşin istenir ki, bu da ayrı bir sıkıntıdır kiracı için. İnsanlar. araçlar durduğunda binmek için kimse acele etmez. Bir zahmet yürürler sanki. Şehir düz alana kurulduğundan bisiklet ve motosiklet kullanımı yaygındır. Bir aileyi bisiklete sığmış giderken görmek çok sıradan görüntüdür. Veya kasalarca sebzeyi üç tekerlekli araca yüklemiş götüren canbaz şoförler az değildir. “ Ailesini, yetişme tarzını ve kardeşlerini doğup büyüdüğü yöreyi anlatıyor. İnsan hayatında yolculuklar hele günümüzde çok yer aldığından olsa gerek; yolculuklar seyahatler geniş geniş anlatılıyor kitap da. Yolculuk pek çok ülkede geçiyor, bunlardan bazıları şunlar: Amerika, Mısır, Prag, Almanya, Çin, Japonya, Tayland ve Dubai… Atilla Doğru, New York’ta Boston’da karşılaştığı kitabevlerini Türkiye’dekilerle kıyasladık tan şöyle yazıyor:” Yerlerde halıfleks tarzı sergiler var, oturduğu yerden de kitap inceleyebilirsin. Reyon aralarında oturacak koltuk ve sandalyeler de mevcut.” Peki bu Amerikalılar Türkler hakkında ne düşünürler: “ Türk deyince adamların beyninde çağrışım yapan kelimeler; Arap, Afganistan, uyuşturucu, İran, Irak. Maalesef böyle.” Mısır da neler yaşamış, neler görmüş yazarımız, “ Bir Mısırlı Arap gelip çat pat İngilizcesiyle selam verdi, nerden geldiğimi sordu. İstanbul’dan geldiğimi söylediğimde öyle mutlu oldu ki sarılıp kucaklaştık. Sen Müslüman ben Müslüman, ben Türkleri çok severim gibi muhabbetin ardından elimden fotoğraf makinesini aldı. Ben piramit arkamda veya yanımda kalacak şekilde pozlar verirken o da fotoğrafımı çekmeye başladı.” Çok ilginç bilgiler de ediniyoruz: Çin’de kızlar, evlenebilmeleri için, erkek arkadaşının ailesine ortalama 1000 euro para ödemeleri gerekiyormuş. Bir gezi kitabı değil, hayat kitabı. Ben çok şey öğrendim… Kemal Düz İskenderun; 20.12.2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |