'An'
An gelir elde bir çiçek.
An gelir bir keleş.
An olur eller tanrıya yakarır.
An olur dilenir.
"Yazmak, aslında var olmayan sorunlara çözümler bulma sanatıdır." - Franz Kafka"
"Yazmak, aslında var olmayan sorunlara çözümler bulma sanatıdır." - Franz Kafka"
An gelir elde bir çiçek.
An gelir bir keleş.
An olur eller tanrıya yakarır.
An olur dilenir.
Yaşam, gergefine işlediği manaları önce kendi teyelleyip toparlayan sonra yine kendi söken bir garip masallar silsilesi… Yaşam, kınında muamma taşıyan şeffaf sancı…
sonbahar günleri birbirini kovalar fakat bana gelince bir orduya dönüşüp savaş açıyorlar
Yapılan işe kılıf uydurmak ve harcama egosunu tatmin etmek için harcamaları bol keseden yapmak yönetici olmayı icabettirir.
Karnı tok olan, herkesi tok sanır, Karnı aç olanda, ekmek yok sanır.....
Hacı Ragıp’ın bahçe duvarından kocaman ağacın dallarının yarısı sokağa sarkardı. O her zaman evin alt katındaki küçücük odada yaşar, pencerenin demir parmaklığı arasından sürekli sokağı gözetlerdi. Dünya ile fazla derdi yoktu. Ama çocuklar eriğin dallarına uzanmayacaktı. Onun tabiriyle “ sokağın piçleri.” Hiç rahat durmazlar dı ki…
Sen minnacık bir şeydin. Küçücük çıtı pıtı… Konuşmaya başladığımızda boyundan büyük laflar kuşanmış olurdun. Ama çok sevimliydin. Bende bir civcivi okşamaya duyulan o içsel tepkiyi tetikleyen bir yanın vardı.
Bunları neden mi istiyorum…
Bir çocuğun kendi sessizliğinde büyük olmayı öğrenmesi ve büyüdüğünde yalnızlığı oynaması kadar anlaşılmaz bir durumu anlatabilmekti belki de...
Hayat, her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir
Yıkılan umutların tekrar yeşeriyor, her şey güzel olacak diyorum her şey içimden...
Her yerde ve her şeydeydi yokluğun. En çokta iç cebimdeydi. Çıkarıp kokladım. Gelincik tarlalarından dokundun saçlarıma. Ayçiçeklerinin sana bakan yüzüne açtım gözlerimi. Ülkenin taşından ve toprağından diktiğin perdemi yüzüme araladın.
Yine aynı başlangıç cümleleri dökülüyor dilimden. Yine nasıl başlayacağımı bilmiyorum ve yine soruyorum “nereden başlamalıyım?”. Her başlangıç neden bu kadar zor olur ki?
İçleri geçmiş onların. Ruh kavramını unutmuşlar. Hayatın hiç bir anından zevk alamayan ölümün onu almasını bekleyen zavallılar!
Seninle ne zamandır görüşemedik. Ay, yüzünü gören cennetlik ayol. Sıcak sohbetlerini özledim vallahi. Kütüphane bahçesine gelsene akşamları, laflarız işte ne güzel…”
Gerçeğin peşinden koşmaya başladığımız bu zaman diliminden itibaren, yaşam bizim kendi hissettiğimiz, düşündüğümüz ve hayaller kurduğumuz bir mevkie dönüşmüştür. Daha fazla olmasını istediğimiz gibi davranmışızdır. Hayatın gerek ve gereçleri toplumsal bir yaşam biçiminde geliştikçe ve hatta ilerledikçe teknoloji kendi yaşam alanımıza girerek düşündüğümüz, istediğimiz, hayal ettiğimiz ve peşinden
Hayvan sevmeyen insan sevemez diye bir söz vardır. Ancak hayvan sevmek adına, hayvanlara eziyet çektirmiyormuyuz acaba ? Empati denilen olguyu hayvan sevgisi için neden kullanmıyoruz ? İşte bu düşünceler ışığinda, farklı bir bakış açısı ile, hayvan sevgisini irdelemeye çalıştım
İnsan her zaman görmek istediğini taşır sahnesine.Bu sahnede kendine figüran rolü bile vermez ve başlar tüm hünerleriyle bu oyunu sergilemeye.Bazen tıka basa dolu seyirciye oynarken bazen de bir tek yalnızlığına oynar ama yalnızlığından aldığı alkış tıka basa dolu salondan aldıgı alkıstan daha buyuktur her zaman.
Bütün bu, bana artık anlamsız gelen soruların ve cevaplarının açıklamaya yetmediği, bunların çok üstünde bir durum var. 11 ocağa daha, ateş düştü. Ve, daha kaç ocak yanacak?
İçime dönerek soruyorum; "Nereye aitsin"
Bu soru sırf marjinal kalınsın diye "Hiçliğe aidim" gibi basit bir cevapla geçiştirilemeyecek kadar ciddiye alınmalıdır.
Doğadaki her şeyin "aidetliği" mevcuttur.
Her insan da, bir başka "iç"liğe aittir.