Üşüyorum Sen Üşüyorsun Ankara Üşüyor
Aziziye camiinde bir sela veriliyor. Aklıma ölümüm geliyor. Ölüm sensizlikten daha sıcak geliyor.
"Her yazar, aslında, okuyucunun 'Bu da mı yazar oldu şimdi?' diyeceği o an için yaşar." — Franz Kafka (kurgusal alıntı)"
"Her yazar, aslında, okuyucunun 'Bu da mı yazar oldu şimdi?' diyeceği o an için yaşar." — Franz Kafka (kurgusal alıntı)"
Aziziye camiinde bir sela veriliyor. Aklıma ölümüm geliyor. Ölüm sensizlikten daha sıcak geliyor.
O kadar uzaktı,
yüzüne yayılan sıcak tebessümü, gözümün önünde olmasına rağmen o kadar uzaktı.
Şair hani bir dizesinde -"Seni çok özledim gerisini mecalim yok anlatmaya.." demiş ya, benim durumumda aynen öyle bir durumdu.
Bana çok uzak, gerisini mecalim yok anlatmaya...
Erguvanlar, rengiyle devrana seni anlatacak. Güvercin gerdanlığı demlerde çaylar ayrı bir hazla yudumlanacak. Semaverim, demliğim ve tespihim benimle birlik yollarına bakacak. Hüthütler, güvercinler kumrular gelişini muştulayacak. İklimimde gelişin bayram olacak…
Dünya mıydı bu kadar küçülen yoksa bu koca şehir miydi anlayamadım. İnanamıyordum, günlerdir aradığım adam buradaydı. Benim olduğum yerde.
Telaşıma korkularım eklenmeye başladı. kalkmalıydım hemen harekete geçmeliydim en iyisi bu.
Açtım, arayan sesi tanıdım. Sebil’di. Annem arayanın o olduğunu anlar anlamaz çıkıp gitti
Aşk ve umutla dolu bir kalbin, sevdiğine kavuşma hayallerini anlatan duygusal bir metin. Rüzgarlı sokaklarda attığı her adımda, iş çıkışlarında, izin günlerinde sevdiğini düşünen bir kalbin özlemini ve bekleyişini şiirsel bir dille aktarıyor.
Güneş, alacakaranlığını bırakıp gitmişti. Mars, yüzünün yarısını saklayan Ay’ın peşine düşmüştü. Bu zamanlarda, hep böyle yapar, Ay’a iyice yaklaşırdı. İkisi de göz kırptı, bu garip kuşlara. Onlar da gülerek selamladılar, bu kadim, vuslatsız aşıkları.
Bir babayiğit ki, ama ne babayiğit: Bir sekseni geçen boyu, oldukça kaslı vücudu, güçlü kolları, anadan sürmeli gözleri.. tam bir Anadolu delikanlısı.
Köylü çocuğuydu ama kendi köyünde pek eğlenmez, gezerdi. Bazen yürüyerek giderdi, bazen atla giderdi. Başka köylere giderdi, kasabalara giderdi, şehirlere giderdi. Gittiği yerlerde, yolun
Ruh ikizim" dedi adam içinden, Ruhumun yarısını aldın gidiyorsun işte. Ruh ikizim dedi içinden kadın, Ruhumun yarısını sende bırakıp gidiyorum. İkisi de kendi hayatlarında yol alırken, farkındaydılar hiçbir şey eskisi gibi olamayacak hayatlarında.
yol uzun zahiride kısalmaz sen varken
saat gece yarısı semam kalkma sen daha çok erken
Göz meftun tutkundur dil.
Yâr dudağı karanfil.
Bir renk ki efil efil.
Yürek ona sel sebil.
Hep başkalarının hikayesini okursunuz. Peki ya bir gün, okuduğunuz hikayenin kendi hikayeniz olduğunu anlarsanız sonunu okur musunuz ? Ya da sonu tekrar yazmak için mi uğraşırsınız ? İşte bu böyle bir hikaye.
Hava kararıyor. Işıklar daha yanmadı...Yandaki yazlık konağın pencereleri bomboş, perdesiz, çiçeksiz...... Su sesleri kesilir gibi oluyor. Yakacık tepelerinde gecikmiş yolcular iç geçiriyorlar. Umutla bekliyorlar. Kuşlar yorgun argın yuvalarına dönüyor. Sayfalar çevriliyor. Manastırın ürperti veren hazin çan sesleri, belli belirsiz, Süreyya Plajının yalı kalıntılarına doğru yankılanıyor... Su kulesi öylecene
Sen sevdiğin birinin sesini unutmak nedir, bilir misin? Hayallerinde, rüyalarında bile bir daha onun sesini duyamamak...
Uzat dudaklarını dedi gökyüzünü
Uzat ki sana sivastan öpücükler gelsin
Damla damla
Dudak büküp sırt dönmelerin olurdu dargınlığı oynarken. Sonra aynada bir çift göz belirirdi.
Unutmuşsun gibi, orada öylece bana bakardı. Karanlığa yaklaştıkça irileşiyor gözbebeklerin. Derinliğine çekiliyor, giderek ufalıyor yansımam. Tutup gazete geriyorum araya küçüldüğümü sanarak. Altta kalır mısın hiç. Elin tarağa uzanıyor, bakışların ise saçlarına doğru kayıveriyor