Sen Varken Ben Yok Olamamya
Aç kalbinin kapılarını ardına kadar ve al beni içeri, sonra sıkı sıkı kapat kalbinin kapılarını ve kilit üstüne kilit vurup, pencereleri kapatıp, perdeleri örtüp sar beni sevginle.
"Bugün 10 Ekim 2025, saat 20:02. Neredeyse her şey mümkün. Özellikle de saçma olanaklar." – Douglas Adams"
"Bugün 10 Ekim 2025, saat 20:02. Neredeyse her şey mümkün. Özellikle de saçma olanaklar." – Douglas Adams"
Aç kalbinin kapılarını ardına kadar ve al beni içeri, sonra sıkı sıkı kapat kalbinin kapılarını ve kilit üstüne kilit vurup, pencereleri kapatıp, perdeleri örtüp sar beni sevginle.
Bir bahar günüydü.
Bir gün önceden telefon etmiş, ısrarla, yalvarırcasına söylemişti.
\--Yarın bütün gününü bana ayır lütfen..!
\--Tamam, dedim
Gölün sakin dalgaları kıyıdaki çakılların üzerinde sessizce dağılırken,güneşin ilk ışıklarıda etrafı aydınlatmıya başlamıştı.
Gözlerimi açıyorum. Sonra üzerimdeki çarşafı atıyorum, sonra kolumdaki hortumu hızla çekip çıkarıyorum… Kalkmak istiyorum ama yok, yapamıyorum. Etrafıma bakıyorum. Birileri yemek yiyor. İçerisi sıcak, havasız. Bu hastaneler neden hep aynı kokar. Bayılacağım şimdi diyorum kendime.
Güneş içeride.
Güneş doğmuş demek.
Kıyametin kopmadığı
Dostum...
Yabancı bir gezegendeki tuhaf canlılarız biz. Evren’i sizin gibi gezip göremiyorsak, daha kendi içimizdeki dünyayı bile keşfedememiş olmamızdandır, derim onlara.
Bu size yazdığım ikinci mektuptu aslında, lakin ne size vermeye hazırdı yüreğim.
Ne de muhtemel reddinize…
Ask bana hep yalnizlikla geldi bu hayatta..Diger zamanlarda sadece tek basimaydim..
Bilmiyorum sıcaklığını, hissetmedim hiç şimdiye kadar. İsteyerek reddettim, sıcaklığını hissetmeyi. Korktum sanırım, alışırım da hep isterim yakınlarımda olmanı diye, belki de. Sende ne çok şeyi sevdim aslında ve ne çok şeyden nefret ettim sende...
Aşk, âşıkları hatırlatır, dile düşmüş âşıkları, masallara konu olmuş âşıkları. Aşk mecnunu hatırlatır. Aşkından “şaşkın” halde gezen Mecnunu…
Sevgi, sevgiliyi hatırlatır. Sevdalıyı, sevmesini bilen sevdalıları. Sevgi, Leyla’yı hatırlatır. Sevmesini bilen, ama hep sessiz kalan Leyla’yı…
Gün Dağı’ndan gelen nehir aşkın nehri, Doğanur nehrin ışığı oldu. O nehirden su içenler bir daha asla sahte aşkın susuzluğuna kanmadılar.
Ferhat her zaman ki yaptığına nokta koymak istiyordu. Bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Bir çaresi olmalıydı. Ya odunları kırarken kulağına gelen seslere aldırmayacak veya artık ağaçlara fısıldamayı kesecekti. Ferhat ağaçlara fısıldamayı biliyordu. Yapması gereken ağacın içinden kendi içine görünmez bir ışığın nurun aktığını düşünmekti.
Adam yemeğini bitiren biri gibi geçmişini dudağına götürüp son kez sildi. Ve masanın üzerine bırakıp yeni bir ilke doğru ilerledi. Kadın, geleceğini serdi önüne. Hayatının en güzel yemeğini tatmak üzere önündeki ordövrü kenara itti. Adam, bir insanın kaderine yaklaşması gibi yaklaştı.
Gunes piril piril, var gucuyle yakiyor disariyi. Bembeyaz kumsala cikan salonun kapilari ardina kadar acik.Incecik perdeler, ilik sakin bir ruzgarla kah iceriye kah disariya saliniyor, misk kokularini tasiyorlar iceriye, belli belirsiz duyumsuyorum..
Şermin Yaşar