Kelle Avcıları
En kısa ve yazarken en çok keyif aldığım yazım olma özelliğinden başka bir özellik daha; içinde kadın yok...
"Yazmak, tuvaleti bulmak gibidir: Ne kadar çok ararsan, o kadar zor bulursun." – Franz Kafka"
"Yazmak, tuvaleti bulmak gibidir: Ne kadar çok ararsan, o kadar zor bulursun." – Franz Kafka"
En kısa ve yazarken en çok keyif aldığım yazım olma özelliğinden başka bir özellik daha; içinde kadın yok...
Bu konuşmanın sonrasında bana üzümlü kurabiye ikram ettiğini ve bir zamanlar yaptığı nefis kurabiyeleri anlattığını hatırlıyorum. Kendi yaşamı ile ilgili bir şeyler anlatırken birden sıradan konulara geçivermesindeki ustalık beni şaşırtıyordu.
Yüzünde geçmiş günlerin izleri, buruş buruş bir alın. Saç diplerindeki beyazlıklar yaşanmış yılların nişanesi gibi. Sizi duymakta zorlandığı kulağını eli ile desteklemesinden belli...
Karakeçilerin, balıklarla komşuluk ettiği, yarısı göçmen yarısı Yörük ama aynı coğrafyaya ekilmiş insanların harman olduğu küçük bir kıyı köyünde yaşıyorum. Daha doğrusu yazıyorum. Gün yirmi dört saat, tek uğraşım okumak ve yazı yazmak
Di’li geçmiş bir zaman olarak kalacak şimdi her şey. Bırakmaya söz verdiğiniz tütünün dumanını andıran bir duman olarak kalacak. Her hatırladığımızda yüzümüzde bir gülümseme ve sonrası yaşanacak birkaç damla gözyaşı belki de. Her duyduğumuz Fransızca şarkı, boğazımıza düğüm üzerine düğüm atarken, o düğümler arasından akan bembeyaz rakının tadı
Çok kısa boylu-belki bu, onu doktor olmaya itmişti-, kalın çerçeveli gözlüklü-belki hastasıyla göz teması sırasında hissettiklerini gizlemesi içindi-, büyük bir titizlikle düzenlenmiş odası-tüm dağınık yaşayan delilere ne kadar 'akıllı' bir birey olduğunu dolayısıyla onların yaşamını da düzenleyebileceğini göstermek içindi- olan bir laborant vardı karşımda. Ha unutmadan başlangıçta onu
Karanlığımın dibinde şiirlerimi buluyorum; sahte şiirlerimi. Alıp onları boşluğa savuruyorum. Sahte olduklarını hissettirircesine madeni bir sesle yere düşüyorlar.
Korktum. Gözlerinin içinde, eski günlerimizin pırıl pırıl neşesine duyduğu özlemi görmekten korktum. Geç saatlere kadar oturup lafladığımız gecelere, “ yatalım artık, ” diyerek onu zorla odasına gönderişlerime, tam uykuya dalacağım sırada kapımı açıp “uyudun mu, bak aklıma ne geldi, “ deyip, yeniden başlattığı bitmek bilmeyen konuşmalarımıza, kahkahalarımıza ve
Uzun parmakları salkım söğüt gibi dizlerinin üzerine koyduğu bileklerinden sarkıyordu. Elleri yılgın yılgın uzanıyordu boşlukta.Uzun uzun ellerini seyretti Delav
ve sessizliği bozan yine Segıra oldu.
Kızgın tuğlaların yorganın altında mı; görünmüyor? Soğudu da yine değiştirmeyi mi unuttular, nine? ‘Savsaklar!’ dediğini onlara söylemem, sen de odana girdiğimi söyleme. Gelmem hoşuna gidiyor, biliyorum. Kızarlarsa kızsınlar her gece gizlice geleceğim. Hiç konuşmuyorsun bu gece.
Benim sokağıma ulaşabilmek için içi ten dolu araçlara gerek duymazsınız.Bizim sokağın hikayesine ulaşabilmek için; karanlığın otomatik bir lambayla kaybolduğu apartman merdivenlerini, boş arsaları, korna çığlıklarını, yürüyen çanta ve kitapları, başıboş müzikleri, tuşlanarak gönderilen sevgi sözcüklerini itina ile geride bırakmalısınız.
Yaşama çok şey katıyorlardı. Hoş kokulu su köpürerek burgaçlandı. Anayoldaki çığırtkanın ezgili sesi güçlenip ses yalıtımını aşmayı başarmasın mı : ‘Muslukçu!.. Muslukçu!’ İşte bu da olanaksızdı. Olanaksızdı. Olanaksızdı...
Küçük kızı yıllardır izliyordum ,bu hikayenin baş kahramanı olmayı çoktan haketmişti. Vazgeçilmişliğin ve unutulmuşluğun eşiğinde küçük bir yürek... Duygu sömürüsünden uzak , çocukça bir bakış açısıyla depresyona sığınan annesine sıraladığı kelime oyunları... Ezberbozan çocukluk hallerinizi bir de bu küçük kızın sözcüklerinden dinlemeye ne dersiniz?
anlamsız savaşlarımız anlamsız barışlarımız
hükmü olmayan direnişlerimiz
inaatlarımız var
mutluluk nedir diye sorgulamak istedigimizde ise
kısa ve net cevap mutluyum hacı ya oluyor
Gözün baktığı yerlerin, kişilerin ardında neler yatar? Düz, sıradan insanların hikayeleri de vardır. Bakmak değil görmek gerekir çoğu zaman.