Bir Öykü
Yeni bir öykü ha... Uzun zamandan sonra... Eh... Yazmaya başlayayim bakalım...
İşte bu kadar.
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Yeni bir öykü ha... Uzun zamandan sonra... Eh... Yazmaya başlayayim bakalım...
İşte bu kadar.
Ücret ne demek? Neyin ücreti bu? Bana ücret mi teklif ediyorsun?
Evet, dedi, sana ücret teklif ediyorum. Paracıklar. Paracıklarını alacaksın ve mutlu olacaksın. Nesi var bunun? Üzerinde düşünmemelisin. Düşünemeden yapmayı istemez misin? Bir kez olsun düşünme hayatında. Parayı al, işine bak.
İşaret parmağıyla kenarından yakaladı gözü ve cebin kumaş duvarından da destek alarak yukarı doğru itekledi. Artık göz, cepten dışarı çıkmak üzereydi.
muebbetmuhabbet.com adlı sitenin üyesi olan iki kafadar, site forumlarının dar kalıplarını yırtarcasına, doğaçlama bir hikaye yazmaya karar verirler. Yazarlardan "ben" olanın askere gitmek zorunda kalması ile yazının bitirilmesi, diğerine kalmıştır.
İnsanlar geçer ömrümüzden, yaşamları bizimkine karışır. Boynumuza asılmış yaftalar gibi öyküler taşırız. Küçücük bir gülümsemeyi kırk altına alır, üç kuruşa satarız. Sıcacık bir yüreğin kapısına seve seve kul oluruz. Cömert bir el bayramdan bayrama baş
“Bu kalp bana ait. Bu kalbin içinde ben varım. Buna layık olmasam da, benim aşkımla yaşıyor bu kalp. Şimdi senden istediğim, bu kalbe iyi bak. Sevgime, aşkıma, kalbime, bana sakın zarar verme
Sigarasının dumanını içine çekerken ,zombilerin ne kadar beyinsiz olduklarını düşünmüş,bir yandan da bu ucubelerin tek arzularının beyin yemek olduğu ironisini fark etmişti.Zombiler topluluk halinde dolaşıyor ,aynı içgüdülerle,aynı amaç doğrultusunda hareket ediyorlardı.Aralarında radikal bir zombi yoktu.Farklı bir istekte bulunan veya farklı bir doğaya sahip olan yoktu
Ama hayır, kız atlamıyor. Tersine, aşağı bakan gözleri artık pencereye yapışmış olan kendisine dikilmiş. Konuşmadan, yüzündeki ifadeyi değiştirmeden, gözlerini kırpmadan bakıyor uzun uzun. Sonra odasına giriyor. Penceresini kapıyor ve ışığını söndürüyor..
yağmurun cama bırakıp gittiği ses bu flüt konçertosuna sığınan yüzüm,
mağrur bir fa diyez bekliyorum bir kırbaç şaklıyor anlıma, yüzümü yalayan ellerim kırık.
Birinci keman, ikinci keman, viyola ve çellolar, flütler, obua, klavzen... Hepsi hazır. Şef bagetiyle nota sehpasına çift tıkladı. Son bir iki öksürük. Sessizlik...Şşşşşt.
içindeki çığlıkların boğazında kelepçelendiğini hissediyordu yusuf babasının ellerinin kelepçelendiği gibi...
3 gün önce
Yolun atla gelinebilecek kadar düz olan kısmı bitmişti. Orta yaşlı tıknaz adam atından inip yolluk dolu çantayı omzuna astı. İyi yürekli bir adamdı, atın köye geri dönmesi için kabasına bir şaplak vurmak dahi içini burktu bir parça. Yürümeye
Yalnızlıgın sefası nasıl olurki sürülsün,SÜrülseydi Tanrı yaratırmıydı Ademle Havvayı..
Mert Başaran