Deli Çamur ve Yalnızlık
Bir sokak, yaşamların paylaşıldığı, belki de zaman zaman birçoğumuzun defalarca geçtiği ama yaşanılanları farkedemediği... Yaşam kavgası içinde gözümüzden kayıp giden değerlerin öyküsü...
Bir sokak, yaşamların paylaşıldığı, belki de zaman zaman birçoğumuzun defalarca geçtiği ama yaşanılanları farkedemediği... Yaşam kavgası içinde gözümüzden kayıp giden değerlerin öyküsü...
Ey okuyucu; artık seni mekana hapseden bedeninden kurtulmalı ve bir yolculuğa çıkmalısın.
İnsanlar yine yanılıyor!
Kuş bakışını yüksekten bakmak anlamıyla sınırlandırıyorlar.
Belki de bunu kasıtlı olarak böyle değerlendiriyorlardır diye düşünmeden edemiyorum.
Gerçi benim düşüncemin ne önemimi var!
Kimim ki ben?
Bir gazate haberinden yola çıkarak yazılmış 19 yaşında ölümü seçen bir simitçinin öyküsü...
Görmek istediğini görürsün hayatta ve o senin gerçeğin olur. Renkleri gör, iyiyi gör, güzeli gör, aşkı gör, sevgiyi gör. Umut fakirin ekmeği değil, yiğidin zengin menüsüdür. Çiçekleri, gökyüzünü ve aşkı unutma. Gerekiyorsa vefasız sevgilini, adresleri, bir şehri bırak; ama umudu bırakma…
Eski Ankara mahellerinden birini düşleyin, ya da Anadolu'dan her hangi bir eski sokağı...
Patronunuz kötü bir gün geçiriyorsa, olabildiğince alçak sesle ve yavaş yanıt verin. Ilımlı tonlarda konuşmak, sizi bir yetişkin gibi gösterirken, kavgacı patronunuzu çocuk yerine koyacaktır
Ankara’nın Sıhhiye semtindeyim.Burası Ulus ile Kızılay’ı birbirinden ayıran bir sınırdır.Ankaralılar bilirler,her kimlikten insanın bir geçiş noktasıdır burası.Yanı başında Adalet Sarayı vardır,karşısında Dil-Tarih.Sıhhiye diye boşuna dememişler,sağlık semtidir ayrıca burası;İbn-i Sina,Numune,İhtisas,Hacettepe Hastahaneleri ile Sağlık Bakanlığı hep buradadır.Biraz yukarısında Abdi İpekçi parkı vardır.Nümayişlerin mekanıdır burası.Kızılay’da, Tandoğan’ da yapılamayan gösteriler,Abdi İpekçi parkında
Bir zamanlar vapurlarda üzerinde “Şiir yazan şair” yazılı çantasıyla şiirlerini gençlerle paylaşan yaşlı bir adama ithafen…
Ben on beş yıldır Ankara'da taksicilik yapmaktayım. Genelde geceleri çalışırım. Doğrusu işimi de çok seviyorum. İşim sayesinde bir çok heyecan verici veya tatlı maceralar yaşadım...
Yok, yine bir kabahat işlemiş olmalıyım mutlaka. Ama yeterince çekmedim mi cezamı ben? Şartlı tahliye yerine müebbede çarptırıldım da haberim mi yok acaba?
Şu yol denilen kaderin benimle bir oyunu belki de, umutsuzluğun doğurduğu yüreklilik.Sanki ağlayan çocuk,sanki gülen bir göz…Şu bir vakitsiz süre bir saat vuruşu ile bir sonraki saat vuruşu arasındaki süreden de kısa aslında.Rüzgar renkler ,ufuk bir başka kantin tarafından bakınca…Sisli görünüyor Ankara…Ne de kirli şehir.Yakışıyor ismine “An-“Kara” yani
4 kuşak sonrasının bile sahiplendiği bir dağ köyü. Turkcell reklamındaki, yamaçtan görünen minare, karla kaplı yamaç. Orda bir köy var uzakta şarkısı. İşte benim köyüm...
Okul koridorunun başındaki atık kağıt sepetini metecessin gözlerle karıştıran müstahdem bir dergi buldu."Türkü” yazıyordu üzerinde derginin.Temiz fakat sayfaları kopmuş geriye sadece başlığı “Kantin Güncesinin Son Harfleri” olan bir yazı kalmıştı.Müstahdem başka tarafları karıştırmayı bırakarak,ilgili gözlerle yazıyı okumaya başladı.
Bayram, kendisi için bambaşka bir dünyanın kapılarını açacak olan müjdeden habersiz, son zille birlikte defterini, kitabını çantasına doldurdu. Neredeyse bir komandonun dağlarda gezerken sırtında taşıdığı kadar ağır olan çantasını omzuna atarak sallana sallana dolmuş durağına doğru yürüdü. Durakta kendilerini alacak servisi bekleyen diğer öğrencilerin aralarındaki konuşmaları duyduğu her