..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
İzEdebiyat - Yazar Portresi - Nuran Bulak
Nuran Bulak - Yazıyorsam şayet, o vakit hala yaşıyorum demektir...
Site İçi Arama:


Deneme
  Aşk... (Adsız) 26 Mayıs 2013 Yaşam 

Adamın biri ayrıldığı sevgilisine duyduğu aşkı anlatmak için yazmaya başlamış, o kadar güzel anlatıyormuş ki bu aşkı, yıllar sonra çok ünlü bir yazar olmuş.

  Mutsuzluğun Resmi (Adsız) 26 Mayıs 2013 Yaşam 

Nazım Hikmet, Abidin Dino'dan mutluluğun resmini istediği gibi, benden de mutsuzluğun resmini isteseydi şayet resimden sıfır derece anlayan ben eminim o kadına ve adama bakarak "mutsuzluğun resmi" diye bir resim çizebilirdim...

  Sevgili Hattat (Adsız) 13 Aralık 2010 Yaşam 

İnsanız Hattat. Yaşama dair, birbiri ardına birçok hayaller sıralayabiliyoruz. Birçok planlar yapıp birçok düşler sıralayabiliyoruz peşi sıra. Her bir düş için, ümit ediyoruz, gerçekleşmesi için dua ediyoruz, hatta bazen, hayallerin gerçekleşeceğine dair yeni hayaller bile kurmaya başlıyoruz.

  Sevgili Hattat (Adsız) 14 Aralık 2010 Yaşam 

Yağmurun susmaya niyeti yok. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi, Söz dinlemeyen aşık gibi, hiç bir tesellisi olmayan acılı anne gibi, şimdi çalan şarkıda ' hoşça kal gözümün nuru hoşça kal' deyip ardına bakmayan vefasız sevgili gibi,hızlı hızlı yağmaya devam ediyordu...

  Sevgili Hattat (Adsız) 14 Aralık 2010 Yaşam 

Bugün yine balkona çıktım baktım Saliha yine balkonda, ama bu kez pek neşeli. "Saliha hayırdır, annen evde galiba" diye seslendim. Saliha elini yüzüne götürdü, iki elini yüzüne sürdü, çok net bir şekilde: "Çok şükür" dedi. O an tüylerim diken diken oldu, onun o şükrü karşısında ürperdim, bulutlar gökyüzünü terk etti de yüreğime göç etti sanki. Yağmur yeryüzüne gönderdiği bütün damlaları gözlerime getirdi bıraktı sanki. Utandım, kendimden utandım, Rabbimden utandım, Saliha'dan utandım... Hem de çok utandım

  Hayalden Hilale (Adsız) 1 Kasım 2009 Yüzleşme 

Bitmek bilmeyen buhranlı gecelerde yaprağa tutunan çiğ tanesi gibiyim. Umutlarım gökyüzünde bir meleğin kanadında asılı. Semada gezinen bakışlarım bile ümitsiz.

  Seherin Sırrı (Adsız) 2 Kasım 2009 Yaşam 

Sanırım bu yüzden hiç hayallerim olmadı benim. Belki bu yüzden yeni günden hiçbir şey beklemedim, bu yüzden yarına ait düşler kuramadım, ya da belki bu yüzden, hiç hayal kırıklığı yaşamadım ve yine belki bu yüzden, yaşadığım her şeyi olağan karşıladım. Bu yüzden, bazen bir avuç kuru toprak oldum, bazen bir damla su.

  Yeni Hayat (Adsız) 6 Kasım 2009 Yaşam 

Bakmıyor, görmüyor, duymuyor, hissetmiyor. Aklı, ruhu, beyni başka yerde. Ne oldu diye sorsam? Duyacaklarıma hazır mıyım, kabul eder miyim? Kabul edilir mi? peki kim kabul eder? Sorulardan çok alınan cevaplardan kaçar insan. Duymamak, kabul etmemek için kaçar. Kaçmıyorum. Soruyorum. Meğer aşk kapıyı çalmış kapı açılmış, aşk içeri buyur edilmiş içeri gelmekle kalmamış yüreğin tam orta yerine oturmuş. Kalkmaya, gitmeye hiç niyeti yok.

  Yağmur ve Simitçi (Adsız) 6 Kasım 2009 Yaşam 

Yağmur hızlanmaya başlayınca damlalar koşturdu izler karıştı her damla kendi başının çaresine bakmaya başladı. Bu durumda ne iz kaldı ne yol ne çaba ne başka bir şey… Telaş böyle bir şey. Telaşlanıp ne yapacağını bilememek böyle bir şey. Ne idealin kalıyor ne hedefin…

  Düğün ve Ateş (Adsız) 28 Kasım 2009 Yaşam 

Bir anda bir ambulansın sireni, sadece davulun sesini değil, köyün bile nefesini kesiyor. Köye aniden giren yeşil renkli arabaları kimsenin gözü görmüyor. Ambulans saniyeler sonra düğünün ortasına giriyor. Gökyüzü yavaş yavas kararmaya başlıyor. Kuşlar bir anda izini kaybettiriyor. Sonsuzluğa doğru kanat çırpan kınalı kuşlar.. Sonsuzluğun da sonunu hatırlatır gibi uçan kuşlar..

  Küçük Not Büyük Hayal (Adsız) 28 Kasım 2009 Düşler 

Yıllar önce küçük bir kâğıda, küçük hayallerini not ederek tek tek gökyüzüne iliştirdi. İlk önce yıldızlarla aydınlattı, sonra yeşertsin diye aya haber saldı. Hayallerine ulaşmak için her gün, bıkmadan usanmadan çakıl taşları topladı. Gece karanlık çöktüğünde, çakıl taşlarından yıldızlara doğru bir yol yaptı. Bu yola her baktığında, içine ektiği ümitleri gördü. Her gece sabırla tüm hayallerini yokladı. Bir süre sonra olgunlaşan hayalleri, bulutlara takılarak su damlası olarak düşmeye başladı. Her düşen su damlasında, hemen etrafını gülümseyen çocuklar sardı ve hepsi o an ellerindeki balonu gökyüzüne salarak avuçlarını açıp beklemeye başladı.

  Bir Şeyin Yerine Diğerini Koy (Ama) Mak (Adsız) 28 Kasım 2009 Yaşam 

Bizim olmasını çok istediğimiz bir şeyi almak...Alabilmek… “Benim” diyebilmek. Ne aradığınızı biliyorsanız şayet, onu hep istiyorsunuz. Bulamadığınızda , onun yerine koyduğunuz başka bir şey, onun yerini ne alabiliyor ne doldurabiliyor...

  Sevgili Günlük (Adsız) 29 Kasım 2009 Günlük Olaylar 

Hani şair der ya "beni bu güzel havalar mahvetti" diye Çok haklı bu güzel hava ve denizde beni mahvedecek sanırım. Şiirin devamını düşünmek dahi istemiyorum...

  Geri Dönüşüm Kutusu (Adsız) 29 Kasım 2009 Yaşam 

İşte bana göre dönüm noktası sayılan bir dönem bu dizinin ekrana gelmesi ile başladı. DALLAS adlı bu dizi cam renklenmeden hayatımıza büyük bir renk katmaya başlamıştı bile. Zamanlama mükemmeldi. Çok sonraları anlaşılacaktı ki; korkuları olan ümitsiz Türk halkına bu filmi sunmak hedefi 12’den vurmak gibi bir şeydi.

  Yalnız Kalmak İstiyorum (Adsız) 2 Şubat 2010 Yaşam 

Yalnızlığı nasıl yaşar insan? Kafa dinlemek için mi yalnız kalmak ister insan, yoksa kendini savaş meydanlarında ağır yenilgiyle uğramış bir şövalye gibi yenilmiş ama, başı dik mağrur bakarak mı?

  Kozada Bir Kelebek (Adsız) 29 Ocak 2010 Yaşam 

İnsanın hayalleri olmayınca, peşinden gidecek izleri de olmuyor. Sıradanlıklar içinde bir yaşama adım atınca, sessizce söyleyecek tek bir şey kalıyor. “Hayat devam ediyor işte. Her şeye rağmen hayat devam ediyor.”

  Seni Hep Çok Çok Seveceğim... (Adsız) 19 Şubat 2010 Yaşam 

Su kadar sevdim ellerini… Bahar kokusu sinen ellerini… Tuz tadan ellerini… Ezberimdeki bütün cümleler, adının kapladığı yere kendini bırakacak kadar çok sevdim seni. Sen, ılık bahar rüzgârı… Sıcak yaz kokusu… Sen deniz… Sen martı… Martı… ?

  Kış Mevsimimide Sen Anlat Bana (Adsız) 28 Şubat 2010 Yaşam 

Elleri tuz tadan sevgiliye........

  Konuşma Vaktim Gelmiş Hemen Yetişmeliyim (Adsız) 28 Şubat 2010 Yaşam 

Eğer bir gün sende beni susturmaya kalkışırsan.................

  Kelimeler Biriktirdim Sana İlmek İlmek D/okuman İçin (Adsız) 28 Şubat 2010 Sevgi ve Aşk 

Düşler iken her gece seni, sen düş/tün anlamadım. “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde" diye başlamış masal. "İki katlı bir ev ve bu evde bir prens yaşarmış”. Sonra düş/de gör demişler. Ev kaybolmuş, prensten haber alınamamış. Prenses az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş ama prensi bulamamış.

  Gülüşün Aklımda Saklı Kaldı (Adsız) 1 Mart 2010 Yaşam 

Ben kırık-dökük haldeyim yine bu gün. Emaneten bir sevinç almak istedim bu günden, ama olmadı, ben de sımsıkı sarıp sarmaladığım ellerini koydum göğsüme ne kadar öyle kaldım hatırlamıyorum.

  Sonbahar (Adsız) 5 Mart 2010 Yaşam 

Gözlerimi kapatıp düşünüyorum. Şehrin üzerine çöken yoğun sis ve buluta rağmen şehri en tepeden izlemeye çalışıyorum. Yahya Kemal Beyatlı gibi “sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” diyemiyorum ama aklıma Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bursa’da zaman” şiiri geliyor. Eski bir camii avlusunu arıyorum. Bu kadar camii arasında hangisi olabilir acaba? Ya küçük şadırvan. Hala su şakırdıyor mu acaba?

  Başlık Yok... (Adsız) 5 Mart 2010 Yaşam 

Dışarı çıkıp bu soğukta biraz yürümenin bir faydası olur belki diye düşünüyorum. Ama gece saat 01.30 cesaretim var mı? Hayır! Tabii ki hayır, çıkmam imkânsız.

  Sevgili Günlük (Adsız) 19 Mart 2010 Günlük Olaylar 

Hiç uğurböceği yakalayamadığım için mi?…

  Sevgili Günlük (Adsız) 19 Mart 2010 Günlük Olaylar 

Be mübarek hayvan oraya sığmayı nasıl başardın. Hadi sığdın tahtaya yapıştığın halde kımıldamadan yaşamayı nasıl başardın?

  Hastane Önünde İncir Ağacı (Adsız) 19 Mart 2010 Yaşam 

Bu bir ödev yazısıdır. Konu: Hoca tarafından verilen türküye uygun bir hikaye yazılacak.

  Annem (Adsız) 13 Nisan 2010 Yaşam 

Bu kadar çok ağlayışım, bildiklerim yüzünden değil elbette ama o kadar canım yanıyor ki : "ya acıyı bal eyle, ya dalı gül eyle anne" demeye geldim.

  Aşkta Yarın Kimin Umurunda (Adsız) 27 Mayıs 2010 Sevgi ve Aşk 

“Sakin göllerin kuğusuyduk” diyor ya hani bir şarkıda, gecenin bu vaktinde bu şarkı da, nerden aklıma geldiyse dilime dolanıveriyor, mırıldanmaya başlıyorum.

  Sen Susarak Herşeyi Anlattın (Adsız) 4 Haziran 2010 Yaşam 

“Aklıma gelince o güzel yüzün” Diye başlayan şarkıya eşlik etmek isterdim şu an.

  Sevgili Hattat (Adsız) 15 Aralık 2010 Yaşam 

Gece yarısı... Bu daha ne kadar sürecek Hattat söylesene, daha ne kadar? Bir zamanı var mı? Zamanı var ise benim mecalim var mı peki? Daha ne kadar dayanırım sence? Bir çözümsüzlük yumağı ki sorma be hattat. Ne çözülür gibi, ne açılır, ne de bitecek gibi.

  Seni Yine Hep Çok Çok Seveceğim (Adsız) 19 Şubat 2012 Yaşam 

Keşke kalbimin bir dili olsaydı da benim anlatmak istediklerimi o anlatsaydı. Dilime, yüreğime o tercüman olsaydı. O anlatsaydı sende olan beni, benim halimi, ve ahvalimi…

  Ne Bilmek İstersin Ey Yar? (Adsız) 26 Şubat 2012 Sevgi ve Aşk 

...sana bakıp gülümserim, her gülümseyiş bir bıçak yarası olur saplanır böğrüme ve yine her bakış ilaç olur sarar yaralarımı...

  Gelişin Gibiydi Gidişin (Adsız) 7 Ağustos 2012 Yaşam 

Şarkıcı mı inatçı ben mi anlamaya çalışıyorum. Dakikalar geçiyor, dışarıdaki ayak sesi kalbimin sesine yenik düşüyor. Öne eğilmiş başı tutup kaldırmaya cesaret dahi edemiyorum. Susmaya yüz tutmuş dilin çözülmesini beklemenin faydası yok anlıyorum.

  Film İzliyoruz 3 Yaşındaki Çocukla (Adsız) 28 Ağustos 2012 Yaşam 

Film izliyoruz 3 yaşındaki çocukla, bana bu anılar eşlik ediyor... Zaman ne çok geçmiş diye düşünüyorum ne çok yaşamışım, ne çok yaş almışım ve ne çabuk geçmiş ve ne büyük bir hızla..

  Bir Gün (Adsız) 13 Şubat 2014 Yaşam 

Bir gün, elbet bir gün güneş aydınlık tarafını herkese gösterecek. İnanıyorum. Çünkü; aslında Allah seviyor bizi

  Sevgili Leyla (Nuran Bulak) 12 Haziran 2015 Yaşam 

Bir anda, kelimeleri hiç yormadan, harflere yük bindirmeden, olanı biteni bir çırpıda anlatmak istiyorum sana. Sadece sana...

 

 



........................
Bugün rüzgâr esti durdu... Ne yönden esmek istediyse öyle esti gönlünce. Hiç kimseyi hiçbir şeyi umursamadı.

Akşamdan beri yağmur yağıyor. O da aynı…
Kâh camlara sert darbelerle vurarak iniyor, sabırsızca değiyor toprağın tenine,
kâh sadece camda kalacak kadar akıyor, kâh duruyor hiçbir şey olmamış gibi, kâh kararsız ne yapacağını bilmez bir halde her yöne düşüyor.

Bir türlü karar veremedi. Bir türlü akıtamadı gökyüzü boğazında düğümlenen hıçkırığı bir türlü bırakamadı nedense.
Bekliyor belli, ama neyi henüz ben de bilmiyorum ama sabırla bekliyor.

Rüzgârında mecali kalmadı, sanırım iyice yoruldu, çünkü artık sesi çıkmıyor biraz önce o da sustu. Sırasını yağmura bıraktı belli ama, yağmurda hiçbir kımıltı yok hala. Bulutlar yağmuru taşımaktan yoruldu artık. Yağmur sakin, gecenin ilerleyen saatlerini bekliyor sanırım. Yıldızlardan mı utanıyor? Kim bilir? İçinde ne varsa akıtmak için yıldızların uyumasını bekliyor belki. . Kimsenin bu rahatlamaya şahit olmasını istemiyor belki. Bunu da kim bilebilir ki? Hiç kimse. Sadece yağmur…
İçindekileri sadece yağmur bilir. Ne buna şahit olan kararsız rüzgâr, ne yağmuru besleyen bulutlar ne ay, ne yıldızlar, ne de her şeyi karnında barındıran gökyüzü..

Bunu sadece yağmur bilebilir.

S a d e c e y a ğ m u r.



...................

Soğuk bir gecenin koynundayım yine, gece yalnızlığa gebe. Yalnızlık yine sensizliği doğuracak çığlık çığlığa sessizce... Özlemler eşlik edecek sessizliğe, yoldaş olacak, arkadaş olacak gardaş olacak yar olacak can olacak... Sen olacaksın... Buram buram kokun gelecek, genzim yanacak, içim yanacak, kalbim yanacak, ben yanacağım... Günler geçsin diye takvim yapraklarını koparacağım bir çırpıda. Saatleri tüketeceğim, dakikaları bitireceğim, saniyeleri yutacağım.
Belirsizliğin ortasında tek belirli sen... Yarım yamalak yaşamın arasında tam olan bir tek sen... Uzaklara dalıp giden bakışla gülümsemelere sebep bir tek sen...
Onca ‘keşke’lerim arasında tek "iyi ki"m sen... Yetmeyen tek sen ve artan yine sadece sen...
Bir türkünün sözünde sen, başında sen, sonunda sen, bitiminde sen...

....................

Gecenin bir yerinde hüzün bölecek uykumu, yarım kalacak göremediğim rüya. Uzattığım elim, eli boş geri dönecek. Gözüm ellerimde kalacak, bir çocuğun elindeki uçurtma rüzgâra kapılıp gökyüzünde salınacak. Kirpiklerinden aşağı düşecek gözyaşım. Mahzun yüzünü paylaşmak için ikiye böleceğim. Ellerime bakacağım başım önde kımıldamadan. Dokunmak isterken dokunamayacağım yüzüne, ellerine…
O an uçurtma takılıp kalacak bir ağacın dalına. Almak isterken dallar uzayacak ve ben ulaşamayacağım. Bir çocuk bana bakacak kareli gömlekli. Yüzü çok güzel. Sarılmak, bağrıma basmak isterken camın ardına saklanacak ve ben yine ulaşamayacağım…

.........................

Gece olacak, gündüz olacak, ay geçecek, yıl geçecek, asır geçecek... Güneş bıkmadan her gün aynı sancıyı çekerek sabahı doğuracak. Hergün aynı acı ile kıvranacak.
Ne için?
Var olan ümitleri için.
Ne için?
Tam tepeye yerleşip içindekini gönlünce saçmak için...

Sen benim direnmemi sağlayan ümidim...

Neydi ümit?
Ne içindi?
Ne önemi vardı ki. Ümitler hep olmalı öyle değil mi?
Yaşamı anlamlı kılmak, için avucundakini hissetmek için ümitlerin hep olmalı.
İşte o ümidimdin sen benim.
Yüzlerce yüz arasında yüzünü aradığım, her defasında -acaba- diyerek kendime sorduğum ümidim.
Görünce ne olacağını dahi bilmediğim bir soruya cevap aramak gibi bir şeydi ümit.
Ya da aradığın cevabı bulmak gibi bir şey.
Neydi ümit?
Bir ses, bir haber vereni bulabilmek gibi bir şeydi ümit.
Bulunca ne olacağını bilememekti yine.
Neydi ümit?
"Bir gün, kimbilir belki bir gün" dediğim bir şeydi.
Ve bir gün…
O bir gündü işte ümit...

.............................

Bir gün daha, bir hafta, bir ay bir yıl daha... Ekleyeceklerimi sıralamaya kalkışıyorum yok... Beklentilerimi birbirine ekliyorum yok...Soğuk yine aynı soğuk, sıcak yine aynı sıcak... Değişmiyor, değiştiremiyorum. Hep bir birikmişlik var boşluklar içinde. Hep bir sukunet kavgama mağlup, hep bir sıradanlık farklılıklar yanında. Hep bir şey işte. Hep bir ben, sadece hep bir ben...
Kıyıda köşede hep bir mahsunluk, bir gariplik, bir kimsesizlik, bir biçarelik... Bir adını ne koyarsan koy bir "bir" işte... Bir ne ise o bir işte... O "bir" bir türlü iki olmuyor. Sonra tek çare yine "Bir" olanla başbaşa kalıyorum. Bir O, bir ben içinde barınan yalnızlığımla başbaşa kaldığımda ağzımdan tek bir cümle dökülür. Bir ömür daha olsa ... Yaşayacağım bir ömür daha olsa... Ömrüme ömür katsa...

................

YAŞAMAK...

Bir sevda türküsü söylemek gibidir yaşamak,
Her kıtada içini yakan.
Sevdalıyı tarif etmek gibidir yaşamak,
Eteklerinde al al gülleri olan.
Bir çocuk gülüşü gibidir yaşamak,
Ancak eğilince görebileceğin.
Bir tünele girerken
Sonundaki ışığı görmek gibidir yaşamak.
Bir yürek acısıdır belki yaşamak.
Orta yere oturup ta kalkmak bilmeyen.
Bir yara gibidir yaşamak,
Kaşıdıkça kanattığın,
Kanattıkça acıttığın.
Acıyı sevmek gibidir yaşamak.
Çektikçe alıştığın, alıştıkça vazgeçemediğin.
Kuşun kanat çırpması gibidir yaşamak.
Olabildiğince özgür.
Bir ağıttır yaşamak,
Yürek acısını dile getiren.
Derinden bir oh! çekmek gibidir yaşamak,
Nefes aldığını hissederek�br />Acayip bir şeydir yaşamak.
Çözmek için çırpındığın
Çırpındıkça battığın.

Yaşamak...

......

bir sahil kenarı,keskin martı çığlıkları
aklım gülüşünde başka bir ses
duymuyorum...

anlatıyorsun sahilde dalga sesi
aklım sende bakmaya
doyamıyorum...

kıyıda tekne ipini zorluyor
ben sen de sen ben de
başka bir şey
görmüyorum...

gözlerin bende bir türkü dilimde
söylemek istiyorum
sana bakıyorum
sen hariç her şeyden
vazgeçiyorum.

sen hariç herşeyi
bir tarafa
bırakıyorum...
.........

Bir gece, kendimi korumasız hissettiğim ve sanki çıplakmış gibi üşüdüğüm bir gece, gecenin koynuna girip, sokak lambasının ışığında ısınmaya çalışırken camın ardında rüyalarımda dahi görmediğim gülüşün beliriverdi.

Şaşırdım, ağladım, hemen: "Sen bunca yıl nerdeydin, nerdesin?" deyiverdim. Camı açıp ardından hemen seni çeri almak istedim. Veya koşarak kapıdan çıkıp olduğun yere yanına hemen gelmek istedim.
Ne çok özlemişim, ne çok…

Çıkamadım, bir çırpıda yanına gelemedim camı dahi açamadım öylece sadece yüzüne baktım.

Ben gelemedim…
Sen geldin…
Dokunamadım eline, ağlayamadım, Hiç bir şey söyleyemedim zorla açtığım kapılar bile kendi kendine kilitleniverdi aniden.
Ne kadar zaman geçti?

Daha ne kadar geçebilirdi ki? Kaç yıl daha? Kaç mevsim daha? Kaç, kaç daha?…
Eline dokunduğumda anladım ki bütün anahtarları avucunun içinde biriktirmişsin.
Tek tek aldım hepsini. Tek tek birlikte açtık bütün kilitleri.
Önce ellerim çözülüverdi. Çok zor sanırdım çok olmaz çok mümkün değil çok imkânsız, çok çok…

Meğer yanılmışım. Daha ilk dokunuşta şaşırdım, ne yapacağımı bilemedim. Önce "Kalsın" dedin. Tamam, kalsın o halde...

İlk etapta ellerimi koyacak yer dahi bulamadım elim serbest olmasına rağmen yer bulamadım bir an.. İşte hep merak ettiğim an o andı işte. Göğsümden içeri dolan oksijeni hissettiğimde Isındığımı da hissettim.

Çok haklısın Bebeğim, benim içinde hayatımda yaşadığım, en “Güzel bir iki aydı”

.................

Şimdi bir başka seviyorum seni.
toprağın yağmuru,
bulutun rüzgarı,
denizin okyanusu
siyahın beyazı sevdiği gibi
seviyorum...
uykulu bedenimin yastığı ,
gözlerimin gözyaşımı
kitrenin boyayı sevdiği
gibi seviyorum....
kışın ilkbaharı
arının peteğini
örümceğin emeğini
dalından düşen meyvenin toprağı sevdiği gibi
seviyorum.

şimdi bir başka seviyorum seni
tenimin tenini sevdiği gibi
seni seviyorum....

..........

kimi geceler ağlarken
yıldızlar görmesin ay şahit olmasın diye
gözlerimi kaparken
sessiz sessiz hıçkırırken
boğazım düğüm düğümken bile
hiç bu kadar özlememiştim seni..........
sana çıkan yollar kapalıyken
bir çare aramazken
çaresizliği dahi umursamazken
sadece seni görmek için
sabahı zor ederken bile
hiç bu kadar özlememiştim seni...........
"Şu karşı ki yayalalar göç katar katar
bir güzelin hasreti bağrımda tüter"
diye bir türkü dinlerken
türküyü mırıldanmak isterken
isteyip söyleyemezken bile
hiç bu kadar özlememiştim seni........
"hesap görmek hesap etmekten zordur"
diye bir söze takılıp kalırken
hesap etmeden
"hesap" nedir bilmeden yaşarken
"güzel olanın bedeli vardır" derken
bedel ödemenin çaresizliğini yaşarken bile
hiç bu kadar özlememiştim seni.................

"Ne bunun adı" diye kendime sorarken
soruma cevap ararken
arayıpda bulamazken bile
hiç bu kadar özlememiştim sen.............

yokluğunda bile hiç bu kadar özlememiştim seni

......

bu gelişinde seni daha çok sevdim.
her gelişinde belki gidersin sanırken
her gelişinde içime daha çok yerleşmeni sevdim
payıma düşmeyişini bile çok sevdim.
hakkım olmadan seni sahiplenecek kadar sevişimi sevdim
ardından sessizce bakmayı bile sevdim.
sessizce bakarken, gideceğini bile bile sessizce -gitme- diye haykırışımı bile sevdim.
çaresizliğimi çaresizliğini sevdim.
sensizken seni sevdim.
seni aramayı sevdim
seni özlediğim için vucudumun sızılarını sevdim
seni bulmayı sevdim
seni görmeme rağmen hiç görmemiş gibi hissetmeyi sevdim.
uzakta oluşunu bile sevdim.
sana uzanamayışımı elimi uzatsam dokunamayışımı sana bakarken iç geçirişlerimi sevdim.

seni düşünürken senin başka uğraşların aklıma gelince içimin acımasını sevdim uykusuz kalmalarımı sevdim.
uyuyamadığım için sinirlenmelerimi sevdim.
gece kalkıp birşeyler yazmayı sevdim.
yazdıkça tükenmeyen kelimelerimi sevdim.
belkide hiç bitmeyecek bu kelimeler diye korkmayı bile sevdim.
sen diye türkülerine dokunmayı sevdim.
her türküde ağlamayı sevdim.
ağlamak için bahaneler yaratmayı bile sevdim.
yüzünü sevdim
ellerinin sessizliğini sevdim.
bana inat sessiz kalışını sevdim.
beni sevmeni sevdim
her şeyden ama her şeyden çok seni sevdim.
seni her şeyden ve herkesten çok sevmeyi sevdim

Ben seni çok sevdim.

...........................


Yüreğimde yer açıp baş köşeye oturttuğum yar!

Önce şekillendirdiğim sonra şekline cevap veren yar! Ruhumun ikizi, gönlümün eşi yar! 'Yar' derken yüreğimi yaran, dudağımı çatlatan, kemiğimi sızlatan yar! Saçlarımı karlar yağdıran yar! Biliyorum ki ne kadar yazarsam yazayım anlatamayacağım içimde olup biteni.
Biliyorum ki elim ulaşmaz, gücüm yetmez.
Biliyorum ki bunun için ne söz yetecek ne saz… Biliyorum bir çeyrek ömür daha olsa bitmeyecek seni eklediğim sensiz cümleler…

Mazim ve istikbalim olan ama istikbalime ortak olmayan yar, bir nihayeti yok bu aşkın bilirim...
Bilirim bütün türküleri dinleyeceğim sensiz, bilirim yine sensiz sabahlara uyanacağım.
Senle açılan bu gözler yine sen diye kapanacak bunu da bilirim…
Bilirim artık neyse o…
Bilirim makus talihim asla değişmeyecek… Bilirim lakin dilimin söylediğine gönlüm eşlik etmez onu da bilirim.
Bilirim de ondan susarım…

Adsız



 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Nuran Bulak, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

 

Bu dosyanın son güncelleme tarihi: 31.01.2025 09:52:40