Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
Aslında bu mesleği tesadüfen seçmiştim. Zorunlu olarak demek daha doğru olur. Yani öyle öğretmenlik hayalleri falan kurmadım. Herşey sanki kendiliğinden oluverdi. Hem arkadaşlarımdan ayrılmamak için, hem de pek tercih yapma şansım olmadığından öğretmen okuluna gittim. Ortaokulda okuduğumuz yıllarda, ilimiz Bolu’nun da içinde bulunduğu bölgenin kız öğrencileri Kütahya Kız İlköğretmen Okulu’na gidebiliyorlardı. Öğretmen okullarının öğrenci alacağı iller belliydi. O yıllarda, kız çocukları şimdiki gibi yurtlarda falan kalamazdı. Annelerinin dizi dibinden ayrılmazlardı. Anne- babalar, çevre buna henüz hazır değildi. Bu yanlış düşünceyi kırabilen aileler çok azdı. Yatılı okullar güvenliydi, disiplinliydi. Kız çocukları bu yatılı okullara emanet edilebilirdi. Bağlı olduğumuz Bolu iline bile yalnız gitmemiş bir kız çocuğu, ancak yatılı okula gönderilebilirdi.(!) İşte bu nedenlerle ben ve arkadaşlarım Kütahya Kız İlköğretmen Okulu’na gönderildik. Bu okulun sınavına girdik ve başardık. Kısacası, severek ve isteyerek seçtiğim bir meslek değildi öğretmenlik. İdealim hiç değildi. Birçok öğrenci gibi ben de annemin , babamın isteğiyle öğretmen okuluna gittim. Ne olmak istediğimi bana sorduklarında, doktor, sonraları da avukat olmak istediğimi söylerdim çocukken. Ancak öğretmen olduktan sonra, bu mesleğin karakterime ne kadar uygun olduğunu anladım. İyi ki öğretmen olmuştum. Meslekteki üç-dört yılımı saymazsanız, çok başarılı bir öğretmenlik hayatım oldu. Mesleğimi çok seviyordum. Severek yapılan bir işte başarılı olmamak mümkün mü! Sınıfa girip öğrencilere ders vermek benim için bir tutkuydu. Sanki ben, öğretmenlik yapmak için yaratılmıştım. Böyle hissediyordum. Yaz tatillerinde sıkılıyor, okulların açılmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Yaz tatilinin birkaç haftasını, önümüzdeki öğretim yılına hazırlanarak geçiriyordum. Sınıfımda çok mutluydum, çocukları çok seviyordum. Onları sevdiğimi kendilerine söylüyor, davranışlarımla gösteriyordum. Sevildiğini bilen çocuğa güven geliyor,öğrenme isteği artıyordu. Her öğrencide, başkalarında bulunmayan bir başkalık yakalayabiliyordum. Yakaladığım bu başkalık, onların bilinen yanlışlarını, yaramazlıklarını örtüyordu. O yanlışlarını düzeltmemde bana kolaylık sağlıyordu. Öğretmenlik benim, geçimimi sağlamak için yaptığım bir meslek olmadı hiçbir zaman. Bir dernekte gönüllü çalışıyor gibiydim. Bir ressama, resim yapmak; bir müzisyene, beste yapmak nasıl zevk veriyorsa, ben de öğretmenlik yapmaktan öyle zevk alıyordum. Böylesine severek ve isteyerek çalıştığım için de, çok iyi sonuçlar alıyordum. Aldığım sonuçtan mutlu olmakla beraber, yine de yaptıklarımı yeterli bulmuyordum. Daha iyi olmak için çaba sarfediyordum. Devamlı, bulabildiğim mesleki kitapları okuyor, inceliyor, not alıyordum. Bir sporcu gibi düşünüyordum. Aldığım sonuçtan hep daha iyisini yapabilmek için çalışıyordum. Bir türlü doyuma ulaşamıyordum. Öğretim yılı sonunda, o yılın değerlendirmesini yapıyor, kendime göre yanlışlarımı, eksiklerimi buluyordum. Sınıfça ulaşacağımız başarının sonu yoktu. Hiçbir zaman , ulaştığım başarıyla tatmin olmadım. Eksik olan bir şeyler vardı devamlı. Program gereği varmamız gereken hedefle işimiz bitmiyordu bana göre. Bunu başaran öğrencilerle bir üst sınıfın konularını işliyordum, diğerleriyle, okuttuğum sınıfın konularını. Bu nedenle de başarılı bir öğretmen olabildim. Bir öğretmeni başarılı yapan şeyler neler olabilirdi? Ben, hangi yöntemleri kullanarak, bazılarının dikkatinden kaçabilecek hangi küçük ayrıntılara dikkat ederek başarılı oldum? Bu soruyu kendime yönelttiğimde, yine kendime şu cevabı veriyorum:İyi bir planlama, uygulama ve ayrıntılı bir değerlendirme. İyi Bir Planlamanın Önemi: Başarıda, en önemli etkenin planlama olduğunu düşünüyorum. Ancak; elinizdeki sınıfın şu anda bulunduğu seviyeyi bilmek gerekiyor, planlama yaparken. Öğretmenlere hazır kaynak çoktur bu konuda. Bir hazır plan alıp, bunu uygulayabilirsiniz. Bu planlar, İlkokul Programı esas alınarak hazırlanmıştır. Okullarda kaynak olarak kullanılan ünite dergileri, bu konuda öğretmenlerin hizmetindedir. Her derginin yıllık planları vardır. Öğretim yılı başında okullara, örnek ders kitapları, dergilerle beraber yıllık planlar da gelir.Hatta ünite planları da. Ancak bu planlar, sizin okutacağınız sınıfın seviyesine asla ve asla uygun değildir. Diyelim ki ; hazır plan gereği, sizin çocuğa koşu yaptırmanız gerekmektedir. Sizin çocuklarınız eğer daha yenice yürür durumda iseler, çocuklarınızı koşturamazsınız. Eğer koşturmakta ısrar ederseniz, çocuğun yaralanmasına, hatta sakat kalmasına sebep olabilirsiniz. İşte , hazır planları kullanmanın yanlışı buradadır. Bu planı kullanmak neye benzer, biliyor musunuz? Rahatsızlığı nedeniyle, bazı yiyecekleri yemesi yasak olan hastalara hep aynı yemeği yedirmeye benzer. Verdiğiniz yemek ne kadar mükemmel hazırlanmış olsa da, bu yemeği yiyecek kişilerin hastalığı nedeniyle, bazı hastaların yememeleri gereken yemekler olabilecektir. Onların sıkıntılarını arttırabilecektir. Bir şeker hastasının yiyeceği yemekle, bir ülser hastasının yiyeceği yemek aynı değildir. Türkiye genelindeki öğrenciler için, ama çocuklardaki ferdi farklılıkları dikkate almadan hazırlanan bu yıllık planları kullanmak ; başkası için dikilen bir elbiseyi, bir başka çocuğa giydirmeye benzer. Ya kol boyu uymaz, ya etek boyu. Giysi çocuğa ya dar gelir, ya da bol gelir. Veya en azından, ilk bakışta bir kusuru yokmuş gibi görünse de, tıpa tıp oturmaz. Vasat, özelliği olmayan bir giysi olur. Oysa benim amacım vasat olmak değildi, olmamalıydı. Alışılandan, ulaşılandan, benden beklenilenden daha ileride olmaktı. Benden ulaşmam istenen çizgiye ulaşmak, yeterli olamazdı. Hep o çizgiyi aşma çabası içinde olmam gerekirdi. Ancak o zaman tatmin olabilirdim. Her nesil bir önceki nesilden , ancak bu şekilde daha ileriye gidebilirdi. İşte o nedenle hiçbir zaman hazır planlara itibar etmedim. Hep çizgiyi aşmayı amaç edindim. Planlama yapmadan önce, sınıfımın ders yılı başındaki seviyesini tespit ettim. Bir yıl önce kullandığım, uyguladığım yıllık plan, bana yol gösteriyordu bu konuda. Öğrencilerimin o yıl öğrenmesi gereken konulardan değil, bir önceki yılda öğrenmesi gereken ve öğrendikleri konulardan başladım. Diyelim ki dördüncü sınıfı okutacağım. Planıma ilk önce dördüncü sınıfın konularını almadım; üçüncü sınıfın konularında yola çıktım . Çocuğun, öğrenmesi gerekenlerden değil, öğrendiklerinden işe başladım. Bu onlara hem cesaret veriyordu, hem de kendilerine güven kazandırıyordu. Yapabildiklerinden yola çıkan çocuklar, yapması ve öğrenmesi gerekenlere ilgi duymaya başlıyorlardı. İşte o nedenle planıma , bir yıl önceki sınıfın ana konularını ve sınıfça çok iyi öğrenilemeyen konuları aldım. Ondan sonra da, hangi sınıfın planını yapıyorsam, o sınıfın konularını. Yıllık planlarımı daima çok detaylı hazırladım. İşin hiç kolayına kaçmadım. Yıllık plan çalışmalarımın birkaç haftamı almasından sıkılmadım. İyi bir planlama ile, o yılki başarı oranımın önemli bir yüzdesini garantiye almış oluyordum. Bir oyuna avansla başlamak gibiydi bu. Ne kadar iyi planlama yaparsam, başarımın o kadar yüksek olacağını biliyordum. Yıllık planlarımı iki nüsha hazırladım. Birini sınıfımın duvarına astım.( Büyük boy halinde olan kareli kâğıtlara yaptım.) Devamlı gözümün önünde olduğu için, ister istemez gözüm yıllık plana gittiği için, plandaki yanlışlarımı, eksiklerimi gördüm. Gerektiğinde planıma ilâveler yaptım, gerekli gördüğüm yerleri düzelttim. Zaten çok iyi bildiğim, birçok kişiye göre plana almaya gerek duyulmayacak ayrıntıları bile planıma aldım. Bu konuda bazen eleştiri aldığım oldu. Daha doğrusu gereksiz ayrıntılara girdiğim zannedildi. İşgüzar davrandığım söylenmedi ama, imâ edildi. Ancak ben doğru bildiğimden hiç şaşmadım. Yaptığımın doğru olduğundan emindim. Tevfik Fikret’in “Hak bildiğin yolda yalnız gideceksin.” Sözünü hiç unutmadım. Yıl içinde yoğun çalışmalar arasında, yapılması gereken bazı şeyleri atlayabileceğimi düşündüm. O nedenle en küçük ayrıntıları bile planıma aldım. Bu detaylı plan, yıl içinde benim çalışmalarımı kolaylaştırmıştır hep. Her öğretim yılı başında, İlkokul Programını satır satır okudum.( Hangi sınıfı okutacaksam, o sınıfla ilgili bölümü.) “Bu benim çok iyi bildiğim program .” Demedim. Bildiklerimi tekrar tekrar okudum, programın üzerinde düşündüm, bazı yerlerine kendimden birşeyler katarak geliştirdim. Okutacağım sınıfın seviyesine uyarladım. Programda belirtilen amaçlardan başka amaçlar tespit ettim. Bu amaçları planıma aldım. Bir müfettiş tarafından ” Öğretmenlerin kendiliğinden amaç üretemeyecekleri” eleştirisini aldım. Ama ben, kendimi geliştirmek için devamlı mesleki kitaplar okuyordum. Konuma hakimdim, kendimden emindim. O nedenle, eleştirilere hiç kulak asmadım. Doğruluğuna inandıklarımı uyguladım. Her öğretim yılı başında tekrar okuduğum ve incelediğim İlkokul Programını biz öğretmenler, çok iyi biliriz aslında. Çok iyi bildiğimiz şeyi tekrar okumanın gereği yok zannederiz. Her an elimizin altındadır çünkü İlkokul Programı. Yapmasını bildiğimiz bir yemeğin tarifini tekrar tekrar okumak gibidir bu. Daha doğrusu böyle olduğuna inanırız. Ama yanıldığımızı; programı her okuyuşta, daha önce dikkatimden kaçan veya çok iyi bildiğim halde unuttuğum , ya da ilk bakışta önemsiz bir ayrıntı gibi gelen, aslında çok önemli olan şeyleri yakalayınca anladım. Bu ne yazık ki, mesleğimin yirminci yıllarında bile oldu. Kişinin eksiğini bulması kadar güzel bir şey olabilir mi? Programı her inceleyişte, daha önce dikkatimden kaçan ince ayrıntılar buluyordum. Başarı işte bu ayrıntılarda gizliydi. Genel hatlar unutulmuyordu da, küçük ayrıntılar gözardı edilebiliyordu. Çok küçük bir noktayı kaçırmak, işimizi zorlaştırıyordu. Gayet iyi bildiğimi zannettiğim konularda eksikliğimi görebiliyordum böyle yapmakla. Demek ki, insanlar bildiklerini unutuyorlardı. Unutmak doğaldı, bu herkes için geçerliydi. Ve insanlar unuttukları için de, neleri unuttuklarının ve bu unuttuklarının, öğrencilere vereceği zararın, kendilerine malolacağı zaman kaybının farkında değillerdi. İşte bu hataya düşmemek için, her öğretim yılı başında İlkokul Programını okumayı, incelemeyi, not almayı hiç ihmal etmedim. Hafızama asla güvenmedim. Bildiğim veya yeni öğrendiğim her şeyi, zihnimde planladıklarımı not aldım ve bunları sınıfım seviyesine uygun hale getirdim. Bu da yetmezdi. Bildiklerimle yetinmedim, yeni şeyler öğrenmek için devamlı okudum. Her dersin öğretimi, uygulaması, değerlendirmesi ile ilgili kitaplar vardır. Yıllık planıma başlamadan önce, bunları da okudum, inceledim ; sınıfımda ne derece uygulayabileceğimi tespit ettim. Okuduğum bir kitaptan alacağım tek bir cümle bile, benim için değerliydi. Bu okuduklarımdan, notlarımdan yola çıkarak planımı yaptım. (Sürecek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |