Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
Akyol o kadar iddialı ki, belgeselde, konferans içinde taraflar arasında yapılan diplomatik savaşlar, Büyük Millet Meclisi' nde (Türk Heyeti' ni hedef alan ) eleştiri ve buna karşı yapılan savunmalar, Lozan' ın gündemindeki kapitülasyonlar, azınlıkların hukuku, patrikane, lâiklik ve kürt meselesi gibi önemli konuların belgeselde yer alacağını ifade ediyor. Belgeselin Türkiye' de geçen sahnelerinin çekimlerini bitirdiklerinden bahsediyor ve Lozan' da geçen bölümlerinin çekimi için ise İsviçre' ye gideceğini, çekimler bitene kadar da yazılarına ara verdiğini okurlarına bildiriyor. Şurası bir gerçek ki Lozan, Cumhuriyet " Resmî Tarihi" nin, gerçekleri abartılarla ters yüz ettiği ve yapay bir hamasetle ısıtıp ısıtıp gündeme taşıdığı bir şehir efsanesi olmuştu. Osmanlı İmpararatorluğu’ nun tasfiyesi, büyük bir coğrafyanın emperyal güçler tarafından parsellenerek yeni yeni devletçikler tesisi, Batı Trakya, On iki adalar, Musul ve Kerkük gibi önemli toprak kayıpları hiç olmamışcasına, âdeta “ 7 düveli ” altederek kazanılmış bir zafer gibi abartılmasını Türkiye onlarca yıl bir masal gibi dinlemişti. 600 küsur yıllık bir büyük dünya devletine son veren ve buna karşılık Türk unsurlu yeni bir ulus devletin meydana gelmesini tescil eden bu anlaşma tek parti rejiminin devamı süresince bırakın eleştirilmeyi, acabalı sorular dahi sorulamayacak kadar tabu olmuştu. Buna rağmen Lozan' a ilişkin ilk ve en radikal eleştirileri Lozan' da ismet Paşa' dan sonra ikinci adam olarak görev yapmış olan Rıza Nur başlatır. 1926 yılında Mustafa Kemal ile aralarının açılması sonucu kaçtığı Paris'te yazdığı hatıratta; “ LozanTürk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır. ..” şeklinde başladığı eleştiriye Mustafa Kemal' in Lozan konusunda izlediği stratejiyi : “ Heyet-i Vekile bize giderken bir ictimada avuç içi kadar bir kâğıda sığan bir tâlimat verdi. Mustafa Kemal, İsmet ile beni bir kenara çekti dedi ki: ' Esaslarınız budur, baktınız ki hatta ……… alamıyorsunuz, sözlerinden dönüyorlar, uğraşmayın, ………….. sulhu yapın, icap ederse, ………………………………. hiç uğraşmayın! ' şeklinde anlatır ve devam eder : “ ...Mustafa Kemal’in de şifahî direktifi bu, hayret ettim. Trakya ile İstanbul’un bize terki mes’elesi olmuş bitmiş bir mes’ele gibiydi. Bu adamın fikri ne idi? Bilmem! Galiba ne olursa olsun, sulh istiyor. Doğrusu Trakya için zahmet çekmedik, kolay aldık, sadece Dimetoka’yı boşuna kaybettik. Fakat İsmet Lozan’da Musul için daima bana: ' Canım, gel şunu bırakalım da, sulh yapalım ' der beni zorlardı. Ben: ' Olmaz, bütün mukavemetleri yapalım.”' derdim. ' Canım, sonra boca ederiz, sulhu kaçırırız' derdi. Boca onun tâbiridir. Ne yapsın efendisinin emrini icra ediyor. İhtimal İngilizler, Trakya ve İstanbul için de Musul gibi yapsalardı onları da vermek isteyecekti. Bereket versin İngilizler bunlara hiç itiraz etmediler....” 1 Rıza Nur eserinde ayrıca, Lozan'daki heyetle birlikte iken Atatürk ve İsmet İnönü arasında -kendisi de heyette olduğu halde içeriğini bilmediği- çok gizli telgraf yazışmaları olduğunu bunların Lozan'daki bazı önemli kayıplarımızı ve Lozan'ın gizli kalmış yönlerini de açıklayabileceğini öne sürer. Tabii ki bu o tarihlerde yasak bir yayın içinde kalır ve çok küçük bir kitlenin bilgisine ulaşır. Lozan görüşmelerinde Türk Hey'eti içinde yer alan en dikkat çeken şahıs şüphesiz ki İstanbul Yahudi Hahambaşılığı da yapmış olan Haim Naum'dur. Görüşmeler devam ederken bir gün görülür ki Yahudi Haim Naum İsmet Paşa' nın müşaviri ( danışmanı) oluverir. Bu konuda da yine Rıza Nur der ki : " Bir müddettir İstanbul eski Hahambaşı Haim Naum, Lozan'da kaldığımız otelde görülmeğe başladı. Baktım bir gün İsmet'le görüşüyor. Ne yapmış, kimi vasıta yapmış bilmem. İsmet'e yanaşmış. Yaman Yahudi!.. Artık İsmet'ten ayrılmıyor... İsmet'in yakasını bırakmıyor... İsmet bunu müşavir tâyin etti... Derken Hahambaşını soframıza da aldı... Hahambaşı, İsmet'e bütün İngiliz ve Fransız ricâlini tanıdığını, hepsi ahbabı olduğunu, işleri istediği gibi yaptıracağını söylüyormuş. Tabiî İngiliz, Fransız ve İtalyan delegelerine de İsmet'in avucunda olduğunu söylüyordu... Lozan muhitinde dolaşıyor, herkese: 'İsmet teklifsiz ahbabımdır, sözümden dışarı çıkmaz' diyormuş.." 2 Çok partili rejime geçildikten sonra da bir onbeş sene kadar daha dokunulmazlık zırhında kalmış; ancak 1960’ lı yılların ortasında yazar Kadir Mısıroğlu Bey’ in “ Lozan, Zafer mi, Hezimet mi ? “ isimli eserinin yayımlanması ile birlikte bir anda ülke çapında tartışma zeminini ortaya çıkarmıştır. Öyle ki hâlen de gerek Kıbrıs sorunu, gerek Ege hava sahası, gerekse Kuzey Irak gibi, Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenikliği, Heybeliada Ruhban Okulu’ ndaki öğretim gibi bir dizi sorun tartışılırken ya da çözüm aranırken referans olarak karşımıza çıkan hep Lozan hükümleridir. Kadir Hoca, yayımladığı kitabın arka sayfasında ,kitabının ana fikrini : “Lozan muazzam bir İmparatorluk mirasının ‘han-ı yağması’ dır (yani yağma sofrası) … Türkün şahsına İslam'dan intikam alınarak, bütün bir islam dünyasının başsız bırakılmasıdır!... Lozan'ın getirdiği, adalarla Yunan stratejik çemberine alınmış iktisadi kaynaklardan mahrum, her türlü ünvan ve sıfatı yolunmuş gayrı tabii hudutların çizdiği küçük bir Türkiye'dir!” 3 İfadesiyle özetliyor. Üç cilt halinde yayımlanan “ Lozan Zafer mi, Hezimet mi “ de Tanzimattan 1923' e kadarki süreçte Osmanlı Devleti’ nin durumunun genel bir değerlendirmesi yapıldıktan sonra Lozan'ı hazırlayan sebepler ortaya konulur. Daha sonra Konferans’ta yeni kurulan Türk Devleti’ nin Kıbrıs, Musul, Halep, Batı Trakya, Oniki Adalar v.d. maddî toprak kayıpları politikasından söz edilir. Neticede ise, Hilâfet’ in kaldırılması, Patrikhâne’ nin varlığı gibi verilen tavizler incelenir. Bu kitap Türk okurunun kütüphanesine girdikten sonra,ülke çapında Lozan'ın getirdikleri ve götürdükleri aralıksız bir şekilde tartışılmaya başlanır. Daha sonraki dönemlerde başta Mustafa Erdoğan olmak üzere tarihçi ve siyaset bilimciler Lozan' daki görüşmelerde Türk Heyeti ve özellikle de heyetin Başkanı İsmet Paşa' nın tarzı, tavrı ve hamlelerini çok ağır bir şekilde eleştiriye tutarlar. Bakalım Cumhuriyet Türkiye' sinin kuruluştaki önemli kilometre taşlarından bir olan Lozan belgeseli yapılırken yaşanmış bu ve benzeri olaylar ne kadar dikkate alınmış veya alınmamış göreceğiz. Kimbilir belki de ders kitaplarında kurgulan “ güzelleme “ eksenli bir yapay belgeselle yetineceğiz... D İ P N O T L A R : 1 Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım c. 3 sh. 982 2 Dr. Rıza NUR, a.g.e. c.3, s. 1049-1050 3 Kadir MISIROĞLU, Lozan Zafer mi Hezimet mi ? Sebil Yayınevi, İstanbul http://ferahnak.wordpress.com/wp-admin/customize.php
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |