Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
“…Genelde Gazalî, Farabî ve diğer Müslüman düşünürlerin eserlerini okumuş, tasavvufla uğraşmış, inançlı bir sufî olmuştur… …Bu arada Abdullah Cevdet’le tanışmıştır. Abdullah Cevdet’in materyalizmi, Gökâlp’ in mistitizm ve idealizmiyle çatışarak kendisini ölümle sonuçlanmasına ramak kala, bir intihar teşebbüsüne sürüklemiştir….” 1 Ziya Gökalp, Osmanlı’ nın Meşrutiyet dönemlerinde şekillendirdiği ve önceleri ”Turancılık” olarak ayakları pek yere basmayan ütopik devlet projesini, İttihatçılar; özellikle Enver Paşa’ nın bu uğurda verdiği başarısız bir sınavdan sonra, gerçeğe daha yakın “Türkçülük” ile sınırlar. “…Özellikle Avrupa’ nın pozitivizmine karşı tepkisini temsil eden Emil Durkheim’ e dört elle sarılmıştır. …(1910 yılında)Rusya’ nın ünlü Azerî Türkçüleri Hüseyinzâde Ali ve Ahmed Ağaoğlu ile birlikte İttihad ve Terakkî’ nin güçlü Merkez Komitesi’ ne (Merkez-i Umûmî’ ye) seçilmiştir.Bu iki önemli kişinin Gökâlp üzerinde çok derin etkileri olmuştur…” 2 Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar olan dönemde Gökalp daha ziyade Türkçülüğün, hars ve medeniyetin, Saltanat ve hilâfetin kaldırılması, dinin, ibadetin, bir ölçüde lâikliğin nasıl olması gerektiği, Osmanlıca’ nın terk edilerek saf bir Türkçe meydana getirilmesi, mûsıkî ve diğer sanatlar, hukuk, ekonomi, kılık kıyafet ile hemen hemen yeni bir devletin şekillenmesinde gereken ne kadar yapılması gereken her şeyi kendi bakış açısından bütün detayları ile anlatır. Ne zaman ki devir değişmiş, Osmanlı bitirilmiş ve yerine farklı bir yapıda devlet kurulması aşamasına gelinmiştir; o zaman Gökalp, Meşrutiyet dönemindeki gelenekçi milliyetçi kimliğini silkeleyip, yerine, rasyonalist, seküler ve materyalist bir kıyafete bürünecekti. Tabii hemen akabinde de, “Ümmet” toplumunun yerine “Millet” i ikame edip, bunu da bir Batı “Medeniyeti”ne ulaşma hedefine sabitleyerek, meydana getireceği Cumhuriyet ideolojisinin bel kemiğini belirleyecektir. Bundan sonra onun belirleyeceği en önemli hususların, Kültür ve Medeniyet düalistliği üzerine tezler üretmek olduğunu görüyoruz ki ; “…Gökalp, ‘hars’ ile ‘tehzib’ arasında bir ayrım yapar. Hars, halk kültürünü ifade ederken, tehzib, aydınların inşa ettiği ve yaşattığı yüksek ültüre tekabül eder. Gökalp tehzib’ e ‘Enderûn kültürü ‘ adını da verir, zira yüksek kültür, devşirilen, yeniden inşa edilebilen bir unsurdur ve bir toplumdan diğerine aktarılabilir…Gökalp, batılılaşmayı, hars (millî kültür) değil, aristokratik medeniyet düzeyinde uygulanması gereken bir proje olarak görür. ‘ Türkçü edebiyat’ kendini buna göre konumlandırmalıdır…” şeklinde, açıklayan kalemler de vardır. 3 Gökalp, bütün bunları söylerken de; toplumda temel düşüncenin “Hak yok; vazife vardır”sloganıyla sabitlediği şekilde olmasını istiyordu. Yani bireyin söz hakkının olmadığı, kendisine sunulan ölçüde bir fonksiyonel serbesti çerçevesinde ve bir makine aksamı mahiyetinde bir görevdi bu. “…Osmanlı-Türk Modernleşmesinin (veya öbür adıyla ‘milletleşme’ projesinin ideologu Ziya Gökâlp, toplumsal örgütlenme konusunda ‘korporatist’ bir görüşe sahipti. Yaşadığı yıllarda dünyada da oldukça yaygındı bu görüş.Temelinde toplumu bir organizma gibi gören bir anlayış yatıyordu. Bir bedende nasıl ayrı ayrı organlar varsa, toplumdaki sınıflar, tabakalar, meslekler de böyledir. Organizmada nasıl organlar, hepsi aynı amaçla çalışıyorsa, toplum da böyle olmalıdır.’Birimiz hepimiz için’ anlayışı egemen kılınmalı…” 4 şeklindeki bir toplum yapısı oluşturduğunuzda da, zaten istediğiniz her türlü değişimi hiçbir karşı tepki almadan yapma şansını yakalayacaktınız. Zaten toplum için düşünülen “inkılâplar” için de böyle bir alt yapı olmazsa olmazların temeliydi. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, kurucular kendi dünya görüşlerine ilâveten, Türkiye içinden ve dışından da bir takım referanslara ihtiyaç duydular. Tabii ki bunların içinde, yapılacak inkılâplar için eksen alınan model Batı “aydınlanmacılığı”dır. Oysa: ”…Osmanlı ve Cumhuriyet’ in kurucu entelijansiyasının göremediği ya da farkında olmadığı şudur: Avrupa’ nın zihin tarihi, sadece “Aydınlanma” düşüncesinden ibaret değildir …. Cumhuriyet entelijaniyası da bu anlamda Osmanlı’ dan farklı değildir.Tanzimat’ ın romantik kalıntıları, radikal bir sekülerleşme ile tasfiye edilmiş ve modernleşme, artık sadece bir Aydınlanma projesi olarak devam etmiştir…” 5 Her ne kadar “Aydınlanma” dönemi ve Auguste Comte, 1789 Fransız ihtilâli ve bunun ideologları ile, lâik, seküler ve pozitivist düşünürler ve eserlerden yararlanmışlarsa da, yeni devletin şekillenmesinde düşünce bazında en büyük pay sahibi her halde Gökalp’tir. “…Atatürk’ ün Türkçülüğünün fikir babası, 1930’ lara kadar Ziya Gökâlp’ ti. O inkılâbı 3 temele dayıyordu; Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak’tı. Fakat o tarihten sonra (belki daha önceden de) Atatürk,’asrî’ci ABDULLAH CEVDET’e yanaşmaya başlamıştı. A. Cevdet ise katı maddeci, din düşmanı ve Batı’cıydı…” 6 Her ne kadar bu doğru bir tesbit ise de, bu aslında teorik altyapının aslına rücû etmesiydi. Abdullah Cevdet, Meşrutiyet dönemlerinde “materyalist” düşüncenin önde gelen isimlerinden biri olduğu ve; ”…İslâm Topraklarında ‘çağdaş uygarlığın’ nasıl yayıldığını merak edenler; Abdullah Cevdet’ in en iyi öğrencilerinden birisinin de Ziya Gökalp olduğunu hatırlarsa mesele kalmaz…” 7 Ayrıca bu konuda önemli bir iddia büyük düşünce adamı Cemil Meriç Hoca’ nın naklettiği bir tesbite göre : “…Hilmi Ziya (ÜLKEN), Ziya Gökalp’ in bütün fikirlerini Rusya’ dan gelen HÜSEYİNZÂDE ALİ’ den aldığını söyler. Mühim bir adam H.Ali. (TURAN) soyadını almış…” 8 Ali Turan, İttihad ve Terakkî’ nin önde gelen isimlerinden biridir. Ziya Gökalp de, onunla temâsını, bu vesile ile yapmış ve kendinden bayağı bir yararlanmıştır. Azerbeycan Devleti’ nin kurulması faaliyetlerinde bulunmuştur. Yusuf Akçura ile birlikte Birinci Dünya Savaşı yıllarında “Turancılık” üzerine faaliyetlerde bulunmuştur. Her ne kadar Cumhuriyet’ in özellikle kültür ve sanat alanındaki ideologu Ziya Gökalp olarak görülüyorsa da, kendisi o alanda yalnız değildir. Gerek fikirleri, gerekse aksiyonlarıyla onu tamamlayan ve destekleyen başka isimler de “inkılâp” sahnesinde yerlerini alırlar. Bunların arasında ilk bakışta göze çarpan : “….Mahmut Ragıp Gazimihal, H. Bedii Yönetken, C. Reşit Rey, Adnan Saygun ve Türk Beşleri’ nin diğer üyeleri başta olmak üzere, müzik adamı kimlikleri ağır basan isimlerin yanı sıra; Falih Rıfkı, Ahmet Cevdet,Necip Asım,Yakup Kadri, H.Âli Yücel, Ruşen Eşref, Nadir Nadi, Ekrem Besim…” gibi isimlerdir. 9 1930’ lardan sonra Devlet’ in Batıcılık uygulamaları oldukça radikalleşmişti. Takriben beş sene içinde çok önemli “değişimler “ yaşandı ve en azından zihinsel plânda, Türkiye’ nin o tarihteki elit kesiminde inanılmaz değişimler meydana geldi. Kemal H. Karpat’ ın Webster’ den alıntıladığı görüşe göre; Cumhuriyet’ in kuruluş yıllarında yani yapılanma safhasında mutlak anlamda; “…Gökâlp’ in teorileri Kemalist Türkiye’nin politikası olmuştur…” 10 Hatta Atatürk’ ün düşünce dünyasında Ziya Gökalp ve onun fikirlerinin ne kadar önemli olduğunu bir anekdottan iyice anlıyoruz. Şöyle ki : “…Mütareke günleriydi. Mustafa Kemal ile Mussolini’ nin damadı Kont Sforza, Pera Palas’ ta karşılıklı oturmuş sohbet ediyorlardı… …Kont Sforza, sohbetin sonlarına doğru Mustafa Kemal’ e en ilginç soruyu sordu: -Bu fikirlerinizin, görüşünüzün kaynağı kimdir? Başarınızın sırrı nedir? Mustafa Kemal hiç düşünmeden cevap verdi: -Benim etimin kemiğimin babası Ali Rıza Efendi, duygularımın babası Namık Kemal, düşüncelerimin babası Ziya Gökalp’tir….” 11 Ancak Cumhuriyet’in kurucuları ” ulusçuluk” fikrinde, Gökalp ile aynı görüşü paylaşsalar da bazı detaylarda mutabık değillerdir. Mesela hilâfet ve lâiklik konularında aynı şeyleri düşünmedikleri; “….Niyazi Berkes, Erol Güngör, Taha Pars gibi akademisyenlere göre, Gökalp, Kemalizm’ den epey farklı görüşlere sahipti. Hatta Şevket Süreyya Aydemir’ e göre Gazi, Gökalp’ e soğuk davranmıştı. Gökalp öyle bir Türkçüdür ki Hilmi Ziya Ülken onu,’Modernist İslamcılar’başlığı altında inceler. Gökalp, hilafetin kaldırılmasından altı ay evvel Halk Fırkası için yazdığı, ’Yeni Hayat’ broşüründe hilafeti savunur, fakat onun tarif ettiği hilafet, onun anladığı lâikliğe uygundur. Gökalp, lâikliği ‘içtimai usul-i fıkıh’ dediği metodla, İslâm’ın içinden üretir. Kemalizm’ inki ‘lâikleştirme’ dir, Gökalp’ inki ‘lâikleşme’ dir. Devrim, evrim farkı bir bakıma…” 12 Ziya Gökalp’in bu teorileri oluştururken ve onun yamakları buna ilâveler yaparken, mutlak anlamda Osmanlı ile hesaplaşmalarını gerektirecek bir aykırı kimlik taşımamaları da mümkün değildi. Bu kimlik de : “…Şeyhülislâm da mason olacaktır-Musa Kâzım Efendi gibi. En büyük mürşid sayılan Ziya Gökalp mason olacaktır.Ve Ziya Gökalp’ in yetiştirmesi olarak kendisini takdim eden, İttihad ve Terakkî erkânı içinde görülen Tekin Alp, yani nâm-ı diğer Moiz Kohen daha sonra Cumhuriyet döneminde de ideologluğunu devam ettirecek ve Kemalizmin en önemli kitabını o yazacaktır…” 13 Gökalp’ in oluşturduğu düşünce sisteminde temel faktör, marazi bir Osmanlı fobisidir. Bütün sistemini bunun üzerine kurmuştur. Osmanlı’ nın medeniyetini, edebiyatını, sanatını, dilini ve mûsıkîsini küçümsemiştir, Arap-Fars medeniyetlerinin devamı saymıştı. Tabii ki yanılmıştır. “…’yabancı’ tesirlerden arınmak, ’öz’ e yani tesavvur edilen Anadolu’ ya dönmek, milliyetçi Cumhuriyet projesinin en temel temalarından biridir. Nitekim millî-devletin düşünürü Ziya Gökâlp ‘Türklük, kozmopolitlik’e karşı İslâmiyet ve Osmanlılığın hakikî istinat yeridir’ diye yazarak, Cumhuriyet ideolojisini milliyetçi, anti-kozmopolit bazda temellendirmiştir…” 14 Bazıları, Ziya Gökalp’ in kurduğu bu düşünce sistemiyle ; ”…Türk kültürünü yüzyıllardan beri süren Doğu’ nun skolastik ve teokratik baskısından kurtarıp, Batı’ ya yöneltmek amacı güttüğü… ” nü iddia etseler de bir asırlık uygulamalardan dörüyoruz ki, özellikle din ve kültür bahsinde bu yorumların oldukça havada kaldığı ayrı bir gerçektir. 15 “…bir Osmanlı fikrine karşı çıkan Ziya Gökâlp’ ti. Fransız sosyologlarından derinden etkilenmiş olan Ziya Gökalp, onların esasları üzerinde ,Türklüğün konumuyla ilgili kendi yorumunu geliştirdi…Türk milleti uzun zaman önce , dünyanın en gelişmiş medeniyeti olan Fars-Arap, ya da İslâm medeniyetini benimsemişti; şimdi ise medeniyetin temel karakterini değiştirmeden, Garp Medeniyetine yönelip, onu benimseyebilirdi. Gerçekte, millî yaşam ancak en gelişmiş medeniyet aracılığıyla ifade edilebilirdi; ve kendine özgü bir halk kültürüne sahip bir millet olmadıkça, Batı medeniyetini benimsemek mümkün olmazdı…” 16 Osmanlı’ yla beraber İslâmiyet’ in mevcut uygulamasından da oldukça rahatsızdır Gökalp. Bir dünya dini olan ve temelde Arapça ile anlatılan ve ibadet edilen İslâmiyet’ ten de oldukça rahatsızdır. Bütün bu rahatsızlıklarını ve buna karşı ne yapılması gerektiği konusunda kendisine söz hakkını Cumhuriyet’ in ilân edilmesiyle bulur. Aynı sene kaleme alıp yayınladığı “TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI” âdeta, yeni rejimin “âmentü” sü olur. Bundan sonra Cumhuriyet’ in Din, Dil, Hukuk, Eğitim v.d. devrimlerine esas teşkil eden fikirlerin ana ekseninde, bazen de bütün detaylarında Gökalp’ in etkisi açık bir şekilde görülür. “ Lâiklik,Türkçe Kuran,Türkçe Ezan,Türkçe ibadet “ gibi kavramlara yüklediği anlamlar ile Mustafa Kemâl’ in bu konulardaki görüşleri bire bir örtüşmektedir. Ziya Gökâlp Osmanlı ile ilgili analizlerinde , Türk toplumunun yeryüzündeki diğer akrabaları ile farklılıklarını hiç göz önüne almamış, başta dini, geleneksel değerleri ve bulunduğu coğrafyaya hep at gözlüğü ile bakmış ve tabiî ki yanılmıştır. “…Gökâlp Türk harsı ile Osmanlı Medeniyeti’ ni birbirinden ayırmaya çalışırken, İslâm dini ve Osmanlı İmparatorluğu’ nun, Türklüğün bünyesi, vicdan ve harsı (medeniyeti) üzerinde yaptığı köklü değişmeleri unutmuş görünür. Meselâ bir Yakut Türk’ ü ile Anadolu Türk’ ü arasındaki hars farkını düşünmek lâzımdır. Gökâlp gerçi bu farkı görmüştür ama, Anadolu Türk’ ünü öteki ‘soydaş’l arından ayıran sebepler arasında, kudretli, egemen bir İmparatorluğun etkilerini söylemek istememiştir…” 17 Son tahlilde, Gökâlp’i : “…Cumhuriyet’ i yüceltmenin yolunun, Osmanlı’ yı aşağılamaktan geçtiğine iman edercesine inananların fikri önderi konumundaki isimlerimden biri…” olarak değerlendirmemiz de herhalde yanlış olmayacaktır. 18 Bundan sonraki yazımızda inşaAllah, Gökalp’ in bir Cumhuriyet ideologu olarak , adeta kerameti kendinden menkul bir “Müzikolog” muşcasına ürettiği uçuk, Türk Müziği Ütopyası üzerine bir şeyler söylemek istiyoruz. Salih Zeki Çavdaroğlu – 8 Mayıs 2020 D İ P N O T L A R : 1 Kemal H. KARPAT,”İslâmın Siyasallaşması”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2001, 2.basım, s. 693 2 Kemal H.KARPAT,”a.g.e”, s.694 3 İbrahim KALIN, Akıl ve Erdem, -Türkiye’ nin Toplumsal Muhayyilesi-, Küre Yayınları, İstanbul, Beşinci Basım, Mayıs 2016, s.35 4 Murat BELGE,”Korporatizm”, Radikal, 18 Nisan 2004 5 Hilmi YAVUZ, ”Modernleşme: Parça mı, Bütün mü? Batılılaşma: Simge mi, Kavram mı?”, Modernleşme ve Batıcılık, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, c.3, s.214 6 Reha Oğuz TÜRKKAN, ”M. K. Atatürk’ ün Üzerindeki Tesirleri ” Yeni Türkiye 23-24, Eylül-Aralık, 1998, s.700 7 Yusuf KERİMOĞLU, ”Kelimeler Kavramlar”, İnkılâb Kitabevi, İstanbul,s. 21 8 Halil AÇIKGÖZ, ”Cemil Meriç İle Sohbetler”, Seyran Yayınları, İstanbul, 1993, s.163 9 Bayram Bilge TOKEL,”Bağımıza Gazel Düştü”, Akçay Yayınları, Ankara, 2002, s.186 10 Kemal H.KARPAT, ”Türk Demokrasi Tarihi”, Afa Yayıncılık, İstanbul,1996, s.62 11 Sırrı Yüksel CEBECİ, ”Ünlü Türkçü Gökalp’in Beyninde Kurşun Vardı”, Tercüman Gazetesi, 25 Ekim 2004 12 Taha AKYOL, ”Ölümünün 80. Yılında Ziya Gökalp”, Milliyet Gazetesi, 25 Ekim 2004 13 Hüseyin HATEMİ, ”Devrimler, Devlet Terörü ile Gerçekleştirildi” Aydınlar Konuşuyor, Yeni Asya Yayınların, İstanbul,1995, s.18 14 Nilüfer GÖLE,”Batı Dışı Modernlik:Kavram Üzerine”,Modern Türkiyede Siyasi Düşünce”, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, c.3, s.62 15 Cevdet PERİN,”Atatürk ve Kültür Devrimi”, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1981,s.53 16 Marshall G.S.HODGSON,”İslâm’ ın Serüveni”, İz Yayıncılık, İstanbul, 1995, s.275 17 Ahmet KABAKLI,”Ziya Gökâlp” Kültür ve San’at, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1980, s.107 18 Bayram Bilge TOKEL, “ a.g.e. ,s.22 https://wordpress.com/post/ferahnak.wordpress.com/471
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |