Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu “Satisfaction” müziği eşliğinde ütü yapan bir kadın. Üstünde sabahlığı ile tipik bir ev kadını. Bir bebek olmak üzere iki oğluna ve kırık ayağıyla edepsiz bir enişteye bakan, kocasından sürekli dayak yiyen bir kadın. Tek tesellisi karşı apartmandaki komşusuyla dertleşmek olan kadının kimliğinde sıradan bütün “yalnız bırakılmış” ev kadınlarını görürüz. Komşusuyla dertleşirken “kocam, beni çok sevdiğini ve beni korumak istediği” için dövdüğünü söylüyor ama beni ondan kim koruyacak? diye sorar. Dünyanın bütün evlerinde, orta sınıf ev kadınları aynı soruyu onun ağzından bir kez daha sorarlar. “Yalnız Kadın”, sorunun çözümünü komşusunun önerisiyle bulacaktır. Geçen yıl bu zamanlarda Tiyatrohane Topluluğunun İzmir Gençlik Sahnesinde sergilediği oyunu anımsıyorum. “Kadın Oyunları” bütün zamanlarda tazeliğini koruyan, sanki bugün yazılmışçasına bildiğimiz tanıdığımız hikayelerden oluşuyor. Franca Rame ve Dario Fo’nun birlikte kaleme aldıkları “Kadın Oyunları” yakaladığı samimi, evrensel dille dünyanın her köşesindeki kadınları aynı samimiyetle kucaklıyor. Füsun Demirel’in dilimize kazandırdığı bu tek kişilik kısa oyunlar, olağanüstü esprili dili, çok zekice tasarlanmış hikayeleriyle hafızalara kazınıyor. Tiyatrohane Topluluğunun sahneye koyduğu “Kadın Oyunları”nı Erk Bilgiç yönetiyor. Zeynep Nutku’nun oynadığı “Kadın Oyunları”, “Yalnız Kadın”, “Dost Ses” ve “Uyanış” olmak üzere üç kısa oyundan oluşuyor. Sahne tasarımını Zeynep Nutku’nun yaptığı tek kişilik oyunlarda, en az dekorla büyük bir dünya yaratılmış. Perde açıldığında küçük bir Buda heykelinin önünde bağdaş kurmuş, tütsüler eşliğinde yoga yapmaya çalışan bir kadın görürüz. Ummmmana pummmm. matrası eşliğinde sakinleşmeye çalışır ama bir türlü beceremez. Buda heykelini kucaklar, derdine çare olmaz. Ağlamaya başlar. Telefona sarılır, duygusal yardım hattı “Dost Sesi” arar. “Dost Ses” kimden hamile kaldığını bilemeyen bir kadının tanımadığı biriyle telefonda dertleşmesini konu eder. Kadın konuştukça, bir ailenin bütün erkekleriyle yatmış bir kadının karmaşık ve tuhaf ilişkilerden oluşan öyküsü ortaya çıkar. Olaylar o kadar saçma ve inanılmazdır ki, bir an bu kadının aslında hiçbir erkekle ilişkisi olmadığını düşünürüz. Hamile olduğunu söyleyen kadın, bütün bu hikayeyi “zengin fantezi dünyasının renkli bir ürünü” olarak sunuyor olabilir ya da bu inanılmaz saçma ilişkiler gerçeğin ta kendisi de olabilir. Olayın daha şaşırtıcı yanı kadının bu hikayeyi son derece şaşkın ve saf bir tavırla anlatmasıdır. Acaba gerçek hangisi? “Uyanış”, fabrikada çalışan işçi bir kadının sabahın erken bir saatinde kalkması ve uyku sersemi bebeğini kreşe götürmek için hazırlanmasıyla başlar. Ama evden bir türlü çıkamaz. Çünkü evin anahtarını bulamaz. O evin anahtarını nereye koyduğunu hatırlamaya çalışırken anlattığı kısa anlık öykülerle bize hayatı hakkında ipuçları verir. Nasıl deli gibi çalıştığını, kocasının ilgisizliğini hep bu anlık tepkilerden öğreniriz. O hazırlanmış, evden çıkmaya çalışırken yatakta uyuduğunu farz ettiğimiz kocasına dönerek, “ ben de senin gibi çalışıyorum. Tek istediğim benim sorunlarım olabileceğini anlaman” der. Anahtarını ararken biz de onunla birlikte her gün sabahın kör karanlığında yollara dökülen binlerce kadının traji komik hikayesini dinleriz. İşçi kadın anahtarı bulabilecek mi? İşe ve kreşe zamanında yetişebilecek mi? Bütün bu soruların yanıtları Zeynep Nutku’nun canlandırdığı “Kadın Oyunları” nda yatıyor. Birden fazla tek kişilik oyunu ardı ardına sahnelemek çok risklidir. Oyunlardaki karakter ayrımını yapmak zordur. Üç ayrı kadını aynı şekilde oynama riski her zaman vardır. Mesela, “Yalnız Kadın” da kocası tarafından eve kilitlenen orta sınıf ev kadınıyla, Uyanış’ da her gün sabah erkenden fabrikaya gitmek zorunda kalan işçi kadın arasında belirgin bir fark vardır. Karakterlerin bu farklılığını vurgulayacak, o kadınları aynı tarzda oynamayacak bir oyunculuğu sahneye taşımak çok önemli. Zeynep Nutku bu ince ayrımı başarıyla sahneye aktarıyor. Sahnenin her metrekaresini kullanarak, müthiş bir enerjiyle oyun boyunca sahneyi tam anlamıyla doldurarak oynuyor. Oyuncunun çok hareketli oluşu, enerjisi, oyunun da enerjisini yükseltiyor. Bu da seyirci koltuklarına yansıyarak izleyicileri oyuna dahil ediyor. Sürekliliği sağlıyor, seyirci oyundan hiç kopmuyor. Oyunun akıcılığı ve yarattığı canlılık duygusu seyirci ile sahne arasındaki mesafeyi kaldırıyor. Oyun, sanki arkadaşımızla evimizin oturma odasında yaptığımız keyifli bir sohbete dönüşüyor. Zeynep canlandırdığı kadınlara çok inanıyor. Öylesine samimi ki bizi de inandırıyor. Sahicilik duygusu izleyiciyi oyunun içine çekiyor. Sahnede öylesine samimi bir anlatım var ki hiç görmesek de ayağı kırık çapkın eniştenin biraz sonra sahneye çıkmasını bekliyoruz. Hayal gücümüzü harekete geçiren oyunculuk ile inandırıcılık birleşince oyundaki hayali karakterleri de sanki sahnede görüyormuşuz gibi hissetmeye başlıyoruz. Mesela komşu kadının sesini duymamıza ramak kalır ya da ciddi ciddi kapıyı açıp kocanın eve girmesini bekleriz. Oyunda sözü geçen her bir karakteri sanki daha önce görmüşüz gibi yakından tanırız. Bu sanki “yakından tanıma” duygusu hep samimi ve sahici oyunculuğun inandırıcılığından kaynaklanıyor. Karakterlerin değişken ve anlık duygulanımlarının doğru biçimde canlandırılması ve seyirciye bunun bire bir hissettirilmesi “sahicilik” duygusunu güçlendiriyor. Mesela, kadın şaşırdığında bizde aynı şiddette şaşırıyoruz. An geliyor duygulanımları o kadar içselleştiriyoruz ki kocasına kızdığında adamı bir güzel dövmek istiyoruz. Sevindiğinde, heyecanlandığında sanki yakın bir arkadaşımız bizimle sohbet ederken seviniyormuşçasına duygularına ortak oluyoruz. Duygudan duyguya geçişler son derece hızlı, akıcı ve doğal bir biçimde gerçekleşiyor. Bir anlık şaşkınlığı öfke krizi takip edebiliyor. Bunu yaparken vücut dilini bir enstrüman gibi kullanıyor. Zeynep Nutku şaşkınlıktan öfkeye, heyecana, üzüntüye oradan sevince doğru kayarken duygulardan oluşan bir renk yelpazesinde sahnede bir gökkuşağı gibi parıldıyor. Eline koluna bir türlü hakim olamayan hayal ürünü edepsiz enişteye karşı tepkisine kahkahalarla gülerken iç sesimiz sorar “sen hayatın, sokağın tacizine kaç kere uğradın?” Kaç kere savunmak zorunda kaldık kendimizi? Kaç kere isyan ettik üzerimize kilitlenen kapılara? Özgürlüğümüzün kısıtlanmasına, kendimize ait olmayan odalara hapsedilmeye kaç kez isyan ettik? En çok kendimize kızdık. Neden bunları bize yapmalarına izin veriyoruz diye. Oyunun akışı içinde bir an gelip sahneye çıkıp bu samimi, sahici, sıcak kadınların hepsini birden bağrımıza basmak istiyoruz. Mesela, saf bir çocuk gibi şaşırırken yüreğimizle gülümseriz, verdiği ani tepkilere gülerken aslında biz kendi içimizdeki kadınlara güleriz. Kendi içimizde yaşayan bu birbirinden farklı, sıradan ama özel, saf kadınların hepsine birden sarılmak istememiz işte hep bu nedendendir. Franca Rame ve Dario Fo’nun kelimelerle şekillendirip hayat verdikleri bütün bu kadınlar Zeynep Nutku’nun muhteşem oyunculuğu ile sahneye yansıyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |