..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Toplum ve Birey > Seval Deniz Karahaliloðlu




9 Mart 2015
That Face : Aynada Gördüðün "O Yüz" Kim?  
“Tiyatrodan çýkanlarýn daðýlmýþ yüzlerini seyretmeye bayýlýyorum. Bir daha asla kendilerini “normal” hissetmeyecekler. Bu muhteþem bir þey. Çünkü oyunda anlattýðým gibi gerçekten de hayatta bazý þeyler kötü gidebiliyor”.

Seval Deniz Karahaliloðlu


Oyunun adý “O YÜZ”. Oyun bir ayna. Kirli hayatlarýmýza tutulan insafsýz bir ayna. Bu aynadan kaçýþ yok. Orada, çokça þiddet, bolca küfür, akýl hastalýklarý, kaybedilen hayatlar, ensest iliþkiler, baðýmlýlýða dönüþen tutku yüklü sevgiler, sevgi yoksunluðunun içini seksle, uyuþturucuyla, alkolle doldurmaya çalýþmalar var. Bu hayatýn ta kendisi. Bin bir tane yüz var bu aynaya yansýyanlarda. O yüzlerden herhangi biri pekala siz olabilirsiniz. Ýnsanlar kendilerine biçilen yüzlerden birini bu oyunda görüyorlar. Peki, sizin yüzünüz hangisi ?


:BAGF:
Aynada Gördüðün “O YÜZ” Kim?

Seval Deniz Karahaliloðlu

Her sabah yüzümüzü yýkarken en az bir kez bakarýz aynaya. O yüze. O yüz ve ardýndakilere. Asýrlar kadar uzun bir an, aynadan bize bakan o yabancýnýn ardýndakini merak ederiz. O yüzün ardýndaki kim? Bir kadýn. Polly Stenham. Bir adým ileri gitmiþ. O yüzün hikayesini bir oyuna dönüþtürmüþ. “That Face”.

“Tiyatrodan çýkanlarýn allak bullak olmuþ yüzlerine bakarak kahvemi keyifle yudumluyorum. Biliyorum ki onlar için hayat asla bir daha eskisi gibi olmayacak.” Polly Stenham komik kadýn. Komik ve trajik. Hayata ironik kahkahalar atýyor. Her bir kahkahasý insanýn içine saplanan bir býçak. Aristokrat bir aileden gelen Stneham hem çok þanslý, hem çok þansýz. Babasýný genç yaþta kaybediyor. Anne ise bir muamma. Hakkýnda hiçbir bilgi yok. Kardeþi ve arkadaþlarýyla birlikte yaþýyor.

Ýngiliz yazar Polly Stenham’ýn henüz 19 yaþýndayken yazdýðý “That Face” ( O Yüz), “yüzüne tiyatro” (in your face) tiyatro akýmýnýn baþladýðý Londra’nýn Royal Court Tiyatrosunda ilk defa sahnelendiðinde, sert yapýsý, çok katmanlý karakterleri ve cüretkar sahneleriyle büyük tartýþma konusu olmuþtu. Nefret, sevgi ve tutku gel gitleri arasýnda savrulan karakterlerin öyküsü, yazara ayný yýl içinde Ýngiltere’de verilen en prestijli üç tiyatro ödülünü birden getirdi. Evening Standart’ýn 2007 yýlý Charles Wintor Ödülü, Eleþtirmenler Birliði En Ýyi Oyun Yazarý Ödülü ve Tiyatro Yöneticileri Derneði En Ýyi Tiyatro Ödülü.

Polly Stenham’ýn hayatý týpký oyundaki Mia’nýn hayatýyla büyük benzerlikler taþýyor. Bir gazeteci söyleþi yaparken bir gaflet anýnda en sorulmamasý gereken soruyu sorar. “Oyundaki Mia karakteri sizi mi yansýtýyor?”. Ýþte o soru söyleþiyi bitirir. Ve o gün bugündür Stenham hiçbir söyleþi teklifini kabul etmiyor. That Face , West End’de Duke of York Tiyatrosunda sahnelendiði dönemde, tiyatronun karþýsýndaki kafeteryaya oturup seyirci tepkilerini izlermiþ. Alem kadýn þu Stenham. “Tiyatrodan çýkanlarýn daðýlmýþ yüzlerini seyretmeye bayýlýyorum. Bir daha asla kendilerini “normal” hissetmeyecekler. Bu muhteþem bir þey. Çünkü oyunda anlattýðým gibi gerçekten de hayatta bazý þeyler kötü gidebiliyor”.

19 yaþýnda genç bir kýzýn böylesine sert, böylesine aðýr bir oyunu, olaðanüstü duyarlý bir dille nasýl yansýtabildiðini bir türlü anlayamýyorsunuz. Aþýrý uçlarda savrulan bu umutsuz ruhlarý, bu kadar derinlikli nasýl hisseder insan? Annenin oðluna duyduðu aþka varan tutku, oðlanýn annesine, kýz kardeþin aðabeyine duyduðu umutsuz sevgiler ve bütün bu karmaþýk iliþkilerin içinde boðulan insan trajedileri nasýl böyle incelikli anlatýlabilir? Paramparça olmuþ bir aile. Ya da ondan geriye kalan enkaz. Alkolik ve ilaç baðýmlýsý bir anne Martha (Zeynep Nutku). Hayatýný annesini ayakta tutmaya adamýþ ve akýl saðlýðýný yitirme noktasýna gelmiþ bir oðul Henry (Yarkýn Ünsal). Kaldýðý yatýlý okulda tek eðlencesi kendinden küçük sýnýftaki çocuklara iþkence yapmak olan bir kýz kardeþ Mia (Ýrem Deniz ve Simge Nalbant dönüþümlü olarak oynuyorlar). Yaþadýðý boþluðu alkol, uyuþturucu ve seks ile doldurmaya çalýþan Ýzzy (Gonca Altýntaþ). Sýnýfýn dýþlanan, hor görülen, eziði Alice (Reyhan Taþkýnlar). Ve Hong Kong’ ta çekik gözlü sevgilisiyle yaþayan nefretlik, sorumsuz baba. Yalnýz, mutsuz ve psikolojik travmalarla boðuþan umutsuz insanlar. Bunlar, Tiyatro Oyun Kutusu’nun Bo Sahnede oynadýðý “That Face” (O Yüz) oyunundan kýsa satýr baþlarý.

Ýnsaný þöyle tepeden týrnaða titreten oyunlar vardýr. Hani, bildiðiniz her þeyi ezip geçen, þöyle bir sarsýp, silkeleyen oyunlar. Çarpýcý, rahatsýz edici, ürperten, düþündüren, þok eden ve insanýn içini acýtan oyunlar. Tiyatronun kapýsýndan çýkarken, bir saat önce o binaya ayný kapýdan giren siz deðilsinizdir. Hayat artýk eskisi gibi olmayacak. Çünkü siz deðiþtiniz. Ýçinizde, derinlerde bir þeyler sarsýldý. Çünkü “bu, baþka bir çaðýn tiyatrosu” diye düþündünüz. Gündelik yaþamdaki “fare koþusuna” bir an ara verip, yaþadýðýnýz hayata bir kez daha dönüp bakma ihtiyacý hissettiniz. Tiyatro Oyun Kutusu, “That Face” oyununda iþte size bunlarý hissettiriyor.

Tiyatro Oyun Kutusu’nun sahneye koyduðu “That Face” (O Yüz) Türkiye’de ilk defa sahneleniyor. Serdar Saatman’ýn sahneye koyduðu oyunda baþrolleri Zeynep Nutku (Martha), Yarkýn Ünsal (Henry), Ýrem Deniz ve Simge Nalbant (Mia), Gonca Altýntaþ (Ýzzy) ve Reyhan Taþkýnlar (Alice) paylaþýyorlar. Dilimize Ahmet Gökhan Biçer’in kazandýrdýðý oyunun sahne düzenlemesi ise Iþýnsu Ersan’a ait. Oyunda ýþýk ve ses tasarýmýný Berk Suvar, teknik tasarýmý ise Sena Þahin yapýyor.

“Yüzüne tiyatro”, genel olarak cinsellik, küfür, þiddet ve marjinallik içeren oyunlara verilen ad. Ýlk defa genç yazarlar tarafýndan Ýngiltere’de ortaya çýkan “in your face” akýmý oyunlarda ön plana çýkan müstehcenlik ve þiddet unsurlarýyla seyirciyi þok etmeyi amaçlýyor. Bu terim deðiþikliðe uðrayarak, ilk defa “ in-yer-face” olarak, Ýngiliz Tiyatro eleþtirmeni ve Boston Üniversitesi öðretim üyelerinden Aleks Sierz tarafýndan kullanýlýr. “Ýn yer face” terimi 2001 yýlýnda piyasaya çýkan “Ýn-Yer-Face Theatre” kitabýyla daha popüler hale gelir. Salona girdiðinizde yüksek sesli bir müzik eþliðinde popolarýný kývýrta kývýrta dans eden Mia ve Ýzzy’i ve köþede iskemlede uyur pozisyonda Alice’i görürüz.

Sanki seyirciler yokmuþ gibi davranýrlar. Oyun hassas bir dengeye üzerine kurulmuþ. Þiddet ve cinsellik yüklü sahnelerle kolayca iðrençleþebilecekken bu hataya düþülmüyor. Çünkü bu oyun kaybedilmiþ hayatlarý anlatýyor. Sonuçta kendileri, iliþkileriyle yüzleþen insanlar bunlar. Herkesin kendisiyle yüzleþtiði bir trajedisi vardýr.
Alice (Reyhan Taþkýnlar) hiç konuþmayan, “ucube” dedikleri, çirkin, okuldaki arkadaþlarý tarafýndan dýþlanmýþ, sürekli dalga geçilen, ezik, kendini bir türlü koruyamayan o zavallý çocuklardan biri. Yani, kaybedenler takýmýndan. Oyunumuzun iþkence maðduru. Alice karakteri (Reyhan Taþkýnlar) oyun boyunca hiç konuþmuyor. Sadece vücut dilini kullanýyor. Eðlence olsun diye kendisine fazla miktarda Vallium haplarý verilen Alice, baygýn vaziyette. Gözleri kapalý, oturduðu iskemleden yere düþmek üzere. Kendinden öylesine geçmiþ ki gördüðü þiddete karþý tepki bile veremiyor. Mesela saçýný kesip zorla aðzýna týkýþtýrdýklarýnda ya da yere yýkýp tekmelediklerinde gýký çýkmýyor.

En büyük eðlencesi kendinden küçük sýnýflardaki kýzlara iþkence yapmak olan kýz kardeþ Mia (Ýrem Deniz). Eriþkin olduðunu ispatlamak için uyuþturucu ve alkol kullanan, kýzlarla öpüþen sorumsuz ergen profili. Ýçine düþtüðü boþluðu ve sevgi yoksunluðunu fiziksel temasla kapamaya çalýþan küçük kýz Ýzzy (Gonca Altýntaþ). Üstelik, ironik biçimde okul baþkanýdýr. Yani korumakla yükümlü olduðu çocuklara iþkence yaptýðýnýn bal gibi farkýndadýr ama yaptýðýnýn kötü bir þey olduðuna inanmaz. Ona göre, bu sadece basit bir eðlence, alt tarafý bir þakadýr.

Bunlar, iyi ve kötü kavramlarýný henüz tam olarak oluþturamamýþ, büyümüþte küçülmüþ, çok bilmiþ, bencil çocuklar. Her ikisi de pahalý okullara giden, hayat hakkýnda hiçbir fikirleri olmayan, aileleri daðýlmýþ, sevgisiz býrakýlmýþ, sorumsuz, boþ kafalý ergen tipini çok güzel tanýmlýyorlar. Ýþkence yaptýklarý zavallý Alice hastanede yatarken, Ýzzy’nin tepkisi olaya yaklaþýmlarýný gösterir. “Abartmayýn yaa. Kýz ölmüþ filan deðil. Hastanede yatýyor. Sadece komaya girmiþ! ” Ýrem Deniz ve Gonca Altýntaþ serbest tavýrlarýyla, kýz kýza öpüþmeleri, seviþme sahneleri gibi seyirciyi rahatsýz eden býçak sýrtý sahnelerin üstesinden büyük bir rahatlýkla geliyorlar. Dozunu ayarladýklarý þiddet ve cinsellik gibi sahneleri bayaðýlaþmadan yansýtabiliyorlar.

Oyunun yönetmeni Serdar Satman sahneyi çok güzel kullanýyor. Oyun akýcý ve süreklilik duygusunu hiç kaybetmiyor. Oyuncular oynadýklarý alanýn her santimini kullanýyorlar. Yani sahnenin hakkýný veriyorlar. Bazý durumlarda sahneyi ikiye bölerek eþ zamanlý olarak iki ayrý sahneyi izleyiciye gösteriyorlar. Mesela, odanýn bir köþesinde Mia ve Ýzzy, okulda Alice’e iþkence ederken, odanýn diðer bölümünde yataðýn üzerinde sakin sessiz kitap okuyan Henry’i görürüz. Ýki ayrý yerde hayatlar farklý biçimde akýp giderken seyirciler de dýþardan bakan gözlemciler olarak olaya tanýklýk ederler.

Ev metaforunda, annenin baskýsý altýnda bunalan aðabey (Henry) ilk defa evden dýþarý çýkar. Babasýnýn evine gider. Dýþarýdan bakan seyirciler olarak, Henry, Mia ve Ýzzy’i araya mesafe koyarak izleriz. Bu evi uzak açýlý tutuyor ve oyundaki karakterlerin hayatlarýna dýþarýdan bakmayý saðlýyor. Evde Henry ve Ýzzy birlikte olurlar. Heny’nin ilk kez yaþadýðý bu seks deneyimi izlemek seyircileri bir anlamda röntgenci konumuna düþürür. Bu da oyunun yapýsýndan kaynaklanan rahatsýz edici ve þok eden bir özellik. Dýþ gözlem yapma özelliði, olaylara dýþardan bakanlarýn Martha’nýn iç dünyasýný daha iyi anlamalarýný saðlýyor. Bütün bu olaylar yaþanýrken bir yandan da Martha’nýn evini görürüz. Çünkü esas dram orada geçiyor.

Henry (Yarkýn Ünsal) yaþadýðý sert hayatýn ve acýnýn vaktinden önce olgunlaþtýrdýðý bir genç. Okuyan, resim yapan kültürlü biri o. Oyunda gördüðümüz tek olumluya yakýn karakter. Bu çocukta umut var dedirten, kendini kurtaracaðýna inandýðýmýz biri. Annesini týmarhaneye kapatýlmaktan korumak için insan üstü bir çaba harcar. Yoksa, Martha hepten yok olup gidecek. O hassas çizginin tam üzerindedir. Henry, her ikisi için de ayakta kalmak zorunda. Martha’nýn enseste varan okþamalarýna, “yapma, sapýkça þeyler bunlar” deyip müdahale edecek kadar kendine hakimdir. Ama onun da kýrýlma noktalarý vardýr.

Oyuncular anýn duygusunu çok iyi yakalýyorlar. Bu da yaþanan o aný “gerçek” yapýyor. Oynuyormuþ gibi deðil, “sahici” duygular üzerinden izliyorsunuz olayý. Mesela, Henry (Yarkýn Ünsal) sinir krizi geçirdiðinde, masanýn üzerinde çömelmiþ, o annesine muhtaç küçük çocuðu görürüz. “Lütfen Martha, þimdi gitmeliyiz yoksa seni bir týmarhaneye týkacaklar ve ben seni bir daha hiç göremeyeceðim”. O artýk, annesini kaybetme korkusuyla sarsýlmýþ küçük bir oðlan çocuðudur. Sinir krizinin tam ortasýnda, annesine “Senden tek bir þey istedim. Tek güzel bir gün” dediði o an. “Elimizde sevdiklerimizle birlikte geçirdiðimiz kaç tane güzel günümüz var?” diye düþünüyor insan. Ýçimizde kocaman bir hançer. Çok derine saplanmýþ olmalý ki deli gibi aðlýyoruz. Gözyaþlarý sel gibi akarken düþünmeden edemiyoruz. Hayatýmýzda sevdiklerimizle geçireceðimiz tek güzel bir gün. Gerçekleþtirmesi bu kadar zor mu? Ýnsan o an her þeyi býrakýp elinde kalana sýkýca sarýlmak istiyor.

Yarkýn Ünsal öfkesini kontrol altýnda tutmaya çalýþan delikanlý profilini baþarýyla taþýyor. Çýldýrma noktasýna geldiði an kendine nasýl hakim olmaya çalýþtýðýný birebir tanýk oluyoruz. Hepimiz evimizde her gün kaç kez çýldýrma noktasýna geliyoruz? Yarkýn Ünsal oyun yazarlýðýndan geldiði için karakter çözümlemesinde ayrýntýlara inebiliyor ve ortaya çýkardýðý karakter çok inandýrýcý olabiliyor.
Her þey bir kol mesafesi uzaklýðýnda olup bitiyor. Seyirci kendini istemeden olaya tanýk olan rahatsýz kapý komþusu gibi hissediyor. Misafirliðe gelmiþ de evde bir patýrtý çýkmýþ ve oradan nasýl kaçacaðýný bilemeyen rahatsýz misafirler durumundayýz. Koltuðun ucunda, diken üzerinde oturan talihsiz konuklar. Bir punduna getirsek kapýyý bulup kaçacaðýz ama kapý Martha ve diðerleri tarafýndan tutulmuþ vaziyette. Çaresiz iliþtiðimiz yere büzüþüyoruz.

“Ben sana hamileyken her þey tertemizdi. Söz veriyorum yine öyle olacak” diyor Martha (Zeynep Nutku). O, “tertemizdim” kelimesini vurgularken içimizde bir þeyler kýrýlýyor. Martha, “ben, hep böyle deðildim” demek istiyor. Böyle, ilaç baðýmlýsý, alkolik, ruh hastasý biri deðildim. Ne oldu da o tertemiz kadýn bu hale geldi diye düþünüyorsunuz. Ne yaptýnýz bu kadýna? Onu nasýl bu hale getirdiniz?
Daha fazla dayanamayan Henry tamamen daðýlýr. Sarsýlmaz bir kaya gibi gördüðü ve sýrtýný dayadýðý aðabeyinin çökmesine tahammül edemeyen Mia aðlayarak baðýrýr. “Aðabey kendine gel”. Artýk umutsuzca çýðlýk atmaktadýr “Senden baþka hiç kimsem yok. Kendine gelmek zorundasýn”. O artýk sorumsuz bir ergen deðildir. Bu korkmuþ küçük bir kýzýn acý dolu çýðlýðýdýr. Çaresizlik bir kol mesafesindedir artýk. Hatta o yoðun “çersizlik duygusu” bizzat bizim içimizde. Hatýrlayýn. En çaresiz kaldýðýnýz an hangisiydi? Dünyanýn tepenize yýkýldýðý an. Yerin ayaklarýnýzýn altýndan çekildiði o an hangisiydi?

Martha’nýn evden ayrýlýrken son kez kýzýnýn saçlarýna yavaþça dokunmasý acaba kaç kiþiyi kalbinden vurmuþtur. Anne kýzýn arasýndaki sevgiye dayalý tek küçük hareket budur. Hani fýrsat verilse, birbirini kucaklamak için can atan anne kýzýn arasýndaki tek sevgi kýrýntýsý neden bu kadar içimizi yakar ki? Keþke kalbi kýrýk gitmiþ bütün ana kýzlarýn adýna bir kez birbirlerine sarýlabilseler. Çünkü hepimizin sevmeye, sevilmeye o kadar çok ihtiyacýmýz var ki. Dünyanýn sokaklarýnda þiddet dolu dizgin akarken elimizde sadece sevdiklerimiz kalýyor. Bir de onlara sarýlmalarýmýz. Ama hayýr ! O naiflik sadece eskide kalmýþ siyah beyaz Türk filmlerine ait. Polly Stenham’ýn dünyasýnda hayat çok sert.
Martha’nýn terk edilme psikolojisi, anneyi tamamen “yalnýzlaþtýrýr”. Çünkü Martha daha önce kocasý tarafýndan terk edilmiþ. Terk edilmenin ne demek olduðunu çok iyi biliyor. Oyunda baba karakterini hiç görmüyoruz ama etkileri oyun boyunca devam ediyor. Mesela, Martha’nýn bu hale gelmesinde eski eþinin kendisini sürekli aldatmasý yatýyor.

Oðlunun, evin dýþýna çýktýðýný, farklý bir dünyaya doðru adým attýðýný hissettiði anda oðlunun kýyafetlerini makasla keser. Oðlunu kaybetme korkusuyla bunu yapar. Sokaða çýkmak için giyecek hiç bir þey bulamasýn ve kendisini bir daha terk etmesin diye bütün kýyafetlerini paramparça eder. Bu olay Martha’nýn yaþadýðý içsel fýrtýnayý anlatýr. Çünkü Henry onun hayatla arasýndaki “tek baðdýr”. Henüz oðluyla arasýndaki göbek kordonu kesilmemiþtir. Oðluyla arasýnda takýntýlý bir iliþki vardýr. Ama anne sevgisi her þeye üstün gelir. Martha’nýn içinde bulunduðu aðýr psikolojik travmaya raðmen özgür iradesini kullanabildiði an, oyunun dönüm noktasýdýr. Martha uyuþturucu ve alkol baðýmlýlýðýna raðmen kendi içinde bir devrim yapar. Bunu oðluna duyduðu büyük sevgiyle baþarýr.

Zeynep Nutku, Martha rolüne hazýrlanýrken uzun süreli bir okuma ve araþtýrma dönemi geçirmiþ. “Martha için yaptýðým araþtýrmada, onun iokaste kompleksli, alkolik ve borderline hastasý olduðunu keþfettim. Aslýnda oyunda herkesin ayrý bir psikolojik travmasý var. Bu travmalar oyunun sonunda daha net olarak ortaya çýkýyor. Sevginin, terk edilme korkusu ile saplantýlý bir hal almasý gibi. Ama aslýnda hepimiz daha hafif dozlarda bu duygularý yaþýyoruz. Bu duygularla, seyirciyi “yüzleþtirmek” istedik” diyor.

Zeynep Nutku “gözleriyle oynuyor”. Sadece gözleriyle oynayabilen ender sanatçýlardan biri. Sayfalar dolusu yazýlý bir metni hiç konuþmadan gözlerindeki deðiþen ifadelerle anlatmayý baþarýyor. Zeynep Nutku Martha karakterini çok güzel tahlil etmiþ, çözümlemiþ. Orada Martha’nýn duygusal çalkantýlarýný iyi çözümleyerek karakteri katman katman boyutlandýrmýþ. Karakterin ruh hallerinde yer alan takýntýlý tavrý, alkol baðýmlýlýðý, terk edilme korkusu, yalnýzlýðý ve ilaç baðýmlýlýðý (reçeteli ilaç kullanýyor) karakterin bütün bu özelliklerini katmanlar halinde boyutlandýrarak veriyor. En önemlisi oyun boyunca bütün bu özellikleri unutmadan, býrakmadan, tek tek bir arada karýþtýrmadan, vurgulayarak oynuyor. Duygusal sürekliliði hiç koparmadan sonuna kadar götürüyor. Süreklilik duygusu etkili oluyor ve bütün bunlarý gözlerine baþarýyla yansýtýyor. Ayrýntýlarý kaçýrmayan, ekonomik, abartýsýz oyunculuðuyla “samimiyeti” yakalýyor. Bu da Martha’yý “gerçekçi” kýlýyor. Bütün bu nedenlerden dolayý, Martha karakteri karþýmýza çok sahici, çok gerçek biri olarak çýkýyor. Bu nedenle, Martha’yý anlamaya baþlýyoruz.
Serdar Satman oyuncularýn içindeki yeteneði dýþarý çýkaran ve bunu baþarýyla sahneye yansýtan bir yönetmen.

Oyuncularýný nasýl kullanacaðýný çok iyi biliyor. Oyunda baþrolleri paylaþan Zeynep Nutku, Yarkýn Ünsal, Ýrem Deniz, Simge Nalbant, Gonca Altýntaþ ve Reyhan Taþkýnlar hepsi eðitim görmüþ, sanatsal, içsel enerjisi çok yüksek oyuncular. Grubun içindeki takým çalýþmasý, oyuncularýn arasýndaki mükemmel uyum, oyunun iç enerjisini sürekli olarak hep yüksek tutuyor ve sürekliliði saðlýyor. Bu nedenle, izleyiciler oyunun ilk dakikasýndan itibaren bütün dikkatlerini oyuna veriyor. Oyun bitene kadar hiç kopmadan, oyunun içinde kalýyorlar.

Oyun boyunca karakterlerin birbirine uyguladýklarý þiddete tanýk oluyoruz. Martha’nýn öfke nöbetlerine tutulduðunda Henry’nin yaptýðý karakalem resimleri yýrtmasý, Henry’nin elbiselerini paramparça etmesi, Henry’nin kýzgýnlýk anýnda bütün eþyalarý duvara çarpýp atmasý, yataðý altüst edip her þeyi yerlere fýrlatmasý, Mia ve Martha arasýndaki dozu yüksek kaçan kavgalar, Mia ve Dizzy’nin birlikte Alice’e uyguladýklarý þiddet, onu yere yýkýp tekmelemeleri, saçýný kesip ona yedirmeleri, karakterler arasýnda yaþanan þiddet, aslýnda gündelik hayatta karþýlaþtýklarýmýzdan çok da farklý deðil. Trafikte canavara dönüþen sürücüler, her gün televizyon ekranlarýnda birbirini doðrayan insanlar, karýlarýný öldüren piþkin ve arsýz kocalar, kan davasý nedeniyle yanlýþlýkla beþ kiþiyi tarayarak öldüren umursamaz genç delikanlýlar. Yani, oyundaki þiddet aslýnda sokaðýn birebir yansýmasý.

Kýyafet ve dekor tasarýmý Iþýnsu Ersan’a ait. Oyun boyunca, öykünün konusuna uygun olarak darmadaðýn bir sahne görüyoruz. Kirli ve daðýnýk bir yatak, üzerinde içki þiþesi, bardak ve ilaçlarýn bulunduðu bir masa, kýyafetlerin asýlý olduðu bir demir aský, bir komodin ve kaðýtlarýn, defterin, kitabýn yer aldýðý bir raf bulunuyor. Yerlerde elbiseler, kaðýtlar, ilaç kutularý, kalemler, bir yýðýn ývýr zývýr var. Yani, Martha’nýn evini pislik götürüyor. Zemin o kadar kirli ki oyunun sonunda burayý nasýl topluyorlar acaba diye düþünüyorsunuz. Odanýn dört bir yanýna saçýlan bütün bu eþyalarla, aslýnda karakterlerin daðýlmýþ hayatlarýna mükemmel bir gönderme yapýlýyor.

Bu oyunda hiçbir þey göründüðü gibi deðil. Gerçek hayatta da öyle deðil mi? Gerçeði bulmak için çoðu zaman parlak cilalý zemini kazýmak ve altýndan çýkan çirkinliðe dayanmak gerekiyor. Oyun insani deðerler, zafiyetler, insan trajedileri üzerine kurulu. Karakterlerin çektikleri acýlar, aslýnda hepimizin, aynalarýn ardýnda çektiðimiz acýlara çok benziyor.

Oyunun adý “O YÜZ”. Oyun bir ayna. Kirli hayatlarýmýza tutulan insafsýz bir ayna. Bu aynadan kaçýþ yok. Orada, çokça þiddet, bolca küfür, akýl hastalýklarý, kaybedilen hayatlar, ensest iliþkiler, baðýmlýlýða dönüþen tutku yüklü sevgiler, sevgi yoksunluðunun içini seksle, uyuþturucuyla, alkolle doldurmaya çalýþmalar var. Bu hayatýn ta kendisi. Bin bir tane yüz var bu aynaya yansýyanlarda. O yüzlerden herhangi biri pekala siz olabilirsiniz. Ýnsanlar kendilerine biçilen yüzlerden birini bu oyunda görüyorlar. Peki, sizin yüzünüz hangisi ?

“That Face” ya da “O Yüz” 10 Mart’ta Ankara Akün Sahnesinde ve 24 Mart’ta Ýstanbul Bo Sahnede sergilenecek. Aynadaki “O Yüz” e bakmaya cesaretiniz var mý?




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn toplum ve birey kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Franca Rame ve Dario Fo"dan Büyüklere Masallar : Japon Kuklasý
Ýçimden Çýkan Küheylan...
"Ýþi Kapmak" Ýçin Ne Kadar "Ýleri" Gidebilirsiniz? Metot Oyunu Sýnýrlarý Zorluyor!
Ýçimizdeki "Boþ Þehir"ler...
Þiddet Çaðýnda, , "Þiddet Seviciliðine" Bir Güzelleme : "Barut Fýçýsý"
"Ýzmir Kukla Günlerinde", "Karþýyaka Ragýp Haykýr Sahnesinde" Baþýma Gelenler…
Franca Rame ve Dario Fo"dan "Kadýn Oyunlarý" ve Zeynep Nutku
Sumru Yavrucuk ve Bütün Umudunu Tüketmiþ "Umutlara"...
Toplumu Yutmaya Hazýrlanan "Dalga Hareketi"
Alice ve Dante'nin Ýmkansýz Birlikteliði

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Öpülesi "Yastýk Adam" Öyküleri : Kayýp Ruhlara Masallar
Para Aðaçta Yetiþmiyor Pinokyo!
Dario Fo"dan "Bir Anarþistin Kaza Sonucu Ölümü"
Ferhan Þensoy"dan 2019 Türkiye Fotoðraflarý
Dumana Boðulan "Romeo ve Juliet"
Ben, "Çýplak Memelerini Deðil" Dansý Ýzlemeye Geldim!
Tiyatronun Yýkýmdan Önceki Son Oyun: "Peron" Siz Hayatýnýzýn Kaçýncý "Peron" Undasýnýz?
Söyleyecek Sözü Olan Oyunlar…
Genco Erkal'dan "Yaþamaya Dair "" …
Siz Hiç Modayý Takip Etmez Misiniz? Marx Þimdi Çok Moda! Takunyalý Sadaka Ýmparatorluðu Yýkýlýyor : Kapitalizm Öldü, Yaþasýn Marx!

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýbneler ve Çocuk Cesetleri [Þiir]
Komþu Çocuðu [Þiir]
Bir Bardak Soðuk Suyun Hatýrýna… [Þiir]
Ýhtiyaçtan [Þiir]
Deli mi Ne? [Þiir]
Sakýz Reçeli Seven Yare Mektuplar [Þiir]
Bir Nefes Alýp Verme Uzunluðunda… [Þiir]
Lord'umun Suskunluðunun Sebeb-i Hikmeti... [Þiir]
Pimpirikli Hanýmýn, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Þiir]
Yere Göðe Sýðamýyorum… [Þiir]


Seval Deniz Karahaliloðlu kimdir?

Bazý insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doðal bir ihtiyaçtýr. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatýmla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. Ýþte bu kadar basit.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doðru bilemem ama beyinsel olarak beslendiðim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla Ýlhan, Ýlber Ortaylý, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.