İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell |
|
||||||||||
|
Muhabbet esnasında rahmetli Sezai Karakoç’un daha önce bir şiiri üzerine yaptığım okumamdan yola çıkarak o şiirin tümünü oluşturan sözcükleri değil bazı sözcük öbeklerini şairin özellikle kullandığını söyleyince başka bir arkadaşım Karakoç’un bir hayli uzun sayılabilecek söz konusu şiirini, birkaç sözcük öbeğine indirgeyerek yorumlamanın, tutarlı ya da sağlam bir okuma olamayacağını iddia etti haklı olarak… Elbette buna söylenecek sözlerim vardı.. Öncelikle belirtmek isterim: bir şiiri belirli bir kurama göre okumak, o kuramın teorik kavramlarına karşılık gelecek sözcüklerin ve sözcük öbeklerinin belirlenmesiyle mümkün olabilir. O sözcük öbeği de retorik ya da edebi araçları, metafor (istiare, eğretileme) ve metonimi (mecâz-ı mürsel) kullanarak saptanabilir. Örneğin, bir şiirde “toprak” ve “saban” sözcükleri geçiyorsa, bu sözcükler, birbirini tamamlayan sözcük birimleri olarak bir metonimik öbek oluştururlar: (toprak, saban); veya bir şiirde “saban” ve “pulluk” sözcükleri geçiyorsa, bu sözcükler birbirini tamamlayan değil, biribirinin yerine geçebilen sözcük birimleri olarak bir metaforik öbek oluştururlar: (saban, pulluk). Bundan sonra yapılacak olan, bu metaforik ya da metonimik öbekleri, hangi kuramdan yola çıkılıyorsa, o kuram bağlamında anlamlandırmak gerekir. Sözgelimi, şiiri Marksist bir kuram bağlamında okuyorsanız, (toprak, saban) metonimik öbeğini, tek üretim aracının toprak olduğu Prekapitalist toplumlara atıfta bulunan bir öbek olarak okumak gerekir. Yok eğer, Marksist kuram bağlamında değil de, Freud’un Psikanaliz kuramına göre okuyorsanız, aynı metonimik öbeği cinsel ilişkiye atıfta bulunan bir öbek olarak okumak durumunda kalırsınız. Benim görüşüm ise şöyle: Bir şiir hangi bağlamda okunursa okunsun, herhangi bir okumanın “edebi” bir okuma olabilmesi için, metafor ve metonimi gibi retorik araçları kullanarak işe başlamakla mümkün olabilir. Bu anlamda Michalel Riffaterre’in “Semiotics of Poetry”de kullandığı yöntemin, bütün kuramsal okumalar için referans olarak alınması meramımı daha iyi anlatacaktır. Riffaterre, şiire özgü bir genel okuma modeli inşa ederken, “hipogram”lardan ve onların bir alt grubu olarak betimleme öbekleri dediğimiz metafor ve metonimiden yola çıkılmasını önermiştir. Bana göre bu yöntem, yukarıda da belirttiğim gibi, bütün kuramlar için bir genel okuma modeli olabilir… Konuyu toplayacak olursam: Riffaterre, şiirdeki sözcüklerin tümünü, “temsili işaretler” olarak kavramsallaştırır ve bu sözcüklerden ancak bir “hipogram” veya “betimleme öbeği” oluşturanların, “şiirsel işaretler”e dönüşebileceğini dile getirir. Yani Riffaterre’e göre, okuru şiirin matrisine götürecek argümanlar, ancak “şiirsel işaretler”dir. Bunu bir örnekle açıklamak isterim. Ortaokul yıllarımda Edebiyat hocamız Almanya’dan Türkiye’ye gelmiş ve okuduğum okulda gönüllü olarak derslerimize giriyordu. Kendisi Almanya’da yaşadığı sürede Alman İçişleri Bakanlığı’nda gizli, şifreli metinleri deşifre işinde çalıştığını söylemişti. Ben de kendisine nasıl metinler geliyor ve nasıl bunları çözüyordunuz hocam diye sorunca Erkan hocam: kendisine gönderilen metinleri farklı yerlerde delikleri olan bakır bir levhayı metnin üzerine koyup o deliklerden görünen sözcükleri yan yana getirerek metnin şifresini çözdüğünü söylerdi… Bence bir şiirin varsa şifresi bu yolla da pekala çözülebilir. Çünkü bizi şiirin neyi anlatmak istediğine yani matrisine götürecek olan “şiirsel işaretler”, bakır levhanın deliklerinden görünen o sözcükler gibidir. Yani o metnin, deliklerden görünmeyen kısmı, tıpkı şiirde de olduğu gibi “betimleme öbekleri” dediğimiz metafor ve metonimilere, dolayısıyla da “şiirsel işaretler”e dönüşmemişse “temsilî işaretler” gibi, dolgu maddeleri olarak kalırlar diye düşünüyorum. Bu bağlamda rahmetli Karakoç’un şiirini sözüm ona kuramsal bağlamda okurken bütün sözcükleri değil de bazı sözcükleri değerlendirmek gerektiğini dile getirmiştim. Elbette bu bana göre bir değerlendirme. Sizler katılırsınız katılmazsınız size kalmış. Ama oradaki üç beş kelimenin bile bakıldığında insana çağrıştırdığı ve bir damar yakalattığını rahatlıkla söyleyebilirim… Bu sebeple bir şiirin gizli şifresini çözeceksem oturup o bakır levhanın deliklerinden görünen sözcüklere bakarım. Siz nasıl bakmak isterseniz öyle bakın… Kalın sağlıcakla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |