"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Ateşin başına oturmuş geçen günü ve olanları düşünürken içimde bu gün bu savaş meydanında ölen her iki taraftaki iyi kişiler için hüzün duyuyorum.. Keder değil sözünü ettiğim şey.. Ben buna hüzün diyorum. Ama hüznüme rağmen olması gerekenin bu olduğunu biliyorum ve bunun bir parçası olmaktan huzur da duyuyorum. Huzur.. Bu önümde yatan ve bana sonsuzmuş gibi gelen kana, ateşe, ölüme boyanmış savaş alanında bu sözcük garip geliyor.. Garip, garip ama bir o kadar da doğru. Tıpkı bir doğumun sancıları gibi yaşanması gereken bir şey bu yaşadıklarımız. Yeni bir yaşam için mücadele ediyoruz. Ona değer biçiyoruz. Onu kıymetlendiriyoruz. Onu hak ediyoruz.. Yeni bir yaşamı kanlarımızla kutsayarak kazanıyoruz. Güzel günleri yaşamayı, güzel bir yaşamı delicesine isterken o günlere ulaşmak için ölüyoruz. Güzel günleri istiyoruz.. Ve güzel günleri en değerli varlıklarımız olan yaşamlarımız pahasına istiyoruz. Bu tıpkı ilahi bir şaka gibi.. Yada bir ceza.. Bunca zaman kötülüğe göz yummanın bir bedeli belki de. Bilmiyorum. Benim bildiğim uzun yıllardır ilk kez gerçekten yaşıyor gibi hissettiğim ve sanıyorum ki buradaki herkes de buna benzer şeyler hissediyor. Yoksa ne diye bütün bu ölüm ve acılara rağmen, bu karanlığa ve gözyaşlarına rağmen hala ayakta ve hala savaşa hazır durabiliyoruz ki.. Ben bunun nedenini biliyorum.. Nedeni umut. Güzel günler umudu.. İşte bu umut bizi ayakta tutan şey.. İşte bu umut hüznümüze rağmen bizi yolumuzda yürüyor tutan şey. İşte bu umut yiten güzel dostlara, iyi hayatlara, kaybettiğimiz bütün iyilik ve güzelliklere, yitirdiğimiz değerlere rağmen bizi karanlık derinlerde boğulmaktan alıkoyan şey.. Buz gibi esen soğuk yayla rüzgarında; ateşin karşısında, düşman dağlara doğru pipomu tüttürüp çayımı yudumlarken bir şarkı söylemeye başlıyorum. Ve bu şarkıyı bize umudu geri getiren kişiye, dostuma adıyorum. Büyücü’ye.. Yaşam çiçeğini canlı tutmanın yegane yolunun, canlarımızı ve kanlarımızı onun uğrunda akıtmak olduğu bu günde, ölümü kutsayarak, mutlulukla söylüyorum bu şarkıyı. Ölüm, ölüm, ölüm, ölüm.. Hoş geldin, sefalar getirdin..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |