Bir dost nedir? Öteki ben. -Zenon |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu “Şehit Anası Soruyor” başlıklı yazı için olumlu, olumsuz çok sayıda tepki geldi ama artık o yazılar bana ait değil. O yazılar, soğuktan ve yaşlılıktan ayakları titreyen "dik duruşlu" amcalara ve açlıkla terbiye edilen bir ülkede dilenmek zorunda bırakılan "yaşlı teyzelere" adanmıştır. Bizim bayramlarda ellerini öpmeye ve hayır dualarını almak için gittiğimiz yaşlı amcalar ve teyzeler hayatıma alıştığımızın dışında bizi can evimizden vuran acı portreler çizerek, öylesine apansız giriverdiler. Ben artık o eski cahil ve mutlu Alice değilim ( Bakınız Alice ve Dante'nin İmkansız Birlikteliği), hayatım artık geri dönüşü olmayacak biçimde değişti. Sonra o ağlayan şehit analarına, gözyaşları içinde bu topraklar için canını vermiş olan oğlunun hakkını aramak için hukuk savaşı vermeye hazırlanan şehit anasına ve gözyaşlarını içine akıtan onurlu şehit babasına benim bir borcum var. Değil mi ki biz "yan gelip yatalım diye" bu gencecik fidanlar canlarını verdiler, benim onlara bir can borcum var. Yalnız onlara mı? Bu dağlara, bu taşlara, birilerinin ısrarla yakıp yıkmaya çalıştığı bu güzelim ormanlara, bu bereketli topraklara, billur gibi akan nehirlere, akarsulara, mavinin en güzelini sergileyen bu denizlere benim bir can borcum var. Dolayısıyla artık ne ben, ne de bu yazılar bana ait değildir. Bütün yazıların hepsi, bu yaşlı amcalara, bu yaşlı teyzelere, şehit analarına, şehit babalarına ve gencecik yaşında bu bereketli toprakların koynuna geri dönenlere aittir. O yüzden, ne ağır akademik sözcüklerin ardına saklanacak, ne satır aralarında köşe kapmaca oynayacak, ne de cümlelerin aynalardaki yanılsamalarına bakacak gücüm var. Dedim ya, ben artık o oyunbaz Alice değilim. Artık her gece yatağa yatarken huzursuz uykular görüyorum, küçük kurtçuklar kemiriyor yüreğimin karanlık odalarını, böylesine "yan gelip yatmanın" rehaveti acaba kaç askerimize mal oluyor, kaç gencecik beden toprağa düşüyor atıl beyin jimnastikleri yaparken, ya da birileri "arsız medine dilencileri" gibi icazet almak için kapılar aşındırırken kaç cana mal oluyor vurdumduymazlığın getirdiği "kan uykusu"? Hep aynı soruları soran küçük adamlar kıvıl kıvıl kemiriyorlar beynimi. Rahatsız edici, için için yiyen, kemiren, insanın yüreğini ve beynini acıtan küçük adamlar bunlar. Usul usul fısıldaşıyorlar. Nereye kadar? Nereye kadar? diyor biri. Ne kadar tepkisiz kalacaksınız buna? Fısıl, fısıl, fısıl, fısıl.... Peki, rahatın yerinde mi? Sırtın pek, karnın tok mu? Ne güzel, ne güzel sınır boylarındakilerin de olsaydı keşke. Fısıl, fısıl, fısıl, fısıl,… Keşke o güzelim canları o sınıra göndermeden bundan 20 yıl öncesinde alsaydınız önlemlerinizi, kararlı, dik duruşlu ve onurlu olsaydınız, şimdi o çocuklar ölmeyecekti. Fsıl, fısıl, fısıl,… Öyle derinden, öyle usul usul küçük adamların fısıltıları hiç bitmiyor. Peki, sen ne yaptın? Evet, sen hani Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı? Seni gidi köşe dönmeci, adam kayırıcı, bana dokunmayan bin yıl yaşasın diyen, hortumcu, iş bitirici, iş birlikçi, mürekkep yalamış entel dantel seni, Seni SOROS'UN ÇOCUKLARI, Seni AVRUPA BİRLİĞİ FONLARI BESLEMESİ seni, Sen ne yaptın? Hani yazdın mı? İnsanları örgütlemek için sokaklara çıktın mı? Tek tek, insan insan, ilmek ilmek Cumhuriyet Ülküsünü ve İlkelerini yeniden örmek için hiç çaba sarf ettin mi? Yeter, küçük adamlar yeter! Hiç işiniz yok mu sizin? Gidin rahat bırakın beni. Oğulları "yan gelip yatsın" da küçük gemicikler alsın diye çalışanlara gidin biraz. Mesela neden hep "yan gelip yatma yerinde" yoksul vatandaşların ailelerinin çocuklarını kaybettiklerini sorun? Hiçbir yüksek bürokratın, hiçbir milletvekilinin, hiçbir bakanın ya da bir baş bakının oğlunun neden "yan gelip yatma yerine" gitmediğini sorun? Neden zengin bebeleri "yan gelip yatma yerine gitmez"? Sorun onlara, beni rahat bırakın. "Ananı da al git" diye, açlığa mahkum edilen Türk Köylüsünü azarlayanlarla uğraşın. Hani bu ülkede, "Köylü Milletin Efendisiydi?" ha? Bana ilkokulda böyle öğretmişlerdi. Yoksa hepsi yalan mıydı? Yaban ellerde okuyan Türk Kızı, "Utanıyorum. Neden benim ülkem sınır dışı bir operasyon yapamıyor? Biz bu kadar aciz miyiz?" diye soranca "Sen git bu soruyu Subay Babana sor. O cevaplasın" diyenlere sorun sorularınızı. Ben sıradan bir vatandaşım. Ben bir vatandaşım. Ben vatandaşım. Vatandaşım. Vatandaş. Fısıl, fısıl, fısıl, fısıl, fısıl, fısıl.... Böyle işte, böyle sabaha kadar böyle cebelleşiyorum o baş belası küçük adamlarla Fısıl, fısıl, fısıl, fısıl....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |