Şahin bakışlı, ahu gözlü, şirin davranışlı ve tatlı sözlü idi. -Fuzuli, Leyla ve Mecnun |
|
||||||||||
|
- İyi günler! Oturduğu yerden aldı selâmını Nuri Bey: - Aleyküm selâaaaaaaaaaaam ! Gülümsedi Mücellâ Hanım: - Nasılsınız Nuri Amca ? - Elhamdülillah ! Halimize bin şükür. Siz de iyisinizdir inşallah ? - Teşekkür ederim, yiyiyim işte. Sakalını sıvazlayarak: - Allah cemi cümlemize sağlık versin. Mücellâ Hanım, gözlerini raflarda gezdirirken sordu: - İsmet Teyze de iyiler mi ? - İyi şükürler olsun! Allah bu günlerimizi aratmasın. Raftaki yumak kutusunu gösterdi kadın: - İki yumak istiyorum…Kaça yumaklar ? - Bir büçükten veriyoz bunları. Şaşırdı kadın: - Bir liradan alıyordum ben. Hemen atıldı Nuri Bey: - Bu yumaklar kaç senelik. Bu dükkânı Hamdi Bey’den devraldığımda – Allah nasip etdi de çok şükür - , vardı bu yumaklar. En az on beş senelik. Gitmiyor şimdi bunlar. Sizden başka soran yok. Ama on beş sene önceki fiyattan veremem ki. Yenisini alırken, zamlı alacam çünkü. Allah gısmet ederse, haftaya İstanbul’ a gidecem inşallah mal almaya. Arka tarafta oturan erkek çocuğunu gördü kadın. Gülümseyen bir yüzle çocuğa baktı: - Torun galiba. Okula gidiyor mu ? - Ya ya ! Torun…Allah kısmet ederse, ikiye geçecek teyzesi. Bir yere gönderdiydim, yorulmuş da dinleniyo. Yürümeye pek alışık değil. Biz bunu azcık nazlı büyüttük. Okula giderken bile yürümez. Bizim komşu, çocuğunu her sabah okula arabayla götürüyo, akşam da alıyo. Onun peşine takıveriyoz Osman’ı. Değil mi oğlum ? Okul eve uzak diye tasa çekiyoduk ama, Allah kolayını veriyo Mücella Hanım. Bir de kısmet meselesi. Bu çocuk çok kısmetli, çok. İnşallah hep böyle olur. Cebinden gözlüğü çıkarıp, gözüne taktı. -Bismillahirrahmanirahiiiiim ! Yumak kutusunu açarken, endişeli bir ses tonuyla : - Gözlük de yeni, alışmaya uğraşıyom. Sordu kadın: - Ne zamandan beri ? - Daha bugün ilk. Alışırızdır be! Allah yardım eder inşallah. Başladı gözlüğün öyküsünü anlatmaya: - Angara’ya gittim dün. Teyzen de vardı yanımda. Aynı günde hem muayene oldum, hem gözlüğü aldım geldim. Bir günde halloldu hepsi. Allah büyük. Şaşırdı Mücellâ Hanım: - Hayret ! Bir günde ? - Bir günde ya ! Allah değil mi! Mücellâ Hanım yumak bekleye dursun, Nuri Bey aldı sazı eline: - At binenin, kılıç kuşananın Mücellâ Hanım. Aycık da iş kolayı bilmek lâzım. Muayenehaneye bir girdim, ohooooo, on beş kişi var sırada. Sekreter kıza ; ben muayene olmayaca’m, dokdura bi kâğıt verecem dedim. Yoksa, akşama kadar sıra gelmezdi. Sabah Angara’ya, Salih Çavuşlar’ın oğlunun arabasıyla gittik. Teyzenle beni hastane gapısında indiriverdile Allah razı olsun. Devam etti: - Angara’dan Bolu’ya indik, bir baktık Mudurnu arabası kalkmak üzere. Allah nasıl da yardım ediyor canıııım. Beş dakka geç gelsek, araba kaçacak. Yer kalmamış ama, ayakta gideriz dedik, atladık otobüse. Sanki üzülmüştü Mücellâ Hanım: -Yorgun yorgun ayakta gelmek, iyice yormuştur sizi. Keyiflendi Nuri Bey: - Allah hiç bunaltmaz… Otobüste, en önde oturan delikanlıyı kaldırdım yerinden. O , genç ! Dikilsin kerata. Teyzen de, çocuklu bir kadının yanına oturdu. Ama şığışamamışla. Teyzen çıkışmış kadına, parmak kadar çocuk ne diye koltuğu meşgul ediyo diye. Neyse ki, kadın çocuğu kucağına almış da , teyzen rahatça gelmiş. Allah, sevgili kullarını bunaltır mı hiç ! Bir kenarda, şeffaf poşet içinde görünen topak topak yağlar ilişti kadının gözüne: -Siz tere yağı da mı satıyorsunuz ? -Satın aldım, satın. Çocuklara, torunlara gönderecem diye 8 kilo birden aldım.10 Lira dediler kilosuna. Yalvar yakar dokuz büçüğe indirttim. Adam önce olmaz molmaz dedi ama, baktı ki benle baş edemeyecek, dokuz büçükten verdi. Evelallah kimse kurtulamaz elimden. Hem hayvanlar, Allah’ın otunu bedavadan yiyorlar. Yer- gök yemyeşil çayır. Nasıl verilir bir kilo yağa 10 Lira ? Allah, bunun hesabını onlardan sorar öbür dünyada . Haram be haram ! Keyifsiz bir ses tonuyla konuştu kadın: - Şurdan bana 2 yumak verin. Yumakları sararken, yeni gözlüğünü gözünden çıkarıp cebine koydu Nuri Bey: - Dünyanın parasını verdim şu gözlüğe. Allah, hayırlısıyla takmak kısmet etsin. Ömrümüz varsa, beş sene idare edermiş beni. Allah, eskitmeyi kısmet edecek mi bakalım. Sanki dişlerinin arasından konuştu Mücellâ Hanım: - Güle güle kullanın. Sırıttı Nuri Bey: - Allah razı olsun Mücellâ Hanım, Allah razı olsun. Kadın dükkândan çıkınca, torununa çevirdi yüzünü: - Git, Eczacı Murat Amca’ na söyle. Akşam evine giderken bana uğrasın. Şu yağları bizim eve bırakıversin. Sırtında taşıyacak değil ya, altında araba….Bi’ de hatırlatıver bakalım. Numunelik gelen ilâçlardan verecekti bana. Versin de al gel. Koooşş ! Bugün de aycık yoruluver bakayım hacı dedenin hatırına. Kâmuran ESEN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |