Benim yaradılışımda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk |
|
||||||||||
|
Şimdi okuyacağınız öykü(cük) , işte bu düzenlemeye uygun olarak yazılmıştır. Hani belki filmi çekilir öykümün ve bir tv kanalında yayımlanır diye. Hem siz sevgili okurlarıma kötü örnek olmamak, hem de bendeniz cezalı duruma düşmemek için RTÜK düzenlemesine uygun yazdım öykümü. Okurken, rica ederim – eğer içiyorsanız – sigaralarınızı söndürünüz. Öykü bitinceye kadar, sakın ola ki alkollü içki içmeyiniz. Helâle haram katmayınız. Benim, RTÜK kurallarına uygun yazmak için çaba verdiğim öykümü mahvetmeyiniz. Gelelim öyküye: Nalân ile sevgilisi Murat yeni açılan Süt ve Simit Evi’ndeydiler. ( Afedersiniz, arkadaşı diyecektim. Belli mi olur, “sevgili” demek de suç teşkil edebilir. Ben tedbiri elden bırakmayayım. Düzeltiyorum; sevgilisi değil, arkadaşı.) Ne işleri olabilirdi ki birahanede, kafede ! Onların buluşma yeri süt salonları, ayran salonları ve simit evleriydi. Murat sandalyesine oturur oturmaz cebinden …. paketine benzer bir paket çıkardı . Paketten, küçük kalem şekline getirilmiş gofretlerden bir tane alıp dudaklarının arasına sıkıştırdı. Başladı gevelemeye. Murat’ın vanilya ve tarçın kokan nefesini hissetti Nalân . Başını döndürdü bu koku. Gözlerini Murat’ın gözlerine dikti ( Tamamen arkadaşça bir duyguyla.). Usulca: - Bu kaçıncı gofret bugün ? Biliyorsun, katkı maddesi var bunda. Sinirlenir gibi oldu Murat. İkinci gofreti paketten çekip dudaklarına götürürken yanıt verdi: - Rica ederim, en büyük zevkimi boğazıma dizme. Bu gofret, benim alışkanlığım. Günde bir paket gofret yiyorum. Hatta bazı günler ikinci gofret paketini açıyorum.( Zaten bu gofret tamamen İslami kurallara uygun üretiliyordu. Yoksa Murat , ağzına bile almazdı. Ben de bu öyküde gofretten asla söz etmezdim. Yoksa RTÜK ceza yağdırır, yağmur gibi.) Nalân sıcak süt istedi, Murat da ayran.( Bira isteyeceklerini düşünmediniz inşallah.) Birlikteliklerini, sağlıklı ve dinimizce haram olmayan içeceklerle pekiştirmek istiyorlardı. Birkaç dakika sonra geldi istedikleri. Nalân’ın eli, masada duran süt bardağına gitti. Murat atıldı hemen. Nalân’ın narin parmaklarına dokunmak için o da uzandı aynı bardağa. Hiçbir kötü niyeti yoktu. Nalân`ın zarif, kadife gibi ellerinin üşüyüp üşümediğini kontrol etmek istiyordu yalnızca. İşte tam bu sırada nasıl olduysa, neredeyse kaynar denilebilecek sıcaklıktaki sütle dolu bardak devrildi. Sıcak süt, ikisinin de ellerine döküldü. Canı yanan Nalân, yüzünü buruşturarak : - Böyle kaynar kaynar süt içmenin zararını düşünüyorum da, dedi. Şaşırdı Murat: - Ne gibi ? Murat’ın gözlerinin içine bakarak ( Ama tamamen arkadaşça.) açıkladı: - Diş çürümesine yol açıyormuş sıcak içecekler.( Sanırım RTÜK’ün bu gerçekten haberi yok.) Murat acı acı gülümseyerek konuştu: - Ellerimizin yanması da başka bir yan etki. Aslında, sıcak içecekler konusunda bir düzenleme yapmalı hükümet. Bu konu üzerinde daha fazla durmadılar. Büyüklerimiz, nasıl olsa bu konuda yeni bir düzenleme getirirlerdi. ( “Yasaklama “ değil sevgili okurlar, masumca bir “ düzenleme.” Adı, sizi ürkütmesin ve kulağınıza su sesi gibi gelsin diye.) Daha sonra bazı arkadaşlarının, okullarını nasıl kırdıklarını; bazılarının ise, okulun idare odasına girip, düşük notlarını nasıl düzelttiklerini anlattılar kıkırdayarak. Murat, gözlüğe rağmen gözleri iyi görmeyen yaşlı hocasına çaktırmadan sınavda nasıl kopya çektiğinden söz etti keyifle.( İyi ki, sohbetlerde yeni düzenlemeye ve kısıtlamaya gidilmemişti. Yoksa nasıl çıkaracaklardı buluşmalarının tadını ! ) Murat ailesinden ayrı yaşıyordu. Babası, Murat’ın annesinin üstüne iki kadın getirmişti. ( Dinimizce bir sakıncası yoktu ya ! Erkekler, eşlerine âdil davranmak şartıyla tabi. Erkek bir eşine ayakkabı mı aldı, diğerine de alacak. Dün gece bir eşine sarılıp mı yattı; bu akşam da diğer eşine sarılıp yatacak. Kimseye hak geçirmeyecek. Ne kadar demokratik bir(!) bir düzen.) Ama buna rağmen ya da Murat’ın babası eşlerine adil davranmadığı için evde huzur kalmamıştı. Bunun üzerine annesi evini terk etmiş, kaçak üretim yapan bir fabrikada çalışmaya başlamıştı. Hem de sahte kimlikle. Kocası izini süremesin, onu bulamasın diye. ( İyi ki bunları söylemekte ve yazmakta yasak yok. Şu özgürlük ne güzel şey ! ) Murat ile Nalân geçen yıl gittikleri sohbet evinde tanışmışlardı...( Ne bir barda, ne kafede, ne spor salonunda. Hayırlı bir birliktelikti bu.) Eve gidiş geliş güzergâhları da birdi. Mahalle camiinin hemen yanındaki dini kitaplar satan Zekeriya Bey’in dükkânında karşılaşırlardı sık sık. İşte böyle arkadaş oldular.( Ne yani ! Diskoteğin, güzellik ve jimnastik salonunun müdavimlerinden olup, bu öyküyü okuyanlara kötü örnek mi olacaklardı !) Nalân’ın babası ise, bir bankada çalışırken zimmetine para geçirmekten tutuklanmıştı. ( Öyküde, bunu yazma konusunda bir yasak düşünmüyor RTÜK. Siz okurlar , yazmakta bir sakınca olmadığına göre, zimmete para geçirmenin de mi sakıncası yok diye sorabilirsiniz. Bilemem. Siz bu soruyu RTÜK’ e sorun. ….Nalân’ın babasına “ kader kurbanı” gözüyle bakabilirsiniz. Alnına öyle yazılmış, kader ağlarını böyle örmüş. Adam ne yapsın? ) Kısacası Nalân ve Murat, kaderin kötü oyun oynadığı iki ailenin zavallı evlâtlarıydılar. Saatine baktı Nalân. Telâşla: - Gitmem gerek. Bugün kırdığım derslerin notlarını Aysel’den almaya gideceğim. Şu Aysel de aynı İnek Şaban. Bir dersi bile kaçırdığı ne duyuldu, ne görüldü. Tam, katıksız inek! Şimdi destan gibi not tutmuştur derste. Neyse ki, kendisinin inekliği benim işime yarıyor. Okulu kırdığım günler, o ineği sağıyorum. Muratçığım, sana da bir inek bulalım. Okuldan kaytardığın günler, sağarsın. Bunun adı “ paylaşma ” aslında. Sahip olduklarımızı, olmayanlarla paylaşmak. Sosyal yardımlaşma diyebiliriz buna. Alaylı alaylı gülüştüler. - Benim de gitmem gerek , diye yanıtladı Murat. Ertesi gün , o çevrede meşhur olan “ Çapıt Bağla, Dileğin Olsun Ağacı” nın altında buluşmak üzere vedalaştılar. Kâmuran ESEN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |