Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Son günlerde bilgisayarın başında fazladan, aşırı zaman geçirdim. Ayağa kalktığımda terleme, çarpıntı, nefes darlığı gibi sorunlar yaşamaya başladım. Genelde bu tip sorunlar yaşlı insanlarda kendisini gösterirmiş. Ben kırk üç yaşında olduğumdan belki, fazla da yaşlı olmadığımı düşünüyordum. Bir dostum bana derhal doktora gitmemi tavsiye etti. Erken teşhis çok önemlidir, diyordu dostum. Yoksa eşek cennetinin fazla uzak olmadığını hemen birkaç adım mesafede olduğunu da belirtti. Hayatımda hiçbir zaman korkak bir insan olmadım. Ama orta yaş seviyesi beni maalesef korkutmuştu. Ben kesinlikle eşek cennetine gitmek istemiyordum. Hedeflerim, ideallerim vardı. Amatör olarak yapmış olduğum internet yazarlığında çıtayı yükseltmek, profesyonel yazar olmak, kitap bastırmak, sonra kitaplarımı senaryolaştırmak, Orhan Kemal Ödülünü almak, ün, unvan sahibi olmak istiyordum. Sizce çok şeyler mi istemiştim? Ben açık sözlü amatör bir yazarım. Bir hayalim vardı. Bu da buydu işte. Üç günlük dünyaya sığmayacak hayaller. Dostum beni gerçekten çok korkutmuştu. Üç günlük dünyanın üçüncü günündeydim. Süratli bir şekilde doktora koştum; hem de hiç arkama bakmadan. Röntgenler, tahliller, falan filan hiç birşey çıkmadı. Uzman doktor bu durum karşısında uzmanlığından utanmıştı. Şöyle demişti : "Yahu inanılmaz bir şey. Sende bir ton arıza var ama görünürde hiçbir şey yok. Seni hemen psikiyatriste sevk ediyorum. " diyordu. Ben bu durumu kabullenemedim hemen haykırdım: "Hayır doktor bey, ben deli değilim, inanın değilim. Bu hususta size birçok şahit gösterebilirim. Semtin en efendi insanıyım. İnanmıyorsanız gelin bizim semtte beni herkese sorun."dedim. Konuşmamı dinleyen doktor, bu arada gözlüğünü siliyordu ki, gözlüğün çerçevesini kırdı. Sinirlenmiş olacakki bağırarak hemşireyi çağırdı ve benim üst kattaki psikiyatriste çıkartılmamı istedi. Mecburen hemşire ile odadan çıktım. Hemşire pamuk ellerini zorla koluma soktu: "Şenol bey rica ederim lütfen gelin, doktor beyi kızdırmayın, yoksa sizi polis zoru ile mevcutlu götürürler. Bakırköyü bilirsiniz, Yeşilköyü de bilirsiniz, tımarhaneyi de çok iyi bilirsiniz. Şu anda sizin gibi binlercesi orada yatıyor. Lütfen zorluk çıkarmayın, gelin benimle." dedi. Geldiğime geleceğime bin pişman olmuştum. Kaçacaktım ama kaçma şansımın sıfır olduğunu da biliyordum. Tc numaram, adresim, hemen hepsi kayıtlıydı. Hemşirenin şefkatli kolları eşliğinde üst kattaki psikiyatriste çıktık. Bir adam sıra bekliyordu. İkinci sıraya ben yerleştim. Psikiyatristte sıra beklemek gerçekten korkunçtu. İnsanlar birbirlerine şüphe ve korku içinde bakıyordu. Adamla birkaç kez göz göze geldik. Adamın gözleri çok tuhaftı. Bir yere bakıyor, bir tavana bakıyor, sonra aniden bana bakıyordu. Yandım diye düşünüyordum. Ya deli olduğum ortaya çıkarsa ne olurdu acaba. Ehliyet iptal, mirastan feragat, yasal işlem yok, bir tane vasi seç, önümde bir çok seçenek sıralanıyordu. Kısacası büyük bir belanın içinde olduğumu düşündüm. İçimdeki sıkıntıyı atmak için laf olsun, torba dolsun dercesine sıra bekleyen adama sorum: "Ben koç burcundanım ya siz beyefendi?" Yere bakan adam, birden bana döndü. "Ben mi? Ben eşek burcundanım."dedi, sonra tekrar yere baktı. Şok geçirmiştim, ne diyeceğimi şaşırmıştım. "Ama beyefendi böyle bir burç yok zannediyorum, yoksa hani şu Çin burçlarından birisi mi bu? diye sordum. Adam tekrar kızgınlıkla bana baktı. "Ne diyon ulan sen, bu burç Türk burcu...Doğduğum günden beri beri çalışmaktan helak oldum bittim, süründüm.Sırtıma sayısız semerler vuruldu, artık bunaldım, dayanamıyorum. Artık semer istemiyorum. Semer istemiyorum, ben semer istemiyorum!" diye bağırmaya başladı. Panikle ayağa fırladım. Bir iki hasta bakıcı ve hemşire adamın başında toplandı. Onu sakinleştirmeye çalışırlarken hemşire bana sordu: "Şenol bey bu adama ne dediniz lütfen söyleyin." Ben telaş içersinde, panik halinde cevap verdim: "Sayın hemşire hanım, sadece burcunu sormuştum, ekmek kuran çarpsın başka bir şey demedim. Herkes adamla uğraşırken onun sırasını bana verdiler ve odaya girdim. Tansiyonum bir anda yükselmişti. Psikiyatrist doktoru görünce biraz rahatladım. Orta yaşlarda olan doktor kısa bir süre bana baktı ve oturmamı işaret etti. Sanki gelmemden hiç hoşlanmamıştı. Yüzü çok soğuk ve donuktu. "Ne iş hee?" diye sorduğunda, ağzımdaki kelimeler korkudan olacak titreyerek çıkmıştı: "Doktor bey, ben amatör olarak internet yazarlığı yapıyorum. Boş zamanlarımda ise taksi şoförlüğü, kahvehanelerde garsonluk yaparım. Çeşitli alanlarda kısa öyküler, denemeler, bilimsel eserler yazıyorum" dediğimde birden lafımı kesti... Doktor öfkeyle kızardı, bozardı ve bana sertçe konuştu: "Kardeşim bana hayatını anlatma, bana ne senin hayatından, ne iş yaptığından, ne yazdığından sorunun ne bana onu anlat.Bir an önce çabuk anlat, hadi anlat." İyice şaşırdım. Neler oluyordu? Bu kez bir sanık gibi, poliste ifade verir gibi hızlı bir şekilde anlattım. "Efendim aslında hiçbir şeyim yok. Amatör yazarım demiştim ya, ne zaman bilgisayarın başına geçsem çarpıntı, terleme, nefes darlığı başlıyor. Üyesi olduğum sitelerde her gün yazılarımı okuyorum, yorumlara bakıyorum. İşte ne oluyorsa o anda oluyor. "dedim. Doktor kalemi ile oynarken dişlerini gıcırdatıyordu. "Hangi sitelerde yazıyorsun?" diye sordu. Hemen vevapladım. "Efendim bazı sitelerde, ve malumunuz sitelerde." Doktor hemen klavyenin tuşlarına bastı ve iki siteye de girip öykülerimi ve yapılan yorumları okumaya başladı. Şaşkınlığımın derecesi gittikçe artıyordu. Hiç konuşmadan yaklaşık bir saate yakın süre ekrandan bakışlarını ayırmadı. Sonra bilgisayarı kapatıp koltuğunda yaylanmaya başladı ve birkaç kez öksürdükten sonra hım, hım yaptıktan sonrada konuştu. "Bak kardeşim, senin sorunun psikolojik. Kendi kendini hasta ediyorsun. Yazdığın öyküleri, yazıları hiç kimse anlamıyor, yapılan yorumlar bunu gösteriyor. Üstelik az yorum yapılınca kendini suçluyor, için için kendini yiyip bitiriyorsun. Senin öykülere biraz fazla yorum yapılması şart. Ancak bu şekilde rahatlar, mutlu olursun. Başka da bir şeyin yok. Ya da bu yazar ayaklarını bırakman lazım. Yoksa sorunun çığ gibi büyüyebilir. Kendini boş yere harap etme. Tamam mı hadi güle güle." dedi. Bir şeyim olmadığı için çok mutlu olmuştum ama doktorun teşhisi beni endişelendirdi. "Doktor bey ilaç falan yazmayacak mısınız?" diye sorduğumda doktor ayağa kalktı. "Kardeşim senin ilacın sadece yorum, bu da eczane de satılmıyor, site de arkadaşların varsa onlardan rica et sana bol bol yorum yapsınlar. Tamam mı hadi ilerle işimiz gücümüz var." diyerek beni dışarı çıkardı. İşte sevgili dostlar, sizlere başıma gelenleri ve sıkıntılarımı izah etmeye çalıştım. Yardımınızı talep ediyorum, lütfen sesimi duyun.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şenol durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |