Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Çayını demler, poğaçasını (hem de sıcağından) hazır ederim. Komserimin iştahı çoktur, vallahi çok yemek yer. Hem de ne bulursa silip süpürür namussuzum. Gerçi benim de iştahım ondan aşağı kalmaz, belki de ortak yönümüz de en çok bu iştah meselesidir. Hep yeriz, ne bulursak yeriz. "Komserim ne olur biraz az yiyin, vallahi kıtlık çkacak, çok kilo aldınız" desem de beni dinlemez. Herhalde koskoca Komser bir bekçinin sözünü mutlaka dinlemez.Vallahi çok büyük adamdır. Karakolumuzun amiridir.Ben dahil bütün polisler ve bekçiler ondan çok korkar... Kızdımı fena bağırır, çağırır.Karakolun camları bile zangır zangır titrer.Ama aslında öyle değildir, yufka yüreklidir. Çok şahit olmuşumdur, işkence ettiğimiz insanlara hep üzülmüştür. Hele bir kez üzüntüsünden gözyaşı döktüğünü bile gördüm. Ama görev görevdir der.Biraz mola verdikten sonra: "Hadi Kemal şu falaka sopasını sağlam tutun da, işi bir an önce bitirelim...Akşama kayınçolar misafirliğe gelecek...Geç kalmayayım, pezevenk de hala konuşmadı" der ve tabii ki gerekeni yapar. İsterse konuşmasın bakalım.Yani vazife adamıdır komserim. Çok çalışkandır, bütün esnafı tanır, sever. Vallahi billahi ikimiz de birbirimizi çok severiz. Bazı fitneci, fesatlar bizi çekemez. Hele o polis Kenan yok mu, arkamızdan sürekli dedikodu yapar. Neymiş efendim arpanın, avantanın çoğunu biz götürüyor muşuz, sonracıma adaletli davranmıyor muşuz falan filan... Sarı çiyan, yeşil gözlü şeytan, Kenan çıkartır hep bu dedikoduları. Utanmaz herif. Daha iki senedir görevde, her birşeye sahip olmak ister. Ben on beş yıldır vazifedeyim, komserim ise bu karakolda tam on senesini bitirdi. Çömez Kenan çok fesattır, hem de çok. Haddini bilmezdi bu adam. Birgün dedim ona: "Oğlum Kenan bu iş sırayla, kıdemle olur senin daha sıçtığın bok Haliçten geçmedi, bize mi akıl veriyon hemşerim" demiştim." Bana çok kızmıştı. "Ulan bekçi bozuntusu, Zeki bey bir gün buradan gitmeyecek mi, o zaman görüşürüz, el mi yaman bey mi?" dediğinde hemen koşup komserime haber vermiştim.Komserim Kenan'a bir kızdı, bir kızdı ki vallahi Kenan kıpkırmızı oldu. Yeşil gözleri bile kahverengiye dönmüştü. Mıntıkada, karakolda konuşulan bütün dedikoduları hemen komserime yetiştiririm.Bana bu yüzden çok kızarlar, neymiş ispiyoncuymuşum. Bak şuna bak koca komserin arkasında konuşacaklar da, ben bunun haberini vermeyeceğim ha, olur mu öyle şey? Esnaflardan da çok fitneci ve hain var, onları da bilirim. Bir kısım esnaf, polis Kenan'ı desteklerken, bir kısmı da bizi kollar. Aynı zamanda bunları da tespit eder, komserime hep rapor veririm. Birgün komserim listede manav Şaban'ı görünce çok öfkelenmişti ve çok kızmıştı, hiç unutmuyorum o günü. "Vay be Kemal, demek manav Şaban o yüzden geçen gün domatesi vermedi. Vay namussuz vay, elalemin karılarına askıntı olur bunlar, buraya düştüklerinde de "aman komserim, elinizi ayağınızı öpeyim" derler. Kemal bu Şaban'ı listede ilk üç'e al tamam mı? Buraya düştüm mü de bu kez ona başka bir yerimi öptüreceğim" demişti. Vallahi bir günde dediğini yapmıştı. Biz görevdeyken mıntıkamızda asayiş berkemaldi. Şimdi öyle mi, bizi mumla aramıyorlarsa şerefsizim.Gece sokaklarda dolaştığımda düdüğüm ile ortalığını inletirdim. Sokak köpekleri dahi kaçacak yer arardı. Bizim kıymetimizi bilmediler ama, iş iştende geçti. Memleketteyken çobanlık yapıyordum.Şehre geldiğimde tabii ki biraz sıkıntı çektim. Üç beş sene inşaatlarda çalıştıktan sonra, köylümüz Osmanın tavsiyesi ile kaymakamlık kadrosunda bekçi oldum. Ne yalan söyleyeyim, ilk başlarda biraz korkmuştum. Kendi kendime demiştim: "Oğlum Kemal, bura İstanbul, şimdi ne bok yiyecen?..Bırak insanlarını buranın sokak köpekleri bile artist" demiştim. Bir gece düdük çalarken, hayretle sorduğum sorunun cevabını da birden bulmuş oldum. "Lan oğlum Kemal, köyde de sürün vardı düdük çalıyordun,Bak İstanbula geldin hala aynı düdüğü çalıyorsun. Bir taraf koyun, bir taraf insan. Farkeden ne ki?" dedim. Sonra bir güldüm, bir güldüm sormayın. Ertesi gün daha kuvvetle vazifeye sarıldım. Ve Allahın izniyle bugünlere kadar gelebildim. Ama vallahi çok zor günlerde geçirdim. Teröristler, haydutlar, eşkıyalarla hep uğraştık. Öbür yandan da hem esnaflarla, hemde kendimizle uğraştık durduk. Vallahi uğraş babam uğraş derler ya, aynen öyle oldu. Bunlara rağmen kimseye de yaranamadık. Sonracıma bu "çürük elma" mevzusunu çıkardılar. Ayıp vallahi billahi ayıp. Bu kadar sene hizmet et ondan sonra elma, armut desinler, olacak şey değil. Komserime öyle derlerken, bir de ne duyayım, bana da kurtlu elma demişler. Elma'nın içindeki kurt da benmişim meğer. Fesatlar, fitneciler, Allah hepsinin belasını versin. Öbür dünyada hepsi cezasını çekmezse şerefsizim. Bunlara rağmen komserim hep bana sahip çıktı, destekledi. Allah ondan razı olsun. Hep söylerdi komserim: "Kemal takma kafana bu dünya da ağzı olup da yemeyen bir hayvan var mı?" "Kemal ben adamımı bırakmam, dere geçilirken at değiştirilmez." "Kemal meyve veren ağaç taşlanır." "Kemal ateşe yakın olan ısınır." "Kemal dünya da mekan, ahirette iman." Komserim son atasözünü söyledikten sonra, hemen karar almıştık.Gaziosmanpaşa da ortak bir arsa aldık, ufak ufak inşaata başladık. Herşeye rağmen bugünlere kadar geldik . Allah razı olsun. Sonracıma bu fitneci Kenan rahat durmadı ya, komserim de bir yazı yazdı hakkında, bir de duyduk ki Boğaz köprüsünde nöbete başlamış.Oranın havası da püfür püfür eser. Namussuzum, yaz, kış adam donar orada. Belasını da buldu böylece. Böylelikle diğer bekçiler de, polisler de aklını başına aldı.Komserim ondan sonra sık sık hatırlatırdı: "Beyler canı sıkılan varsa, hava almak isteyen varsa lütfen söylesin...Ona Boğazın havasını aldırırım" derdi. Anam avradım olsun memurları bir görecektiniz, vallahi korkudan altlarına kaçıracaklardı. Böylece bende komserim de rahat rahat çalışma imkanına kavuştuk. Kenan'ın yandaşı bir iki kahveciyi de güzelce marizledikten sonra semtimizde, karakolumuz da böylelikle huzura kavuştu. Kader bu ya, komserimin oğlu benim kıza talip oldu. Tam nişanı yapacakken aileler araya girmesin mi? Oğlan tarafının dayıları, amcaları karşı çıktı. Yok efendim "damat tarafı Türk'müş, kız tarafı Kürt'müş" dediler. Allah razı olsun komserim hemen devreye girdi, aileleri topladı, hespine nasihat etti...Komserim kızdı onlara. "Efendiler ne Türkü, ne Kürtü, bizim birbirimizden ne farkımız var? Dayak atmaya geldi mi birbirimizle yarışırız. Avanta oldu mu, şey yani maddi anlamda demek istemiştim, birbirimizden beteriz. Ben Kemal'i çok severim, yıllardır neler paylaştık, neler paylaştık. Kemal'in bana verdiği desteği, ne Türk ne de Laz, Çerkez verdi. Ben hayırlı uğurlu olsun diyorum, bu mesele kapanmıştır. Hadi takın yüzükleri" demişti. Namussuzum kimse sesini çıkarmadı. Böylelikle yüzükleri de takmış olduk. Hey gidi günler hey...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şenol durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |