Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
-İngiliz atasözü- Yılların hırsızıyım ama böyle birşey görmedim. Bildiğiniz üzere bu sıralar krizden dolayı işler çok bozuk. Kendi kendime defalarca söylemişimdir, adam gibi bir iş bul diye. Ancak ne işi, bulabildiğim iş başıma aldığım iş oldu. Neyse efendim o sabah istemeyerekte olsa ufak bir işe çıkmıştım. Sabahın erken saatlerinde elimde tornavidamla kaldırımlarda yürürken otolarıda şöyle bir inceliyordum. Tahmin etmişsinizdir, teyip çalacaktım. Ben oto çalmam. Daha önce belirttiğim gibi vicdanı yüksek bir hırsızım, ufakla yetinmesini bilirim. Zaten derler ya "aza kanaat etmeyen, çoğu bulamazmış.". Üstelik gariban yerli arabalarla hiç işim olmaz. Milliyetçiyimdir aynı zamanda. Neyse gözüme kestirdiğim bir oto’nun kelebek camını bir anda kırdım. Birden alarm çaldı. Bu alarm dalgası çıktığından beri aklımız başımızdan gitti. Zaten tüm meslektaşlarımda olduğu gibi bende de panik atak hastalığı var. Birden paniğe kapıldım. İşi birkaç saniyede bitirmem gerekiyordu fakat mübarek teyip yerinden çıkmadı. Çıkma kafaymış. Bu da bize karşı önlem olsun diye yapılmış ya. Aniden bir kadının çığlığını duydum. Kadın çığlık çığlığa feryat ediyordu, bağırıyordu: "İmdaaat hırsız var, imdaat hırsız var kurtarın" diye çığlıklar ortalığı inletiyordu. Sanki kadının gırtlağını kesiyorlar, aynen öyle bağırıyordu. Meğerse oto’nun sahibiymiş. Allah kahretsin dedim. Teyip’in kafasını almıştım ki tam topuk kaçmaya başladım. "Ulan Allah’ın belası lanet olası kadın, böyle bağırılır mı? Tam bir cazgır kadınmış."diye düşünürken o sesi duyan insanlar bir anda ortalığa çıkmaya başladı. Arkamdan ancak sesleri duyabiliyordum: "Ne oldu?" "Hırsız var." "Kaçıyor işte hırsız!" "Neee hırsız mı var? Yakalayın. Puşt hırsız.Tutun hırsızı.. Yakala hemşerim..." "Hoop tutun şunu." "Lan yakalayın..." Başımı çevirdiğimde beş on kişiyi peşimde kovalarken gördüm. Üstelik önüme çıkanlarda arkadakilerin ikazı üzerine, tekmeyle, yumrukla bana saldırıyordu. Kendi kendime şaşırdım. Lan bu millete ne oluyor böyle diye düşünürken, bu kez can havliyle kaçmaya başladım. Yandım anam diye düşünürken arkamdan koşanların sayısı da habire artıyormuş. Bir sokağı döndüğümde kovalayanların sayısı nerdeyse elliyi geçmişti. Aman Allahım! Ne oluyordu bu insanlara. Simitçi, kahveci, gazozcudan tutun da berber, bakkal, manav, işsiz gezenler, çöpçüler, hatta arabasını durduran şoförler, bütün herkes nerdeyse bütün Türk vatandaşları işini gücünü bırakmış beni kovalıyordu. Ne yaptım bu insanlara yahu? derken öbür sokağı döndüğümde kovalayanların sayısı ben diyeyim yüz siz deyin yüz elli kişiyi geçmişti. "Hırsız vaar." "Yakalayın." "Tutun şu hırsızı." "Allahını seven yakalasın" "Tutun namussuzu." "İşte kaçıyor." "Önünü kesiiin vatandaşlar." "Yakalayın şunu..." Kan ter içinde kalmıştım, kalbim patlamak üzereydi. Çıldırmış mıydı bu insanlar? Amacı neydi bu insanların? Delirmişti bunlar. Yardımseverlikten mi yapıyorlardı? Ulan bir yaralı yerde ölse yüzüne bakmazlar ya, benim peşimdeler. Bu düşünceler beynimde hızla dolaşırken bir sokak daha döndüm fakat dönmez olsaydım. Çıkmaz sokakmış. Kim bu sokağı yapmışsa, hangi belediyeyse onun ecdadını,sülalesini diye küfürleri saydırdım.Nefes nefese kalmıştım, bayılmak üzereydim.Kaçacak hiçbir yer kalmamıştı. Kalabalık bir anda önümde birikti, onlarda durdu. Yaşlısı, genci, kadını, erkeği bütün toplum sanki önümde toplanmıştı. Çoğunu gözleri kan çanağına dönmüştü. İntikam ve hırs duyguları yüzlerinden okunuyordu. Ağır ağır bana yaklaşıyorlardı. Ben de geri geri geliyordum. Fakat sırtım duvara dayanınca dondum kaldım. Hepsi de sadistçe bir gülümseme içerisinde bana bakıyordu. Bir kişinin elinde beyzbol sopası, birkaç kişinin elinde odun, demir çubuk, lastik hortum vardı. İki inşaatçı ise kazma kürekle bana doğru yaklaşıyordu. Korkudan ölmek üzereydim, beni linç edeceklerdi.. Son duamı yapmak üzereydim. Birden aklıma tornavidam geldi. Can havliyle tornavidayı doğrulttum, bağırdım: "Yaklaşmayın lan sakın, ne yaptım lan size he? Ben basit bir teyp hırsızıyım, yaklaşmayın fena olur" diyerek gözdağı vermeye çalıştım. Sonra "Polis yok mu polis imdat kurtarın beni" diye yeniden haykırdım... Kalabalık bir anda panikledi, birkaç kişi geriledi. Binalardaki pencerelerde biriken kadınlar, yaşlılar ise çekirdek yiyip manzarayı film seyreder gibi seyrediyordu. Herkes kan bekliyordu, kan akması lazımdı, gözlerde kan vardı. "Lan yaklaşmayın yakarım" dedikçe kalabalık mehter takımı hesabı bir ileri iki geri yapıyordu. "Lan polis yok mu polis?" diyordum. Birden siren sesini duydum. Bir ekip otosu kalabalığı yardı. Hayatımda ilk kez polisi görünce bu kadar sevindiğimi, mutlu olduğumu hatırlıyorum. Sevinçten ağlayabilirdim. Kalabalık bağırıyordu: "Onu bize verin..." "Onu bize verin.." "Kökünü kazıyalım bu hırsızların..." Bu insanların sorunu mu vardı? Bütün bu insanlar bu sabah benim işe çıkmamı mı beklemişti? Polisler güçlükle kalabalığı yardı. Silahlarını çekip bana doğrulttular: "Lan ne oluyor yahu polislerde mi çıldırdı artık?" şok geçirmiştim. "Ateş etmeyin ben birşey yapmadım ne olur" diye tekrar bağırdım. Ne yalan söyliyeyim korkudan altıma işiyordum, hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bayılmak üzereydim ki polislerin sesi ile ayıldım. "Teslim ol! Elindeki tornavidayı yere at! Sakın kımıldama! Yavaş ol!" Sanki bende kımıldayacak hal kalmıştı. Birden farkettim, tornavidayı hemen yere attım. "Teslim ol ulan yoksa ateş ederiz." Bir makinalı tüfek, göbekli, goril suratlı bir bekçinin elindeyken, iki poliste iki tabancayı bana doğrultmuşlardı. Sanki bir savaş esirini kurşuna dizeceklermiş gibi duruyorlardı. Ellerimi havaya kaldırdım. Bu sabah herkes ya şaşırmış ya da çıldırmıştı. Kalabalık bağırıyordu: "Vurun hırsızı! Öldürün namussuzu! Vatan haini hırsız!" diye bağırıp slogan atıyorlardı. Bir psikopat ise polisin yanına geldi"İsterseniz ben vurayım memur bey" dediğinde polis memuru "Hemşerim keşke ortam müsait olsada vursan aha onu şuracıkta gebertsek iyi olurdu ama biliyorsun kanun var nizam var onun işini yüce Türk adaleti halleder merak etme sen diye cevap verince aklım başıma geldi... "Vur, vur inlesin" diye haykırıyorlardı. Kalabalık bu kez polislere çıkıştı. "Hadi polisseniz görevinizi yapın, vurun şu hırsızı, ya da bize teslim edin. Ne biçim polissiniz be!" Hayretler içinde kalmıştım. Polisler beni kollarımdan kavradı. Ekip otosuna doğru götürürlerken kalabalıkta ki galeyan gittikçe artıyordu. "Bize teslim edin! Verin onu bize! Asalım onu!" diye bağırıyorlardı. Bir anda sırtıma yumruklar inmeye başladı. Vücudumun her tarafına tekmeler, darbeler iniyordu. Saldırıya geçmişlerdi. Polisler "Vurmayın" derken sanki daha çok vurmaları için millete yol veriyordu. Kafamda, gözümde yıldızlar dolaşıyordu. Ben hala... "Vurmayın lan. Ne yaptım lan size" diye bağırıyordum. Millet çıldırmıştı. Ekip otosuna güçlükle bindirdiler. Millet bu kez ekip otosunu tekmeliyordu. Milletin ağzından salyalar akıyordu, sanki kudurmuşlardı. Vahşi bir yamyam kabilesinin saldırına uğramış gibiydim. Beni parçalayacaklardı. Tanımadıkları bir insana nasıl böyle kin ve nefret duygusuyla bakıyorlardı bir türlü anlayamamıştım.Tamam hırsızlık yaptım suçluyum fakat bunlara ne yapmıştım ki? Neyse lafı uzatmayalım, ekip otosu hareket etmişti. Şişko bekçi gevrek gevrek gülüyordu. "Ulan hırsız dua et bize. Yoksa ananı düzeceklerdi ya..." dedi. Ne yapayım bekçiye bozulmuştum ama mutluydum. Ölümden dönmüştüm. "Allah razı olsun abilerim, benim canım abilerim, sizleri ailemden daha çok seviyorum" dedim. Ekip otosunu kullanan polis ise daha çok gülüyordu... "Önemli değil, o duaları başkalarına yaparsın, gerçekten millet ananı, avradını, sülaleni düzecekti." Gel de uyuz olma kardeşim. Şimdiden küfürleri peş peşe ye.. Ama ne yapayım ellerine düştük bir kere. Karakola girdik, ellerimi arkadan kelepçelemişlerdi. Ekipteki kıdemli polis komiser’e rapor verdi. "Komserim bu hırsızı yakaladık, vatandaşlar linç edecekti ama operasyonu soğukkanlılıkla yürüttük. Azimli çalışmamız sonucu vatandaşın elinden sağ kurtardık. Şikayetçilerde az sonra gelirler. Oto faresiymiş. Elinde suç aleti tornavidayı ve çaldığı teyip’in kafasını delil olarak torbaya koyduk." dedi. Komiser arkasına yaslandı. Bana adeta Napolyon gibi bakıyordu. Polislere çıkıştı: "Niye kurtardınız? Bıraksaydınız linç etselerdi pezevengi. Keşke gebertselerdi. Biz yakalıyoruz ertesi gün mahkeme bırakıyor. Bunları fareler gibi zehirleyip öldüreceksin ki memleket kurtulsun. Şerefsiz seni utanmıyor musun hırsızlık yapmaya? Memleketi batırdınız ulan..." diye bağırdı. Ben yere bakıyordum. Ne yapayım, yüz kızartıcı bir suç işlemiştim. Ne söyleseler hakkı var diye düşünüyordum. Fakat yine de kendimi savunmak istedim. "Ne yapayım komiserim mesleğim yok, bu surata kim iş verir? Sanki alnımda hırsız yazıyor. Hangi işe başvurduysam kimse almadı. İki gündür bir lokma ekmek yemedim. Son olarak dün Eyüp camii’sindeki yaşlı simitçiden bir simit çalıp yemeseydim ölecektim." dedikten sonra sustum. Komiser suratıma tip tip baktı. Herhalde derdimi biraz olsun anlamış gibiydi. Kafasını salladı biraz düşünceye daldı. "Evet, evet" dedi kafasını kulaklarını kaşıdı,aletini okşarken fermuarını çekti.Ani bir haraketle ayağa kalkarken masaya kalemini fırlattı. "Madem evladım aç kaldın, o zaman karı satsaydın, esrar satsaydın, onlar hırsızlıktan daha iyi meslek değil mi he?" diye tekrar bağırdı. "Vay be adamın bulduğu formüle bak" dedim kendi kendime. Ağzım gene açık kalmıştı. Bunlara birşey söylemenin faydası yoktu. Komiser polise bağırdı: "Atın şu pezevengi nezarete, şikayetçilerin ifadesini alın, hemen mahkemeye sevkedin!" Bekçi beni nezarethaneye götürürken polis’in komisere söylediklerini duydum. "Falaka ya da elektrik verelim mi? Başka işlerde çıkabilir komiserim" diyordu. Komiser ise; "Bırak hangi biriyle uğraşıcaz boşver. Yeni yasa çıktı bilmiyor musun; avukatta ister bu pezeveng, normal ifadesini alın" dedi. Her neyse sayın abilerim. Nezarethaneye attılar. Bu nezarethaneler biraz değişmişti. Eskisi gibi değildi. Eskiden tuvaletten farksızdı. Allahtan bu Avrupa Birliği dalgasına nezarethane’ler bile çağ atlamıştı. Tahta bir ranza, bir iki kokmuş leş battaniye, bir de aydınlatma lambası koymuşlardı. Ranza’ya oturdum. Nerdeyse linçten kurtulmuştum. Sevinçten havalara uçacaktım.Mahkemede vereceğim ifadeyle paçayı kesinlikle kurtarırdım...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şenol durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |