Konuş ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Dünyada benzeri görülmemiş böylesine bir "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" konukseverliğinin (!) teröristlere ülkemizdeki stratejik noktaları kolayca vurabilme ve kendi yerel milis güçlerini örgütleme olanağı sağlayacağı açıktır. Böylece her an savaşa hazır karşıt bir güç yurt içine konuşlandırılmış olacaktır. Bu durum hem terör örgütüne, hem onun etnik-ırkçı partisine büyük prestij ve güç sağlayacak, ayrı bir devlet, ayrı bir ordu, ayrı bir eğitim ve öğretim kurma umudu taşıyanlar çoğalacaktır. Diğer taraftan bunlar belediyeler, muhtarlıklar, sivil toplum kuruluşları ve dernekler aracılığıyla isimleri eski etnik isimlerle değiştirilmeye başlanılan yerleşim birimlerinde ayrı bir yerel hükümet konumuna dönüşürken, devletin bölgedeki mevcut kurumları da yabancı bir ülkenin ataşelik, misyon şeflikleri veya konsolosluklarına, Türk ordusu da -Kıbrıs'taki gibi- bölgedeki yabancı işgal güçlerine dönüşecektir ! Bu Truva Atı'ndan da beter bir durumdur. Truva Atı'nda bir yanılgı vardır. Oysa burada bir yanılgı yoktur. Önceden planlanmış ve kararlaştırılmıştır. Türk halkına karşı her an, her yerde terör eylemleri düzenleyebilecek, kentsel bölgelerde Türk ordusuyla çatışmaya girebilecek militan bir insan gücü karnaval şenliğinde kendi ellerimizle yurda sokulmakta, herkes şen şakrak bu manzarayı seyretmektedir. Terörizmi küresel çıkarları için kullanan ve Türkiye’nin en tehlikeli düşmanları olduğu iyice açığa çıkmış olan Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, Osmanlı'ya uyguladığı yıkım oyunlarını bugün de aynen uygulamaktadır. Vietnam, Afganistan, Irak ve dünyanın her köşesinde bozguna uğrayan ABD ve AB zihniyetinin ülkemizde taraftar ve alan kazanması utanç verici bir durumdur. Her yerde kaybeden, yenilen, dışlanan, Orta ve Güney Amerika'da bile "en nefret edilen ülke" konumuna düşen ABD nasıl olur da Türkiye’de başarı kazanır ? Amerikaya direnen ülkelerin halkları aptal mı? 18 Kasım 2009 günü FBI başkanı sanki bir Amerikan eyaletini ziyaret ediyormuş pozlarıyla ne hakla ve hangi cesaretle topraklarımıza ayak basabilir? Donanmaları nasıl İzmir'e gelebilir? Burası Filipinler mi? ABD'nin bu kadar yüzsüz ve kendini beğenmiş olmasında ülkemizde gelişen karşı devrimin büyük etkisi vardır. Batı'nın teşvikiyle dinsel özgürlük gerekçesiyle bağnazlık, tarikatçılık ve cehalet hortlamış, laikler, cumhuriyetçiler, Atatürkçüler ve bu ülkenin aydınlık güçleri Silivri'deki "Bastille" hapishanesine tıkılmışlardır. Etnik bölücülüğe karşı vatanın birlik ve beraberliğini savunmaya kararlı olan büyük çoğunluk kafası karmakarışık edilerek endişe, yılgınlık ve ikilem içine düşürülmüştür. Devletin resmi kurumları arasında güvensizlik, kuşku ve gerginlik sürerken, telekulak, yolsuzluk, gözdağı, işsizlik, salgın hastalıklar, zamlar ve ağır vergilerle insanların varoluş ve yaşam alanı daraltılırken, toplumsal barış bozulup toplumsal basınç her geçen gün yükselirken, ülke bir yandan kanlı bir iç çatışma, öte yandan Ortadoğu ve Kafkasları her an bir kan gölüne çevirebilecek bir savaş ortamına doğru sürüklenmektedir. Bu koşullar altında Kıbrıs gibi Doğu bölgeleri için de "ver kurtul" inancı yaygınlaşmıştır. Böylesine kritik bir süreçten geçmekte olan ülkemizin tinsel ve özdeksel bileşkesi ordunun kendinden emin ve yüksek morale sahip olması gerekirken, bu kurumun öz güven, disiplin ve emir komuta zincirini sarsacak, kurumsal saygınlığını yıpratacak çabalar hız kazanmıştır. Yanar döner sermaye ve tarikat medyası tüm aymazlık, saldırganlık ve çirkefliğiyle, bir yandan etnik bölünmeyi desteklerken, öte yandan Anayasa ve cumhuriyet ilkelerine meydan okuyarak açıkça orduyu hedef almaktadır. Subayları intihara itilen, evleri basılan, gözaltına alınıp saatlerce sorgulanan, tutuklanıp hapse tıkılan; madalyaları ve beratlarını sokaklara atan, protez kolunu bacağını söküp “benim madalyam işte bu” diye haykıran gazileri olan bir ordu düşünebiliyor musunuz? Bu ordu artık nasıl savaşabilir? Nasıl başarılı olabilir? Bir muz devletinin paralı askerleri bile bu kadar küçük düşürülmemiş, bu kadar acımasızca aşağılanmamıştır. Ey Türk halkı ulusal onurunun ayaklar altına alınmasına ve bağrından doğmuş olan ordunun aşağılanmasına nasıl sessiz kalırsın ? Türk ordusunun askerleri senin çocukların değil mi? Kalk bak çocuklarına neler yapıyorlar ! Eğer durum böyleyse, bu demektir ki ülke içten içe kuşatılmış, ele geçirilmiş, işgal edilmiş ve teslim alınmıştır. Bunun başka bir açıklaması olamaz. 13 Kasım 2009 günü mecliste "demokratik açılım" görüşmesinde sergilediği vurdumduymaz, saldırgan tutum ve söylemlerle bu işgal ve teslime kimlerin ön ayak olduğu ve bunların ülkenin geleceği için başlı başına bir tehdit unsuru haline geldikleri net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu anayasal bir suçtur. Bu gizlenilmeye çalışılan gerçeği o gün kendi gözlerimizle gördük, kulaklarımızla duyduk. Çünkü, bir siyasetçimizin gözlemlediği gibi, halkın dilsiz, sağır, kör olması; konuşmaması, işitmemesi, görmemesi istenmektedir. İstenmektedir ki hiç bir şey söylenmesin, duyulmasın, görülmesin, bilinmesin ! Gözler kapalı, kulaklar tıkalı, ağızlar ve eller bağlı olsun! Televizyonlar rezil magazin programları, dandik yarışmalar, danışıklı açık oturumlar, cinayet ve cinnet haberleriyle dolsun, ta ki birileri her türlü karanlık işi çevirsin, yolsuzluğu, hırsızlığı, soygunu, ihaneti yapsın, ceplerini doldursun, emekçi halk vergiler ve zamlarla ezilsin, dumura uğrasın, bitkisel hayata girsin! Amerika'nın özgür dünyanın lideri ve büyük bir toplum olmadığını artık anlamalıyız. Avrupa Birliği ülkelerinin de. Özgür dünya veya yeni dünya düzeni gibi söylemler halkları kapitalizme köle etmek için uydurulmuş büyük beyaz yalanlardır. Tarih bize şunu öğretmiştir ki, koşullar ve gelişmeler ne kadar, ağır, iç karartıcı olursa olsun, Türk halkı her zamanki eşsiz sağduyusuyla vicdanının sesine kulak vererek bu sisli puslu günleri geride bırakacak, yeniden yeryüzünün mazlum ülkelerine örnek ve lider bir ülke konumuna yükselecektir. Umudumuz odur ki gizlenilmeye çalışan tarihsel ihaneti halk eşsiz sezgisiyle görmüş olsun. Eğer bu gerçekleşirse, eğer halk bu oyunu görürse, o zaman, tüm bu olan biteni bir demokratikleşme ve sevinç tablosu olarak göstermeye kalkışanları nasıl bir korkunç sonun beklendiğini tahmin etmek herhalde pek zor olmasa gerek. İlerki yüzyıllarda bu eşi görülmemiş ihanetin anatomisinin kuşaklar boyunca dünya halklarının ders alacağı bir olay olarak tarih kitaplarında yer alacağından kuşkumuz olmasın. İşte onun için: Ey büyük isimli baylar ve bayanlar! Ey oyun kurucular, aklınızı başınıza alın! Ey dünya egemenleri, ey küresel güçler tarihten ders alın! Bu ülkenin hangi koşullar altında, yoktan nasıl varolduğunu anımsayın. İşgalcilere karşı bu ulusun nasıl bir ölüm kalım savaşı verdiğini hatırlayın. Sizler serap görürken, biz Türkler mucize yaratıyorduk. Washington, Londra, Paris! Geniş salonlarda şık giysileriyle kibirle oturanlar, kara gözlüklerin ardında caka satanlar, koruma ordularına ve zırhlı araçlarına güvenenler, bu halkın sesine kulak verin! Teknik üstünlük ve atom silahlarıyla övünenler, işbirlikçiler, lobiciler, halktan korkun! Emekçiden korkun! Türk ulusundan korkun! Bu çocuksu, saf, sabırlı, uysal halktan korkun! Vazgeçin, gittiğiniz çıkmaz yoldan geri dönün, yolsuzluk ve kötü planlarınızı bırakın, suçlarınızı itiraf edin. Halka saygı gösterin ve titreyin. Çünkü halkın öfkesi vatan sevgisi gibi güçlüdür, toprak sevgisi gibi yakıcıdır, bir parladı mı, bir anda patlar, bir anda alevlenir ve karşısında hiç bir güç duramaz. Madem ki en güzel benim, en güçlü benim deyip kendi görkeminle kurumlanıyorsun, oysa ne kadar çirkin, zayıf ve fakir olduğunu görmüyorsun, işte gün gelecek yıkılacaksın Amerika, alev alev yanacaksın! Kentlerin karanlığa gömülecek, görkemli gökdelenlerin, tapınakların, heykellerin yerle bir olacak, ülken harabeye dönecek ! Ey Avrupa Birliği siz de ! Gün gelecek "Amerikalıyım, Avrupalıyım" diye böbürlenmeye utanacak, kaçacak, saklanacak delik arayacaksınız ! Çünkü siz, milletleri ve yeryüzünü sömürerek geliştiniz, semirdiniz ve zenginleştiniz. Karanlık emelleriniz açığa çıktı. Gözleriniz hala kin dolu, elleriniz her zaman olduğu gibi kanlı! İşte bunun için kimse sizi sevmiyor, kimse sizi istemiyor. Dünya sizden bıktı. Çirkin yalanlarınızdan, sapkın emellerinizden bıktı. Dünya size artık inanmıyor ve kanmıyor. İnsanlık onuru artık sizi boyun eğmeyecek ! Sizi kendi yarattığınız küresel düzen yok edecek, açgözlülük ve kuyruklu yalanlarınız sizi ele verecek, insanlıktan nefretiniz size kefen olacak, sizi alkışlayanlar tiksintiyle size başkaldıracak, kendi uşaklarınız sizi parça parça edip yiyecekler. Çünkü bütün mazlum ulusların, eski soykırımların, eski cinayetlerinizin kanı, milyonlarca ceset topraktan avaz avaz bağırıyor. İnsanlık haykırıyor: Yeter toprak kana doydu! İşte o gün geliyor, şafak söküyor, yeni bir güneş, Anadolu'nun karlı dağlarından, Erciyes'ten, Ağrı'dan, uzakların yalçın doruklardan, Tengri Dağlarından Kızıl Elma doğuyor. Bu umut bir fırın gibi yanıyor, gönülleri ve yürekleri yakıyor. Ulus ikinci kurtuluş savaşına, ikinci büyük devrime hazırlanıyor. Ey vatan gözyaşların dinsin artık! Ne mutlu bize ki bu topraklarda yaşıyoruz, ne mutlu bize ki Türküz ve sonsuzluklara dek Türk kalacağız. Yaşasın büyük Türk ulusu !
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |