Kardeşim...
Bu kısa yaşam da bir birimizi kırmadan,darıltmadan yaşamak mümkün olsadı... Neden pişmanlıklar hep son dakikaya kalıyor...
"Yine mi yaz? Kitaplarımı serin tutacak bir kış icat etsek şahane olmaz mıydı?" – Virginia Woolf (Kurgusal)"
"Yine mi yaz? Kitaplarımı serin tutacak bir kış icat etsek şahane olmaz mıydı?" – Virginia Woolf (Kurgusal)"
Bu kısa yaşam da bir birimizi kırmadan,darıltmadan yaşamak mümkün olsadı... Neden pişmanlıklar hep son dakikaya kalıyor...
Biraz sonra, Allah'tan mı desem bilmiyorum, araba kendiliğinden duruyor. Tabii ben öyle sanıyorum... Meğer arkada koskocaman bir jip var. Araba sanki onu görmüş ve onun heybetli görüntüsünden korkudan duruyor
Yıllarca kaldığı müzeden çıkarılıp sefere konulan trmvayın içinde, Bahariyeye doğru yol alıyorum. Aracın içindeki yolcuların çoğu orta yaşın üzerinde, genç denebilecek sadece bir-iki kişi var. Tramvay rahatsız edici bir metalik ses çıkararak ilerliyor. Her durağa yaklaştığında duramayacak, frenleri tutmayacak sanıyorum, ama zorla da olsa duruyor ve beni yanıltıyor.
-Asıl siz tedavi olun, dedi hemşire.
Derin bir soluk aldım. Refakatçi ve meraklı hastaları daha fazla kendime seyirci yapmadım. Uzaklaştım oradan. Odaya vardığımda...
Bu bekleyiş, öncekinden daha uzun sürdü. Bir aydan fazla bir süre Sibelden hiç ses çıkmadı. Görüşmemeye karar verdiğini düşünmeye başlamıştım. Bu kararına saygı duymaktan başka yapacak bir şey yoktu. Üstelik böyle bir karar beni biraz da sevindirdi; çünkü başkalarının sırlarını öğrenmek ve bu sırları saklamak zorunda olmak gerçekten
Dışarda kalan, yalınayak başı kabak, kıçları açıkta, elinde bir dilim kuru ekmekle koşturan diğer çocuklara ya en büyük çocuk ya da aileden birileri bakar. Bebek geldiğinde bu çocuklardan beş yaşından küçüğü varsa o da annenin yanındadır. Çoğunlukla mutlaka vardır bir çocuk daha. İki çocuk arasında yaş farkı, iki
Bu gün de aynı şeyleri görmüyor muyuz? Yolsuzluklar, haksız kazançlar, sahtekârlıklar, üçkâğıtçılıklar, düzenbazlık, tokatçılık, adam kayırma, insan seçme
Peki, bu durum nereye kadar sürüp gidecek? Bu insan, ne zaman değişecek? Ne zaman sadece kendini düşünmeyecek? Ne zaman kölesi olduğu paraya değer vermeyecek? Onun kölesi olmayacak? Bu
Allahım, delireceğim! Millet de üstüme üstüme geliyordu. Topluca almış olduğum lunapark oyun biletlerini avucumda tutmakta zorlanıyordum. Tüm dikkatim iki çocuğumdaydı. Bir yandan da elimdeki toplu biletler düşmesin/kaybetmeyeyim diye endişelenirken, diğer yandan ele avuca sığmaz afacan oğlumun elini sıkıca tutmaktaydım.
Ortaokula gidiyorken hafta sonları anneanneme gidiyoruz dendi mi benim yüreğim adeta coşku dolar pır pır eder, yerinden çıkacakmış gibi olurdu... Rahmetli dedemi de tabi ki çok severdim, ama onu da erken kaybettik. On iki yaşındaydım, son bir kere hastanede görmek nasip olmuştu, o da, sevgili tonton dedemde benim
2022 tarihinde katıldığım yaratıcı yazarlık kursunda kaleme aldığım ilk öyküydü. 2004 senesinde üniversitelerarası şiir yarışması için yazdığım Ren nehri şiirinden esinlendim.
-Teyze sen daha önce mide kanaması geçirdin mi?
-Hayır, ama iki kez mide ameliyatı olmuştum.
Eyvah! Ya bu kez de benzer şey olursa! İnsan bilmediği bir konu üzerinde nasılda kuşkulanıyordu. Peki, bizim bu kaygılarımızı yok edecek kimlerdi?
Muhsin bu tüm olup bitenleri aynı ağırbaşlı tavırla izledi ve birden Çekilin dedi. Sabahtan beri satamadığı kemeri bir eline doladı ve kendinden beklenmeyecek bir hareketle Minası bir hamlede ayağı kaldırdı. Minasın şişman karın bölgesine elleri yetişemediği için kemerle Heimlich manevrası yapmaya başladı. Birkaç denemenin ardından Minas boğazını tıkayan
Aziz Nesin’in çabasıyla dilimize çevrilen ve basılan, Salman Rüşti’nin Şeytan Ayetleri kitabından ve doğan tepkilerden haberdardım. Ancak, bunun insanları ateşe vermekte kullanılacağını düşünmemiştim doğrusu. Oysa kısa geçmişte, bir Kahramanmaraş, Çorum olayları vardı ve dinin, insanları nasıl katletmek için nasıl kullanıldığına kendi yaşamımızda da tanık olmuştuk.
Atatürk alfabesinin pek çok üniversitesini bitirmiş son temsilcileriyiz. Şimdiler de kafamız çok karışık,
hayretler içindeyiz. Kimler Atatürkçü, kimler değil,
bir Osmanlı tokatı gibi yüzümüze çarpıyor. Yahut da
bu yaşananlar Atatürk'ün yazdığı oyunun her şeyini içeren döner
sahnesi. Saygılarımla.
-Mesela geçen gün çalışma ortamının verdiği sıkıntıdan çok bunaldım. Bedenimi dışarıya attım. Gelişi güzel yürüdüm. Biraz sonra bir parkın içinde buldum kendimi. Orada neşeli, güleryüzlü hatta mutlu görünen çok sayıda insan vardı ve de çocukların olması daha da canlı bir ortam yaratıyordu. Biraz sonra elindeki sopasıyla sağa sola
Önce bir ıslık sesi duyuldu, ardından bahçe kapımız gıcırtıyla açıldı. İçeriye düşecek gibi oldu dayımın oğlu Elbeyi. Nefes nefese kalmıştı. Elini tükürüğüyle ıslatıp saçına şekil verdi
Ekin ektim Guracıya
Yoldurmadım Deli Hacıya
Gel dedim de Hanım Bacı
Niye gelmiyon
Kapımızın önündeki kaldırıma çökmüş, hoş bir sohbete dalmıştık. Önümüzden megafonuyla bağıra bağıra geçen, kömürcünün kamyoneti aramızdaki sohbeti böldü.
İnsan unsuru mesafe alırken inanılmaz hatalar yapıyor.
Terörün tohumlarını eken bu hatalardır. Terörün sonu
gelecektir. Yeter ki insan üstüne oynanan oyunlarda
Ülke adaleti hata yapmasın. Saygılar.