Tülücüler İlkokulu
eğitimci yazar hasan tülüceoğlu'ndan anlatım harikası okul günleri öyküsü
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
eğitimci yazar hasan tülüceoğlu'ndan anlatım harikası okul günleri öyküsü
İçinde elleri kelepçeli tutuklularla gemiler kalkardı Ankara'dan ve her gemide mahşeri bir kalabalık...İskelede sayısız el sallayanlar;kırılgan gözlerle dalgın dalgın bakmışlıkları giden gemilere.O gidişleri kaldıramayıp gecenin matemine kadar o iskelede çöküp kalanlar;her dönen gemide heyecanla ayağa kalkışları,her gemide daha da kahrolmuşlukları.
Mahallelinin takıldığı kahve de iddia bayiliği almıştı.Ozan Hulusi Ağabey’e ilk defa bu kahvede rastladı.Sıkıntılı olduğu ilk görüşte belli oluyordu.Heyecanla gazeteye bakıyor,kuponu işaretliyor,sonra hesap makinesinin birkaç tuşuna basıyordu.
Bir kulaç yüksekliğinde dalgalar içinde,diz boyu derinlikte dikelmiş turkuaz yeşili beyaz köpüklerle bezenmiş denizi seyrederken,önünde insan boyunda yunuslar sörf yapıyorlardı.Bir tanesini eliyle tuttu.Onun yüzgecini okşuyordu.Çok heyecanlanmıştı.
Biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını lakin aç idik yedik karanfil parasını. felsefesiyle hareket eden Bilal, sevdiceğine romantik bir an yaşatamadığı için çok üzülüyordu. Bu eksikliği gidermek için de ona parkta kendi kaleminden süzülmüş şiirler okur, bu yolla kızcağızın gönlünü fethetmeye çalışırdı. Başarırdı da. Güzel kız o mendebur
Neden eylül giyer ki ayrılığın hükmünü, haziran, temmuz, ağustos dururken ...
Sana sırtımı döndüğüm yerde bekliyorum,dönüp dolaşıp mevsiminin yine ardımda duracağı hevesiyle.Biliyorum bir durursa orada,uzanacak ellerin omuzlarıma,yüzümü sana döndüğümde kucaklayacak beni mevsimin,pişmanlığım yine hissedecek kendime ihanetimi,benden önce yutacak olsa da mevsimini olsun ben hazırım;seni de sevdiğime pişman olmak istiyorum sevgili...
Ben de önemli bir şey sanmıştım. Demek sadece arkadaşsınız, dedi.
Ağzından çıkan sözcükleri son derece alaycı bir ses tonuyla söylemişti. Bakışlarının altında
“Ben daha fazlasını biliyorum. İnsafa gel de şunu doğru düzgün anlat.” der gibi bir yüz ifadesi belirgin olarak okunuyordu. Ona ne anlatacağımı,
Gel darılma nazlı can yüreğime dert olur
Düşmanın oku acıtsa da inan gam yemem
Dostun yan bakışı bile hançerden sert olur
Darılırsan terki diyar eder geri dönmem
Sitenin, doğruca sahile inen dar yolun girişindeki kapısından içeri salmadıkları Kazım, güvenlikçilerin kulübesinin hemen yanındaki akasyanın, sitenin duvarından dışarı taşan gölgesine çekti üç tekeri...
O kadar da yalnız değildim canım, sokak tarafından arkadaşlarım vardı. Yine de bazı şeyleri, içten yapmak gerekir.
Şah damarındaki kanım, azar azar boşalıyor. İncecik bir boruyla… Birkaç metre ötemde duran kovaya akıyor. Yavaş yavaş ölüyorum. Beni bağlamış bu sandalyeye. Boynuma bir boru geçirmiş. Son satırlarımı yazabilmem için de, bilgisayarı kucağıma sabitlemiş. Bedenimi hareketsiz, bir tek ellerimi aktif kılmış. Yaza yaza öleyim... Yavaşça öleyim istemiş. Yazdıklarımı