"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."

Öykü

Gülgez

Eşi Almanya’da calışırken
Anadolunun karlı bir köyünde yaşayan
Genç bir kadının dramı

Bir Küçük Serencam

Güzel ve zarif olduğuna çoktan karar vermiş olmamla ayak bileklerini merak etmiyorum bile… Yüz hatları ne kadar düzgün, ağzı burnu ne muntazam. Çekiciliğine rağmen yanına kimsenin yaklaşamadığına bahse girerim. Çünkü güzel gözlerin elasından bile kızgınlık, hırs, inatçılık eksik olmamış hiç.

Dört Kişiye Teşekkür Borcum Var - 4 -

Başkanım, eğer sizde bize hayır derseniz başımı eğeceğim, ben bunu Edremitin onuru olarak da değerlendirmekteyim, çünkü 60 kişi bilet almış ve yola çıkmaya hazırlar, kimi randevularını iptal etmiş, kimileri de biz kumda bile yatarız diye razılarHadi üç beş kişiyi evimde konuk edeyim, ama ya diğerleri? Sizden çok rica

Sevginin Kokusu

Renkli kâğıtlara sarılmış armağanlar gibi sunulmamıştı bana o çorap. Ellerimde tuttuğum çorap değil, sevgiyle çarpan yüreğiydi. Paket yapmadan, bütün doğallığıyla avuçlarıma bırakmıştı yüreğini…

Yayla Öyküleri – 2

Bana deli derler. Hikâyelerini burada kesip biçtiğime inanmadıklarından… Oysa ruhsuzdurlar, ruhları, bedenlerinin kemikleri şu gönyenin ucunda bekler, haberleri yok. Olmaması da muhtemeldir. Bilenler var ama var hocam var… Siz de bilecekmiş gibi yapın, ötesi önemli değil. Kurmaca aklınızda yeni isimler bulun. Buldunuz da. Farkındayım. İnsan denilen şu yaratıklar,

Bir Felsefecinin "Bilen Adam" Olarak Portresi

Bu mevsimde bizim oralarda güneş pırıl pırıl parlar; bulutlar yükseklerde, çok yükseklerde uçuş uçuştur, dans eder; hava iğdelerle, ıtırlarla mis gibi kokar, demeyi ne çok isterdim..
Tabiat benim için artık makinelerin yıkımından kurtulabilmiş, ya da ticaret amacı güden makineleşmiş tarımın yeknesak hâle getirmediği “kırlar”ı seyrederken düşüncelere

Babamın Elleri Soğuktu...

Yaklaşan babalar gününde babama veremeyeceğim hediye beni üzerken birden ona kalıcı birşey vermek istedim.Bende birikmişleri de atacaktım dışarı belki biraz nefes almak adına.

Gotik Hikaye

Güneş, kızıl boya küpünden çıkarılmış top gibi geniş boşluğun ötesindeki şatonun ardına süzülüyordu. Kavrulmuş toprağın orasında burasında lav hâlinde nehirler akıyor ve tek tük sivri kuleli yapılar ihtişamla dikiliyordu. Terkedilmişliğin kasvetli loşluğunda, siyah duvarlar kızıl güneşin son ışıkları altında âdeta yanıyordu. Ve dahası

Başa Dön