Soytarilar Kiralina Düzmece...
Tanitalim gayrı
Yaziyi okuyun yiter:)
Bana katıyorsaniz sevinirim :)
Hem katilip hemde yorumuzla desteklerseniz,
O zaman deme keyfime:)
"Yazmak, aslında, 'Bunu ben de yazabilirdim!' diyenlerin yazamadığı şeydir." - Franz Kafka"
"Yazmak, aslında, 'Bunu ben de yazabilirdim!' diyenlerin yazamadığı şeydir." - Franz Kafka"
Tanitalim gayrı
Yaziyi okuyun yiter:)
Bana katıyorsaniz sevinirim :)
Hem katilip hemde yorumuzla desteklerseniz,
O zaman deme keyfime:)
Cahillikten inleyen yüreğe, fetvası dünden okunmuş küçük bir sesleniştir gece.
...
Kalemde kuruyan pınardan çağlarken hasret, mürekkepsiz medeniyet kalır elimde.
\_\_ Ağlamıyorum ki...
……Ölmek yeğdir olacaksa senin her şeyim.
……Seviyordu tensiz bir hayali, vücut sanıyordu.... Sulardakini.
Narkissos
Parlak bir dolunay ışıltısının bütün İstanbul'u aydınlattığı serin bir bahar gecesiydi. Boğazdan sokulan rüzgar, Haliç'in kendine has o ince yosun kokusunu bağrına sararak sürükleyip karşı tepelere kadar götürüyordu. Ve o gece, bütün İstanbul uykusuz, bütün İstanbul huzursuzdu sanki...
Yol bitmek bilmiyordu bir türlü, uzadıkça uzuyordu... Ne kadar yürüdüğünü kestiremiyordu Sultan, yalnızca ayaklarının sızladığını hissediyordu. Hava kararmaya başlamıştı, yol bitmiyor aksine uzuyordu gitgide. Gökteki yıldızlar bir bir parıldamaya başladı. Ay gökte asılı bir lamba gibi aydınlatıyordu yolunu. Hızlandı birden, içine tarifsiz bir korku sinmişti.
bu yazının ardında art niyet yok fakirin nacizane tavsiyeleri yazar olmak isteyenlere saygılar
Meryem, bir taraftan orayı burayı silip süpürürken, konağın penceresinden de İbrahim Ağa’nın yolunu gözetliyordu. Gayesi ne temizlik yapmak ne de pencereden bakmaktı. İbrahim Ağa’ya ne diyecek onun gazabından bu kez nasıl kurtulacaktı. Bu düşüncesini dağıtmak için oyalanıyordu. İbrahim Ağa, çakmak taşı kadar sert, biber gibi acı biriydi. Bu
Berrak bir pınar vardı, dalgalarında
gümüşler oynaşır.
Narkissos
Acının çığlıklarını her yerden duyabilirsiniz. Gerçeklere karşı hayallerle savaşmanın çığlıkları, ya da hiç savaşamamanın... Sorun gerçeklik sorunu, gerçeği bulma sorunu...
Düşüncelerimin rüzgarında içim titredi, düşüncelerim bana bir çok bireyin aksine sıcak kuytular sunmamakta idi. Düşüncelerim, hayatlarındaki sıcaklığı yitirmiş, belki de hiçbir zaman sıcak bir hayata sahip olamamış insanlar adına hayatımdaki sıcaklığa rağmen beni üşütmekteydi.
Yalnızlığıyla demini alırdı ıssızlığı, yaraları acırdı yüreğinin en derininde. Ve bir yudum daha alırdı çayından, derdiyle keyiflenir, umutlarıyla ağlardı…
Beş kardeşin birbirinden ayrılmamasını tüm klabimle bütün dünya için dileğiyle
Ülkemizde yaşanan makam, mevki düşkünlüğü ve bu makamlara gelebilmek için kimlere yüz suyu döküldüğü malum. Bu hikâyedeki Tâli Bey bir prototip.Nice nice Tâli Bey'ler kimlere nice taklalar atıyor...
Koşarken nefes nefese kalmışlardı. Arabaya bindiler ve uzaklaştılar. Bütün planları suya düşmüştü. Planlarında bir hata vardı. Allah ın bütün diğer günleri dururken neden Cuma gününü seçmişlerdi ki! Tabii ki işe yaramazdı. Herkes, ellerini dua için açtığı anda onlar, günah işlemeye yeltenmişlerdi.
Savaş, ülkemizin kaderiydi. Ne Amerika’sı ne Rus’u ne de bir başkası bizleri rahat bırakmadı. Bomba sesleriyle uyandık. Köyümüzü ele geçirenlerin esiri olduk. Savaşın yoksul kurbanları gibi oradan oraya savrulduk. Bir erkeğin kadınlarla göz temasının karşılığı, kırbaç veya ölümdü. Bir ara ucundan yakaladığımız özgürlük, bir kelebek gibi avuçlarımızın arasından
Elime tutuşturduğu bezi açtım merakla. Hakikaten de bezin içinde kocaman bir hayvan dişi vardı. Ne diyecektim, ne yapacaktım, bilemiyordum. Gülmek istiyor, gülemiyordum. Üstelik inatçı amcayı nasıl ikna edecektim. O şaşkınlıkla kendimi dışarı attım. Bastım kahkahayı
içeri girdim, son dilekçemi yazdım . Küfürleri bastım dilekçeye. İki seçenek
PTT’de öylesine bir gün işte… PTT, ne iş yapar diye sorarsanız. Mektup taşır. Telgrafınızı ulaştırır.
bakıyorum marmaraya zınava bakar gibi çıkıyorum yedi tepeli şehrin zirvesine yaylaya çıkar gibi
Mahir Ünsal Eriş