• İzEdebiyat > Öykü > Deneysel |
141
|
|
|
|
Köydün işinde üylerdin, tas koralardın arasında caman, bızık bir col bardı. Ceri kayaman tasman toluydu. Köy tavdın tibinde boldugundan bolsa kerek köydün köbü yeri bulay tasman kaya edi. Bu coldun üstünde kuytu bir cerde eki bala pısgan fısıltaşıp bişiyler gonuşupyatırlardı. |
|
142
|
|
143
|
|
|
|
Oldukça hareketli ve stresli işinden ayrılıp çocuğu ile daha fazla zaman geçirmeye karar verdiğinde bundan sonraki hayatında fazlası ile tatmin olacağına inanıyordu. Ama öyle olmadı... |
|
144
|
|
|
|
Seni ne çok seviyormuşum, ölesiye özledim. Alışkanlık belki de. Hep yanımda yakınımda ol istiyorum. Seslendiğim zaman yan odadan ses ver. Eviyenin yanına diziverdiğin kirli bulaşıklar yüzünden kızdır gene. Her sabah düzensizce kapı arkasına çıkardığın ter |
|
145
|
|
|
|
Bu arada çevrem de çok değişti tabii ki. Son derece kaliteli ve zengin insanlarla tanıştım. Bambaşka bir arkadaş-dost çevresi oluştu kendiliğinden. Çok güzel bayanlar da var aralarında. Hele yeni tanıştığım bir bayan var ki, nasıl anlatsam! Mükemmel bir yaratık. Otuziki yaşında, kocası öleli iki sene olmuş. Adam ölünce kadına yüklü bir miras kalmış, ama o gene de çalışıyor. Bir bankada müdüre. Bizim kredide çok faydası oldu. Bana karşı ilgisi de var. Tabii benim de ona karşı… |
|
146
|
|
|
|
Düz yolda freni küçümseyen sürücü,eğri yolda ondan medet umar. Önyargıları yok etmeye uğraşacak kadar aptal değilim;çünkü yok edilebilselerdi zaten önyargı olmazlardı. |
|
147
|
|
|
|
Az gelişmiş cinsel organları olan, vahşi beyaz bilge kıllara sahip yassı sayılar kabilesi tarafından bilinçaltına ve diri bedenine her açıdan tecavüz edilen, egosu parçalanan güzeller güzeli genç, soylu prenses :-(’F (biz onz kısaca üzgün ef diye |
|
148
|
|
|
|
Ne kadar derin çizdin...
Bilmek için geri dönüp bakman gerekirdi...
Kimsin sen?
Ölümün ne demek olduğunu bilmediğim zamanlarda ölen çocukluk arkadaşım mı?
Ayrılığın ne demek olduğunu bilmediğimde tayinle uzaklaştırıldığım şehir mi?
Giderken çok üzüldüğüm ama şimdi görsem tanımayacağım dost mu?
Karatahtaya adımı yazan ve içime ilk suçluluk duygusunu kazıyan sınıf başkanı mı?
İçimdeki anlaşılmaz heyecanı körükleyen -ve zannediyorum insanoğlunda sadece bende olan- hormon mu?
Bilmiyorum...
|
|
149
|
|
|
|
Sevgililerimin hepsinin yanakları sade ve güzeldi. Ben yanakta duran beni de sevmem. Benim için yanakta beğendiğim şey: duru ve hiçbir çarpıcı özelliği olmamasıdır. Ondan hoşlanmamız için bir farkı olmasın ki; o zaman saf yanak sevgisine ulaşmış olalım. |
|
150
|
|
|
|
Deri kaplı ince lacivert kitap,
söylediklerinin hepsi doğru ama yeter artık, konuşma, sus. |
|
151
|
|
|
|
su cehennemin içine akar akmaz buharlaşıyor çünkü cehennem çok sıcak. herkes suya koşuyor ama su hep kaçıyor çünkü burası cehennem ve burada kişiler yanarak ceza çeker. cehennemde su arıyor fakat cehennemin doğası gereği su bulamıyoruz ve bulamayınca da kaderimize kederleniyoruz. cehennem sakinleri olarak kederli kaderimize tepkimiz dönüşüm geçiriyor ve biri bize halimizi anlatınca gülmeye başlıyoruz.
balıklarsa suyun dışında yaşayamazlar ve bunu bildikleri için de başlarını akvaryumun camına vurmazlar günde en az dört en çok sekiz kere. cehennemin yanından akan dere cennetin yanından da akar. cennetle cehennemin yanından aynı anda akmak suretiyle cennetle cehennemi birbirinden ayıran bu derede balıklar yaşar. bu balıklar sürekli hareket halindeki bir suyun içine hapsolmuş olduklarından kendilerini son derece özgür hissederler. onlar için çelişkili söylemler ve eylemler üretmek bir yaşam biçimidir. onlar için çelişki özgürlüğün ilk şartıdır. onlar özgür olmadıklarını düşünmeyi şiddetle reddederler ve asla özgür olmak istemezler. akvaryumdaki balıklara dışarıdan bakarsak görürüz ki bir şakanın figüranlarını andıran akvaryum sakinleri bugünlerde bizi gene akvaryumun dışında yaşam olmadığına inandırmaya çalışıyorlar. oysa bu yanlıştır ve tüm yaşamı balıkların yaşamına indirger. kendisini kendi yarattığı hapishaneye hapseden bir düşüncedir bu çünkü işte akvaryumun dışında da yaşam var ve hem de çok daha ferah ve geniş yaşamlar, bendine sığmayıp taşan dereler gibi sevgili okur.
|
|
152
|
|
|
|
Noktalama işareti olsaydım mutlaka üç nokta olurdu adım. Hani, başı belli, sonu bilinmeze açılan. |
|
153
|
|
|
|
Can sıkıntısından satırlara dökülmüş önemsiz bir paragraf... |
|
154
|
|
|
|
Dünyayı özleyebilmekle başlayacak her şey. |
|
155
|
|
|
|
"Yolunuz Haydarpaşa garına düşerse, sol tarafta, denize kadar uzanan yüksekçe bir taş duvarın denize yakın kısmında, gelişigüzel büyümüş ağaçların ve yeşilliklerin arasına gizlemiş o tarihi vagonu göreceksiniz! Biraz daha dikkatle bakarsanız, kim bilir, belki, o, dünyayı pek de ipine sallamayan, o pejmürde kılıklı özgür adamı da görebilirsiniz!
Kim bilir?"
|
|
156
|
|
157
|
|
158
|
|
|
|
''Gelmez o, gideli çok oldu’’ diyor. Sonra sesinde garip bir alay ''gelse de aşktan ölmez o’’ diyor. |
|
159
|
|
|
|
öyle şeyler giriyorki insanın hayatına zaman zaman; elde tutmak, dilde tutmak, gönülde tutmak öyle zorki ;
zoru başaran insanlara ithaf olunur. |
|
160
|
|
|
|
O kadar açmış ki kendini yemiş adamın biri… “Niye” demişler, niye yaptın bunu, yok muydu başka bir şey,,, başka herhangi bir şey???
Adam bön bön bakmış bunu soranlara,,, “başka yiyecek şey var mıydı?” demiş,,, yiyebilir miydim başka birşey,,, kendimi bitirmek yerine onları yiyebilir miydim?...
|
|