• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
401
|
|
|
|
-Ben de öyle sayılırım.Biraz önce güzelliğinle gurur duyacağını zannettiğim için öyle söyledim. -Niçin ? -Şey... her kız senin gibi güzel olmak ister. -Güzel olduğuma sevinebilirim ama bununla gurur duymam. -Niye ? -İnsan kendi gayretiy |
|
402
|
|
|
|
Sen hep çocuk kal ki, içimdeki çocuk gitmesin... |
|
403
|
|
|
|
Neden ben de bu şekilde uzatmadan cevap veremiyorum cevap vermem gerekenlere,neden karşımdaki kırılmasın diye kendimi kırmaktan çekinmiyorum sürekli?Sür kardeşim gidebildiğin yere kadar gitmek istiyorum.Kimsenin olmadığı yükseklere çıkıp haykırmalıyım var gücümle ki çevremdekilere anlatamadığım derdimi dağa taşa, kurda kuşa anlatayım da benim de bu alemde bir yer kapladığımı bari onlar bilsin.Senin de ruhunu kurcalayan,bir türlü ortaya dökemediğin sırların yok mu Abay?Ey insanlar sizlerin de mi böyle bir sorununuz yok sadece ben miyim bu konuda yalnız kalan?Hep glüen adamlar çıkıyor karşıma ve kimsede dert yok.
|
|
404
|
|
|
|
─Yavaş yavaş gelen her şey gibi,
ansızın geliyor bahar,
belli ede ede, sarmalayarak…
âşık ıslatan
yabani yağmurun;
saçlarımı ıslatıyor damlacıkları,
sindire sindire soluyorum,
akciğerlerim ıslanıyor.
kanatları ıslak bir kırlangıç
kışı sağ salim atlatabilmiş,
meyve ağaçlarındaki tomurcuklarla
dans ederek sevinç çığlıkları atıyor… Yakında güller de açacak; güller, sarı, beyaz, kırmızı…Hissetmeyi seviyorum mutluluğu…Çok! Kendi kendimle barış ilan ediyorum. Barış, bana çok yakışıyor. ─ |
|
405
|
|
|
|
Küçük kızı yıllardır izliyordum ,bu hikayenin baş kahramanı olmayı çoktan haketmişti. Vazgeçilmişliğin ve unutulmuşluğun eşiğinde küçük bir yürek... Duygu sömürüsünden uzak , çocukça bir bakış açısıyla depresyona sığınan annesine sıraladığı kelime oyunları... Ezberbozan çocukluk hallerinizi bir de bu küçük kızın sözcüklerinden dinlemeye ne dersiniz? |
|
406
|
|
|
|
Günlerden Pazar.Güneş kendini saklamak niyetinde.İçimde yavaş yavaş parlattığım ışık bana yol gösterecek. Eşyalarımı bir hafta önce topladım |
|
407
|
|
|
|
İçimde bin yıldır devam eden bir savaş var sanki ve yarın o savaşın yıl dönümü. Umutların yıkıldığı, mutluluk planlarının bir suikastte kurban gittikleri gün ve o günden sonra başlayan savaşta daha doğmamış çocuklar babalarını savaş meydanında kaybedeceklerdi. Umutlar çocuk gibidir ilk görüşte başlayan aşkla dünyaya gelecekleri kesinleşen. Umutlar bahar gibidir her kıştan sonra mutlaka gelen, umutlar hem tozpembedir hemde kan kırmızısı gibidir bedeli ödenmedikçe elde edilemeyen. |
|
408
|
|
409
|
|
|
|
Ateşli silahın icadından sonra Aşk Tanrısı Eros kırık oku ve görünmez pegasusu ile sokaklarda avare avare dolaşmaya başladı... |
|
410
|
|
|
|
“Sesler çizildi gecenin içine,
suskunluk nöbetini tuttu zamanın…”
|
|
411
|
|
|
|
“Seni buraya bağlayan ne? Sen de gelsene!” diyordu. O’nun ardından gidecek cesareti bulamadım hiç kendimde. Ancak beni buraya bağlayan nedenler ondan sonraki günlerde kafamı kurcalamaya devam etti. İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir, diyordu Marquez. Sahi bizi bu topraklara bağlayan neydi? |
|
412
|
|
|
|
Eğer savaşta doğmuş bir çocuksanız acı ve gözyaşı kardeşinizdir. Doğarken attığınız çığlık, sizinle beraber büyür. Çığlık büyüdükçe siz daha fazla sağırlaşmaya çalışırsınız, ne zaman ki attığınız çığlıkları duymazsınız o zaman kazanırsınız. |
|
413
|
|
|
|
YAŞLARI BİRBİRİNE YAKIN KIZ VE ERKEK EVLATLARINI BEBELİKLERİNDEN İTİBAREN BİR ODADA KAPATIP, HAYDİ BAKALIM, BİRLİKTE BÜYÜYÜN, SİZE ARKADAŞ, EBEVEYN ALAKASI FİLAN GEREKMEZ DİYEN EBEVEYNLERE BİR ÇİFT LAFIMIZ VARDI, ONU DA BU ÖYKÜ SAYESİNDE ETTİK...hiç kimse, benim çocuklarım melektir demesin, onlar melek değil, çocuktur... |
|
414
|
|
|
|
Bugün iyice anladım mevsimin döndüğünü, erkenden attım kendimi dışarılara. Babam arkamdan babacan babacan seslenedursun... |
|
415
|
|
|
|
Anna ile tanışmamız, memleket hasretinin yüreğimi dağlamaya, Türkiye’ deki çevremi, arkadaşlarımı özlemeye başladığım döneme raslar. O, yanımızdaki daireye yeni taşınmıştı. Orta boylu, balık etinde, uzun sarı saçları ama ille de ülkemin denizleri gibi koyu mavi, gülen gözleri ile kapımıza dikiliverdi. Anna kapının önünde durmadı. İçeriye girdi. Yaşantıma girdi. Güler yüzü, sıcaklığı, ilgisiyle tüm aileye sevdirdi kendisini. Kısa zamanda ailemden biri oldu. Beraber yedik içtik, beraber ağladık, beraber güldük.
|
|
416
|
|
|
|
içimdeki çocuğu öldürdünüz dünya, toplum, siz
herkes uğraştı büyümem için ve başardı
şimdi bende herkes gibiyim gözleri donuk -yüreği sevgisiz |
|
417
|
|
|
|
Gece saat 22.15 i gösreriyordu. |
|
418
|
|
|
|
Böyle imiş hayat oyunu, zalim kurallı kara kaşlı bir siyah gelin, evlendiği gün dul kalan ve bu yüzden acımasız olan. Acımasız ve gaddar, bir ölüm eşliğinde izlermiş küçük yaratıkları......
|
|
419
|
|
|
|
Dün kendimi saçmasapan bir yalnızlık içinde buldum... |
|
420
|
|
|
|
Siyah bir noktayım, bunca noktalar arasında, bunca kalabalık arasında yanlızca daha bir koyu daha bir acı, bu yüzden akordum bozuk. Bunca yazılan yarım. Kimim neyim sorusunun dayanılmaz gerginliğini, kentlerin orta yerinde yaşamak ve çaresiz bu çılgınlığa katlanmak.... |
|