|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Leyl-i Mâvî
Saye
Şiir > Divan
Ufukta mest-i rengin bir hayâl-i giryân,
Hicâb-ı şâm içinde ırgılır mâhîsîn,
Deniz ki sîne-i bî-kayd ü bî-karâr bir âh,
Gezer hayâle benzer sûr-ı pür-muhâlisîn.
Neşîde-i semâdan dökülür envâr-ı dûr,
Felek safîha-i hulyâda bir nigâr gibi,
Şeb-i sükûn, denizde bir vaveylâ-yı sînâ,
İçimden âşinâdır, ey gam-ı nihân, seni.
Serâp misli gülşen sanılır ufkun rüyâ,
Füsûn-i mâvîlerde kaybolur hâli-i zâr,
Deniz, o mest-i mâzi, dalgalanır hü
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
481
|
|
|
|
Mum alevi ışığında, derin duygularının gelgitleriyle boğuşurken yanına yaklaşan Sevda’nın farkına varmamış, öyle ki elinde tutmuş olduğu kadeh de boşalalı uzun zaman olmuştu. Salona girdiğinde, arkadaşının oturduğu masayı görüp yanına doğru yaklaşan Sevda, ilk bakışta tatsız bir şeylerin yaşandığının farkına varmış ve bu durum karşısında nasıl bir tutum izleyeceğinin senaryosunu aklında çizmişti bile…
|
|
482
|
|
|
|
Sonu, merak unusurna yer açmak gayretinden değildir. |
|
483
|
|
|
|
Tarih öncesi devirlerden beri seni sevdiğimi bilirdim her nasılsa. Mağaralara resimler yapan ilk insanlar gibi kazırdım adını defterlere, kitaplara, paragraf boşluklarına, sayfa aralarına, sayfa numaralarının yanlarına, fiziğe, kimyaya, matematiğe, tarihe. O zamanların lise müfredatındaki hemen her ders kitabında sana dair bir şeyler bulmak mümkündü. Harflerle resmini yapmaya çalışmak karnımı doyurmak kadar önemliydi. Zannederdim ki tek derdim sen, tek ihtiyacım sen, canım sen.
|
|
484
|
|
|
|
Bazen en yakin dostunuzdur, icinizde buyuttugunuz yalnizliginiz... |
|
485
|
|
|
|
Kızkulesi açıklarından dikkatli bakınca, Karaköy rıhtımındaki şehir hatlarının uskurunu bile seçebileceğim neredeyse.. |
|
486
|
|
|
|
Düşlerimi satın alıyorum... Bedeli, bir gülümseme... |
|
487
|
|
|
|
Donmuştum.
İlk cümleden ötesi derinlerden gelen cılız bir sesti. Daha yirmi yaşında ve hayat doluydum. Dudağımın kenarında kalakalmış manasız bir tebessümle, şaşkınlıktan irileşmiş gözlerimi, deminden beri bizi sessizce dinleyen ve yanımda çözülmemeye ç |
|
488
|
|
|
|
salt düşünce bazlı sentak bir arguman |
|
489
|
|
|
|
Bu yazı başka bir kişiyi anlatıyor gözükse de asıl kahramanı tam olarak benim. Edebi değeri vardır veya yoktur; çoktur veya azdır farketmez. Sonuçta bendir, benimdir... |
|
490
|
|
|
|
Sevginin Büyüklüğü Mü Desem? |
|
491
|
|
|
|
O akşam, dönüş biletini ayırtmaya ilçe merkezine gidiyorsunuz. Yürüdüğünüz kıvrımlı yol geceyi bir perde gibi üstüne çekip, hızla karanlıklara gömülüyor. Cırcırböceklerinin yaygarasına karışan garip ıslıklar, köpeklerin uzaklardan gelen havlamaları! Kurumaya yüz tutmuş derenin üzerindeki alçak köprüyü geçerken, sesi kesilen kurbağaların suya atlayışları! Tenine sağanak gibi inen ürpertilerden yorgun, başını kaldırıyorsun; binlerce yıldıza ışıltısını veren gümüş renkli ay, katran karası gökte parlıyor! Dünya düşünemeyeceğin kadar büyük; sen onun üzerinde soluk alıp veren yaratıklardan biri, en değersizi, küçücük bir ayrıntısın. Her şeyin sonu, koyulup ağdalaşmış bir ölüm duygusuyla çürümüşlük kokusu! Şimdi düşüncenden silinmiş bile olsa, seni beklediğini bildiğin renkli bir karabasan var uzakta. Ne gözyaşlarınla, ne de bunalımlarınla hesaplaşabildiğin baş belası bir kent!
Bir otobüse binip gitmeler mi her şey; yoksa, gittiğini sanarak kalmalar mı; yalnızca sonu ölüm olan, gitmelerle kalmalar arası eski sevdalara varmalar mı?
|
|
492
|
|
|
|
Beni asıl temizleyen gözyaşları kalbime akanlar olmuş olacak ve o zaman gerçekten ağlamanın değerini anlamış olacağım…
Umarım. |
|
493
|
|
|
|
Gazeteler ölüm haberimi acı dolu sözlerle yayınladılar, trafik canavarının yeni kurbanı ilan edilmiştim |
|
494
|
|
|
|
Belediyedeki görevine başlayalı henüz birkaç gün olmuştu. Gelen gidenler, tebrik ziyaretleri, bütün gününü alıyordu.
|
|
495
|
|
|
|
Bir insan ruhu karadenizin hırçınlığında |
|
496
|
|
|
|
Dalgakıranın ucundayım, denizin üstünde ışıltılı bir patika... Ardımda hayat, kalabalığı, sesleri, tüm gerçekliğiyle... Ben Seni bekliyorum...
|
|
497
|
|
|
|
Açık kalan gözlerimi hareket ettiremiyor olmama karşın, sabitlendiği bölgeyi rahatlıkla görebiliyorum ve penceremin dışında tüm hızıyla akmayı sürdüren hayata dair seslerden tutun da evin mutfağı ve tuvaletinde bir delikten diğerine koşuşturan farelerin çıkardıkları tıkırtılara kadar herşeyi duyabiliyorum. |
|
498
|
|
|
|
yazı bir yok oluşu anlatacak aslında ama nasıl bilmiyorum... |
|
499
|
|
|
|
Adı Yosif Visaryonoviç Cugaşvili. O, dünyanın en kanlı katili. Onu “Çelik Adam” lakabıyla tanırsınız.
Çelik adam, Rusçada “Stalin” demektir…
|
|
500
|
|
|
|
Bir düş başlıyor. Kapıları sayamıyorum. Bana ait olmayan
kahramanların, bana ait yanlarını alıp,tek tek giriyorum kapılardan içeriye.
|
|
|
|